Besteci, eğitimci İlhan Usmanbaş, 2021’de 100’üncü yaşını kutluyor. Polonya’daki Wieniawski Uluslararası Kompozisyon Yarışması’nda kazandığı birinciliğin ardından 47 yaşında Varşova’da yapılan röportajda bir kompozisyona başlayıp bitirmeyi “boşluğa atlamak” olarak değerlendiriyor. Türk müziği açısından gençlerden umutlu olduğunu belirtiyor. Geleceği için dilekte bulunuyor: “Özlemim durgunlaşmamış bir ihtiyarlıktır.”
1966 Martı’nda Polonya’nın Poznan şehrinde düzenlenen Wieniawski 3. Uluslararası Kompozisyon Yarışması’nda birincilik ödülü kazandınız. Bu yarışmaya 22 ülkeden 44 kompozisyon gönderildi. 1955’deki ilk kompozisyon yarışması ile 1962’deki ikinci yarışmada büyük ödül verilmemişti. Şimdiye dek üç kez yapılan yarışmada ilk kez siz birincilik aldınız. İkincilik SSCB’den İgor Kowacz’a, üçüncülük Çekoslovakya’dan Jan Kapr’a nasib oldu. Uluslararası önemli bir yarışmada büyük ödüle lâyık görülen bir Türk kompozitörü olarak nasıl karşılıyorsunuz veya yorumluyorsunuz?
-Yarışmada birincilik kazandığımda bunun Türk müzik hayatı bakımından bir yorumu olacağını düşünmedim. Çabalarımın dar bir çevrede kalmaması, yurtdışına da taşıp yankı uyandırması bir inatçı olarak bana sevinç vermiştir elbet.
4-5 yaşında, Ayvalık’ta klasik müzik plakları dinlerdim
Müzisyenlik hayatınızı özetler misiniz? Musikiye karşı dayanılmaz eğilimi ne zaman duydunuz? Müzisyen olmaya ne zaman karar verdiniz?
– Aile ocağımda müzik sevgisi vardı. Annem, Birinci Dünya Savaşı sıralarında İstanbul’da bir İtalyan hocadan, aklımda yanlış kalmadıysa Adinolfi’den keman dersleri almış. Ağabeyim de keman çalardı. Babamın ele geçirdiği 78 devirlik plaklardan klasik müzik örneklerini dört – beş yaşlarımdayken sık sık dinlemişimdir. Dünyaya geldiğim Ayvalık’ta ilkokulu bitirdiğimde ağabeyim küçük bir viyolonsel armağan etti bana. Ortaokul sonuna kadar kendi kendime çalıştım viyolonsel üzerinde. Sonra, lise öğretimi için İstanbul’a gidip Galatasaray Lisesi’ne yatılı öğrenci girdim. Bir yıl hazırlayıcı sınıf, dört yıl da lise, tam beş yıl okudum Galatasaray’da. İlk müzik öğretmenime lisede, rahmetli Sezai Asal ile kavuştum. Lisede, okulun İzcaz’ında viyolonsel çaldım, şehir orkestrasının konserlerine katıldım.
Görüldüğü üzere, musikiye karşı dayanılmaz ilgiyi çocukluğumdan beri duyduğumu söyleyebilirim.
Müzisyen olmaya karar vermem Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonradır. İstanbul Üniversitesi’nin Felsefe Bölümü’ne bir yıl gittimse de, konservatuvara devam edebilmek içindi bu. 1942-43 ders yılı Ankara Konservatuvarı’na girdim. Kompozisyon ve viyolonsel bölümlerini seçmiştim. Konservatuvarı 1948’de bitirdim.
Ereğim avangard müzikçisi olmaktır
Ereğiniz başlangıçtan beri kompozitörlük müydü?
– Kompozitör olmaya Galatasaray’ın son sınıflarından itibaren karar vermiştim.
Kompozisyonlarınızla, başkalarına anlatmak, dinleyicilere iletmek istediğiniz nedir?
