Fahire Fersan / İstanbul şiirlerini dinlerken kendimi tutamam, gözlerim ıslanır

0

Tanburi Cemil’in öğrencisi Fahire Fersan, Yahya Kemal’den “kemençesinde bütün İstanbul dile geliyor” övgüsünü alacak kadar önemli bir virtüözdü. Çoğunlukla besteci eşi Refik Fersan’ın gölgesinde kalmıştı. 1997’de, 97 yaşında aramızdan ayrılırken geriye pek çok kayıt bıraktı. Baki Süha Ediboğlu, Fersan çiftini anlatırken, Fahire Fersan’ın da hakkını teslim ediyor.

Refik-Fahire Fersan

Yıllardan beri Ankara Radyosu’nda çalışmakta olan üstad Refik Fersan ve değerli eşi Fahire Fersan İstanbul’a geldiler. Ankara Radyosu’nda hem icrakâr, hem de hoca olarak çalışan bu sanatkâr çiftin Türk musikisine yaptıkları büyük hizmeti herkes bilir.
Şimdi, değerli hizmetlerini İstanbul Radyosu ve İstanbul Konservatuarı’na tevcih etmişlerdir.
İstanbul Belediyesi Konservatuarı’ndan başka, radyomuzda da vazife alan Fersanlar tanbur ve kemençeyle San’atlarını halkımıza sebil etmektedirler.
Refik Fersan, şahsında üç büyük vasfı cemetmiş bir insandır: Bestekâr Refik Fersan, icrakâr Refik Fersan, müzikolog, hoca Refik Fersan. Bir de bunların üstünde “insan ve çelebi” Fersan vardır ki, şimdiye kadar tanıdıklarım içinde bir Eşine henüz pek rastlayamadım.

Zarif, kibar, nobles hanımefendi

Onun sayın eşi Fahire Fersan, büyük sanatkârlık vasfının haricinde günümüzün en zarif, en kibar, en nobles hanımefendilerinden biridir. Kemençesine verdiği derinlik ve zarafet erbabının yanında tadına doyum olmaz büyük bir zevktir.
Büyük şairimiz Yahya Kemal onu dinlerken:
“Fahire Sultan’ın kemençesinde bütün İstanbul, Boğaz dile geliyor!” demişti.
Henüz çocuk yaşında iken büyük sanat kabiliyetini herkese kabul ettiren Fahire Fersan zamanının en değerli, en meşhur üstadlarından ders almış, bir konservatuardan farksız olan evlerinde durmak ve yorulmak bilmeksizin çalışmıştır. Onun kemençesinde İstanbul’un seslerini tel tel, nağme nağme yakalayan Yahya Kemal ne güzel, ne yerinde söz söylemiştir. Filhakika Fahire Hanım, İstanbul’a ve hele Boğaziçi’ne âşıktır. Ankara’da geçirdiği uzun yıllar zarfında, Radyoda olsun, Hususî toplantılarımızda olsun lütfedip çaldığı kemençesinden içli içli ağlayan bir İstanbullunun acılarını duyardım.

Şair şiirine kanadını takmış, bana ne hacet

Bir gün kendisine, İstanbul için yazılmış bir kaç parça şiir okudum. Bir ân düşündükten sonra (hatırımda kaldığına göre) şunları söyledi:
— Göz yaşları dökmeden ağlamasını biliyorsun azizim! Halbuki ben öyle mi ya, kendimi tutamıyorum, gözlerim muhakkak ıslanıyor.
Sana dün bir tepeden baktım Aziz İstanbul;
Görmedim, sevmediğim, bilmediğim hiç bir yer,
Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul
Sade bir semtini sevmek bile
bir ömre değer
Hemen her karşılaşmamızda bana Yahya Kemal’in bu şiirini okutuyordu. Bir gün bu güzel şiirin tamamını büyük şairi-mizden müsaade aldıktan sonra bestelemesini tavsiye etmiştim. Aldığım cevap şu oldu:
— Bu şiirin besteye ihtiyacı var mı? Kemal Bey, ona öyle bir kanat takmış ki İstanbul’un semasında sanki uçtuğunu görüyorum.
Fahire Fersan musiki kadar şiiri de sever. Bilhassa eski şiirimize çok bağlıdır. Fuzulî, Bâki, Şeyh Galib gibi şairlerimiz, ona Itrî Hamamizade İsmail Dede ve Hacı Arif Bey kadar zevk verir. Yahya Kemal’in ona, onun Yahya Kemal’e karşı duydukları karşılıklı hürmet ve hayranlığın bir sebebi de budur.
Fahire Fersan, güfteleri kötü olan beste ve şarkılar için müsamahasız bir münekkittir. Ona göre, söz ve beste birbirini tamamlamalı ve her güftenin muhakkak bir şiir değeri olmalıdır.
Üstad Refik Fersan da aynı fikirdedir. Fakat çok nazik bir insan olduğu için, bazı amatörler tarafından bestelenmek üzere kendisine verilen kötü manzumeleri de Ne Yazık ki bestelemiştir.
Refik Fersan’ın bestelerinde her şeyden evvel göze çarpan hususiyet form mükemmeliyetidir. Musiki aruzunun bütün in-celik ve hususiyetlerini pek iyi bildiği için güfte ile bestenin imtizacı ve güfte taksimatı olun Eserlerinde en olgun şeklini bulmuştur.
Refik Fersan, Hamparsum Notası’nı çok iyi bildiği için eski musikimizi Detaylı şekilde, bol bol tetkik etmek imkanı bulmuştur. Bu arada Basın- Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü’nün varislerinden satın aldığı Leon Hancıyan külliyatını (ki bunların hepsi İki büyük sandık dolusu notadır) bugünkü Latin notasına iki arkadaşı ile çevirmiştir. Leon Hancıyan’ın metrukatı arasında Dede’ye, Itri’ye ve Hacı Arif Bey’e ait yepyeni eserler bulunmuştur. İşte bunların hepsi Refik Fersan’ın şuurlu, Gayretli çalışmaları ile Ankara Radyosu’nun klasik Türk musikisi repertuarına mal edilmiştir.
(Baki Süha Ediboğlu / 30 Eylül 1950 / Radyo Haftası/ Arşiv çalışması, redaksiyon: Serhan Yedig)

Linkler

Fahire Fersan biyografisi

Refik Fersan’la röportaj

Share.

Leave A Reply

twenty − 13 =

error: Content is protected !!