Dario Moreno / Küçük flörtler uğruna da güzel şarkılar okunabilir

0

İzmir yetimhanelerinde büyüyen şarkıcı Dairo Moreno, 1957 yılında, 36 yaşında kazandığı Monte Carlo Şarkı Yarışması’yla Avrupa’da aniden şöhrete ulaşmıştı. Plaklar, aralarında Brigitte Bardot’un bulunduğu ünlü oyuncularla çevirdiği filmler birbirini izlemişti. Vatanından ayrıldıktan 13 yıl sonra dönüp İstanbul ve İzmir’de konserler veren şarkıcı Türk vatandaşı olmaktan gurur duyduğunu söylüyor, bir zamanlar Orhan Veli’yle otelde oda arkadaşı olduğunu, Türk hayranları istediği için burun estetiği yaptırdığını anlatıyordu.

 

“Icı Monte Carlo…”

Orta Dalga üzerinden yayın yapan radyonun dinleyicileri kulak kabarttı. 1957 yılının en ilgi çekici yayını “La Course aux Etoles / Yıldızlar Yarışması” başlıyordu.

“Burası Monte Carlo… Tünaydın sevgili dinleyiciler…”

Spiker anonstan sonra, özel yayının açıklamasına geçti. Ses yıldızları birer şarkı söyleyecek, stüdyodaki seyirciler de alkışlayacaktı. Alkışlar, özel bir aletle, “alkış barometresi”yle ölçülecek, yayın sonunda en çok alkış toplayan sanatçı “yılın ses yıldızı” seçilecekti. Bu alet öyle hassastı ki, yalnız alkışın süresini değil, şiddetini de ölçüyordu.

Alkış barometresi bozuldu

Ses yıldızları sırayla mikrofon başına geliyor, birer şarkı okuyordu. Barometre, şarkı sonlarındaki alkışları bir şerite geçiriyordu. Radyo başındaki dinleyiciler de alkış süresini kronometreli saatleriyle hesap ediyordu. Spiker son yıldızı da dinleyicilere sundu. Stüdyodaki halk sanki bütün gücünü sona saklamıştı, çılgınca alkışlıyordu. Radyo başındakiler, alkışın heyecanına kapılmış, kronometre hesaplarını şaşırmıştı…

Ertesi gün France – Soir gazetesi La Course aux Etoiles yayınından şöyle söz ediyordu: “1957 yılının alkış kıralı seçildi. En son yıldız olarak mikrofona çıkan Darlo Moreno ‘Adieu Lisbon’ şarkısını okuduktan sonra 380 saniye alkışlandı. Alkışların frekans şiddetinden Alkış Barometresi bozuldu.”

Dario Moreno ile röportajlar yapıldı. Alkış yıldızı gazetelere hayatını anlatırken şunu da belirtti:

“10 yıl önce Türkiye’den Paris’e geldim. Türküm, Türk kalacağım. İlk fırsatta da Türkiye’yi ziyaret etmek istiyorum.”

Dario bu “ilk fırsatı” 1958 yılının ocak ayında bulmuş olacak ki, 28 Ocak günü İstanbul’a geldi. Vatandaşlarına bir müzik ziyafeti çekti. Artık ayağı alışmıştı. Bu yıl da şubat ayında İstanbul’u ziyaret etti, önümüzdeki yaz yine gelecek!..

Estetik sonrası burnuna açılış gecesi düzenledi

Dario’ya geçen yıl İstanbullu bir hanım “Her şeyiniz iyi hoş ama, şu burnunuz yok mu?..” demiş. Dario Moreno da Kazablanka’da estetik ameliyat yapan bir operatöre gitmiş. 1959 yılının başında ameliyat masasına yatmış. Operatör Renfe Bertrand birkaç bıçak darbesiyle ses yıldızına yeni bir burun hediye etmiş. Moreno, yeni burnunun şerefine 5. Muhammed Bulvarı’ndaki Philip Salonu’nda bir “vaftiz gecesi” düzenlemiş. 20 Ocak tarihli gazeteler bu geceyi şöyle anlatıyor: “Dario Moreno’nun yeni burnunun açılış töreni dün yapıldı. Herkes heyecan içindeydi. Dario karşılarına nasıl çıkacaktı. Ortaya çeşitli fikirler atılıyordu. Biri, ‘duvak takıp gelecek, bizden yüzgörümlüğü aldıktan sonra, duvağını açacak’ derken, başka biri ‘Hayır, Fantoma’nın kadife maskesini takacak’ diyordu. Ama Dario ne gelin gibi geldi ne de Fantoma gibi. Yüzüne ince telli bir kepçe geçirmişti. “Bunu mahsus taktım, yeni burnumdan ilk buseyi sevgilim alacak” dedi… Sonra bir şampanya patlatıldı. Yeni burun törenle hizmete girmişti. Bu arada Dario bir söylev verdi, bir Türk şairinin şiirini okudu.”

