Sadettin Arel / Mûsikîmize alaturka denilmesi beni hasta ediyor

0

Fahreddin Dede’den geleneksel Türk müziği, Edgar Manas’tan Batı müziği dersleri alan, beş dil bilen Hüseyin Sadettin Arel ilk önemli müzikologlarımızdandı. Öncü kabul edilen İleri Türk Müziği Konservatuvarı’nı kurdu, 3 dergi yayımladı, beste yaptı. Ölümünden 5 yıl önce yayımlanan röportajda “Türk musikisinin ilerlemesi için Batı musikisine vakıf olmalı” diyor.

 

Bugün, Türk musikisi deyince bütün ömrünü ona vakfetmiş ve olanca varlığıyla gönül vermiş sanatkâr, bilgin ve hoca Sadeddin Arel’den başkası, kolay kolay akla ve göz önüne gelebilir mi?
Hattâ musikiyle pek alâkaları olmayanlar bile, onun 40 küsur yıl evvel bu memlekette (hâlâ eşi görülmemiş) güzellikte ve olgunlukta neşretmiş olduğu Şehbah mecmuasıyla onu en muvaffak gazeteci ve sanatkâr olarak tanır. Kaldı ki; asıl o devreden sonra; polifonik açıdan gelişmesine candan taraftar olduğu Türk musikisine sevgiyle sayısız eser vererek herkese nasip olmayan; unutulmayacak hizmetler ederek, elbette musiki tarihimize geçmiş bulunuyor. 70 yaşına rağmen hâlâ Türk musikisi âşıkları yetiştirmekle meşgul olmaktan kendini alamayan üstadı, iki sene evvel kurduğu İleri Türk Musikisi Konservatuvarı’nda talebelerine ders verirken, ricayla ziyaret ettim.
Üç saat devam eden bir ders sonunda yine genç ve dinçti.

Türk musikisinin dostları kabiliyetini
merak etmiyor, düşmanları ise görmüyor

Bugünkü Türk musikisini nasıl buluyorsunuz?
– Acınacak vaziyette. Çünkü, dostları bu musikinin ne kadar mühim kabiliyetleri bulunduğunu arayıp sormamış, bilmiyor. Düşmanları ise; gözlerini kapayarak hâlâ ona sövmekten ibaret bir iş görmekle meşgul… Ancak biz, Türk musikisinin bu hale lâyık olmadığını, hattâ Batı musi-kisinden daha ziyade ilerlemeye elverişli bulunduğunu söylüyor ve ispat ediyoruz ama ne çare ki bu kıymetli musiki mekteplerden, konservatuvarlardan kovulmuştur.
Ne yazık ki bunun ilmini, metodunu öğrenen de, öğreten de yoktur. Bu vaziyette bir sanat, ne kadar kıymetli olursa olsun, neye yarar ve ne yapabilir?
İşte dosttan ihmal, düşmandan garaz ve husumet görüp duran musikimizin hali bu…
O halde, ne yapmak lâzım?
– Bu musikinin ilmini öğretecek ciddî, yeni bir tahsil metodu tatbik etmek lâzımdır. Türk musikisinin ilerlemesi için elbette Batı musikisine vakıf olmak lâzımdır. Bizim Batı musikisinden alacağımız gayet kıymetli fikirler ve feyizler vardır. Eğer konservatuvarlarda, Türk musikisi ciddî bir eğitime mazhar olursa, o zaman nelere kadir olduğunu fiiliyatla ispat edebilir. Binaenaleyh; bir yandan konservatuvarlarda Türk ve Batı musikisine vakıf bestekârlar yetiştirmek; diğer taraftan da mekteplerde yeni yetişenleri Batı ve Türk musikilerine alıştırmak lâzımdır.
Konservatuvarlardan şimdiki halde hiçbir hayır beklemiyor musunuz?
– Ankara konservatuvarında tarihî Türk musikisi şeklinde bir isimle ders okutulduğunu zannediyorum. Fakat böyle çekingen, üstü örtülü ve gümrükten mal kaçırırcasına saklı dersin de demin bahsettiğim ciddî dersle hiçbir alâkası yoktur.
İstanbul Konservatuvarı’nda ise, sadece kuramsal bilgiler verilmekle yetiniliyor. Yalnız nazariyatla sanat ilerleyebilir mi? Bilhassa musiki gibi uygulamalı bir bilimde kuramsal bilgi başlı başına kâfi görülemez.
Biraz evvel söylediğim gibi, musikimiz mutlaka uygulamasıyla, kuramıyla açıktan açığa, öğretilmelidir. Yoksa, idarei maslahat kabilinden yarım tedbirleri yeterli bulmam.

