Ayhan Turan / Türkiye’de keman öğrenmek için uğraşıldığı kadar keman eğitimi için de çaba harcansaydı sorun çoktan halledilirdi

0

Santa Cecilia Konservatuvarı’ndan mezuniyetinin ardından İspanya ve ABD’de çalışmalarını sürdüren, Roma Konservatuvarı’nda ders veren Ayhan Turan, 20 yıl sonra hata yaptığını fark edip hayal kırıklığı yaşamıştı. Sonraki 15 yıl sorunu ve çözümlerini araştırıp Türk Keman Metodu’nu yazmıştı. İstanbul Konservatuvarı’nda bu metodu uygulamasına izin verilmeyince Türk Müziği Konservatuvarı’nda derslere başlayıp Cihat Aşkın, Hakan Şensoy gibi kuşaklarının en parlak kemancılarını yetiştirmişti. 1984’te ilk üç öğrencisinin ilk başarılı konserinin ardından yayımlanan röportajda “Bana göre en iyi müzik yapan kemancı enstrümanına en hakim kemancıdır” diyor.

İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuvarı «keman bölümü» öğrencilerinden Cihat Aşkın, Hakan Şensoy ve Zeynep Yılmaz 5 Ocak 1984 tarihinde İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nde ilginç bir konser verdi. Programda Vivaldi’den Paganini’ye Bach’tan Kreisler ve Heifetz’e uzanan değişik parçalar yer alıyordu. Konser program notlarında da bu üç keman öğrencisinin ülkemizde ilk kez uygulanan bir metodla yetiştirildikleri ve bu metodun ilk sunucuları oldukları yazılıydı.

Nedir bu Türk Keman Metodu? Bu konuda metodun hazırlayıcısı ve uygulayıcısı kemancı ve öğretmen Ayhan Turan’la konuştuk.

Ayhan Turan 1939 yılında Bolu’nun Eskipazar nahiyesinde dünyaya geldi, kemana İstanbul Belediye Konservatuvarı yatılı bölümünde başladı. 4 yıl sonra yılın en başarılı genç sanatçılarına verilen İstanbul Filarmoni Demeği ödülünü ve dört yıllık Paris bursunu kazandı. Konservatuvarın yüksek bölümünü bitirdikten sonra İtalyan Kültür Merkezinde verdiği bir konserde dikkati çekerek İtalyan Hükümeti tarafından bursla Roma Santa Cecilia Konservatuvarı’na gönderildi. Bu konservatuvarın keman, oda müziği ve pedagoji bölümlerini bitirdikten sonra Vivaldi Yaylı Çalgılar Topluluğu’na kabul edildi, bu toplulukla Avrupa’nın birçok ülkesinde konserler verdi. Bir süre Roma Konservatuvarı’nda asistan olarak çalıştıktan sonra, çağrılı olarak İspanya’ya gitti, Ulusal İspanyol Müziği ihtisas kurslarına katıldı. Daha sonra Lenox Kuartet’le oda müziği ve keman eğitimi yapmak üzere New York’a davet edildi, Pablo Casals’la çalışmalar yaptı, Tanglewood ve Marlboro Festivalleri’ne katıldı. Ankara Devlet Konservatuvarı yüksek bölümünü de bitiren sanatçı, halen İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nda görev yapmakta bunun yanı sıra İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’nda öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır.

Müzik ve keman başlangıç aşamasında iki ayrı eğitim konusudur

Ayhan Turan’la yeni metodu hakkında konuşurken ”Nedir bu keman metodu” sorusunu şöyle yanıtladı :

