Attila Manizade / Opera sayısı artırılmalı

0

İstanbul Devlet Operası’nın önde gelen bas solistlerinden Attila Manizade yurtdışında oynadığı rollerle tanınmıştı. 1999’da emekli olan sanatçı 2016 Temmuzu’nda 82 yaşında hayata veda etti. 1987’de yapılan röportajda yoğun geçen bir yılı anlatmış, umutlarından bahsetmişti.

 

Sayın Manizade, 1986 yılının sanat faaliyetlerinizi bize özetler misiniz?
– Geçen yılın ilk önemli faaliyeti Fransa’dan aldığım davetti. Fransa’nın Motz kentinde Rimski Korsakov’un “Mozart ve Salieri” operasında Salieri rolünü oynamak için davet edildim. Bu temsiller çok başarılı geçti ve yabancı basında hakkımda olumlu yazılar yer aldı. Daha sonra İstanbul’da “Cezayir’de Bir İtalyan Kızı” (Rossini) adlı operada rol aldım. Nisan ayında Polonya’dan gelen bir teklifle Varşo-va’da Mozart’ın “Saraydan Kız Kaçırma” adlı operasında Osmin rolünü seslendirdim, bu rolü daha sonra İstanbul Festivali’ndeki temsillerde yeniledim. Son olarak SSCB’nin Minsk, Moskova ve Kazan kentlerinde konuk sanatçı olarak temsillere katıldım. Özellikle 6 bin kişilik Kremlin Tiyatrosu’nda Bolşoy sanatçılarıyla birlikte oynadığım Rossini’nin “Sevil Berberi” operasının temsilleri çok görkemli geçti.
Türk Operası’nın 1987’ye devredilen sorunları neler?
– Bunları kurumsal ve müzik açısından, ikiye ayırarak incelemeliyiz. İlk önemli sorun yer konusu. AKM çok fonksiyonlu bir bina ve temsiller diğer faaliyetlerin yoğunluğu nedeniyle kimi kez aksıyor. Bunun dışında kanunlardan kaynaklanan bazı sorunlar halen devam etmekte. Örneğin operaya yurt dışından bir genel müzik direktörü istiyoruz, bu kişiye ödenmesi gereken ücret bakanlık tarafından çok yüksek bulunuyor. Batı’daki düzeye göre bizim ödediğimiz ücretler çok düşük. Ama bu sanatta ilerleyebilmek için yurt dışından mutlaka konuk sanatçılar, şefler temsillerimize davet edilmelidir. Böylece onlardan birçok şey öğreneceğimiz gibi, opera faaliyetlerine de bir canlılık ve renk katılacaktır. Sonra yurt dışına Türkiye’yi temsilen daha çok Ankara’dan sanatçı gittiği için ne yazık ki İstanbul’daki arkadaşlarım bu imkânlardan gereğince yararlanamıyorlar. İdari mekanizmada da birçok sorun var. Bizler bize ait olmayan bir konuyla uğraşıyoruz ve onu şu an Avrupa seviyesinde icra etmeye çalışıyoruz. Bu nedenle bu konuda başarılı olabilmemizin en önemli koşullarından biri de bestecilerimizin yeni ürünler vermesidir, örneğin TRT kısa bir opera ısmarlayabilir. Özellikle bugün ikinci kanaldaki programlarla bu konunun yaygınlaşacağına ve ilgi çekeceğine inanıyorum. TV’de gösterilen oyunların altına Türkçe sözler eklenebilirse izleyenlerin dikkatini çekmek daha kolay olacaktır. Kısacası çeşitli teşviklerle opera sayısı artırılmalı ve yılda en azından iki esere sahip olmalıyız. Batı’da opera temsilleri gereken ilgiyi fazlasıyla derliyor. Sosyalist ülkelerde de o büyük salonlarda hiçbir zaman boş yer görmedim. Öğrencisini, işçisini, memurunu ne yapıp edip bu salonlara getiriyorlar. Sahip oldukları geleneği reklamlarla kuvvetlendirince bu güç işi başarabiliyorlar. Bizim de basın ve televizyondan gereğince yararlanmamız gerekli. Sonra özel şirketlerin müziğe verdikleri destek bizde yeni. Bu festival sırasında başlatıldı ve başarıya ulaşıldı. Bu destekler, kışın operanın hazırlanması sırasında da olabilir. Böylece devlet ve halk bütünleşmesi ile görkemli temsiller ortaya çıkarılabilinir.
İstanbul’da sahneye koyacağınız Rimski-Korsakov’un “Mozart ve Salieri” adlı operası için ne söyleyeceksiniz?
– Yaz boyunca bu eserin Türkçe’ye tercümesi ile uğraştım. Bildiğiniz gibi opera tercümelerinde en önemli konu müziğe uygun olarak yapılması, yoksa bu işi herkes başarabilir. Ayrıca bu eseri sahneye koyacağım gibi, Salieri rolünü de oynayacağım. Eseri sahneye koyarken yorumumda Salieri’nin duyduğu pişmanlığı ön plana aldım, yoksa böyle bir sanatçıyı katil olarak yargılamanın doğru olacağına inanmıyorum, Puşkin’in eserinde en önemli nokta Salieri’nin Mozart’ı öldürdüğünün gerçek olarak kabul edilmiş olması. Benim görüşüm Mozart’ın ölümüne sebep kişi yüzde 100 Salieri değildir, fakat Salieri’yi delirten kişi, yüzde 100 Mozart’tır. Salieri eserde son olarak “Hiçbir zaman bir dahi katil olamaz” diyor ve burada da kendi sanatıyla çelişkiye düşüyor. Bu eserde Salieri’nin insancıl yanını göstermek istiyorum. Özellikle son kısımda Mozart “Requiem”i çalarken Salieri bir duygu karmaşasına düşüyor. İlk önce merak ediyor, beğeniyor, takdir ediyor, mest oluyor ve devam etmesini istiyor sonra bu hayranlık pişmanlığa dönüşüyor, nasıl öldürüyorum sorununa ve sonunda Tanrı’ya sitem ediyor. Bu sahnede yaptığımız önemli bir sahne oyunu AKM sahnesinin ilk defa bütün derinliği ile seyirciye açılması. Ülkemizde nadir olarak seslendirilen Rus operaları arasında değişik düşüncelere olanak sağlayacak ilgi çekici bir eser olduğuna inanıyorum.
Bu yıl başka neler yapacaksınız?
– 1986’da iki plak teklifi almıştım, bu yıl bunları gerçekleştireceğim. İlki Polonya, İtalya ve Almanya ortak yapımı olacak ve “Saraydan Kız Kaçırma”yı seslendireceğiz. Ayrıca bu çalışma Frank De Quell tarafından filme aktarılacak. Çekimler muhtemelen ekim ayında İstanbul’da Beylerbeyi Sarayı’nda başlayacak. Çalışmalara La Scala ve Varşova operalarından da sanatçılar katılacak. İtalyan yapımı bir plağa ise Mozart ve Salieri’yi seslendireceğiz. Bu yıl Fransa’nın Metz Kenti’nde temsillere katılmak için yine davet edildim. Ayrıca SSCB’ye gideceğim. Gelecek sezon Okan Demiriş’in “IV. Murat” operasını yeni sahnelemesi ile oynayacağız. Şimdilik kesinlik kazanan faaliyetlerim bunlar.
Teşekkür eder, gelecek çalışmalarınızda başarılar dilerim.
(Mustafa M. Alaca /1 Ocak 1987 / Gösteri Dergisi)

Share.

Leave A Reply

10 − seven =

error: Content is protected !!