Çokseslilik yolunda gelişim
için hazırlık yapıyoruz

Sizin, bugünkü, İleri Türk Musikisi Konservatuvarı’ndaki mesainiz?
– Biz burada, işte, bu söylediğim şeyleri yapıyoruz: Türk musikisini en basit uygulaması ve en basit kuramıyla bir arada olmak üzere öğretmeye çalışıyoruz.
Şimdi gördüğünüz sınıf, Türk musikisi kuramını, armoniyi bitirmiş ve geçen sene kontrpuana başlamış münevver gençlerden mürekkeptir. Gördüğünüz gibi, her hafta; tahta babında bu gençlerin yaptıkları iki kısımdır. Üç kısımda, kontrpuan, partimentoları yine kendileri tarafından yüksek sesle birçok kez okunur, yanlışlar düzeltilir edilir güzel yerleri gösterilir ve bir talebenin yaptığını arkadaşları tahlil ve tenkit eder. İşte, bu suretle Türk musikisinin polifonik gelişimi için hazırlıklar yapılmakta bulunuyor.
Bundan başka gerek Türk musikisinin, gerek Batı musikisinin tarihleri okutulup, her derste ayrıca analiz için vakit ayrılmıştır. Bu vakit zarfında büyük beste-kârların eserleri talebenin seviyesine göre, şimdiki halde, armoni ve kontrpuan bakımından incelenir, analiz edilir.
Talebe arasında bestekârlık hevesi uyandırılmaya çalışılır. Bunu da ilâve edeyim ki; Türk gençlerinin gerek teksesli gerekse çoksesli musikiye ve bestekârlığa olan harikulade kabiliyetlerinin hayranıyım.
Kaç senedir musiki ile meşgulsünüz?
Üstad, ak saçlarını okşayarak gülümsüyor:
– Beşiktenberi… Kendimi bildim bileli.
Dışarıda, piyasadaki alaturka…
Hemen, bir el işaretiyle “Sus” der gibi, sözümü kesiyor:
– Bizim musikimize alaturka denilmesine tahammül edemem. Bu tâbir beni hasta ediyor. Alaturka… Biz neyiz? Türk isek, alaturka değiliz, musikimiz de alaturka olamaz; Türktür. Alaturka, Türk musikisinin başka bir milletten alındığına kani olanların küçümsemek için kullandıkları tabirdir ki, ben bu musikinin böyle olmayıp; bizim öz malımız olduğunu, “Türk musikisi kimindir?” başlıklı 14 makale ile ispat ettim. Bu yazılarım “Musiki Mecmuası” adlı dergide neşredilmektedir. Alaturka sözü, bir yabancı bestekârın, Türk musikisine benzetmek gayretiyle vücuda getirdiği eserler hakkında söylense, gayet doğru olur. Fakat Türk musikisi alaturka değildir.

