“Neyleyim Köşkü”, “Gezdiğim Dikenli Aşk Yollarında”, “Ah Güzel İstanbul” gibi 100 civarında şarkının bestecisi, udi Kadri Şençalar 1950 yılında, 38 yaşında ününün doruğundaydı. Taksim’de apartman inşa ettiriyor, burada müzik dershanesi açmaya hazırlanıyordu. Hayali içkili ortamlarda daha fazla müzik yapmak zorunda kalmamaktı.
Dostlara randevusuz gitmek kadar güzel bir şey yoktur, dersem sakın şaşmayın. Baskınımıza uğrayanlardan biri de bestekâr ve cümbüşçü Kadri Şençalar oldu. Kapıyı açınca: “Demek defterinizde biz de kayıtlıymışız. Bu ne şeref…” gibi fazla tevazu gösterince konuştuğu şekilde mukabelede bulunduk. Bir dakika sonra zevkle döşenmiş ufak salona girdiğimizde Sahibinin Sesi plâk firması şefi Mihran’la karşılaştık. İş hususunda Kadri Şençalar’la konuşmaya gelmiş. Salonda Mustafa Kovancı da vardı. Hem saatine bakıyor, hem de: 15 dakika sonra radyoda konserim var. Şu notayı da yetiştirmem lâzım. Benim kusuruma sakın bakmayın!” diyordu.
Beş dakika sonra Kovancı aynı şekilde özür dileyerek gitti. 10 dakika kadar sonra da genç sanatkârın radyoda sesini dinlemeye başladık. İşte bu sırada Kadri Şençalar’ın eşiyle ve yetişmiş kızıyla da tanışıyoruz. Biraz sonra ikisi kız olmak üzere Kadri Şençalar’ın üç çocuğu da salona geldi. Sade kahvelerimizi içerken Şençalar:
— Mesut bir baba olmakla duyduğum zevk muhakkak ki sonsuzdur, diyordu.
Arkadaşları arasında tevazuu ile maruf sevimli sanatkâr aynen şu sözleri söylüyor:
— Düşüncelerinizde haklısınız. Bildiğiniz gibi bu evde kiracıyım. Bitişikte gördüğünüz inşaat Allah’ın izniyle bizim olacak. O zaman kendimi çok mesut addedeceğim. Hele en büyük arzumu da yerine getirebilirsem…
Dayanamadım :
— Rızanızla apartman sahibi oluyor, iyi bir yuva kuruyorsunuz, hâlâ en büyük arzudan bahsediyorsunuz. Bu arzu da neymiş?
— Sizi de, yâni konuşmamızı çok alâkadar eder zannederim. İnşaat bittikten bir müddet sonra birinci katta bir musiki mektebi açmaya karar verdim. Bu emelimde muvaffak olduğum zaman derhal içkili yerlerde çalmayı bırakacağım. Emin olun böyle yerlerde çalmayı katiyyen ve
katiyen arzu etmiyorum. Hem de yalnız bir benim arzum değil. Bütün arkadaşlarımın düşündükleri böyledir. Hepimiz bu gibi yerlerde sadece zaruretten çalıyoruz. Musiki mektebini açarsam ben de radyoda muntazam olarak çalışırım. Ne kazanırsam Allah’a şükür…
Müzeyyen Senar, Mısır’da hastalandı
İstanbul şarkısını onun için yazdım
Kadri Şençalar’la anılarını konuşup hususî albümündeki resimleri tetkik ederken Mısır’da Müzeyyen Senar Işıl eşi Ercümend Işıl ve Kadri Şençalar’ın beraberce çektirdikleri enteresan bir resim nazarı dikkatimi celbetti:
— Demek beraberce dışarıda konserler de verdiniz.
— Hem de pek çok.
— Dışarıda verdiğiniz konserlerde sizlere karşı gösterilen alâka nasıldır?
— Tahmininizin fevkinde… Hele Mısır’da gördüğümüz hüsnü kabul pek iyiydi.
— Bu seyahatlerde başınızdan geçen garip, nadir rastlanan türde maceralar var mıdır?..
— Vardır. Size yalnız hayatımda çok üzüldüğüm ve Mısır’da Müzeyyen Senar için bestelediğim bir şarkıyı anlatayım. Müzeyyen Mısır’da hastalanmıştı. Onu hastaneye yatırmıştık. Her günkü mutat ziyaretlerimden birisinde Müzeyyen’in ateşi düşmüş, neşesi kısmen gelmiş görünce sevincimiz sonsuzdu. Benden bir bardak su istedi. Suyu verdim. İçerken tahassür dolu sesiyle:
— Ah İstanbul. Bizim suyumuz bambaşkadır, diyordu. Elinde tuttuğu kristal kadehin içine dikkatle baktı ve: “İstanbul’u görür gibi oluyorum!” dedi. İşte bu sırada Mısır’da bestelediğim şu şarkıyı udumla çalmaya başladım. O da yatağında hazin ve içli sesiyle okumaya başladı:
“Söylerim, söylerim hastadır gönlüm, Ne kadar söylesem yastadır gönlüm, Billur kadehle su verdi içmedim, Yârin elindeki tasdadır gönlüm.”
