Alfred Brendel / İstanbul’daki ilk konserimde sahneye çıkıp, miyavlayan kediyi unutamadım

0

Alfred Brendel , 40 yıl önce İstanbul’daki ilk konserinde sahneyi davetsiz bir kediyle paylaşmış, daha sonra bu olayı anılarında yazmıştı. Sonraki yıllarda, festivaller, kültür merkezleri defalarca davet ettiği halde Türkiye’ye uğramadı. Beethoven, Schubert, Mozart kayıtlarıyla klasik müzik tarihine damgasını vurup geçen yıl konserlerine son veren piyanist, şimdilerde şiir ve deneme kitapları yazıyor. 2009 Ekim’inde özgür kedileriyle ünlü Boğaziçi Üniversitesi’ne geldi. Albert Long Hall’da önce kısa bir basın toplantısı düzenledi. Ardından tüm müzikseverlere açık bir söyleşi-konser gerçekleştirdi. Neyse ki bu kez konu kedi sürprizine uygundu: “Klasik Müzikte Nükte.”

 

Soğuk bir mart akşamı, Teşvikiye’deki Avusturya Kültür Merkezi’nde sahneye çıkmıştı Alfred Brendel. 38 yaşında, olgunluğun eşiğinde bir piyanistti o günlerde. Beethoven’in piyanolu tüm eserlerini kaydedip eleştirmenlerden övgüler almakla birlikte, henüz yeterince keşfedilmemişti. Brendel izleyicileri ciddi bakışlarla selamladı, piyanosunun başına geçti. Sonrasını, konseri izleyen TRT İstanbul Radyosu programcısı İrkin Aktüze anlatıyor: “Ünlü piyanistlerin resitallerini naklen yayımladığımız bir program hazırlıyorduk. Ücret ve masrafları TRT bütçesinden ödeyemediğimiz için kültür ofisleri sanatçıları getirtiyordu. Önce onların salonlarında, sonra TRT’de konser veriyorlardı. Brendel’in ilk resitali 15 Mart 1969 cumartesi günüydü. Beethoven, Schubert, Bartok ve Liszt’in eserlerinden iddialı bir program hazırlamıştı. Konserin ortasında salonun kapısı aralandı, içeriye Avusturya Kültür Merkezi Müdürü Prof. Casper’in kedisi girdi. Dinleyicilerin hayret dolu bakışları altında sahneye ilerledi, piyanonun çevresinde bir tur attı. Sonra meraklı bakışlardan ve kalabalıktan rahatsız olup, sessizce dışarı çıktı. Sonraki yıllarda en küçük bir ses ya da tuhaflıkta salonu terk ettiğini öğrendiğimiz Brendel, o gün hiç tepki göstermeden resitali tamamlamıştı.”

İstanbul çok sıcak, beni zorlamayın

Konserde tepki göstermedi, ancak bu olayı unutmadı Brendel. 30 yıl sonra, denemelerinden oluşan On Music adlı kitabında, sahnede yaşadığı tuhaf olayları sıralarken sözü İstanbul’a getirip “Konserimde bir kedi sahnede miyavlamıştı” diye yazdı. Martin Meyer’le söyleşilerini içeren kitabı “Me of All People”da aynı iddiayı tekrarladı. 1969 sonrasında da İstanbul’a uğramadı. Festivallerin, kültür merkezlerinin sayısız girişimi sonuçsuz kaldı. Örneğin, İKSV’nin eski genel müdürü Melih Fereli, İngiltere’ye gidip bizzat konser teklif etti, araya piyanistin dostu Sir John Tooley’i koydu. Aldığı tek cevap “Sıcağı sevmiyorum, haziranda gelmem mümkün değil, lütfen beni zorlamayın” oldu. Geçen yıl, oğlu çellist Adrian Brende l’e, babasının neden Türkiye’den uzak durduğunu sorduğumuzda “İstanbul’da bugüne kadar dört konser verdim. Her konserden dönüşte ne kadar güzel bir şehir olduğunu anlatıyorum. Dikkatle dinliyor, ama hiçbir tepki vermiyor” demişti. Şiirlerini okuyacağı, söyleşili bir konser için gelebileceklerini söylemişti.

İşte, 7 Ekim akşamı bu konser/konferans 12 yıldır Albert Long Hall etkinliklerini düzenleyen müzik yazarı Evin İlyasoğlu‘nun çabası, Adrian Brendel’in desteğiyle gerçekleşti. Alfred Brendel piyano başına geçip, klasik müzikteki eğlenceyi, espriyi keşfetmenin yollarını anlattı.

14 yaşında cephede donma tehlikesi geçirdi

Peki, Alfred Brendel neden bu kadar önemli bir isim?

