Walter Gerhardt / Erkin’in Köçekçe’si bana Ravel’in Bolero’sunu hatırlatıyor

0

1936’da Hitler iktidarından kaçıp Türkiye’ye gelen kemancı, viyolacı Walter Gerhardt, Ankara Devlet Konservatuvarı’nda ders vermiş, bir Türk sopranoyla evlenmiş, Suna Kan’ın öğretmenliğini yapmıştı. Gerhardt, 1942’de yapılan röportajda Türk bestecilerini de değerlendirmişti.

Walter Gerhardt, Saray Sineması’nda unutulmaz bir keman konseri verdikten sonra Ankara Devlet Konservatuvarı’ndaki vazifesinin başına döndü.

Kemanındaki iktidar kadar sosyal terbiye ve sanat olgunluğuna sahip bulunan değerli sanatkar gayet samimi bir uslupta ve fevkalade güzel bir Türkçe telaffuzla “Altı senedir Türkiye’de bulunuyorum” diyordu…

“Bu sürede Türklerde gördüğüm eşsiz özellikler beni çok Türkleştirdi. Diğer Avrupalı arkadaşlarıma nazaran Türklerin sosyal bünyesine en çok nüfuz eden ben oldum ve bugün kendimde adeta bir Türklük hissediyorum. Türklerde müthiş bir teknik yetenek var, bu yetenek Türkiye’de büyük hamleler yapılmasına neden oluyor. Yalnız Avrupa’nın kültürel çalışmasını da göz önünde tutmak gerekir.

Sadece iki keman talebem var

Ankara’daki konservatuvarımızda eski Viyana Konservatuvarı profesörlerinden Berlton, Klein şan dersi vermekte. Eskiden Hey isimli meşhur bir hoca vardı o öldü. Saadet İkesus şan hocalığı yapıyor. Eskiden bir de Semiha Berksoy vardı, güzel bir sese sahipti. Madam Böhm tanınmış kolaratur sopranodur. Ben şarkı alanında İtalyan ekolünü doğru buluyorum, zira dünyada Bel Canto’ya tefevvuk edebilecek hiçbir şan mektebi yoktur. Kemana gelince… Benden en son bahsedebilirsiniz, yalnız iki keman talebem olduğundan şikayetçiyim. 15-20 talebem olsaydı, bunlardan iki iyi kemancı şüphesiz daha kolayca çıkabilirdi. Yine keman ve viyola dersleri veren meşhur yaylı sazlar dörtlüsü üstadı Liko Amar var. İsmine ansiklopedilerde rastlayabilirsiniz. Konservatuvarımızda hocalardan en çok beğendiğim İzzet Nezih Albayrak. Viyolonsel derslerini üstad David Zirkin vermekte. O olmasa Hasan Ferit Alnar’ın viyolonsel konçertosunu çalabilecek kimse yoktu.

Ferhunde Erkin, Ulvi Cemal Erkin, Çaçkes, Mithat Fenmen piyano dersi vermekte. Piyano talebeleri çoktu.

Hasan Ferit, Ulvi Cemal ve Necli Kazım da kompozisyon dersleri vermekte. Halil Bedii ve Nurullah Şevket de solfej derslerine girmekte.

En sevdiğim Türk eseri Alnar’ın Çello Konçertosu

Türk müziğinin armonize edilmesine gelince… Avrupa müzik tekniğiyle armonize edilemiyor. Bunu ben bilhassa tecrübe ettim. Safiye’yi dinledim ve beğendim. Yalnız piyano beni çok etkiledi. Batı sıcaklığına sahip olan piyanonun Türklerin 24 gayrı müzayi taksimatlı makamlarıyla ne alakası vardı bilmiyorum. Türk müziği Alban Berg ve Schönberg ekolleri gibi bizim bildiğimiz armoniden başka bir armoni bulmak yoluyla mükemmelen armonize edilebilir.

Batı müziği tekniğiyle Türk müziği yazan bestekarlar içinde en çok Hasan Ferit Alnar’ın Viyolonsel Konçertosu’nu beğeniyorum. Modern Türk bestekarlarıyla temas edişimde onların her birinden kendi fikirleri üzerinde durduklarına ve bunlardan genel bir sonuç çıkaramadığımı söyleyebilirim. Fevkalade bir piyanist olan Cemal Reşit’in çok güzel bir keman ve piyano konçertosunu çaldım. Cemal Reşit’i çok sevmeme rağmen bu esere Türk müziği ismini veremeyeceğim, zira bu eser olgun ve karakteristik bir Avrupa müziğini içeriyordu.

Fuat Koray’ın eserlerinin Türk müziğiyle ilgisi yok. Bir tema alıyor ve bunun üzerinde varyasyonlar yapıyor. Bu yaklaşım ekol olamaz.

Ahmet Adnan Saygun müzik tekniğini biliyor. Yalnız, klasik armoniye çok bağlı. Mesela oratoryosu Bach stilinde bir eser. Fakat şüphesiz ki yeni stil bulmak da çok güç. Herhalde bir gün büyük bir Türk bestekarı doğacak ve Türk müziğinin bestekarlık ekolünü kuracaktır. Sabahattin Kalender’i yetenekli buluyorum. Ulvi Cemal’in Piyano Konçertosu ve Köçekçe’sinde orijinallik var. Ancak bu eserlerde daha ziyade Fransız ekolünün karakteri göze çarpıyor…”

“Köçekçe bana Ravel’in Bolero’sunu hatırlatıyordu” derken Gerhardt’ın yüzü birden ciddileşti. “Sanatta eleştiri olmazsa sanat ölür” dedi.

Sanatkara eşlik eden değerli piyanist Vedia Dölener heyecanla “Avrupalılara yetişeceğiz ve hatta onları geçeceğiz” diyordu. Bu nazik bayanın ulvi duyguları bende çok güzel tesirler bıraktı. Avrupa’yla böyle bir kültür savaşına girişip hep zaferle çıkmak… (Yazının sonu kesilmiştir)

(Emin Cenkmen, 22 Şubat 1942, Vakit)

Share.

Leave A Reply

twelve − three =

error: Content is protected !!