– Nedir keman çalmak? Bu soruya yıllarca cevap arayarak geliştirdiğim çalışmalarım, sonunda bir metot olarak noktalandı. Bu metodu kişinin fizyolojik ve fiziksel kapasitesini en üst düzeye çıkarmayı amaçlayan, bunu müzikal sonuçla bağdaştıran bilimsel bir yapıt olarak tanımlayabileceğim gibi, vücudun keman çalmaya olan katkısını araştıran, çalgının anatomisini inceleyip tüm teknik sorunları fizik kurallarına göre çözmeye çalışan bir metot olarak da niteleyebilirim. Çünkü her iki tanımlama da doğrudur. Metodun yararlarını sanırım şöyle özetleyebilirim. Çalıcıya büyük kondisyon vermesi, pürüzsüz bir sağ ve sol el tekniği kazandırması, hafıza gücünü maksimum sınıra çıkarması ve zamandan büyük tasarruf. Hızlı sonuç. Ama bana göre asıl amaçladığım büyük yararı şu: Çalıcı ilerde, olgunluk döneminde bir ünlü eseri seslendirirken onun yalnız müzikle ilgilenmesini sağlamak. Ben, keman eğitimi ile müzik eğitimini; kemancı belirli bir düzeye erişinceye kadar iki ayrı eğitim dalı olarak görüyorum ve bu iki eğitimde önceliği keman öğrenmeye veriyorum. Nedeni de gayet basit. Keman çalma özde fizyolojik ve fiziksel bir eylemdir. Bir başka deyişle Biyo-Mekanik bir eylemdir. Dolayısıyla öğrencinin fizyolojik gelişimi bitmeden, ki bu 18 ile 20 yaşları arasıdır, bütün teknik kondisyonun tamamlanması gerekir. Müzikte ise böyle bir geç kalma söz konusu olamaz. Çünkü müzik bana göre bir kültürdür ve her kültür her yaşta öğrenilebilir. Söylediklerimin yanlış anlaşılmaması için hemen belirteyim, salt keman çalan mekanik pir kemancı amaçlamıyorum. Tam tersi. Ben, tekniği ve kondisyona müziğin temeli ve harcı olarak düşünüyorum. Bana göre en iyi müzik yapan kemancı enstrümanına en hakim kemancıdır.

Üç konservatuvar bitirdim, çabam boşa gitti

Vahagn Nigogosyan’ın kendisi için yaptığı kemanıyla (Fotoğraf: Serhan Yedig)

Böyle bir metoda neden gerek duydunuz, nasıl bir ihtiyaçtan doğdu, çalışmalara ne zaman başladınız, kaç yıl sürdü?

– Beni böyle bir çalışmaya iten neden, önceleri tamamen kişiseldi. Şöyle ki: Çocukluğumu hatırlayanlar bilir. Çalışkan ve yetenekli bir öğrenciydim. Hatta pek çok kimseye göre olağanüstü yetenekliydim. 15 yaşımda yılın en başarılı gene sanatçısına verilen İstanbul Filarmoni Derneği Ödülü’nü ve dört yıllık Paris bursunu kazandım. (Bu burs o zamanki Maliye Bakanı’nın döviz transferi yapmaması yüzünden kullanılamamıştır.) İtalyan Hükümeti’nin bursuyla İtalya’da eğitim gördüm, Amerikan Hükümeti’nin bursuyla Amerika’da seminerlere katıldım. Büyük ümitlerle en ünlü hocalarla çalıştım, üç konservatuvar bitirdim. Ama ortaya çıkan sonuç, bana göre keçi boynuzu örneği bir lokma baldı. Konserler verdim, hakkımda pek çok yazı ve resim çıktı basında, popülerdim. Kısacası ünlüydüm, ama gerçek anlamda bir kemancı olmaktan da çok uzaktım. Çünkü tüm yaptığım, bilimsel temelden yoksun, salt yeteneğim ve fizik gücümle keman çalmaktı. Bir de üstüne üstlük yanlış çalışmadan ötürü dördüncü parmağımı sakatladım. Sonuç: boşa giden 20 yıl ve solistlik hayalleri…

Bunun acısını, benim gibi çocukluğundan itibaren ünlü bir virtüöz olacağına şartlananlar bilir. Hayal kırıklığım ve kemana küskünlüğüm yıllarca sürdü. O yıllar kendimi dağıttığım yıllardır. Sonraları, yani acım küllenince başarısızlığımın nedenini araştırmaya koyuldum. Araştırdıkça konu derinleşti. Yaklaşık 15 yıl sonra keman çalmak için gerekli her şeyi öğrenmiştim ama bu yaşta bana ne yararı olur ki… Bana yaramadı, bari gençlere faydam dokunsun diyerek öğrendiklerimi yazmaya başladım.