Bu Türk şairi kimdi? Gazete bunu yazmamış. Dario Moreno, bu şairin adını, İstanbul’a son gelişinde dergimize açıkladı. Hilton’un 438 numaralı odasında “Bu şair kimdi” sorusunu şöyle cevaplandırdı.

Oda arkadaşım Orhan Veli

Onunla bir otel odasında tanışmıştım. Ankara’da çalışıyordum. Gar Gazinosu’nda Fransız şansonları, Arjantin tangoları okuyordum. Yalan söylemeyeyim ama hatırladığım kadarıyla günde ya 2,5 ya da 3 lira alıyordum. Pahalı otellerde kalamıyordum. Gün geldi orta sınıf bir otelin parasını ödeyememe durumuna düştüm. Ankara’nın ara sokaklarında ucuz bir otel aramaya başladım. Yer yoktu. Nihayet bir otelde iki kişilik bir oda buldum. Otelci: ‘Oda arkadaşın geç gelir, her gece de içer. Şair miymiş, ne imiş?..’ dedi. Bayağı merak etmiştim. Aylarca bir odada yatacağım adam ya çekilmez birisi ise… O gece saat 2’ye doğru, arkadaşım geldi. Sarhoştu. Kendimi tanıttım: ‘Ben Gar Gazinosu şantörlerinden Dario Moreno…’ O da adını, işini söyledi: ‘Tercüme kaleminden Orhan Veli...’ Kısa zamanda kaynaştık. Çok iyi bir insandı. Kimi gün ona yeni bir tangomu söyler, o da yeni yazdığı şiiri okurdu… Ama bu yeni şiirin yanına eski bir şiir sokuşturmadan da edemezdi. Sık sık şu satırları tekrarlardı:

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel

Kelimelerin kifayetsiz olduğunu

Seni görmeden önce…

Bu şiiri ben de sevmiştim. ‘Orhan, bunu benim için yazmış olmalı’ diye düşünerek kendime şiirden bir pay çıkarıyordum. Oysa, bu şiir bir kadına yazılmıştı!…”

Aşk sadece uykuda, rüyada güzelmiş

Ben de yıllarca sonra, en güzel şarkımı, bir kadına ithaf ettim. Sonra o kadınla evlendim de… İnsan evlenince “aşk”ı kaybediyor. Geçen yıl Kahire’de bir konser veriyordum. Gazinoda bir Fransız dansözü vardı. Güzel bir kızdı. Bana âşık olmuş, gece gündüz “Dario” diye sayıklıyormuş. Sonra sayıklama nöbeti bana geçti. Evlendik. Fakat aşk uykuda, rüyada güzelmiş!… Evliliğimiz uzun sürmedi.. Altı ay önce ayrıldık. O günlerden kalan tek hatıra bir şarkı. Bir daha evlenmek mi?.. Tövbe… Brigitte Bardot ayaklarıma kapansa evlenmem. İnsan, küçük flörtler uğruna da güzel şarkılar okuyabilir…”

BB’yi öptüm, iki tokat yedim ve bayıldım

Brigitte Bardot iyi kızdır, hoş kızdır ama. ne de olsa kadın!… Onunla iki film çevirdim ‘La Femme et le Pantin’ filmi çok beğenildi. Brigitte’de bir öğrenci havası var. Sevişme oyunlarını, aşk fasıllarını çok iyi bildiğini sanıyor!.. Birkaç kere öptüm ama, bir iki tokatını da yedim. Tabiî ‘öpüş’ de, ‘şamar’ da film gereği… ‘Kadın ve Kuklası’ filminde bir öpüş sahnesi vardı. Böyle sahnelere bayılırım. Rejisör ‘Haydi!..’ deyince, Brigitte’e sarıldım. Merdivenin üst başında öpüşüyorduk. Bundan sonra acı bir sahne çevrilecekti. Onun acısını çıkarmak istercesine Brigitte’i öptüm. Ayrıldık. Rejisör: ‘İkinci sahne!…’ diye bağırdı. Brigitte, şöyle yaradana sığınıp bir tokat aşketti bana. Ayağımın yerden kesildiğini hissettim. Bayılmışım. Ertesi gün gazeteler bu film haberini şu başlık altında verdi: ‘Elleri dert görmesin!.. Brigitte, Dario’yu patakladı!…’

