Besteci, eğitimci, müzik kuramcısı, yazar İstemihan Taviloğlu 2006 yılında 60 yaşında hayata veda ettiğinde geriye 30’a yakın beste, ikisi tercüme toplam dört müzik kitabı bırakmıştı. 2018 yılında öğrencileri, dostları, yakınları bir araya geldi “Anılardaki İstemihan Taviloğlu” kitabı hazırlandı. Bu kitap vesilesiyle Taviloğlu’nun yaşamı ve eserleri hakkında konuştuğu tek kapsamlı röportaj da gün ışığına çıktı.
Müziğe nasıl başladınız?
– Annem ve babam ilkokul öğretmeniydi. Babam mandolin çalardı. Ben de sanıyorum müzikle onun sayesinde tanıştım. Onun mandolin çalması beni etkilemiş olmalı. Çünkü etkilenebileceğim başka kaynak yoktu. Küçük yaşımda evde pikap, teyp, radyo yoktu. Babamın mandolin çalmasına özenirdim. Babam gibi mandolin çalabilmem mahallemizdeki arkadaşlar arasında bana bir ayrıcalık sağlayacaktı…
Konservatuvara nasıl girdiniz?
– İstanbul Belediye Konservatuvarı’nın ilkokullara gönderdiği bir duyuru konservatuvara girmeme vesile oldu. Beşinci sınıftaydım. Öğretmenimiz bu duyuruyu bize okudu. Öğretmenim de babamdı. Duyar duymaz “Baba ben bu okula gitmek istiyorum” dedim.
Klarnet sizin tercihiniz miydi?
– İstanbul Belediye Konservatuvarı’nın eğitim sistemi diğer konservatuvarlardan farklıydı. Öğrenci solfej eğitiminin yanı sıra yaylı saz ve piyano öğrenir. Üçüncü sınıfta çocuğun bünyesi gelişmiştir. Bir de nefesli enstrüman verilir. Bu şekilde beşinci sınıfa kadar devam eder. Okulun birinci bölümünü bitirinceye kadar çocuk iki saz ve yardımcı piyano olmak üzere üç enstrümandan sorumludur. Dördüncü sınıftan beşinci sınıfa geçerken çocuğun başarısına göre yaylı ya da nefesli saz ana enstrümana dönüşür. Okulun ikinci bölümünde bu ana saz üzerine çalışır.
Saygun’dan çok etkilendim
Hocanız Adnan Saygun hakkında neler söylersiniz?
– Adnan Saygun hakkında konuşmak bana cüret gibi geliyor. Beni yetiştirmiş, yön vermiş bir insanı, böyle büyük bir adamı anlatmak cüret oluyor. Meselelere bakış açısından yazacağım müziklerdeki ifadeye kadar beni etkilemiştir. Çok etkilendiğimi söyleyebilirim. Saygun yazdığı müziklerde memleketinin gerçeklerini ve memleketinin insani gerçeklerini göz ö
nünden ayırmamıştır. Kompozisyon öğrencisine teknik bilgilerden önce verilmesi gereken en önemli bilinç buydu. Saygun bu bilinci bize vermiştir.
Klarnet Konsertosu hakkında ne söylemek isterdiniz?
– Kısaca masumane duygular diyebilirim…
Peki bu eser nasıl ortaya çıktı?
– Besteciyi eser yazması için etkilemek, biraz sıkıştırmak lazım. 1978 yılının sonlarında böyle bir etki duymasaydım bu konçerto doğmazdı. Konservatuvardaki klarnet öğretmenlerinden Aykut Doğansoy klarnet konçertosu yazmamı teklif etti. Benim eskiden profesyonel klarnetçi olduğumu biliyordu. Konçertoyu yazarsam sevineceğini, severek çalacağını söyledi. O yıl haziran ayında Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın Teknik Kurul’u toplanmış. 1978-1979 sezonunun program yapılmış. Konçertoyu 16 Mart’ta seslendirmek üzere programa almışlar. O gün kurul toplantısından sonra bana haber verildi. İşin enteresan tarafı, birkaç mezür dışında konçertoyla ilgili hiçbir şey yoktu ortada. O tarihte seslendirilebilmesi için aralık başına kadar partitürü tamamlamam gerekiyordu. Çünkü tek partiler çıkacak, aydıngere yazılacak, birkaç kez tashih edilecek, orkestra üyelerine verilecek, solist çalışacak, provalar yapılacak… Nitekim fena halde sıkıştım. O yaz boyunca konçertoyla uğraştım. İlk notaları bile yazılmamış bir eser programa konunca besteci nasıl harekete geçiyor, görüyor musunuz? Üç ay içinde eseri tamamladım.
Türkiye’de bestecinin sırtına pek çok sorumluluk yükleniyor
Besteci yazarken öncelikle sanatına mı odaklanmalı yoksa toplumsal kaygılar mı gözetmeli?
– Toplumumuzda bence en zor durumda olan sanatçılar besteciler. Çünkü çoksesli musiki yaşantımız çok taze. Çoksesli musikinin geleneği yok yurdumuzda. Bu nedenle besteci yolunu seçerken güçlük çekiyor. Neden? Kuşkusuz bestecinin bireysel ve duygu ve düşünceleri kompozisyona yansıyacaktır. Bunun dışında bir takım sorumlulukları vardır. Bunları da duyar. Dahası çoksesli müzik bestecisini bazı tehlikeler beklemektedir. Türkiye’deki besteci gelişmiş ülkedekilerden farklıdır. Hem müzikologluk yapması, hem pedegojik fonsiyonlar yerine getirmesi yani eğitimcilik yapması istenir. Beste yapması istenir. Besteci olarak da eğitimcilik fonksiyonunu üstlenmesi bekleniyor. Atılacak en ufak bir yanlış adım belki toplumumuzu çoksesli müzikten soğutacak. Halbuki bestecinin hedefi çoksesli müziği topluma benimsetmek, toplumla homojen hale getirmek…
Besteciliğe yeterince zaman ayırabiliyor musunuz; eğitimcilik ve tonmeisterlik gibi görevlerle birlikte yürütmekte zorlanıyor musunuz?
– Bazen kendimi Don Kişot’a benzetiyorum. Onu alıyorum, buna atıyorum. Yani zaman içinde koşturuyorum. Bir musiki oluyor koşturmanın sebebi. Bir de günlük hayatla ilgili detaylar. Demek ki biz de bu serüveni böyle yaşıyoruz.
(Mustafa Erol / Bizim Sesimiz, Bizim Bestecilerimiz / TRT Radyo-3)
Bu söyleşi Temmuz 2019’da Pan Yayınları’nca yayımlanan Anılardaki İstemihan Taviloğlu kitabından alınmıştır.
Linkler
İstemihan Taviloğlu anısına açılan Facebook sayfası
Doğan Hızlan’ın kitapla ilgili Hürriyet’te yayımlanan yazısı