Kemal İlerici / Müziğimiz her dalıyla bir bütün olmalı

0

Besteci ve müzik kuramcısı Kemal İlerici, öğrencilik sürecinde İstanbul’da Hasan Ferit Alnar, Paris’te Olivier Messiaen, Darius Milhaud ile çalışmış ve geleneksel Türk müziğini doğal yapısını zedelemeden çok seslendirmek amacıyla “Dörtlü Armoni” sistemini geliştirmişti. Ölümünden 6 yıl önce, 70 yaşındayken kapısını çalan gazeteciye müzik yaklaşımını anlatan İlerici, Anadolu’nun ses mirasına bütüncül bakışla yaklaşmak gerektiğini savunuyor.

Sayın Kemal ilerici, Türk müziği üzerine yaptığınız değerli çalışmalarınızı kısaca özetler misiniz?
-Ses alanında, yüce ulusumun sorunlarını çözmede yardımcı olmak, benim için bir ana erek ve iş oldu. Gerekli direnç ve çabayı göstererek, yol göstericilik görevimi yapabildiğim için mutluyum. İçtenlikle, Türk müziğini, her dalıyla öğrenmek isteyen herkes “Bestecilik bakımından Türk müziği ve Armonisi” adlı kitabımı inceleyebilir. Bu kitabın, ikinci basımı da yapılmak üzere. Türk çokseslilik düzeni ile Batı üçlülü uygu düzenini karşılaştırmak isteyenler için, yine Milli Eğitim Bakanlıgı’nca bastırılan, “İş Halinde Üçlü Sistem Armoni” kitabımı yazdım. Ankara Devlet Konservatuarı’nca yazmam istenilen “Çoksesli Türk Müziği” adlı son kitabım değerli öğrencilerimden Ertuğrul Bayraktar ile birlikte, evime gelerek, benden, kitabımı bastırmak isteği gösteren Vicdan Tabakoğlu Müzik Evi’nce yayımlanacaktır. Bu kitabım, öğreticilik açısından, son aşamam, doruk noktamdır. Kitaplarımda, hele sonuncuda, müziğin dayandığı altı temel için, gerekli bilgiler verilmiştir.

TRT’nin yanlış bakışı yaygınlaştı

Bir müziğin gerçek değerini tartabilmek ve ilerleme gücü olup olmadığını anlayabilmek için neler gereklidir?
-Bir müziğin değeri ve geleceği için geçerli ve gerçeğe dayanan bir yargıya varabilmek için şunlara dikkat etmek gerekir: 1- Ses kuruluşu, 2- Ölçü düzeni, 3- Dil örgüsü, 4- Biçimler, 5- Sazlar, 6- Yapıtlar. Bir yargıya varmak için bu konuları inceden inceye gözden geçirmek gerekir. Bizde, ne yazık ki, müzik denince yapıt akla gelmektedir. Evet, yapıt, müziğin gözle görünür, sesle duyulur son noktası ve ürünüdür. Fakat bu değer, önemli olmakla birlik, onu yapanın kişiliğine, kapasitesine, sıkı sıkıya bağlıdır. Beni en çok düşündüren müziğin bu yanlış, eksik anlaşılışıdır.
Bu yüzeysel bakışın doğurduğu sakıncalar nelerdir acaba?
-Bu yanlış bakış, Türk müziğindeki bütünlüğü gözden kaçırır. Örneğin TRT bu yanlışlığı dirençle sürdürmektedir. Bir çok yöresel yapıtı sanki bunlar ayrı ayrıymış gibi anons ediyorlar. Halbuki bunların tümü Türk müziğidir. Ege, Karadeniz, İç Anadolu, dinsel yapıtlar, halk yapıtları, klasik yapıtlar gibi ayrı ayrı yörelerde, ayrı ayrı amaçlarla bestelenmiş eserler Türk müziği ana çerçevesini bölmez. Ne yazık ki, bu yanlış bakış, yinelene yinelene, artık dillerde kemikleşmektedir. Şunu çok iyi anlamalıyız ki, Türk müziği bir bütündür. Bunu, dizelerimizde, ölçülerimizde, müzik dili kuruluş biçimimizde, süslememizde, biçimleri var etme yöntemimizde kolayca görmemiz elimizdedir. Öyle ise, müziğimizin her dalı ile, bir bütün olması gereğini zedeleyişten tüm gücümüzle kaçınmalıyız. Bu ise “müzik” sözcüğü yerine, “yapıt” sözcüğünü koymakla, kolayca anlaşılır biçime girecektir. Örneğin, halk yapıtları, dinsel yapıtlar, aşık ağzı yapıtlar dersek, sorun çözülmüş olur.

Günümüz sanatçıların görevi

Türk müziğinin gelişimi ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?
-Yüce ulusumuzun belleğinde, yüzyılların emeği ile oluşmuş, gelişmiş bir müzik zevkimiz ve buna dayanan ezgilerimiz vardır. Kendi duygularının itiminden başka, yapmacık bir kural tanımayan, uzun ve kırık havalar, oyun havaları biçimindeki halk yapıtlarımız, genellikle, müziğimizin en arı, duru örnekleri olduğu gibi, onun gelişmesinde, temel de olmuştur. Çok yakınlara kadar, Türk ulusunun, en büyüğü ile, en küçüğü arasında, birbirini yalanlar zıtlıklar ve zevk ayrılıkları yoktu. Bağlaması, sazı, kavalı, zurnası, kemençesi koltuğunun altında, halk çalgıcıları ve yurdun dört bucağını dolaşan halk ozanları, hikayecileri, özellikle ramazanlarda, kendilerini dinletecek bir kulak bulabiliyordu. Geleneksel müziğimiz alanında da, yıllar boyunca çok değerli varlıklar yetişmiş, değeri hiç de küçümsenmeyecek ürünler de vermişlerdir. Bu günün akıllı sanatçısına düşen, ata armağanı müziğimizin, her dalında, cömertlikle bize verdiği değerli ürünleri arayıp, bulup gözbebeği gibi korumak, saklamak, inceleyerek, çıkarılmış ve çıkaracağı sonuçlarla, müziğimizi, çağdaş dünyadaki yüce verini almaya yardımcı olmaktır.
(Yeşim Dorman / Aralık 1980 / Gösteri Dergisi)

Share.

Leave A Reply

twelve + 5 =

error: Content is protected !!