Müziğimizin yarınından
Bilhassa öbür gününden eminim

Piyasadaki Türk musikisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
– Piyasa musikisini hiç sevmem ve piyasa namına hiçbir şey dinlemem. Piyasacılardan bazen sesi güzel olanlara, radyo neşriyatında tesadüf ediyorum. Fakat bugün iyi okudukları bir şeyi, birkaç gün sonra dinlenemeyecek kadar fena okuduklarını fark edince, metotsuzluktan, bilgisizlikten ileri gelen bu hale acıyorum ve radyomu kapatıyorum. Eksikliğimiz muhakkak ki, ilimdir, bilgidir ve bunun yerini ne zekâ ile ne de kabiliyetle telâfi etmek mümkün. İlim, ancak tahsille temin edilir.
Yarından emin misiniz?
– Yarından ve bilhassa öbür günden çok eminim.
(Kandemir / 5 Aralık 1950 / Bizim Yıldızlar / Arşiv çalışması, redaksiyon: Serhan Yedig)

BATI MÜZİĞİ ESERLERİNİ
ÖĞRENCİLERİNİN ÖNÜNDE YAKTI

Hüseyin Sadeddin Arel toplumunun, çağının ötesinde bir aydındı. İzmir’deki Fransız Koleji’nde lise öğrenimini tamamladıktan sonra İstanbul’da medrese öğrenimi gördü, Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Çalıştığı Adalet Bakanlığı’nda 1911’de müsteşarlığa getirildi, 1923’ten sonra hayatını avukatlıkla kazandı. 1929’da Lahey Adalet Divanı üyeliğine seçildi. 3 kez baro başkanlığı yaptı. Türk Hukukçular Derneği ve Türk Filarmoni Derneği’nin kurucuları, ilk başkanları arasında yer aldı.
10 yaşında mandolinle Batı müziği öğrenimi gören Arel, iki yıl besteci Edgar Manas’tan armoni, kontrpuan, füg dersleri aldı. Mevlevi şeyhi Fahreddin Dede, Celaleddin Dede, Ataullah Dede’den geleneksel müziği öğrendi. İngilizce, Fransızca, Almanca, Farsça, Arapça bilgisiyle müzikoloji çalışmalarına yöneldi. Şehbal, Türklük, Musiki Mecmuası adıyla üç dergi yayımladı. Geleneksel müziğimizi yazıya geçirmek amacıyla Suphi Ezgi’yle birlikte Arel-Ezgi Sistemi’ni geliştirdi.
Çoksesliliğe ulaşmak amacıyla kemençenin geliştirilmesi yolunda çalışmalar yaptı. Ücretini karşılayarak alto, bas kemençeler imal ettirdi, keman ailesinin zenginliğine ulaşmaya çalıştı. Türk müziğine uygun piyano üzerine projeler hazırladı. Utun ses zenginliğini artırmanın yollarını aradı.
1949’da öğrencisi Laika Karabey ile İleri Türk Musikisi Konservatuvarı adlı derneği kurdu, Yılmaz Öztuna, Ercüment Berker gibi öğrenciler yetiştirdi. Musiki Mecmuası derneğin yayın organıydı. Yılmaz Öztuna’ya göre Arel, Türk musikisinin en büyük saz eserleri ve tasavvuf müziği bestekarıdır. Fakat şarkı ve semai konusunda Hacı Arif Bey, Şevki Bey gibi üstadlarla karşılaştırılabilecek düzeye ulaşamamıştır. 80 saz semaisi, 42 oyun havası, 105 şarkı, 51 mevlevi ayini, 88 ilahi, 13 ney taksimi besteledi. Müzik üzerine 9 kitap, 479 makalesi yayımlandı. Öztuna’dan öğrendiğimize göre, Batı Müziği tarzında yüzlerce oda müziği eseri, üçlüler, dörtlüler, beşliler, altılılar, piyano eserleri, koro eserleri, lied, füg, çocuk ve okul şarkıları besteledi. Fakat bunları yeterli yetkinlikte bulmadığı için öğrencilerinin önünde yaktı.
Hüseyin Sadeddin Arel, 1955’te, 74 yaşında, içki kullanmadığı halde siroz hastalığından hayata veda etti.

Share.

Leave A Reply

1 × 1 =

error: Content is protected !!