Laika Karabey / Türk musikisini armonize etmek hata, türküleri armonize etmek düpedüz cinayettir

0

Tanburi Cemil’in öğrencilerinden biri de Laika Karabey’di. 1948’de Sadettin Arel’le konservatuvardan istifa edip Halkevleri bünyesinde İleri Türk Müziği Konservatuvarı’nı kurmuştu. 1989’da 80 yaşında hayata veda ettiğinde geriye pek çok öğrencinin yanı sıra saz eserleri ve şarkılar bıraktı. Karabey 1951’de konuştuğu gazeteciye “Türk musikisini ve İstanbul Radyosu’nu piyasacıların elinden kurtarmak gerekir” diyor.

Baharı andıran güzel bir kış günü fotoğrafçı arkadaşım Osman Özcan’la Beşiktaş Halkevi’ne gidiyoruz. Binanın her adım atışta gıcırdayan ahşap merdivenlerinden soluk soluğa çıkarken Osman soruyor:
“İleri Türk Musikisi Konservatuvarı’nın bu binada olduğunu söylüyorsunuz. Fakat ben buna dair bir emare görmüyorum.”
Filhakika merdiven gıcırtısından ve uzaklardan gelen bir piyanonun caz nağmelerinden başka bir şey duymadığımız için arkadaşım burada bir konservatuvarın mevcudiyetinden şüphelenmekte haklı.
Bütün katları dolaşıyoruz. Karşımıza piyano çalan genç bir erkekten başka hiç kimse çıkmıyor. O genç de bu binada bir konservatuvar bulunduğundan bihaber. Fakat Laika Karebey bize İleri Türk Musikisi Konservatuvarı’nın Beşiktaş Halkevi’nde faaliyette bulunduğunu söylemişti. Bizzarure binayı tekrar dolaşıyoruz. Bu defa bütün kapıların önünde durarak ve içeriden bir ses geliyor mu, diye kulaklarımızı kapılara yaklaştırarak.

Öğrencimizi seçeriz

Nihayet bir kapının önünde duruyoruz. Zira içeriden “do, mi, re, do, re, fa, mi, sol” sesleri geliyor. Galiba konservatuvar bu odanın içinde. Kapıya hafifçe, ritmik vuruyoruz. Bir genç kapıyı açıyor ve ne istediğimizi soruyor. Laika Karabey’le görüşmek istediğimizi söylüyoruz. Bizi içeriye davet ediyor.
Giriyoruz.
Burası büyükçe bir oda. İçeride 20-30 kadar genç var. Biz de hemen aralarında bir yere oturuyoruz. Köşedeki masada oturan Laika Hanım bizi başıyla selamlıyor. Yanımızdaki gençlerden biri solfej dersi yapıldığını, ancak dersi takip edersek enteresan şeylerle karşılaşacağımızı söylüyor.
Bekliyoruz ve sadece seyretmekle ve dinlemekle yetiniyoruz. Laika Hanım da bizim gibi dinlemekte. Gözlerimiz solfej hocasını arıyor. İşte talebelerinin arasında. Solfej öğretmeni Haydar Sanar ismini her halde işitmişsinizdir. Gayet güzel keman çalmakla ve önüne konulan herhangi bir şarkı notasını ilk bakışta sanki gazete okur gibi hemen sesli olarak okumakla şöhret kazanan Haydar Sanar yüksek tahsil görmüş hassas, kibar ve mütevazı bir genç öğretmen. Onun da selamını alıyor ve mukabele ediyoruz.
Ders tekrar başlıyor.
Genç müzik öğretmeni son egzersizleri yaptırıyor. Fakat bunlar şimdiye kadar Türk musikisinde hiç yapılmayan, tamamen Garp musikisi egzersizleri. Neden acaba? Yani burada, Türk müziğinin başında Batı müziği dersleri de mi veriliyor?
Dersten sonra kendisiyle görüştüğümüz kıymetli tanbur sanatkarı Laika Karabey merakımızı şöyle gideriyor:
– Konservatuvarımızda esas itibariyle Türk musikisi dersleri tedris edilmekle beraber, bu arada Garp musikisine ait bütün bilgiler de öğretilmekte. Hâlen nota basit solfej, ilerlemiş solfej, her türlü saz, armoni ve kontrpuan dersleri verilmekte. Gelecek yıllarda da kompozisyon, enstrümantasyon ve orkestrasyon dersleri verilecek. Bu konservatuarı açmaktaki gâyemiz, Türk musikisindeki melodilerin ne kadar güzel ve kuvvetli olduğunu gençlere öğretmek ve musikimizi piyasacıların elinden kurtarmaktır, Türk musikisini büyük bir istikbalin beklediğini hissediyoruz. Bu istikbale şimdiden hazırlanmak için metodlu ve akademik bir musiki tahsilini kendimize prensip edindik.
Konservatuarınızda halen kaç talebeniz var?
– 80’e yakın… Bunların hemen hepsi de tahsilli ve idealist gençler. Sadece birkaç şarkı öğrenmek amacıyla bize başvuranları kabul etmeyip, esaslı surette müzik kültürüne sahip olmak arzusunu taşıyan münevver gençleri konservatuara alıyoruz. Bu sebepten 80 kadar talebemizin mevcut bulunması az görülmemeli.

