Geleneksel Türk müziğinin ilk kadın kemancılarından Enise Can, İstanbul Radyosu’nun ilk kadrosunda yer almış, beste yapmış, konservatuvarda ders vermiş, pek çok öğrenci yetiştirmişti. 1975’te 79 yaşında hayata veda eden Can, 1952’de yayımlanan bu nadir röportajda geçmişin üstatlarının aşılamadığını söylüyor.
Radyoda zaman zaman tatlı konserlerini dinlediğimiz Enise Can ve Fulya Akaydın kardeşlerle tanışmak fırsatını bulunca çok sevindim. Gördüğüm büyük samimiyete rağmen, Enise Can’ın uzun hocalık senelerinde gazetecilerle konuşmadığını birçok kimselerden işittiğim için, röportaj randevusu alabileceğimde mütereddittim. Bunun içindir ki, ricamı nezaketle kabul ettikleri zaman sevincim bir kat daha arttı.
Bundan bir hafta kadar evvel, yani henüz kızgın sıcakların hüküm sürdüğü bir günde, Enise Can ve Fulya Akaydın ailesini ziyarete gittim.
Zevkle döşenmiş bir odada otururken, gözlerim etrafta… Burası insana, hakikî bir sanatkâr ailenin havası ile dolu olduğunu her yönden hissettiriyor.
Güzel ve zarif bir piyanoya, yanında duran ut ve keman refakat ediyor. Duvarlarda hep konserlerde çekilmiş resimler.
Kanun çalmak istemiştim
Enise Can’ın sanat hayatını öğrenebilmek emeli ile:
— Sanat hayatına ne zaman atıldınız? diye soruyorum.
— Tam 8 yaşında..
Ailenizde sanatkâr kimseler var mıydı?
— Hayır. Fakat annem kanun çalardı. Kanunu elime alarak uğraşmam, ailemin nazarı dikkatini çekmiş. Bundan dolayıdır ki, keman dersi almam için ısrar etmişler..
Sözünün burasında bir an duruyor. Yüzünde hafif bir tebessüm var. Sonra vekarla:
— Çok iyi hatırlarım… Ut çalmak isterdim. Fakat “Keman çalarsan ut alırız” demişlerdi. Ben de udu alabilmek hevesiyle keman çaldım.
Bu arzunuza ne zaman nail oldunuz?
— 15 yaşında.. Udu 15 yaşındayken çaldım. Fakat…
???
-Fakat, sonra kemandaki tesiri utta bulamadım.
İlk hocanız kimdi?
— İlk ve son hocam Setrak Efendi’dir. 10 yaşından sonra hoca görmedim. Yalnız çok iyi musikişinaslar arasında bulundum.
Darülelhan’da ser sazendelik yaptım
Hocalığa ne zaman başladınız ?
— Çok erken… 10 yaşından sonra…
Hayretim gözlerinden kaçmıyor:
— Evet, diyor. Evet.. Musikiyi öğretmekle öğrendim dersem mübalâğa etmemiş olurum. Bunun, hayatımda büyük tesiri vardır. Çünkü talebe sadece öğrenmez, öğretir de…
Sanat hayatınızda ne gibi merhaleler vardır?
— İki sene Darül Elhan’da ser sazendelik yaptım. O vakit hanımlar ve erkekler kısmı vardı. Biz tabiî hanımlar kısmının ser sazendeniydik. Darülelhan’da Zekâi Dede’nin oğlu Ahmet Efendi’den feyiz aldım. Sonra Şark Musiki Cemiyeti’nde çalıştım. Burada da Hoca Ziya Bey, Ali Rıfat Çağatay’dan feyiz aldım. Daha sonraları da Türk Musiki Cemiyeti’nde çalıştım.
Biraz mevzuu değiştirmek istiyorum. Duvarda kardeşinin, küçük bir çocukla olan resmi buna vesile oluyor:
Kardeşiniz, değil mi?
— Evet.
Ne zaman sanat hayatına atıldığını öğrenebilir miyim?
— O, benden çok sonradır, diyor. Bugün bulunmayı çok arzu etmişti; fakat imkân olmadı.
Müteessirim ama başka çare yoktu, diyorum.
İki kardeşin ayrı ayrı ders saatleri dolu olduğu için bu, onlardan beraberce randevu almama mani olmuştu.
Yeğenim Pertev hakiki musikişinas olduğunda hayattaki en büyük emelimize kavuşacağız
Çocuk kim efendim?
— Yeğenim. Musiki hayatımızda bütün gaye ve ideallerimiz onun üzerinde toplanıyor… Pertev, hakikî bir musikişinas olduğu gün, hayattaki en büyük emelimize kavuşmuş olacağız.
Bu sözleri dinledikten sonra, demin hissettiğim hakikî bir sanatkâr aile rayihasının beni asla aldatmadığını görüyorum. İçimde büyük bir memnuniyet ve haz var.
Şimdi, uzun senelerden beri hoca olan bu sanatkârın Türk musikisinin iyi elemanlar yetiştirmesi için tavsiyelerini öğrenmek emeli ile:
Türk musikisinin hakiki sanatkârlar yetiştirmesi için tavsiyeleriniz, diye soruyorum.
— Kabiliyetleri şart tabii… Bundan sonra ya ehlinden meşketmeli yahut da Milli Eğitim Bakanlığı bir tedrisat vücuda getirmelidir. Türk musikisinde konservatuar sadece nazariyatla meşgul olur. Alaturka enstrüman dersleri yoktur.
Tercih ettiğiniz eserler?
— Eserler hepsi de birbirinden güzeldir. Yeter ki iyi icra edilsin…
Eski Türk sanatkârlardan kimleri beğenirsiniz?
— Şunu beğenirim diyebilmem için, onların fevklerinde olmak lâzımdır. Halbuki bugün, onlar ayarında kimse yetişememiştir,
Hayatta ön plânda aldığınız şey nedir?
— Aile saadetim!
Aile hayatı, sanatı aksatır mı?
— Hayır… Çünkü arzu ve şevk üstün gelir. Ancak zorluk çıkarır… Fakat sanatkâr için bu zorluğun yenilmesi lâzımdır.
Hayat hakkında ne düşünüyorsunuz?
— Hayat çok güzeldir. Fakat tadını kaçırmadan yaşayabilmek şartıyla…
Sanatkârın sanatından, hayat hakkındaki fikirlerine kadar hepsini sorduğum için, kendisini daha fazla rahatsız etmek istemiyorum.
(Sevim Nemlioğlu / 23 Ekim 1952 / Kadın Gazetesi / Arşiv çalışması: Zeynep Erdoğan / Dizgi: Serhan Yedig)