Erol Pekcan / Gençler her şeyi bildiklerini sanıyor, oysa caz biraz da tecrübedir

0

Davulculuğu kadar radyo programcılığıyla da Türk cazına uzun yıllar hizmet eden, dinleyici kazandıran Erol Pekcan 1994’te 61 yaşında aramızdan ayrılmıştı. Geriye iki CD ve çok sayıda caz sever bıraktı. Ölümünden 7 yıl önce yapılan röportajda genç cazcılarımızı övmekle kalmamış, hatalarını da eleştirmişti.

Sayın Pekcan, yıllardır Türkiye’de caz denince ilk akla gelen isimlerdensiniz. Bize, caza başladığınız günlerden bugüne kadar bir çizgi çizerseniz sanıyorum Türkiye’de cazın da önemli bir bölümünün tarihini izleyebiliriz.
– Benim müziğe, daha doğrusu caza başlamam ağabeyim sayesinde oldu. Amerikanın Sesi Radyosu’nu dinlerdi. Kadıköy Halkevi’nde davul dersine giderdi. Swing dönemiydi, yani cazın en revaçta olduğu yıllar. Caz düğünlerde bile dans müziği olarak çalınırdı. Ben de hevesle evdeki pufları çalarak başladım. Birol Boyer adlı bir arkadaşımla davul piyano kendimize göre çalmaya sonra da okul çaylarına gidip çalışmaya başladık. Cibali Tütün Fabrikası’nda çevirmenlik yapmaya başladım. Bu sıra Krizantem Düğün Salonu’nda davulcu gelmeyince bir gün beni oturttular davulun başına ve macera böyle başladı. Askerde CUSMAT’a çevirmen olarak girdim. Ankara’da orduevinde bir gece Ümit Aksu’yu piyanonun başında gördüm. Orkestra şefi Hulki Saner’di. Davulcu arıyorlardı, beni aldılar, bir süre onlarla çalıştım. Sonra Süheyl Denizci, Özdemir Baturalp askere geldiler, bir süre de onlarla çaldım. 1953’te ilk kez Ankara Intim Klüp’te profesyonel oldum. Orada Muvaffak Falay’ın birlikte çalıştığı Avusturyalı bir quartet vardı. Davulcuları gidince beni almışlardı. Cazı asıl orada öğrendim, bol bol azar işiterek, 1955’te Erdoğan Çaplı’nın yönettiği Daldan Dala programına geldim, orada önce vurmalı çalgılar sonra davul çaldım. Bu programda iki saat canlı şov vardı. 1957’de Selçuk Sun, Melih Gürel’le kendi topluluğumu kurdum ve radyo programlarına başladım. Bill Tenebring adlı bir Amerikalı piyanistin gelmesiyle Amerikan Ast-subay Kulübü’nde çalışmaya başladık. Bu arada Orhan Sezener’le, Dario Moreno’yla çalışmalarımız oldu. 58’de radyoda plak programına başladım. Daha sonra Atilla Özdemiroğlu, Süheyl Denizci, Nejat Cenaeli ve Selçuk Sun’la Amerikan Subay Kulübu’nde başladık. 65-66 yıllarıydı. Önce Belçikalı bir solistle çalıştık, sonra 68’de Füsun Önal geldi. O zaman 18 yaşındaydı. 69’da TV’de Süha Arın’ın yönetiminde Caz Sanatı’nı yaptık yedi ay süreyle. Ayrıca Erol Pekcan Sizinle adlı bir başka programım daha vardı. Aynı zamanda Ankara Radyo Program Orkestrası’ndaydım. Bütün bu işlerin arasında Ankara’dan İstanbul’a bir geceliğine gelip Çatı Kulüp’te jam-session’lara katılırdık. Televizyonda Anıların Müziği’ni yaptık, Ertan Anapa, Modem Folk Üçlüsü, Neco, Özdemir Erdoğan gibi sanatçılar katıldı. 75’te emekli oldum. 78’de İstanbul’a gelip gitmeye başladım. Bu arada 8 yıl da TRT Denetim Kurulu üyeliğim var. İstanbul’da önce Sheraton’da Tuna Ötenel ve Kudret Öztoprak’la çalıştık. Bir ay 80 kişilik yere 120 kişi geldi. 1980’de Galata Kulesi’ne genel müdür oldum ve bir yıl müzikle uğraşamadım. O arada gece saat 02.00’de işim bittikten sonra izlediğim kadarıyla bir arabesk furyasının ortalığı kapladığını gördüm. Eski müziği dinlemek isteyenlerin de olduğu düşüncesiyle Alageyik’te Ayten Alpman, Şevket Uğurluel ve Eray Turgay’la çalışmaya başladık. Orada da ilgi büyük oldu. Sonra yine Sheraton’da Onno Tunç, Selim Selçuk, Neşet ve Nükhet Ruacan’la üç ay çalıştık. Daha sonra Gümüşkapı’da İsmet Sıral, Aydemir Mete, Zafer Olcay, Tuna Ötenel gibi sanatçılarla çaldık. Bu arada Bodrum’daki çalışmalar var. Kudret Öztoprak, Tuna Ötenel ve Selçuk Sun’la yaptığımız “Jazz-Semai” adlı bir de plak var. 1984’te ABD’ye gittim.Washington’da Charlie Byrd’le, New York’ta Lionel Hampton, Frank Foster, Jon Hendriks, Chris Wood’la çaldım. Stan Getz, Ramsey Lewis gibi büyük müzisyenlerle tanıştım. UCLA’da eski caz üstüne bir konferans verdim. Çeşitli radyo istasyonlarını ziyaret ettim. Voice of America’da ge-nelde ve Türkiye’de caz üstüne bir konuşma yaptım Willis Connover’la. Bu arada Vakkorama’da iki yıl süren ve şimdi de BİLSAK’da devam eden caz konferansları düzenledim. Radyo programları da hâlâ devam ediyor.
Türkiye’de cazın bugünkü durumu nedir sizce?
– Aranjman müziğinin yaygınlaşması nedeniyle caz çalanlar ve dinleyenler azınlıkta kaldı. Ama gençlerden çok iyi müzisyenler çıkıyor, örneğin ilk aklıma gelenler arasında Şenova Ülker, İmer Demirer, Nükhet Arıca, Aydın Esen ve Can Ayer’i sayabilirim. Ama şunu söylemeliyim ki, gençler biraz ukala ve her şeyi bildiklerini sanıyor. Oysa  özellikle caz biraz tecrübe işi. Ağabeyleriyle konuşacakları, onlardan öğrene-cekleri şey her zaman vardır.
(Kürşat Başar / Mart 1987 / Gösteri Dergisi)

Share.

Leave A Reply

thirteen + six =

error: Content is protected !!