Erkin Koray / Fantezi tarzda eskiden Araplar iyiydi, şimdi bizimkiler

0

1950’lerin sonunda, lise öğrenciliği döneminde rock çalmaya başlayan, Batılı gruplara özenip saçını uzatan Erkin Koray, iki yerinden bıçaklanmıştı. Bunun üzerine saçını protesto unsuruna dönüştürmüştü. Koray o günleri anlatıyor…

Sayın Erkin Koray müziğe ilk bağladığınız yılları, ortamıyla anlatır mısınız?
– O sıralarda Alman Lisesi’nde okuyordum. Piyano çalıyordum. Galatasaray Lisesi’nde bir konsere çağırmışlardı bizi. O sıralar öteki topluluklar çaça, mambo türü müzikler çalıyordu. Rock’n Roll yeni yeni çıkıyordu. Biz Rock’n Roll çalmaya başlayınca ortalık birbirine girdi. Çaça, mambo orkestralarının arasında dört tane 17 yaşında çocuğun Rock’n Roll çalması çok ilginç gelmişti o sırada. O konserden sonra konserlere başladık, daha doğrusu her hafta birtakım okul konserleri başlamıştı artık. Amerikan Kız Lisesi, Dame de Sion vs. Bu okullardan konsere çağrılıyorduk.
Ama profesyonel bir çalışma yoktu o zaman?
– Hayır tümüyle zevk içindi. Sanırım iki yıl kadar da böyle sürdü.
Peki etraftan ne diyorlardı, aileler nasıl bakıyordu bu işe?
– Sözünü ettiğim yıllardan sonra 1959-60’ta kulüpte çalmaya başlayınca okul da aksamaya başladı. O zamana kadar parlak bir öğrenciyken artık sınıfta kalmalar filan başladı ki böyle olunca da evdekiler pek hoş karşılamadı tabii. Takdir edersiniz ki, 17 yaşında bir çocuğu kızlar okul kapısında beklerse, bir de babasının beş katı para kazanırsa buna dayanmak biraz zor olur. Sonunda zar zor okulu bi-tirdim. Askerden sonra da Almanya’ya gittim ve bir bas gitarist alıp geldim. 1964-65 yıllarıydı. Avrupa’da müzik olayı değişmişti. Birkaç ay neler olup bittiğini gözledim orada ve hızla geldim. Artık gitar çalıyordum, ilk elektro gitar bende miydi bilmiyorum ama o sıralar elektro gitar pek yoktu ortalıkta. Kardeşim davul çalıyordu, bir de Koray Oktay vardı. Bir gece rastlantı olarak gazinoda askerde öğrendiğim bir şarkıyı söylüyordum. Gece saat 11.00’de yaka paça bir stüdyoya götürdüler ve “ille bu şarkıyı oku” dediler. “Kızları da Alın Askere” diye bir şarkıydı. O plak birden çok sivrildi. O şekilde o tarza girdik.

Gürültüden ne çaldığımızı duyamazdık

Peki daha önce siz yabancı müzik yaparken elektro gitar, davul ön plandaydı, nasıl karşılanıyordu bu müzik?
–    Bazı kesimler tarafından gürültü, başı bozukluk, saçmalık diye niteleniyordu tabii. Ama gençler çok tutuyordu. Bazen gürültüden ne çaldığımızı duyamazdık. Yalnızca bir çığlık olurdu. O zaman aletler de bugünkü gibi değildi. Şimdi ise dinliyorlar, bu daha iyi tabii. Ama o zamanki atmosfer de başka bir şeydi.
Sonra Türkçe sözlü müzik başladı. Siz “Kızları da Alın Askere”den sonra nasıl bir yola girdiniz?
– O plak Türkçe yapmaya vesile oldu. Çok tutulunca biz de ona göre yolumuzu değiştirmek durumunda kaldık. Şu anda da çok doğru buluyorum yapılmış olanı. Türkiye’de Türkçe söylemek gerekir. Eğer yabancı sözlerle devam etseydi, anlayış olarak orada değişmeseydi sanırım gitmezdi.
Başka kimler vardı o sıralarda?
– Moğollar, Haramiler, Cem çıktı daha sonra. Onlar hep kendi bestelerini seslendirdiler, yaratıcı bir karakterleri olan besteci ve topluluklar olarak ortaya çıktılar. Hâlâ da onların verdikleri yankılanıyor. Şimdi öyle özgün kendine mahsus müzik yapan pek yok ya da çok az var gördüğüm kadarıyla.