Şimdi gel Brigitte ile evlen!…”

Efkarlı komutana Amado Mio

Dario Moreno 1921 yılında İzmir’in Asmalı Mescit semtinde doğmuş. Babasını hatırlamıyor. Yetimhanede büyümüş. Çocukluk yıllarında en çok sevdiği şarkı, “İzmir’in kızları”ymış… Yetimhaneden çıktıktan sonra bir avukatın yanında katiplik yapmış. Sonra askere gitmiş. Piyade eriymiş. Akhisar’da orduevinde caz orkestrasında şarkılar söylüyormuş. Terhis olduktan sonra bir ara Ankara’da, İstanbul’da Taksim Belediye Gazinosu’nda çalışmış. 1946 yılında Atina’ya gitmiş. Orada kazandığı bütün parayı uçak biletine yatırarak, Paris’e hareket etmiş. Talihini orada denemiş. Pek kısa zamanda sevilmiş Maxim’de, Moulin Rouge’da çalışmış. Fransa’nın en gözde şarkıcısı olmuş. Bugün Fransa’da ancak

iki ses yıldızı küçük ismiyle de tanınıyor: Dario ve Maurice… Moreno, Paris’e yerleşince gömlekçisini, terzisini de yanma getirmiş. Ana yurttan uzak kaldığı günlerde, özlemini Türk rakısı, sigarası içerek, alaturka şarkılar söyleyerek gideriyor. Türkçeyi çok güzel konuşuyor. Bir kelime bile unutmamış. Nüfus kâğıdının tabiiyet hanesinde hâlâ T.C. yazılı. Türk pasaportu ile seyahat ediyor:

Bundan böyle her fırsatta Türkiye’ye geleceğim, diyor. “Son konserimde bir askerlik hâtıram tazelendi. Vatanıma bir kat daha bağlandım. Anlatayım: Askerliğim sırasında bir bölük komutanım vardı. Hemen her gece orduevinde ‘Amado Mio’ şarkısını okuturdu bana. Onu kırmazdım. Bir taşıt kazasında ölen karısının dilinden düşürmediği bir şarkıymış bu… Bu şarkıyı okurken, o, çocuk gibi ağlar: ‘Ondan, bir bu şarkı hâtıra kaldı’ derdi.

Atlas Sineması’nda son konserimi veriyordum. Kulise çiçekler yağıyordu. Bir çiçek sepetine iliştirilmiş bir kart dikkatimi çekti… Kartı aldım. ‘Amado Mio’ şarkısını okumam isteniyordu. Bu modası geçmiş şarkıyı isteyen adamı merak etmiştim. Kartvizitin arkasını çevirdim. Bir albaydı. İşte bu albayın adı askerlik hâtıralarımı tazeledi. Karısı bir taşıt kazasında ölen bölük komutanım, şimdi albay olmuş, konserime gelmiş, çiçekle: ‘Yine Amado Mio’yu okur musun?..’ diye kart yollamıştı. Şarkıyı okudum.

Albay yine ağlıyor, salon alkıştan inliyordu. Monte Carlo Radyosu’nun âleti yalnız alkışın süresini, şiddetini hesaplardı. Oysa, bu alkışlar sevgi yüklüydü. Bunu da ancak, vatan hasreti çeken bir kalp ölçebilirdi.”

(Orhan Tahsin / 1959 / Hayat dergisi / Arşiv çalışması: Serhan Yedig)

Dario Moreno, 1959 yılında, Galatasaray Meydanı’nda trafiği yönetiyor. Şarkıcı 1968’de, 47 yaşında, İstanbul Atatürk Havalimanı’nda uçağı kaçırmasına neden olan polislerle tartıştıktan sonra beyin kanamasından ölmüştü. Fotoğraf: Ergin Minisker

Dario Moreno / Maalesef şarkılarımı kendim besteleyemiyorum, bu işe zamanım yok

Hilton, dünyaca meşhur şahsiyetlerin kaldıkları otel. Biz de oraya bu meşhurlardan biri ile konuşmaya gidiyoruz.

Saat sabahın 11’i, otelin holünde tatlı sesli şarkıcı Dario Moreno ile randevu vaktini beklemekteyiz. Aşağıdan telefon ettik. Yorgun olduğu belli, daha uyanmamış. 12’ye doğru bir daha telefon ediyoruz.