İşte Metot böyle meydana geldi. Beş yıldır da uygulamasını yapıyorum. Şuna kesinlikle inanıyorum ki, bugün bildiklerimi zamanında kendime uygulayabilseydim ya da aynı eğitimi yapan bir hocanın öğrencisi olsaydım, hayalimdeki kadar olmasa bile Türkiye standartlarının çok üstünde bir kemancı olurdum. Düş kırıklığımın tek nedeninin kemanı değil, vücudumu iyi tanımamak olduğunu artık çok iyi biliyorum.

Konservatuvarda eleştirilerle karşılaştım

Metodun ilk sunucuları olarak tanıttığınız üç öğrenciyi nasıl seçtiniz, hangi aşamalardan geçtiler?

– Bu üç öğrenciyi özel olarak seçmedim. Zaten böyle bir şansım da yoktu. Çünkü görev yaptığım konservatuvarda benim gibi ders saatiyle öğretmenlik yapanların öğrenci seçme hakkı yoktur. Diğerlerinin var mı, bilmiyorum. Konservatuvar yönetim kurulunun izniyle yeni metotla özel eğitime başladığımda beş öğrenci vardı. Bu öğrencilerle başladım. İkisi, çeşitli derslerdeki başarısızlıklarından ötürü okuldan ayrıldı. Üçüncüsü ise teksesli geleneksel Türk Müziği’ni tercih etti. Geriye biri kız iki öğrenci kaldı. Üçüncü öğrenci onlara iki yıl sonra katıldı. Seçme olanağım olmadığı için iyi de olsalar kötü de olsalar onlarla çalışmaya mecburdum. Ne var ki, ikisi altı, biri dört yıllık bu öğrenciler yüzümü kara çıkarmadılar.

Bu öğrencilerin Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’nda öğrenim görmelerinden dolayı karşılaştığınız güçlükler oldu mu?

– Güçlüklerle karşılaştığımı belirtmeliyim. Nedeni, uyguladığım metodun kurallara ve bilimsel verilere dayanan, üstelik tanpere bir sistem olması. Oysa üzülerek belirteyim ki Türk Müziği’nde henüz ne bir keman metodu ne de bir sistem var. Türk Müziği çalan kemancılar, sesleri refleks ve kulağa dayanan parmakları ileri geri oynatmak suretiyle buluyorlar. Bu tip çalış bütün dünyanın kabul ettiği bilimsel keman tekniğine taban tabana zıt. Çünkü evrensel bir çalış stili değil bu. Geleneğe dayanan yöresel bir çalış. Durum böyle olunca benimle, Türk Müziği Kemanı öğreten keman öğretmenleri arasında zaman zaman tatsız durumların olması doğal. Türk Müziği bir metoda, bir sisteme kavuşuncaya kadar bu durumun sürüp gitmesi kaçınılmazdır. Ben halen böyle bir sistemin de uğraşı içindeyim.

Konservatuvar ve müzik çevrelerinde nasıl bir tepki gördünüz, çalışmanız nasıl karşılandı?