Öncelikle şunu söyleyebiliriz: Yaşam öyküsü, müziğe yaklaşımı, diğer sanat dallarıyla ilişkisi açısından sıradışı, şaşırtıcı bir müzikçi. Eski kuşak, gerçek bir entelektüel. Piyanistliğinin yanı sıra, denemeci, şair, mizahçı, ressam. “Dahi çocuk” olmamış hiç. Önemli konservatuvarlarda okuyup, büyük ustalardan el almamış. Glenn Gould benzeri eksantrik icralardan uzak durmuş. Hatta fazla sade, fazla klasikçi olmakla suçlanmış. Buna karşın efsane olmayı başarmış. 2007’de AP ajansı, Brendel’in konserlerine son vereceğini açıkladığında, bu haber dünyanın tüm önemli gazetelerinde yer aldı. 2008 boyunca dünyanın önemli merkezlerinde verdiği veda konserlerlerinin herbiri günlerce konuşuldu. Bugün birçok eleştirmen, Brendel’in Beethoven, Mozart, Schubert yorumlarının müzik tarihine geçtiği konusunda hemfikir.

Aslında talihsiz bir kişilik Brendel. Hayata kötü bir başlangıç yaptığı bile söylenebilir: Bugün Çek Cumhuriyeti’nin sınırlarında kalan Moravya’da doğup çocukluğunun büyük bölümünü ailesiyle şehirden şehire gezerek geçirdi. Altı yaşında piyano derslerine başladı, 14 yaşında Yugoslavya’da siper kazmaya gönderildi, hatta donma tehlikesi geçirdi, babasının otel işletmeciliği yaptığı Graz’da birkaç yıl piyano ve kompozisyon dersleri alıp hayatının yegane resmi eğitimini 16 yaşında tamamladı, 17’sinde konser vermeye başladı. Edwin Fischer, Paul Baumgartner’in ustalık sınıflarında öğrendiklerinin ışığında tekniğini kendi çabasıyla ilerletti. Konserlerini kaydedip, eleştirisini yaptı. Alfred Cortot ve Wilhelm Kempff’in icralarını inceledi.

Uzun yıllar Avusturya’da yaşayan Brendel’in talihinin döndüğü tarih 1949. Bussoni Yarışması’ndaki dördüncülük İngiltere’ye kadar uzanan konser turnelerinin, Londra konseri ise Vox’dan yayımlanan ilk plakların önünü açtı. Sonraki 30 yılda Beethoven’ın tüm solo piyano eserlerini, konçertolarını birkaç kez kaydetti. Beethoven, Mozart, Schubert, Schumann kayıtlarıyla şöhretini artırdı. “Gerçek bir piyanist besteci” dese de Chopin’in eserlerinden uzak durdu…

İşte bu, Brendel’i diğer piyanistlerden ayıran üç önemli özellikten biri. Öncelikle kısıtlı bir repertuvarda derinleşmeyi tercih eden piyanistlerden. “Çok az bestecinin eserini seslendirdiğim doğru. Farklı alanlara, örneğin Fransız repertuvarına girmeyişimin sebebi piyano edebiyatının, bir insan ömrüne sığmayacak kadar geniş olması” diyor. İkinci özelliği icrada kendini sergilemek yerine, eseri sunmaya özen göstermesi. Sahneye çıkma nedenlerini sıralarken, önceliğine eser ve bestecisinde olduğunu, sonra kendisinin ve dinleyicinin geldiğini söylüyor. New Republic’in editörü, yakın arkadaşı Leon Wieseltier’in deyişiyle söylemek gerekirse “Brendel’in çaldığı Beethoven, Beethoven midir sorusu bir yana, şundan emin olabilirsiniz: hiçbir zaman sadece Brendel’in Beethoven’i değildir.” Diğer ilginç özelliği, solo piyano eserlerine yaklaşımı. “Çoğu besteci piyano başında orkestra seslerini hayal eder. İcrada sadece klavyeye odaklanmak yetmez” görüşünü savunuyor.

Keskin kara mizaha dikkat

Kalın gözlüklerinin ardından dünyayı hınzır bakışlarla süzen Alfred Brendel, dostları arasında bilinen mizahi şiirlerini ilk kez 1999’da gün ışığına çıkarmış “One Finger Too Many” adıyla kitaplaştırmıştı. Dinleyicileri, müzikçileri, müzik piyasasını, dünyanın gidişatını eleştirdiği bu eseri 2004’te “Cursing Bagels” izledi. Yine mizahın keskin kılıcıyla olumsuzluklara meydan okudu. 2000’lerde eklem romatizması sorunu artıp konserlerini azaltınca şiire, söyleşilere ağırlık verdi.

Alfred Brendel, ilk kez 1984’te Cambridge Üniversitesi’nde “Klasik Müzik Tamamen Ciddi Olmak Zorunda mıdır” başlıklı konferansta, müzik ve mizah sorununu işlemişti. Boğaziçi Üniversitesi’nde de bu fikri geliştirdi, örneklerle, nüktenin müzikte vazgeçilmez unsur olduğunu anlattı: “Mutlak müzik, kelimelerin, hareketin ve sahnenin yardımı olmaksızın eğlenceli olabilir mi? Kimi felsefeciler, hatta bazı müzisyenler buna karşı çıkar. Bu konferansta Haydn ve Beethoven gibi büyük bestecilerin yapıtlarında mizah, ironi ve nüktenin vazgeçilmez öğeler olduğunu göstermeye çalışacağım. Kanıt, yapıtın kendisinde yatıyor…”

(Serhan Yedig / Hürriyet / 4 Ekim 2009)

 

Linkler

Biyografisi
Alfred Brendel’in kişisel web sayfası

 

Share.

Leave A Reply

ten + 12 =

error: Content is protected !!