– Musiki bir dildir, bir anlatım aracısıdır. O dile alışan o dili, benimseyen kimse, alıştığı dilde meydana getirdiği yenilikleri başkalarına da nakletmek isteğini duyuyor. Okul sıralarında elişi derslerinde hocamız bize “sapan yapın” derdi, ben traktör yapardım. Demek istediğim şu ki konservatuvarın kompozisyon sınıfında da, alışılmış geleneksel kurallara uyma değil bu kurallardan sıyrılma eğilimini duydum. Musikide yapmak istediğim şey müzik dilinin son gelişmelerini göz önünde tutup yeni bir şeyler söylemeye çalışmaktır. Daha kısa bir deyimle, avangard müzikçisi olmaktır ereğim.
Poznan’daki yarışmada ödül kazanan yapıtınız “Boşluğa Bir Atlayış” başlığını taşıyor. Bu başlığın anlamı nedir?
– Böyle bir yarışmaya katılış, gözler bağlı, ucu bucağı belirsiz bir boşluğa atlamaktır bence. Müzik dışı bir anlamı yoktur başlığın. Havaya bırakılan hidrojen dolu bir balon gibi yapıtım da karanlık bir boşluğa salıverilmiştir. Bundan başka, bir kompozisyona başlayıp onu sona erdirme de bir çeşit boşluğa atlayıştır.
Yabancı ülkelerde ilgi toplayan yapıtlarınızı sayar mısınız?
– Amerika’da Fromm Müzik Vakfı’nın birinci ödülünü kazanıp yayınlanan ve plağa alınan Yaylı Sazlar Dörtlüsü; New York’ta eşim Atıfet Usmanbaş tarafından 11 yerde okunan Üç Şarkı başlıklı yapıtım; Wieniawski Kompozisyon Yarışması’nda birincilik alan Boşluğa Bir Atlayış.
Önceki kuşaklara tepki olarak, Arel ile folklor ve geleneksel müzikten ayrıldık
12 ses müziği de denen atonal müzik karşısındaki tutumunuz?
– Türkiye’de ben ve Bülent Arel, bizden önceki kuşaklara tepki olarak folklor müziği ile geleneksel müzikten ayrıldık. Bülent ve ben 1952-1958 arası 12 Ses Müziği üzerinde çalıştık. Sonraları bu yoldan ayrıldıksa da 12 Ses Müziği’nin sağladığı bazı teknik kazançlar var ki kalmıştır bunlar bizde. 12 Ses Müziği’nden dizisel (seriel) musikiye de yöneldik. Dizisel müzik, seslere uygulanan örgütü ritimlere ve gürlüklere de (dinamiklere de), yani forte ve piano ses gücüne de uygulamaktır. Bu alanda da çalıştım.
Davulun gürültüsü müzik oluyor da elektronik titreşimler neden müzik sayılmıyor?
Elektronik müzik ve somut müzik denemelerine karşı ilginiz?
– 12 Ses Müziği bu iki akımla aşıldı: Elektronik ve somut müzik, geleneksel piyanonun dışında başka bir ses dünyası getirdi bize. Müzik sanatı için önemli bir gelişmeydi bu. Şu var ki, elektronik ve somut müzik üzerinde çalışabilmek, büyük bir ses laboratuvarının varlığını gerektirir. Memleketimizde bu imkânlar henüz olmadığından elektronik ve somut müzik üzerinde çalışamadan elektronik ve somut müziği musiki sayıp sayamayacağımıza gelince, davulun gümbürtüsü müzik oluyor da, elektronik titreşimler neden müzik sayılmıyor? Bu yeni sesler müzik değil gürültü sayılsa da gürültünün örgütlenmesidir elektronik ve somut müzik. Kendi kendilerine yetmeseler bile, yardımcı anlatım araçlarıdır, anlatım imkanlarımızın bir parçasıdır.
Kısacası, elektronik müzik, ses dünyamıza bir genişlik, yeni bir boyut getirmiştir. İleriye doğru atılmış yeni bir adımdır. Elektronik müzik, geleneksel çalgılarla yapılan kompozisyonları da çok etkilemiştir.
Zekice yapılan folklor müziğini dinlemekten hoşlanırım
Folklordan yararlanma konusunda düşünceniz?
