Melahat Pars / Çocukluğumda plakları Ruhat müstear ismiyle kaydetmiştim

0

Klasik Türk Müziği’nin Cumhuriyet döneminde az sayıdaki kadın bestekarından Melahat Pars, “Gamlı Hazan” gibi unutulmaz şarkılar yazmış, 2005’te 87 yaşında aramızdan ayrılmıştı. 1950’de ilk bestelerini yaptığı günlerde Ankara’daki evini ziyaret eden gazeteciye mahcup bir ifadeyle “aman efendim onlardan bahsetmeseniz” demişti.

 

Ankara Radyosu’nda sık sık şahane sesini dinlediğimiz Melahat Pars’ın çok mütevazı bir sanatkar olduğunu bilmem tahmin ediyor muydunuz?
Bu tevazuu bir tarafa, cana yakınlığı, tatlı dili, sadeliği, her şeyden olduğu gibi bahsedişiyle bambaşka bir sanatkar. İşte bu yüzden kendisini Dinç Apartmanı’nda ziyaret ettiğimiz vakit, dereden, tepeden epeyce konuştuk. Nihayet sözü doğumuna intikal ettiren Bn. Pars anlatmaya başladı:
– Efendim, aslında İstanbulluyum, Fatih’te doğdum. Babam tütün eksperiydi. Ailemizin ta dedelerime, haminnelerime kadar hepsi musiki ile ilgilenirlermiş. Her çocuk gibi küçüklüğümde biraz yaramazmışım. Belki bilirsiniz, ilk tahsilimi Fatih’teki Taşmektep’te yaptım. Sonra bize yakın olan İstanbul Kız Lisesi’ne devam ettim. 1935 yılında buranın orta kısmından mezun olduktan sonra, başka tahsil yapmadım. Yalnız, 1-2 sene hususî ders aldım.

İstanbul Radyosu’nun Sirkeci Postanesi

üstündeki ilk stüdyosunda şarkı söyledim

Çocukken şarkı, söyler miydiniz?
– Evet. 11 yaşımdayken bir gün kendi kendime şarkı söylediğim sırada, sesim, komşumuz Selânikli Kanunî Ahmed’in kardeşi Mustafa’nın dikkatini çekmiş.
Hangi şarkıyı söylüyordunuz?
– Durun bakayım, hatırladım, “Firkatin aldı, bütün hesfi hitabın bu gece” şarkısıydı.
Mustafa Bey’in dikkatini çektikten sonra?
– Ders almaya başladım.
Ne kadar sürdü?
– Bir sene kadar. Bundan sonra Darüttalimi Musikî Heyeti’ne devam etmeye başladım. Burada hemen şunu ilâve edeyim ki, kıymetli hocam Fahri Bey’den (Kopuz) ders alıyordum. Böylece hem mektebe devam ediyordum, hem de Darüttalim’e.
O zamanlar konserler verir miydiniz?
– Evet, Darüttalimi Musiki Heyeti haftada bir gün ufak konserler verirdi, ben de bunlara iştirak ederdim.
İlk defa radyoda ne zaman okudunuz?
– Çok eski. Bilmem hatırlar mısınız, İstanbul Radyosu bir zamanlar (Sirkeci) Postahane’nin üstünden neşriyat yapardı. İşte o zamanlar, ramazan geceleri, ben de Darüttalimi Musiki Heyeti’nde şarkı söylüyordum.

Plaklarım basılmadan savaşta yok oldu

Plâklarınız var mı?
— Melâhat Pars’ın yok. Fakat?
Evet, fakat?
— Bn. Ruhat’in var.

