Tanzimat Dönemi’nin önde gelen bestecilerinden Hacı Arif Bey, 53 yaşında hayata veda ederken geriye ömrünü birkaç kez katlayacak, kuşaklar boyunca söylenecek pek çok şarkı bırakmıştı. Müziksever edebiyat öğretmeni Hakkı Süha Gezgin, “yıllardır gür bir kaynak cömertliğiyle akan” Hacı Arif Bey’e saygılarını sunarken “Usül değiştirme konusunda eşi, benzeri yoktur” diyor.
Bazı ressamlar şu veya bu rengi çok sever, fazla kullanır. Üsluplarındaki hususiyetlerden biri de budur. Şairler içinde de bazı vezinlere ziyade iltifat edenlere rastlarız. Musikide bu şahsi temayüllerin izleri daha derin olarak göze çarpar.
Falan mesela rastta ruhunun en geniş ilham ufkunu bulmuştur, filan uşşakta. O, mürekkep makamları sever, bu ana makamlardan ayrılmamayı yaratma yolunun en doğrusu sayar.
Hacı Arif Bey, bunların hiçbirine benzemez. Hani eski büyük sanatkârlar tanırız, şairdir. Çağının en güzel kasidelerini yazar. Dehasını mermer damarlarında kan gibi dolaştırarak taşları canlandırır. Bir günde bir damla boyadan bir güzellik cihanı yaratır. Mermer, çekiç, çamur, tunç, fırça ve boya onun elinde yaratıcı birer kuvvet olur. Hacı Arif işte makamlara bu türlü vasıtalardan daha fazla ehemmiyet vermez.
Hiçbir makamı ötekine üst tutmaz
Bir mimarın elinde harç ne ise, onun elinde de makam odur. Hiçbir makamı, ötekine üst tutmaz. Gönül temellerine ilham perisi dokununca besteler doğar. Şimdi neveser bir şarkının nefis kumaşını dokurken, biraz sonra aynı tezgâhtan bir muhayyer eser dökülür.
Sesi kadar yüzü de güzeldi. Bu güzelliğe sanatkârlığın ince yaradılışını, dokunaklı manasını da eklerseniz, hayatını dolduran maceraları tabii bulursunuz.
Saray saz takımlarını o yetiştirdi. Ömrü tatlı heyecanlar, derin kalp vuruşları içinde geçti. Saadet de keder kadar onu akort ediyor, eser yaratmasına yol açıyordu.
Yüzlerce beste yazdı. Tanzimat çağının Dellalzade’den sonra en büyük bestekârı Hacı Arif’tir. Hele şairlerin “sekt-i melih”ini andıran usul değiştirmelerde bir eşi daha gelmedi dersek haksızlık etmiş olmayız.
Değerli şairlerin dizelerini seçti
Onun beğenilecek taraflarından biri de kültür sahibi olması ve besteleyeceği eserleri gerçekten değerli şiirler arasından seçmesidir. Netice büyük bestekârlarımız, musikiden başka şey bilmedikleri için, yâvelere iltifat etmek zorunda kaldılar.
Hacı Arif duygulu ve derin manalı şeyler arar. Mesela kürdilihicazkâr makamından:
Harâb-ı deşt-i gamdır şimdi bî-gam gördüğün gönlüm
Perişandır senin vaktiyle hurrem gördüğün gönlüm
Cüda düştü mukaddem yâre hem- dem gördüğün gönlüm
Perîşândır senin vaktiyle hurrem gördüğün gönlüm
Suznâkten:
Alınca gönlümü mihr-i cemâli
Göründü ıyd-i ümmîdin hilâli
Kadeh meyle dilim şevk ile mâli
Değil gönlüm gibi bir lâubâli
Melekler imrenir görse bu hâli
Segâhtan:
Olmaz ilâç sîne-i sad-pâreme
Çâre bulunmaz bilirim yâreme
Baksa tabîbân-ı cihân çâreme
Çâre bulunmaz bilirim yâreme
parçaları hükmümüzün senetleri sayılabilir.
Sözle ses arasında ahenk köprüsü kurar
Hacı Arif’te gördüğümüz inceliklerden biri de sözle ses arasında kurduğu ahenk köprüsüdür. Onun eserlerinde söz ile birlikte ses de ağlar veya güler. Hissin ifadesi olur.
Yarım asırdan beri, neşemize vasıta yaptığımız, gönül yarelerimize serin sargılar halinde doladığımız bu eserler için, ona hâlâ hiçbir şey vermiş değiliz. Hacı Arif, yıllardır gür bir kaynak cömertliğiyle akıyor. Susuzluğunu giderenler bari rahmetle ansalar.
(Hakkı Süha Gezgin / Ekim 1953 / Aydabir)