Ümmü Gülsüm, hastanede
Müzeyyen’i ziyarete geldi
— Mısır’da Ümmü Gülsüm’le tanışmış mıydınız?
— İlk gidişimizde tanışmış, köşkünde üç saatten fazla misafir kalmıştık. İkinci gidişimizde Müzeyyen’in hastalığı yüzünden tekrar konuşamadık. Yalnız Ümmü Gülsüm hastanede Müzeyyen’i ziyarete geldi. Ben yoktum.
Suallerimi değiştiriyorum :
— İlk eserinizi kaç yaşında bestelediniz?
— 17 yaşındayken bestelemiştim. Uşşak makamındandı: “Sönmez artık yüreğimde bu sonsuz ateş…” İkinci bestem de Hicaz: “Kırık kalbimi incitme.”
— Son eserlerinizden bir kaçı?
— “Püsküllü belâ” ve “Şu karşıdan gelen esmer”.
— Bestelerinizi yazarken duyduğunuz en derin hisleri anlatabilir misiniz?
Güldü ve:
– Ben beste yapma zevkimi tabiattan alırım. Yemyeşil bir bahçede, hele mehtabı görürsem ilhamıma çok iyi gelir.
Bir eseri ne kadar zamanda besteliyorsunuz?..
— Zamana göre değişir. “Şu karşıdan gelen esmer” üç saatte ve üç kahve içilerek bestelenmiştir. Bir güfteyi en geç bir ayda kendime göre, hakkını vererek besteleyebiliyorum.
— Film müzikleriniz ve diğer besteleriniz hakkında malumat verir misiniz?.
—Yüzden fazla filmde, sayısını bilemeyeceğim kadar çok şarkı yaptım. İşte bunların hemen hemen hepsinin beste ve güftesi benim. Film şarkılarını hazırlarken duyduğum heyecan sonsuz. Bu vaziyet, muvaffak olamamak kaygısından ziyade ne bileyim, besteyi filmin mevzuuna düşürebilmek endişesi olacak. Ama zamanla buna da alıştık.
— Cümbüşten başka hangi müzik âletleriyle meşgulsunuz?
— Keman ve biraz da tambur…
— En çok beğendiğiniz eser hangisidir?.
Gök mavisi gözlerini bir noktaya dikti ve bestelerini bir sinema şeridi gibi gözlerinin önünden geçirdikten sonra “Yine söndü açan güller…” dedi ve hemen de ilâve etti:
— Bir de: “Gözyaşlarımın coştuğu tenha gecelerde” şarkısıdır. ;
— Musikî aşkınızda en büyük yardımı kimden gördünüz?
— Sadece kendimden. Çok ufak yaşta kemana başladım. Yalnız ilk ve son hocam olan Bursalı Kambur lâkabıyla anılan udi Tevfik Bey’i anmam şarttır. Notayı kısa bir zaman bile olsa ondan öğrenmiştim. Musikiyi bilmek için notanın ruhuna nüfuz etmek lâzımdır, kanaatindeyim.
Okuyucularımızdan Bakırköy’de Sakıtlı Sokağı’nda 19 numarada oturan Gani M. Mete şöyle bir mektup yazmış:
-Bestekâr Kadri Şençalar meşkhane açacakmış, nerede ve ne zaman?
Suali okudum. Kadri Şençalar diyor ki:
— Kat’i tarihini söyleyemem. Zamanı gelince Radyo Haftası mecmuasının yakın alâkası sayesinde mecmuada gününü, şartlarını ayrı ayrı bildireceğim. Bu okuyucunuzun alâkasına teşekkür ederim. Musikî mektebimiz Allah’ın izniyle Taksim, Feridiye’de olacaktır.
Suallerime devam ediyorum :
— Yeni bestekârlardan, kimleri beğenirsiniz?
— Yesarî Âsım ve Salâhattin Pınar.
— Ya eskilerden.
— Tercihi pek güçtür.
— Kaç senedir evlisiniz?
— Tam 20 senedir.
Güldü ve :
— Bir bu kadar daha yaşarsak ne mutlu bize… diyerek eşine baktı.
Eşi de :
— İnşaallah!. Temennisinde bulundu. Kadri Şençalar’ın yetişmiş kızı da ufak salondaki piyano başında bize bir kaç alaturka ve alafranga eser çaldı. Şençalar’ın diğer çocukları da piyanoyu öğrenmek için can atıyordu. Hepsi babaları gibi musikinin ruhunu tatmak ve ondan büyük zevk almak arzusundaydı.
(Zeki Tükel / 29 Temmuz 1950 / Radyo Haftası / Arşiv çalışması, redaksiyon: Serhan Yedig)