– Yeni bir düzen getirmek isteyen her önemli girişim gibi önceleri kuşkuyla karşılandı. Metodumu uygulamak için izin istediğim konservatuvar yönetim kuruluna şöyle bir teklifte bulundum: Bana bir yıl izin verin, sonunda eğer başarılı olursam devam ederiz, başarısız olursam şapkamı alıp giderim. Uzun tartışmalardan sonra izin verildi. Yılın sonunda da çocuklar denetlendi ve bugüne kadar geldik. Ama bugüne kadarki bütün çalışmalarımın güllük gülistanlık geçtiğini söyleyemeyeceğim. Bazı kişilerce çok eleştiriye uğradım. Hakkımda haksız olarak çok söz söylendi. Halen de sanıyorum söyleniyor. Ama hemen belirteyim ki Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’nda son derece aydın, Türk Müziği’ni gerçek anlamda sevip, onun uluslararası sahnelerde söz sahibi olmasını isteyen, aklı başında kültürlü kimseler de var. Hem de sayıları küçümsenmeyecek kadar.

Riske girip girmemek için çok düşündüm

Bu metotla eğittiğiniz üç öğrenci AKM’de ilginç bir konser verdi. Sonrasındaki tepki ve eleştiriler nasıldı?

– Konser sonrası eleştiriler, eğer yüzüme söylenen doğruysa, fevkalade olumlu diyebilirim. Daha kısa bir süre önceye kadar çalışmalarımı ciddiye almayan, bıyık altından gülen pek çok kimse artık metodumu merak ediyor. Basılmasını bekliyor.

Siz metodun hazırlayıcısı ve uygulayıcısı olarak bu konserde beklediğiniz ya da tahmin ettiğiniz sonucu alabildiğinizi söyleyebilir misiniz?

– Beklediğim kadarıyla olmasa bile tahmin ettiğim sonucu aldım diyebilirim. Bu konser benim için çok önemliydi. 15 yıllık emeğim ya bir anda yok olup gidecek, herkesi kendime güldürecektim ya da yeni bir metodun müjdecisi olarak memleketimize bir eser kazandırmış olacaktım.

Böyle bir riske girip girmemek için çok düşündüm. Hemen her türlü aleyhte faktörü hesaba kattım, tarttım. Sonunda korkunun ecele faydası yoktur, diyerek kararımı verdim. Tek konuda yanıldım: Heyecan ortalamasında. Ben, çocukları beş yıldır tanıyan bir öğretmen olarak heyecan faktörünü yüzde 10’la yüzde 20 arasında düşünmüştüm. Oysa ilk kez sahneye çıkmaktan olacak, üçünün heyecan ortalaması yüzde 50’nin üzerindeydi.

Metodunuzu kitap olarak bastırmayı ve bu yolla öğrenci yetiştirmeyi sürdürmeyi düşünüyor munuz?

– Konservatuvar müdüriyeti metodu bastırmayı prensip olarak kabul etti. Sanıyorum temize çekip redaksiyonunu bitirdiğim an Teknik Üniversite Yayınları arasında basılacak. Konservatuvar Müdürü Sayın Prof. Lütfü Zeren ve İTÜ Rektörü Sayın Kemal Kafalı çalışmalarıma büyük ilgi gösteriyorlar ve her türlü desteği vaat ettiler. Sanıyorum bu destek devam ettiği sürece daha da başarılı olacağız.

Çeşitli sınıflarda beş öğrencim daha var. Bunlardan yalnız ikisi yeni metoda uyum gösteriyor. Öbürleri henüz bir tercih yapmakta kararsız.

Konuşmamıza eklemek istediğiniz bir şey var mı?

– Şunu söyleyebilirim: Bu metot iyi öğrenilip iyi uygulanırsa keman öğrenmek için artık Avrupa’ya ya da benzeri ülkelere gitme gereği kalmayacaktır. Türkiye’de keman öğrenmek için uğraşıldığı kadar, keman eğitimi için de çaba harcansaydı bu sorun çoktan halledilmiş olurdu. Şunu unutmamalı ki, keman çalmakla, çalmayı bilimsel olarak öğrenip her bünyeye göre ayrı ayrı uygulamak farklı şeyler. Bu gerçeği kesin olarak biliyorum.

(Üstün Duruel / Mart 1984 / Orkestra dergisi / Arşiv çalışması, redaksiyon: Serhan Yedig)

Share.

Leave A Reply

9 − three =

error: Content is protected !!