Haydar Tatlıyay / Taksim yaparken sevdiklerimden başka bir şey düşünmem

0

Drama’da, 8 yaşında, annesinin hediyesi kemanla müziğe başlamıştı. 1914’te geldiği İstanbul’da kahvehanelerde üstatlarla çalarak bilgisini ilerletti. 30 yaşlarında 10 yıl kadar Mısır, Lübnan, Irak’ta çalışması müziğine Arap etkilerini taşıdı. 1963’te 73 yaşında hayata veda eden Tatlıyay geriye 30’a yakın saz eseri, 80 civarında ünlü şarkı bıraktı. 1950’lerde yapılan röportajda “En çok takdir ettiğim besteci Selahattin Pınar’dır” diyor.

Tanışmayı, görüşmeyi pek arzu ettiğim sanatkarlardan biri Haydar Tatlıyay’dı. Buna sebep ne Edip Erten’le radyoda fevkalade bir tarzda icra eyledikleri saz eserleri ne de her gün Kristal Gazinosu’nda dinleyicileri mest eden kemanının kıvrak nağmeleriydi. Onu daha ziyade bir hatıranın tatlı hayalini gerçekleştirmek, hayalle hakikati birleştirmek için tanımak, konuşmak istiyordum.
Malum olduğu gibi Haydar Tatlıyay iki sanat cephesi bulunan kudretli icracılarımızdan biridir. O, hem üstad bir kemani hem de büyük bir bestekardır. Hattâ, haklı olarak saz ve söz bestekarlığını ayırmak icap edince, onu üç cephesi bulunan bir sanatkar kabul etmek gerekecektir. Zira kalpleri titreten düzinelerle şarkıya ek olarak en az 50 peşrev ve saz semaisi besteleyerek bilhassa devrimizde artık boşalmak üzere bulunan bir sahayı doldurmuştur.
Haydar Tatlıyay’ın Türk musikisine hediye ettiği şarkıların her biri inci değerindedir. Hicaz makamından yazdığı:
Hicranı elem açtı yine sinede yâne
Ey hasta gönül bekleme sen derdine çâre
Ümmidin eğer kaldı ise fasl-ı bahare
Ey hasta gönül bekleme sen derdine çâre
mısralarından örülmüş şarkı onun en güzel eserlerinden biridir. Fakat belki en güzeli değildir. Amma, bunun bence değerinin hududu yoktur. Çünkü yukarıda kısaca temas ettiğim tatlı hâtıra işte bu şarkı ile ilgilidir.

Selahattin Pınar nefesini tutmuş onu dinliyordu

Ağabeyim Halil İbrahim’e bir arkadaşı bu güzel şarkıyı öğretmiş. O da bunu sık sık okumakla âdeta şarkıya olan sevgisini izhar ederdi. Sesi güzel olduğu için her gün komşular, kadın, kız onun etrafını alır, temenniler, ricalar birbirini kovalar ve aynı şarkı tekrar tekrar terennüm edilirdi. Takdir ve alkışlara mukabelesi ise ekseriya şu sözlerle olurdu: “Bunu, bana öğreten arkadaştan dinlemiş olsaydınız kimbilir daha ne kadar hoşlanacaktınız. Ne kadar güzel okurdu o…” Bu sözler kendi güzel okuyuşunu gölgelemekten ziyade, şarkının tesir ve kıymetini büsbütün artırmaya yarardı.
Nihayet Haydar Tatlıyay’la konuşup emelime nail oldum; hem de Kristal Gazinosu’nda yaptığı coşkun bir nihavent taksimden sonra. Sahne arkadaşlarından bestekâr tanburî Selahattin Pınar sağ tarafında oturuyor ve sanki nefesini kesmiş onu dinliyordu.
Onunla karşılaştığımda hâlâ yaptığı taksimin tesiri altında gibiydi. Fırsat zuhur etmişken sordum:
Taksim yaparken neler hisseder, neler düşünürsünüz?
Güldü:
– Vallahi, dedi, ne söyleyeyim bilmem ki…
Sonra gayet mütevazı şekilde ilâve etti:
— Kendimi kemanın nağmelerine teslim eder, kalbimden geleni o nağmelerle birleştirmek isterim. O anda, ekseriya sevdiklerimden başka bir şey düşünmem. Daha doğrusu, yaptığım taksime ruhî hâletimin bir aynasıdır, diyebilirim.