– Alo, buyrun efendim!.

Biraz evvel telefon etmiştim. Mösyö Moreno uyandılar mı acaba?

Bir müddet sessizlikten sonra aynı ses cevap veriyor:

– Sizi bekliyorlar.

Az sonra otelin dördüncü katında 439 numaralı odanın önündeyiz. Zile basıyoruz. Kapıyı emperyosu açıp bizi buyur ediyor. İçeri girip oturuyoruz. Dünyanın hayran olduğu meşhur ile karşılaşacağımız an yaklaşıyor.

Henüz yandaki kapıda beyaz tenli, orta boylu, şişmanca ve her zamanki sempatik haliyle Dario Moreno görünüyor. Gayet güzel Türkçesiyle bize hoş geldiniz, dedikten sonra özür dileyerek Zeki Müren ile konuşmak üzere telefona gidiyor. Gayri ihtiyari konuşmalarına kulak misafiri oluyoruz. Gayet samimi cereyan eden konuşmadan Zeki Müren ile iyi arkadaş oldukları anlaşılıyor. Konuşması bittikten sonra tekrar tekrar özür dileyerek sorularımıza cevap vermeğe hazır olduğunu söylüyor. Biz de ilk sualimizi soruyoruz:

Kaç sene önce Türkiye’den ayrıldınız?

– 14 sene önce.

Kaç sene önce sahneye çık tınız?

– 16 sene önce bugün, yağmurlu bir akşam üzeri idi.

Türk musikisiyle ne derece alâkadarsınız?

– Türk musikisini severim. Fakat memleketten ayrı olmam ve yabancı muhitin tesiri ile yakından ilgilenemiyorum.

Türk musikisinde en beğendiğiniz bestekâr kimdir?

– Demin söylediğim şartlardan dolayı bu soruyu cevaplandıramayacağım.

Batı musikisinde en beğendiğiniz bestekâr?

– Dahil olduğum müzik ekolünde bestekârlar arasında Pol Diyon hakiki san’atkârdır.

Şarkılarınızı kendiniz mi yazıp bestelersiniz?

– Maalesef şarkılarımı kendim hazırlayamıyorum. Bu işe ayıracak hiç vaktim yok.

Söylenildiğine göre bir mecliste size İngiliz milli marşını söyletmek istemişler, siz de “Ancak İstiklâl Marşı’nı söylerim” demişsiniz. Ne dereceye kadar doğru?

– Eski bir hâdise. Tabii ki toplantıda İngiliz marşını söyleyemezdim. Memleketten 16 sene ayrı olmama rağmen hâlâ Türküm, bir Türk ise ancak İstiklâl Marşı’nı söyler.

Evli misiniz?

– Hayır.

Tekrar evlenmeyi düşünüyor musunuz?

– Aslâ. Başımın belâya girmesini istemediğim için hiç niyetim yok.

Türk kadınları ile Avrupalı kadınlar arasında bir tercih yapabilir misiniz?

– Her bakımdan Türk kadınları daha üstün.

Hayranlarınız arasında erkekler mi, yoksa kadınlar mı çok yer tutuyor?

(Bu sorumuza, san’atkâr, gözleri dalarak bir müddet düşündükten sonra cevap verdi):

– Kadınlar.

Bu soruya düşünerek cevap verdiniz. Yoksa sizce bir hâtırası mı var?

– Evet, eski bir hâtıradır. Epeyce sene evvel taşralı bir kadın hayranım ile tanıştım ve sonra da evlendik. Fakir bir taşra ailesine mensup olan karıma mükellef bir hayat temin ettikten sonra partilere, balolara götürerek mühim kimselerle tanışmasına vesile oldum. Geniş bir muhitim vardır. Mesleğim ise etrafımdaki herkese yani kadın ve erkeklere aynı ilgiyi göstermemi icap ettiriyordu. Karımsa beni mühimdeki insanlardan kıskanmağa başladı. Bu kıskançlık ise ayrılmamıza sebep oldu.

Sık sık saatine bakan Dario Moreno’nun mühim bir randevusu olduğunu anlayarak veda edip yanından ayrıldık.

(Bora Tınar / 14 Şubat 1959 / Kadın Gazetesi / Arşiv çalışması: Zeynep Erdoğan)

Linkler

İzmir’den dünya starlığına bir Dario Moreno portresi (Melike Karaosmanoğlu)

 

Share.

Leave A Reply

16 + nine =

error: Content is protected !!