Bülent Tarcan, 1958’de Ayla Erduran için keman konçertosu yazıp sanatçıya teslim etmişti. Uzun yıllar seslendirilmeyip notaları kaybedilen eseri 1968 ve 1973’te gözden geçirip Adnan Saygun’a ithaf etmişti. Eser o yıl, ilk İstanbul Festivali’nde seslendirildi. “Konçerto senfoni kadar çalışma gerektirir, bitirirsiniz sonra oturup çalacak solist beklersiniz” diyen besteci eserini anlatıyor…
Eserin nasıl doğduğunu açıklar mısınız?
– Bu konçerto sipariş üzerine bestelenmiştir. 1971’de kültür hizmetleri arasına müziği de katan Akbank, bazı bestecilerimize değişik türde eserler ısmarlamış, bu arada benden bir konçerto talep edilmişti.
Konçertonun belli bir çalgı için yazılması bahis konusu olmuş muydu?
– Hayır, bana bırakılmıştı seçim. Tabii ben de kendi çalgım olan kemanı tercih ettim.
Konçerto biçimine karşı özel bir eğiliminiz olduğunu biliyoruz. Acaba daha önce bazı denemeleriniz olmuş muydu bu alanda?
– Evet, hatta ilk kompozisyon çalışmalarımda bir keman konçertosu yazmış, sonradan yırtmıştım. Bir de piyano konçertosu denemem var. Bu hevesi yıllarca içimde saklayıp durdum. Cesaretimi kıran nokta şuydu: Konçerto bir senfoni kadar çalışma gerektirir, yorumu ise daima kısmete kalır. Yazar bitirirsiniz, sonra oturup çalacak solist beklersiniz. Hele eser ünlü bir solist tarafından tanıtılmazsa ölüme bırakılır artık. Bu siparişle ne olursa olsun karşıma çıkan fırsatı değerlendirmeye karar verdim. Amacım çalgım üstünde öteden beri aradığım bazı olanakları açıklamak, aynı zamanda konçerto biçimini de Türk musikisine uygulayarak bir anlamda Türk konçertosu vermekti. Lalo’nun İspanyol Senfonisi gibi…
İlk bölümde solo çalgıyı çok süslemek eseri tıkızlaştırır
Konçertonun planını nasıl düşünürdünüz?
– Genellikle alışıldığı üzere üç bölümde planladım. Bilirsiniz, ilk bölüm sonat yapısında yazılır genellikle. Konçertolarda ilk bölümü solo çalgının aşırı süslemeyle tıkızlaştırmak da aşırı senfonik anlayışa götürmek de tehlikelidir çoğu defa. Ben hem kemana, hem orkestraya özgürlük vereyim, bir tür fantezi olsun diye düşündüm. Zaten ilk bölümün adı “Fantasia” dır. Bu Fantasia aslında gene üç ayrı bölümlü, özgür anlayışla yazılmış bir “rondo”dur. Bölümler arasındaki geçişler kemanla orkestra arasındaki esas diyaloglardır. İkinci bölüm kısa bir parçadır. Bu ağır parçayı “interludio” diye tanımladım. Son bölüm ise “Burlesca” adını taşıyor. Bu bölümde Türk folklorunun coşkun ve neşeli bir anını yansıtmak istedim. Ancak malzeme olarak yalnız ritmi kullandım. Şunu ekleyeyim: Eser boyunca kullanılan melodik materyal tümüyle kendimindir. Bahis konusu ritim ise Karadeniz folklorundan, Giresunlular’ın “Tandır Tüfek” oyunundan alınmıştır. Bu ritmi iki ayrı temada işledim.
Eserde nasıl bir orkestra kullandınız?
– Vurmalı çalgıları zengin iki büyük orkestra.
Yurdumun sorunlarını ele alan opera yazmak istiyorum
Eserin dışarıda yorumlanması bahis konusu mu?
– Berlin’de yorumlanması düşünülüyor. İstanbul Devlet Operası müzik direktörü Robert Wagner, Salzburg’daki programına alacak. Belki Fransa’da da seslendirilecek.
Bundan sona ne gibi verimleriniz olacak?
– Ünlü İstanbul türküsü Katibim üzerine Haydn tarzında yazmakta olduğum çeşitlemeleri tamamlayacağım.
Bu konçerto sizin sanat hayatınızda bir aşama noktası olarak yorumlanabilir mi?
– Bu konuda kendim bir şey söyleyemem. Yalnız konçertonun provalarını dinleyen Adnan Saygun, büyük biçimler üstünde kendimi aştığımı söyleyerek beni kutladı ve senfoni yolunda çalışmamı öğütledi.
Siz bilim adamısınız aynı zamanda. Bir gün bilimden veya sanattan defa etmeniz istense ne gibi bir karar verirdiniz?
– Yaşamım beni müzikçi olmaya hazırlamıştı. Tesadüfler bilime yöneltti. Bilimde namusla, bir insan olarak elde edebileceğimin azamisine varmaya çalıştım, galiba vardım da. Eğer başlangıçta olanaklar elverseydi kesinlikle müzikçi olurdum. Çünkü sanırım müziğe daha kabiliyetliyim. Bunu itirafa mecburum.
Biraz sonra sizinle Köroğlu’nun ilk temsilini seyredeceğiz İstanbul Festivali kapsamında. Acaba siz de bir opera vermek ister miydiniz?
– Opera yazmak bir müzikçinin elde edeceği en yüksek noktadır, doruktur. En büyük amacımdır opera yazmak. Yurdumun insanını, onun sorunlarını ele alan bir eser olabilir bu opera.
(Faruk Yener / 26 Haziran 1973 / Milliyet Sanat)