Romanya’da çigan müziğini öğrendi

Sanat hayatını, kısaca şöyle anlattı:
Ailemde musiki ile uğraşmayan kimse yoktu. Annem keman, babam klarnet çalardı. Dedem meşhur bir kemaniymiş. Bestekar Udi Dramalı Hasan akrabalarımdandır.
İşte ben böyle bir muhitte hayatı tanıdım. Gerisini bulmak zor değildir…
Kemana ne zaman başladınız?
– Kendimi bildiğimde. Yâni 7-8 yaşlarında. Kemancığımla 12-13 yaşlarında epeyce ahbaplığı ilerletmiştik.
Maamafih onun hayatını iyi bilenler, asıl İzmit’te yetişmiş olduğunu söyler. Gençlik devirleri Salhane Gazinosu’nda geçmiş, Hovsep Tabuk’un Hava Sokağı’ndaki gazinosunda Kanuni Fethi ve bestekâr Selânikli Udi Ahmet’le senelerce çalışmıştı. Musikî feyzini devrin en büyük kemanilerinden Ethem Bey’den almış, ayrıca Selânikli Ahmet’ten de çok şeyler öğrenmiş.
Daha sonraları eski dostu ve akrabası Dramalı Hasan’la, bir anlaşmayı müteakip Mısır’a, Semiramis’e gitmiştir. Mısır’da kaldığı beş sene zarfında Arap musikisini tetkike fırsat bulmuş; oradan atladığı Halep, Şam ve Beyrut’la bilgisini iyice kuvvetlendirmiştir. Bir ara Romanya’ya geçmiş, garbın tipik Çigan musikisini öğrenmiştir.
Tamamen olgunlaşan kemanından renk renk yarattığı nağme demetlerini sıcak iklimlerin şiir ve zevk âlemlerine serpmiş. Şarkın büyük şöhretleri: Abdülvehap ve Ümmü Gülsüm’ün dahi hayranlık ve takdirini kazanmıştır.
Şöhretinin, hudutlarımız dışında yankılar yaptığı bu devirlerde anayurdu da ihmal etmeyen Haydar Tatlıyay dört sene kadar da Üsküdar İnşirah Bahçesi’nde çalışmış, bütün İstanbul’u kemanına hayran bırakmıştır. Üsküdar’da, hâlâ o zamanın hâtıralarını anlata anlata bitiremeyenler çoktur.

Hâlâ günde dört saat egzersiz yapıyor

Senelerce, kemanı üzerinde çalıştığı halde, hâlen yine her gün kemanı ile dört saat egzersizi ihmal etmeyen Haydar Tatlıyay :
— Musiki, diyor, bitmez tükenmez bir deryadır. 0nu tamamen öğrenmeye ömür kâfi değildir. İnsan ne kadar çok öğrense, bir o kadar daha noksanı kaldığını anlıyor.
Haydar Tatlıyay’ın 200’ü aşkın bestesi vardır. Bahsettiğimiz hicaz şarkıdan maada, bilhassa uşşaktan “Ömrümün gülüsün, gül ki güleyim“, hüzzamdan “Gönlüm gözündeki mehtaba daldı“, kürdilihicazdan “Aktı kalbin her teline hicran sızısı” şarkıları hakikaten fevkalâde eserlerdir.
Yaptığı saz eserlerinden çoğunu Mısır ve Bağdat’ta tele (kayda) almışlar. Amma söylemeye ne hacet, tabii bizde bunları arayıp soran bile yok…
Haydar Tatlıyay’a sevdiği saz sanatkârlarını sorduğumda isimleri şöyle sıraladı:
– Kanunî Ahmet Yatman, Tanburî Selahattin Pınar, klârnetçi Şükrü Tunar.
En çok sevdiğiniz şarkılar?
– Karciğardan “Dile düştüm”, rasttan “Söylemek istesem”, eviçten “Göz yaşlarınız…”
Her üç şarkının da Selahattin Pınar’a ait olduğunu işaret edince güldü:
– Zaten en çok takdir ettiğim bestekâr Selahattin Pınar’dır… diye karşılık verdi.
(Orhan Kuyucaklı / Arşiv çalışması: Zeynep Erdoğan / Dizgi, redaksiyon: Serhan Yedig)

Share.

Leave A Reply

1 + 4 =

error: Content is protected !!