1935 Nisanı’nda, 27 yaşında, bir grup Sovyet sanatçısıyla Ankara’ya gelen kemancı David Oyştrah (Oistrakh) yaklaşık 10 gün kaldığı başkentte neredeyse her gün konser vermişti. Bu arada Türk basınındaki ilk röportajı Ulus gazetesinde yayımlanmıştı. Oyştrah “Her iyi eseri beğenir, çalarım“ diyor.
Bize hayatınızı anlatır mısınız?
-1908’de Odesa’da doğrum. Beş yaşında profesör Stalerski’den keman dersi almaya başladım. Küçükleri yetiştirmek için en iyi pedagoglardan sayılan bu profesür yetemeğimin ilerlemesinde çok iz bıraktı. İlk defa yei yaşındayken okuduğum mektebin diploma töreninde sahneye çıktım. 17 yaşında Odesa Konservatuvarı’nı bitirdi. 1927’den sonra bütün Sovyetler Birliği’ni gezerek konser verdim. 1930’da Ukrayna’da yapılan bir keman yarışmasında birincilik kazandım. 1929’dan itibaren Moskova’dayım. 1933’te Moskova Konservatuvarı’na keman doçenti olarak kabul edildim. Bu yıl şubatta yapılan Sovyetler Birliği Müzik İcracıları Yarışması’nda birinci ve martta Varşova’da yapılan uluslar arası yarışmada ikinci oldum.
En çok sevdiğiniz besteciler kimler?
– Her iyi eseri sever, beğenir ve çalarım. Bir ekole bağlı kalmamakla beraber Schubert, Chopin, Schumann gibi bestecilerin romantik sanatına karşı zaafım var.
Müzik kültürünü geniş kitlelere yaymak amacıyla ülkenizde neler yapılıyor?
– Her şeyden önce bizde elitler için müzik prensibi tamamen kaldırılmıştır. Konserler konservatuvar muhitleri içinde kalmaz. Ordu, fabrika, talebe kulüplerinde en geniş halk yığınlarına her vakit konserler veriliyor ve halk yığınlarına her vakit konser verilir ve halkla müzik sevgisinin ve ilgisinin genişlemesi konusuna çok önem veriliyor. Bu çalışmaların kısa zamanda verdiği sonuçlar ortada.
Genel müzik kültürü düzeyinin gitgide yükseldiği görülüyor. Halk gitgide daha derin ve yüksek eserlerden zevk almakta ve programlara böyle eserlerin konulmasını istemektedir.
Halkta bu istek ve ilgi uyandırdıktan sonra ona en ağır eserler bile dinletilebilir. Okumuş ancak felsefeyle yakından ilgilenmemiş kişilerin pek iyi anlamasa da felsefi konulara gösterdiği ilgi ve dikkat neyse halk da işte böyle belki iyice anlamadığı fakat büyüklüğünü sezdiği şeylere karşı sevgi ve bağlılık duymakta.
(21 Nisan 1935 / Ulus Gazetesi / Arşiv çalışması: Serhan Yedig)