Yıl 1958, İnci (Atalay) Çayırlı yeni evli, eşi tanburi Burhan Atalay askerde. Evinde ağırladığı Hayat Dergisi’nin deneyimli muhabirine türkülerle başlayan müzik yaşamını, hayranı olan Nebioğlu İsmail Hakkı Bey ve tangocu Necip Celal’in adına ithaf ettiği besteleri, 23 Nisan’da Burgaz Adası’nda İstiklal Marşı söyleyen ilkokul öğrencilerini yönettiği ilk koro şefliği deneyimini anlatıyor.
227111 numaralı telefon uzun uzun çaldı. Orta yaşlı, gözlüklü bir adam piyanosunun başından kalktı. El yordamıyle telefonu buldu:
— Buyurun, dedi
Kısa bir sessizlik oldu. Telefonun öteki ucundan “billûr” gibi bir ses, bir şarkıya başladı:
Sazın gibi sinem dahi bir name senindir.
Var sineme mızrabın ile sine senindir.
Feryadımı tasvir edecek gül dehenindir.
Var sineme mızrabın ile sine senindir.
Orta yaşlı adam şaşırmıştı.
— Aman, dedi, hayatımda duyduğum seslerin en güzeli bu!
Karşı taraftan bir genç kızın kahkahası duyuldu.
— Demek çok beğendiniz, dedi. Benim sesimi duymak istemişsiniz de Necip Celal Bey!..
Meşhur tango bestecisi Necip Celal Antel, hâlâ bu güzel sesin sahibini tanıyamamıştı;
— Ama siz kimsiniz?
— İnci Çayırlı…
İlkokul müfettişine
“Eminem” türküsünü söyledim
İstanbul Radyosu’nda güzel sesini her hafta dinlediğiniz Konservatuvar Türk Musikisi İcra Heyeti sanatkârlarından İnci Çayırlı Atalay’ın evindeyiz. İnci albüm yapraklarını çevirerek eski hâtıralarını yeniden yaşamak istiyor.
— Bakın, diyor, bu resim borulu gramofondan şarkılar öğrendiğim yıllara ait. Beş yaşındaydım. Karyolama uzanır, ayaklarımla tempo tutarak “Eminem, Eminem, Çakır Eminem” türküsünü okurdum. Sonra kalkar, çalına çalına sesi boğulmuş “Eminem” plâğını gramofona koyardım… Bu fotoğrafı ise ilkokul öğrencisiyken çektirmiştim. Kuzguncuk İlkokulu’nda okuyordum. Bir gün sınıfın kapısı açıldı. İçeriye Başöğretmen girdi. Sıralara göz gezdirdi. “İnci”, dedi, “sen benimle gel …” Korkmuştum. Başöğretmenin odasına girdik. Masada gözlüklü bir adam oturuyordu. Başöğretmen : İşte Müfettiş Bey, dedi, size bahsettiğim çocuk!.. Müfettiş Bey saçlarımı okşayarak “Hadi kızım”, dedi, senin sesin güzelmiş. Bir şarkı söyle de dinleyelim.” Ne de olsa çocukluk, utanmadan, sıkılmadan “Eminem” türküsünü söyledim.
Şu fotoğrafta beni bulun bakalım! Bulamadınız mı? Çocukların önündeki kız benim. Bir 23 Nisan günü konservatuvardaki arkadaşlarımla birlikte Burgaz Adası’na gezmeye gitmiştik. Bir ilkokulun önünden geçiyorduk. Çocuklar 23 Nisan Bayramı dolayıyla kapının önünde toplanmıştı. Merak bu ya, biz de kalabalığın arasına karıştık. Başöğretmen olduğu hareketlerinden anlaşılan bir zat yanımıza yaklaştı. “Siz gezmeye mi geldiniz” dedi. “Evet”, dedik. “Biz konservatuvarda öğrenciyiz.” Başöğretmen sevinç içinde: “Sizi Allah yolladı” diye bağırdı. “Yarım saattir İstiklâl Marşı’nı idare edecek müzik bilgisi kuvvetli birini arıyorduk. Bir arkadaş rica etsem?” Arkamdan itildiğimi hissettim. Arkadaşlarım beni öne sürmüşlerdi. O gün İstiklâl Marşı’nı idare ettim.
Bu resme gelince… Çok sevdiğim Necip Celâl Antel’le çekilmiş bir fotoğrafım. Akrabalarımdan biri, beni meşhur tango bestecisine övmüş. O da, şu kız bir uğrasın da, sesini bir dinleyelim, demiş. Bunu bana söylediler. Gitmeden önce telefonla bir fikrini atayım, dedim. Telefon ettim, ona, “Sazın gibi” şarkısını okudum. Sonra evine gittim. Tangolarını öğretti. Beni çok severdi, ölüm döşeğinde son sözü şu olmuş : “İnci…”
Şimdiye kadar iki bin kitap okudum
İnci Çayırlı albümü kapattı. Kitaplığından bir nota çıkardı:
— Albümdeki hâtıralara sonra devam ederiz. Şimdi size bir şarkının güftesini göstereceğim. Hâtıralarım arasında ayrı bir yeri vardır. Bir gün radyo dinliyordum. Çok sevdiğim bir sanatkâr okuyacaktı. Spiker “Sevgili dinleyiciler” dedi “tanınmış bir bestecinin, genç bir ses sanatkârı için yazdığı ve bestelediği bir şarkıyı sunuyoruz. Şarkının makamı Nişaburek, bestecisi Nebiloğlu İsmail Hakkı Bey’dir. Güfte akrostiştir. Şarkının ithaf edildiği sanatkâr İnci Çayırlı’dır.”