O da kim?
Hafif bir şekilde gülen Bn. Pars anlatmaya başladı:
—    Efendim, o zamanlar çok küçük olduğum ve talebe bulunduğum için, kaçamak olarak ve Ruhat müstear adiyle rahatça plâklar dolduruyordum.
Meselâ bunlardan bir tanesi, yahut ilki?
— Gecenin matemi!
Plâk bahsinde biraz da talihsiz olan Bn. Pars son harp içinde Polidor plâk fabrikasında bir hayli plâk doldurduğu halde, bunlar Almanya’da yapılıp geleceğinden, oraya gittikten sonra, malûm harp durumu ile gelememiş. Heder olmuş.
Dr. Hazım Pars’la 12 yıldan beri mes’ut bir aile hayatı süren bu ince ruhlu san’atkârımızın iki tane de gürbüz oğlu var. Behiç ve Erol Pars. Annesi bakın küçük Erol için ne diyor:
– Büyüğü sormayın, o okumaya elverişlidir. Fakat küçüğün sesi pek güzeldir.
Kocasının işi icabı uzunca bir müddet şarkta kalan Bn. Pars. Ankara’ya geldikten sonra, 1944 yılında, musiki zevkinden tabiatiyle mahrum kalamazdı. İşte bu yüzden Ankara Radyosu’nun hem ses hem de saz imtihanına girmiş ve muvaffak olmuştur.

12 şarkı besteledim

Kıymetli san’atkârımızı herhalde bestekâr olarak da tanırsınız. Ara sıra, Ankara Radyosu’nun spikerleri, onun bir şarkısını dinleyeceğimizi bize müjdeler. Bu bestekârlığı hatırıma gelerek Bn. Pars’a soruyorum:
Ne zamandan beri beste yapıyorsunuz?
– Aman efendim, onlardan hiç bahsetmemeniz daha iyi olur.
Rica ederim, besteleriniz beğenildiğine göre…
– Bir seneden beri!
Ancak, bir anda şaşırmıştım. Bundan 2,5 sene kadar evvel, Pars Ailesi’nin yakın ahbabı olan Ankara Emniyet Müdürü Rıfat Apaydın, Bn. Pars’ın bir bestesinin tab’ı (basımı) için uğraştığını biliyordum. Bu durumu hatırlatıp bu eserin bulunduğunu söyleyince hayretler içerisinde kalan Melâhat Pars:
— Aman, dedi, o kadar olmuş mu, halbuki bana bir sene gibi geliyor…
Sene dediğiniz nedir ki? Ne ise efendim, kaç besteniz var?
— 12 tane efendim.

Mikrofonun yeri başka

Bir tarafa sahnede şarkı söylemek zevki, diğer tarafa mikrofonda şarkı söylemek zevki konsa hangisi ağır basar?
— Sahne zevki pek güzeldir ama mikrofon ağır basacak gibime geliyor.
Evde oturmayı daima tercih eden Bn. Pars’ın hocalığı olduğunu da bilmem duymuş muydunuz? Nitekim, Ankara Radyosu’nda pazar akşamları dinlediğiniz sanat heveslilerinin bir kısmı onun talebeleridir. Talebelerinin öğretmenlerinden memnun oluşu da bize, Bn. Pars’ın öğretme kabiliyetinin fazla olduğunu göstermekte.
Evde oturduğunu öğrendiğimize rağmen soruyorum:
Çarşıya gider misiniz?
— Ara, sıra.
Pazarlık yapar mısınız?
— Ah, işte onu beceremem.
Yani, beş kuruşluk şeyi on kuruş deseler bile bile alır mısınız?
— Evet, diyeceğim… İnanın ki huyumdan memnun değilim ama alırım.
Konuşurken olduğu gibi kabul edeceğimiz, bu içi-dışı bir, iyi kalpli, radyoevindeki bazı sanatkârların “Abla” diye bahsettikleri Bn. Pars, hakikaten küçüklerine karşı bir abla şefkati göstermekte, büyüklerine karşı da ayni şekildeki hürmeti esirgememektedir. Ona sanat ve aile hayatında saadet ve başarılar dilemek gayet tabii ki borcumuzdur.
(Kemal Deniz / 1 Temmuz 1950 / Radyo Haftası / Arşiv çalışması, redaksiyon: Serhan Yedig)

Share.

Leave A Reply

thirteen + seven =

error: Content is protected !!