”Mesafeler” çok aşırı bir çalışmaydı

Daha sonra neler yaptınız?
-1970’ten sonra ben biraz Batı müziğine kayar oldum. “Mesafeler” isminde bir plak yaptım ki, zannederim o tarzda bir şey hiç yapılmadı, çok aşırı bir şeydi. Hatta plak şirketi biraz bozulmakta haklıydı ama ben o zaman onlara kızdım. “Sizin istediğinizi her zaman yaparım, bırakın bu sefer de ben istediğimi yapayım” dedim. Sonra işte “Şaşkın”, “Fesupanallah”, “Arapsaçı”, “Esterabim” gibi parçalardan oluşan bir dizi yaptım. Bunları yaparken de hiçbir zaman kötüsüne kaçmadığıma inanıyorum. Hep kendimden bir şeyler kattım. Değiştirmeye, yeni bir biçim kazandırmaya çalıştım. O dizinin sonunda da yurt dışına çıktım. Bu kez 10 yıl kaldım Almanya’da. Orada yabancı topluluklarla ilişkilerim oldu. Müzikal gelişmeleri daha yakından izledim, kendimi geliştirdim. Zaten her zaman çizginin üstünde gitmiştim. Yani Avrupa’da yapılanı ben burada zaten yapıyordum, geriden gitmek diye bir şey söz konusu değildi. Yalnız şimdi disco tarzı müzik yapmayı düşünmüyorum, çünkü zevkime hitap etmiyor. Ama örneğin heavy metal müziği ben zaten yapıyordum, o zamanlar hard rock diyorduk.
Siz Türkiye’de ilk kez uzun saç ve o zamanların yabancı topluluklarının giysileriyle sahneye çıkmıştınız. Bunun teorik bir temeli var mıydı, yoksa o günlerin modasına uymak mıydı, sonra bu nasıl karşılandı, bildiğim kadarıyla epey kavga verdiniz bu konuda?
– Aslında açıkçası tabii modaya uymak biçiminde olmuştu. Ama sonradan özellikle de etraftan tepkiler gelince ben bu uzun saç ve kıyafet işini inatla sürdürmeye giriştim. Uzun saçlı olmak bir başkaldırmaydı. Uzun saçlı olmanın kadınsılık olmadığını anlatmak zorunda hissettim kendimi, gençlik de vardı serde. Öyle ki, iki can alıcı bıçak darbesi yedim bu yüzden. Hayatımı yitirmem an meselesiydi. Başkaları gibi kendi içine kapalı, arabayla gidilip gelinen bir hayat tarzı istemedim, insanların içine çıktım, özellikle alışsınlar istedim, o zamanlar insanlar uzun saçı benimserse başka pek çok şeyi de benimserler diye düşünüyordum. Bugün artık bu sorun yok. Demek ki benim kendi payıma verdiğim kavga boşa gitmedi.
Bugün Türk hafif müziğinin gelişimini olumlu, olumsuz nasıl görüyorsunuz?
– Dışarda bulunduğum sürece tabi burada olan birisi kadar yakından izleyemedim. Ama geldiğim zaman bir şey gördüm ki daha çok Doğu’ya doğru bir gelişme var. Türk müziği daha çok gelişmiş. Eskiden Araplar daha iyiydi, bugün bizimkiler daha iyi. Tabii fantezi tarzda Türk müziğinden söz ediyorum. Klasik musiki başka bir şeydir ve ona dokunulmasa daha iyi olur.

Derin müzik zor iştir

Az önce sözünü ettiğimiz bir Anadolu pop akımı, Barış Manço, Cem Karaca, Moğollar ve sizin yönelişleriniz bugün pek de önemli bir ilerleme göstermemiş. Bunun nedenini Atilla Özdemiroğlu bir görüşmemizde, “O müziği ileriye götürecek derin müzik çalışmasının eksikliği” olarak özetledi. Katılıyor musunuz?
– Evet, katılıyorum. Ama bu derin müzik çalışması öyle pek kolay bir şey değildir. Bugünden yarına olacak bir şey değildir. Daha birçok deneylerden geçilmesi gerekir. Bazı yanlışlar olacak, analiz yapılacak, sonra sentez yapılacak. Hem herkesin harcı değil, hem de çabucak olacak iş değil.
Yeni çalışmalarınız nasıl yönleniyor?
– Yeni bir plak çalışmam var. Hazırlıkları bitti. Ama bunu sözlerle anlatmam çok zor. Dinleyince göreceksiniz. Batı’ya yönelik Batı ağırlıklı ama Türklere hitap eden bir müzik.
Bugünkü genç toplulukları izliyor musunuz?
– Evet izliyorum. Mümkün oldukça konserlerine gidiyorum. Ama gayretleri takdire değer olmakla birlikte yorum eksikliği var. Şarkılar yabancı dilden tercüme gibi, bizim bünyemize uymuyor, erimiyor. Henüz çok güzel yorumlanmış bir şarkıya da rastlamadım.
(Röportajcısı belirsiz / Mart 1986 / Gösteri Dergisi)

Linkler

Web sayfası

Facebook hesabı

You Tube kanalı

 

Share.

Leave A Reply

2 × 1 =

error: Content is protected !!