Fehmi Ege / Hiçbir tangomu sevmiyorum

0

10 yaşında sahneye çıkan Fehmi Ege, alaturka müzikten alafranga müziğe geçmiş ve sayısız tango bestelemişti. 1951’de, 45 yaşında hayatını anlatırken “Tek kötü huyum, bir esere başladığımda bitirmeden bırakamamaktır” diyordu.Ege, 1978’de, 76 yaşında hayata veda etmişti.

 

Çok mütevazı bir adamdır. Hayatı daima objektif görür. Kimseden akıl danışmayı sevmediği gibi akıl da dinlemeyi istemez. Doğru konuşur. Yalana hiç tahammülü yoktur. O saadetini kemanında ve yuvasında bulmuştur. Üçüncü bir saadeti daha vardır. Boş zamanlarında evinin bir köşesinde çok dağınık masası başında, merceğini sağ gözüne takıp fenni tamirat işleriyle meşgul olmasıdır. Tamamen yerli mamulatı ile bir fotoğraf makinesi yapmış ve geçenlerde yine yerli malzeme ile fotoğraf tabına yarayan agrandisör makinesini işletmiştir. Şimdi çektiği fotoğrafların tabını kendisi yapmaktadır. Eğer Fehmi Ege müzisyen olmasaymış, fenni işlerde birçok yenilik meydana çıkarması işten bile değilmiş…
Onunla röportajımı Taksim’deki evinde yaptık. Benimle konuşurken, aklı hep agrandisör makinesindeydi, diyebilirim. İkide bir de:
— Nasıl yaptığıma ben de şaşıyorum, diyordu…
Şaşıracak ne var ki. Merakın elinden hiçbir şey kurtulmaz. Müzisyen aşkının nasıl doğduğunu, daha doğrusu sanat hayatınızı çizer misiniz?
Gözlüğünün camlarını silen Fehmi Ege anlatmaya başlıyor:
— 45 yaşıma girmiş bulunuyorum. Sanat hayatımın ilk basamağında yalnız kendimi buldum. Alafranga sazların hepsini çalmak için içimde bir ateşin yandığını hissetmiş, bu ateşle canciğer olmuştum. Gözüm hiçbir şey görmüyordu.
Bütün sazları çalıyor musunuz?
— Alaturkadan kanun, alafrangadan arp, korno, fagot hariç bütün sazları mükemmel çalabiliyorum, diyebilirim.
Mesela cümbüş ve ud…
O sözümü kesti:
— Tabii canım. Ne istersen çalarım.

İlk hocam Petersburg’lu Wilhelm

İlk musiki dersini kimden aldınız?
— Petersburg armoni ve kompozisyon profesörü Wilhelm’den aldım.
Yaptığınız tangoların, hayatınızdan bazı kısımları ihtiva ettiği doğru mu?
— Öyle diyorlar. Biraz da öyle olmalı. Hissetmeden, anlamadan güfte veya beste yaratılamayacağına inanmış bulunuyorum.
En çok hangi eserinizi Seviyorsunuz?
— Hiç birini.
Anlayamadım?
— Her yeni Eser yaparken, eskilerden hiç birini beğenmem.
Kaç besteniz vardır?
— Hiç saymak aklıma gelmedi. Aklıma estikçe besteler, o an Ritmini, melodisini beğenmesem hem sözlerini, hem bestesini aklımdan çıkartırım.
İki yavrunuzun müzikle alâkaları ne derecededir?
– Çok iyidir, diyebilirim. İkisi de ayrı ayrı müzik âletleri çalar, kız, her Hangi bir eseri yaşına göre okumasını da beceriyor. Bu kadarı da olsun tabii. Kimin çocukları ki?
Fehmi Ege her konuşmasında espri yapmasıyla mâruftur. Röportajda ise espri yapmamaya çalışıyor. Diyor ki:
— Belki suya sabuna dokunur bir şey söylerim. Onun için dikkat ediyorum. Hem senin eline düşenlerin hali de malûm.
Musikiye olan ilk aşkınız Alaturkada mı, yoksa alafrangada mı olmuştur?
— Alaturkada… Bilâhare alafrangaya sarıldım. Bugün alaturkayı da sever, zevkle dinlerim. Benim için sadece mevzubahis olan müziktir.