– Folklorun görevsel bir yönü var elbet. Genel olarak şu söylenebilir ki folklordan yararlanarak yapılan musiki (Bartok gibi) avandgard olarak dönemini tamamlamıştır. Yine de her ülkede üretimine devam edilecektir sanırım. Hem halk bir yandan kendi müziğini yapmaya devam ederse geleneksel müzikle bağlantı da kopamaz. Şu var ki, sanayileşen ülkelerde halk kendi müziğini yapmaz oldu artık. Bu sebepten bağlantı kopabilir zamanla.
Folklor kaynağına, her zaman değilse de, gerektiğinde ben de başvuruyorum. Zekice yapılmışsa, dinlemekten de hoşlanırım folklor müziğini.
Hocalarımdan çok arkadaşlarımdan, mesela Arel’den yararlandım
Memleketimizde adını duyurmuş kompozitörlerimizin hemen hepsi müzik eğitimlerini yabancı ülkelerde görmüşlerdir. Sanırım yalnız siz baştan sona Türkiye’de öğretim gördünüz. Böylece Türkiye’de de kompozitör yetişmesine elverişli zemin bulunduğunu ortaya koydunuz. Müzik öğretiminizi Türkiye’de değil de yabancı bir ülkede görmeyi özlediğiniz oldu mu? Hocalarınızdan en çok hangilerinden yararlandınız?
– Arel müzik öğretimimizi Türkiye’de gördük. Türkiye’de de yetişmek mümkün. Öğrencinin geniş görüşlü, uyanık kafalı olması şartıyla. Galatasaray’dan gelişin etkisi büyük bunda. Dünyaya pencereyi Galatasaray açtı bize. Zorlukları da çok elbette memleketimizde yetişmenin. Çevre dar ve durgun. Normal konser hayatı son yenilikleri ulaştıramıyor insana.
Başka bir ülkede okumak özlemini duymadım doğrusu. Hocalarımdan çok bazı arkadaşlarımdan yararlandığımı söylemeliyim. Özellikle Bülent Arel’den. Aynı sınıfta değildik, benden bir yıl önceydi ama kafadardık.
Türkiye dışına kaç defa çıktınız? Ne vesileyle, ne kadar süre için ve ne zaman?
– İki kez Amerika’ya, bir kez İtalya’ya, bir kez Japonya’ya bir kez Romanya’ya, son defa da Polonya’ya gittim. Kongreler, müzik toplantıları vesilesiyle yaptım bu gezileri. Amerika hariç, diğer ülkelerde birkaç hafta kaldım. Amerika’da ise iki gidişim birleştirilince 1,5 yıl kalıp müzik alanında çeşitli incelemeler yaptım.
Gençlere “uslu olmamalarını” öğütlerim her zaman
Özelliklerinizden biri de kuvvetli bir klasik öğretim gördükten sonra konservatuara girişiniz Galatasaray Lisesi fen şubesi mezunusunuz. İsteseydiniz mühendis veya doktor olabilir şimdikinden çok daha fazla maddi kazanç sağlayabilirdiniz. Zevkli fakat memleketimiz için henüz çetin bir mesleğe bağlanışınıza pişmanlık duyduğunuz oldu mu?
– Hayır, pişmanlık duymadım. Mesleğimde tatmin edilmiş olmanın etkisi vardır belki bunda.
İlk gençlik çağını aşmış olmakla beraber yaşlılık çağına girmiş sayılmazsınız. Henüz 47 yaşındasınız. Müzisyen ve kompozitör olarak başarmayı özlediğiniz tasarılarınızı açıklar mısınız?
– Özlemim, durgunlaşmamış bir ihtiyarlıktır. Anlatım ve yaratış bakımından elden geldiğince önde gitmektir ereğim. Elbet her yenilik aşılacaktır ergeç. Her yaşlının bir genç kadar yeni olması da kolay değil. Bence, gençlerin yeni bir şeyler yapması sayesinde Türk müziği kıpırdayabilir, durgunluktan sıyrılabilir. Gençlere, uslu olmamalarını öğütlerim her zaman.
(İhsan Akay / 15 Aralık 1967 / Varlık Dergisi / Konuşma tarihi: 9 Kasım 1967 Varşova / Arşiv çalışması: Zeynep Erdoğan)