Arabistan’da doğdum

Bize sanat hayatınızı anlatır mısınız?
– (Suudi) Arabistan’ın Asir şehrinde (bölgesinde) doğdum. Babam miralay olduğu için, vazifeli olarak Arabistan’da bulunuyormuş; bu sebepten ben de orada doğmuşum. Altı yaşında ailemle îstanbul’a geldim. İlk musiki derslerini annemden aldım. Annem ut ve keman çalardı. Daha sonraları Tanburî Cemil Bey’den de tahbur dersleri aldım. O vefat ettikten sonra, bir müddet yeğeni, bestekâr Hikmet Bey’den musiki dersi aldım 14 yaşında Şark Musiki Cemiyeti’ne girdim, Leon Hancıyan’la uzun müddet çalıştım. Bu arada ecnebi mekteplerde tarih ve coğrafya öğretmenliği yaptım. Türk musikisinde cidden bir otorite olan Sadettin Arel’le tanıştıktan sonra ise müzik anlayışım hemen hemen tamamiyle değişti, diyebilirim.
Onun gerek Garp musikisi ve gerekse Türk musikisi üzerindeki derin bilgisinden çok istifade ettim. Hâlâ da bu musiki üstadının talebeliğini yapmakta olduğumu iftiharla söyleyebilirim.
Günümüz bestecilerinden kimleri beğenirsiniz?
– Sadettin Arel, Refik Fersan, Cevdet Çağla, Sami Toker, Doktor Suphi Ezgi… Cevdet Çağla’nın son olarak birkaç eserini dinledim ve gayet güzel modülasyonlar olduğunu gördüm. Sadettin Bey’in de çok kudretli polifonik eserleri var. Fakat maalesef bunlan icra edebilecek sanatkûrlar henüz mevcut değil. Diğer taraftan Refik Fersan Bey’in gayet orijinal melodilerle örülmüş eserlerine karşı hayranlık duyduğumu belirtmek isterim. Bunlardan başka genç ses sanatkârı ve bestekar Sami Toker’in eserlerinin de kuvvetli olduğu aşikar. Bu genç bize büyük bir istikbal vaad ediyor.

Türküleri armonize etmek cinayet

Türk musikisinde çoksesli eserlerin de muvaffakiyetle bestelenebileceği hakkında ileri sürülen fikirlere iştirak ediyor musunuz?
– Tamamiyle iştirak ediyorum. Zira Türk musikisinin bünyesinde esasen çok seslilik karakteri mevcut. Bu karakteri işlemek, inkişaf zemini hazırlamak her zaman mümkün. Buna misal olarak Sadettin Arel’in çoksesli Türk musikisi eserlerini gösterebilirim. Bu vesileyle bir hususa bilhassa işaret etmek isterim: Klasik Türk musikisi eserlerini armonize etmeye kalkışmak bence hata. Onlar muayyen bir devrin haleti ruhiyesini gayet güzel aksettiren tarihi eserlerimiz. Bu sebepten bu eserler olduğu gibi icra edilmeli. Hele halk türkülerini armonize etmek büsbütün cinayet. Benim bildiğim şudur ki: Armoni, melodi ile beraber yapılır; önce melodiyi yazıp, aradan epeyce zaman geçtikten sonra bu melodiye diğer sesleri ilave etmek doğru değil.
Türk musikisinin bugünkü durumunu nasıl buluyorsunuz?
– Kalkındırılmaya muhtaç. Türk musikisini kalkındırmak için de ilk yapılacak iş, esaslı musiki mektepleri açmak. Bu mekteplerde eskimiş şöhretler değil, fakat hakikaten ehliyetli, kültürlü vc bilhassa Garp musikisinden de anlayan sanatkârlar tarafından ders verilmeli.
Ya, İstanbul Radyosu hakkındaki düşünceleriniz?
– Maalesef piyasacıların hâkimiyeti altında. Bu sebepten Radyoda bir kalite düşüklüğü vaziyeti müşahede ediliyor. İstanbul Radyosu’nu içinde bulunduğu karışıklıktan kurtarmak için piyasacıların saltanatını mutlak surette yıkmak ve ortadan kaldırmak lâzım.
İleri Türk Musikisi Konservatuvarı, başında Hüseyin Sadettin Arel olmak üzere yeni bir dernek halinde faaliyette bulunmakta. Beşiktaş Halkevi salonlarında, yüksek bir müzik terbiyesi vermeğe çalışan bu cemiyetin yukarıda görüldüğü gibi piyasa müziğine karşı cephe almış olması, Türk musikisini sevenlerin kalbini bu birliğe bağlamakta.
Azası arasında değerli şahsiyetler olan bu derneğin, sağlam kültürlü musiki değerlerini yetiştireceğine emniyetle bakabiliriz.
(Baha Kayserilioğlu / 16 Ocak 1951 / Bizim Yıldızlar / Arşiv çalışması, redaksiyon: Serhan Yedig )
Not: Röportaj K.B rümuzuyla yayımlanmıştır. Bu ismin derginin yazar kadrosundaki Baha Kayserilioğlu olduğu düşünülmektedir.

Linkler

Laika Karabey’le ilgili TRT belgeseli

Share.

Leave A Reply

twenty − 3 =

error: Content is protected !!