Tornacılık, terzilik, kunduracılık yaptım

Tahsilinizin kısaca durumu?
— Mercan Sultanisi’ni bitirdikten sonra, Ticaret Mektebi’ne geçtim. Bilâhare diş doktorluğu mektebine devam ettim. Nihayet, kemanla ölünceye kadar mukavele yaptım. Bu kadar kâfi mi?
Tabii, Ne demek… Sizin diş doktorluğunuz da var demek…
— Bunlar mı yaptığım işler Yalnız? Motör tamirciliği, tornacılık, kunduracılık, terzilik… Daha sayayım mı?! Hem sonra sporun her kolunda çalışmışımdır.
Fehmi Ege, 24 saatinin 16 saatini musikiyle uğraşır, dersem sakın inanmazlık etmeyin. Hâlâ:
“Musiki sahasında bir şey bildiğim varsa o da hiçbir şey bilmediğimdir” sözünü katiyen aklından çıkarmaz. İşte, ben Eğer bu sahada bir isim yapmışsam muvaffakiyetimi bu söze borçluyum, Demektedir.
Ankara’da, Riyaseti Cumhur Orkestrası’nda senelerce çalışan Fehmi Ege, Atatürk’ün takdirini de kazanmış kıymetli bir müzisyendir. Ata için:
— “O başka adamdı!” demekte İktifa etmektedir. Bu mevzuda bir şeyler anlatmasını rica ettiğim zaman:
— “Ata, hem alaturkayı, hem alafrangayı anlayan insandı. Onun karşısına çıktığımız zaman heyecanımdan titrediğimi çok bilirim. En ufak bir falsoyu derhal anlar. Güzel ve Gür sesiyle ikazda bulunurdu. Söyledim ya, o başka adamdı” diyordu.

Aşk uçan ve yolunu bilmeyen bir kuştur

Suallerimin çeşnisini değiştiriyorum:

Fehmi Ege pul koleksiyoncusuydu

Aşkı neye benzetirsiniz?
— Neye benzetmiyorlar ki. Ben ise aşkı uçan ve yolunu bilmeyen kuşa benzetirim. Tutulmağa bağlı. Yakalandı mı ona yolunu gösterip mutlaka salıvermeli…
Başınızdan hiç garip hâdise geçti mi?
— Yarım asra yakın ömrüm var. Hiç böyle sual sorulur mu? Hâdisesiz günün geçti mi, diye sorduğunu farz ederek cevap veriyorum: “Hayır. Yaşamamız hâdise, hattâ garip hâdise değil mi?”
Kendinizden bıkmışa benziyorsunuz.
— Şaka ediyorum.
Çok şaşırtmacalı konuşuyordu:
— Desenize, dedim
O, derhal sözümü kesti:
– Hiçbir şey deme. Ben hakikatten bahsediyorum. İyi düşününce demekten vazgeçersin
Sanat hayatınızda ilk olarak kazandığınız parayı kimden aldınız?
– On yaşına yeni basmıştım. Meşhur Kel Hasan’ın tiyatrosuna, Kel Hasan tarafından çağırıldım. O gece sahneye çıktım.
Oyun mu oynadınız?
— Hayır, keman çaldım. Ve o gece Kel Hasan bizzat gümüş bir çeyrek verdi. Hâlâ o çeyreği saklarım. O geceki sevincimi tasavvur etmenizi çok isterdim. Eve koşa koşa dönerken çeyreği düşürdüm. Bir saat aradıktan sonra buldum. Bulamayacağım diye hırsımdan ağlamıştım. înat ettim ve buldum da.
Sevmediğiniz huylarınız var mıdır?
— Bir iş üzerine saatlerce oturup çalışmak. İşte bu huyumu hiç sevmiyorum. Meselâ her hangi bir eserimi armonizeye başladım mı bitirmeden bırakamıyorum.
(Zeki Tükel / 14 Nisan 1951 / Radyo Haftası / Arşiv çalışması, redaksiyon: Serhan Yedig)

Linkler

Biyografisi

Share.

Leave A Reply

two × five =

error: Content is protected !!