İşte ser-i zülf-i zerrin sarı güldür sevdiğim
Nalesi pek ruhnüvazdır bir bülbüldür sevdiğim
Cemedip veçhinde hüsnün yemyeşil gözlerle
hep işvesi pek dürübadır bir bülbüldür sevdiğim.
İşte İsmail Hakkı Bey’in “İnci” adlı nişaburek şarkısının notası. Kitaplığımda saklarım.
İnci Çayırlı’nın kitaplığı çok zengin. Ses sanatkârları arasında okuma rekoru Çayırlı’da, dense yeri. Alfabeyi sökmesinden bu yana, tam yarım milyon sayfa tutan 2 bin kitap okumuş.
Genç şöhret, kitaplığından bir kitap çekiyor, “Çeçe sineğinin uyku hastalığındaki rolü” adlı bir kitap :
— İlk okuduğum kitap bu, diyor.
Babamın kitaplığında bulmuştum. Birkaç gece üst üste bu kitabı okudum. Okurken uykum geliyordu. Çeçe sineklerinin soktuğu insanlar uyku hastalığına tutulurmuş. O günden sonra, kitap okumadan uyuyamaz oldum. Belki de bu kitabın etkisiyle olmuştur. Ancak, evlendikten sonra ev işleri dolayısıyla kitap okuma faslını yüzde 50 azaltmak zorunda kaldım.
İnci Çayırlı duvardaki bir fotoğrafı gösteriyor:
— Tanbur çalan genç eşimdir, diyor. Adını duymuş olacaksınız, Burhan Atalay. Hukuk mezunudur. Şimdi İsparta’nın Eğridir İlçesi’nde vatan görevini yapıyor. Onu ilk defa iki yıl önce Münir Nurettin’in bir konserinde gördüm. Sonra arkadaşlığımız ilerledi; 9 ay önce evlendik.
İlk plağım türküydü
İnci Çayırlı konservatuvarda Naima Hanım’dan şan dersi almış. Bir yıllık şan öğretimi sırasında Schubert’e kadar sayısız bestecinin serenatını ezberlemiş. Naima Hanım, İnci’nin sesini çok beğenmiş; “Senin” dermiş, “liriko soprano bir sesin var!” Konservatuvarı bitirdikten sonra, folklor topluluğuna girmiş, türküler okumuş. Ancak, türküler onu pek sarmamış. Türk Musikisi İcra Heyeti’ne girerek, alaturkada karar kalmış. Bu arada plâk da doldurmuş. İlk plağı bir türkü. İkinci plağı şarkı… 15 günde bir verilen konservatuvar konserlerinde tek solo yapmak yalnız İnci’ye nasib olmuş. O gün İnci büyük bir başarı kazanmış.
İnci Çayırlı günlük hayatının dörtte üçünü mutfakta geçirir. “Erkeklerin kalbine giden yol mideden geçer” sözü kulağında küpe olduğu için eşini baklavasız – böreksiz bırakmaz. Burhan Atalay’ın baklava – börekten de çok sevdiği bir şey vardır, çay… Günde 25 bardak çay içi-yor. Altı defa semaver kaynıyormuş. İnci de çok sevdiği eşinin rekorunu kırmaya çabalıyor. O da günde 15 bardak çay içiyormuş. Kayınpederi de çay tiryakisiymiş.
Masanın üzerine koyduğu albümü alıyor.
— İşte, diyor, kayınpederimin fotoğrafı… Gelini olmadan önce bile, radyodaki konserlerimi severek dinlermiş. En çok beğendiği ses sanatkârlarının başında beni sayarmış. Evlenmeye bir salı günü karar vermiştik. Burhan, akşam evine gidince “Baba”, demiş “ben konservatuvar Türk Musikisi İcra Heyeti sanatkârlarından bir genç kızla evlenmek istiyorum”. Babası biraz düşünmüş “Nasıl istersen,” diye cevap vermiş. Sanat bakımından da dengin. Zaten lise sıralarında alafranga keman dersi alırken, bir konserde gördüğün tanbur hoşuna gitmiş. Türk müziği kolunu seçmiştin. Şimdi saadetini bir konserde tanıştığın bir kızla paylaşmak istiyorsun. Oysa, ağabeyin Müslim Atalay, Batı müziği derslerine devam etmişti. O da kendisine bir Batı müziği sanatkarını eş olarak seçti. Senin bir Türk müziği sanatkarı ile evlenmeni tabii karşılıyorum. Tanrı mesut etsin. Yalnız bu kız kim, tanır mıyım acaba?” Burhan heyecan içinde
— Tabii babacığım, demiş, senin çok sevdiğin genç bir şöhret.
Babası merak içinde sormuş .
— Gelinimin adını öğrenebilir miyim?
Burhan, “Dinle baba” diyerek radyonun düğmesini çevirmiş. Spiker bir programı takdim ediyormuş. “Sayın dinleyiciler. İnci Çayırlı şarkılar programına başlıyor.”
(Orhan Tahsin / Fotoğraf: Suavi Sonar / 1958 / Hayat Dergisi / Arşiv çalışması: Serhan Yedig)