Zeki Arif Bey / Türk müziği gönüle hitap eder, şehvet müziği değildir

0

1950’li yılların Fatih Noteri Zeki Arif Ataergin ya da geriye bıraktığı 150 civarında şarkısıyla hatırlanan Zeki Arif Bey, kendisi gibi besteci Hacı Arif Bey’in oğluydu. Geleneksel Türk müziğinin popülerleştirilmesine endişeyle yaklaşıyordu. Ölümünden sekiz yıl önce yayımlanan röportajda “Türk müziği, Doğu müziği içinde en gelişkin olanıdır… Hatta müziğimize, çeşni, usul bakımından Batı müziği dahi erişemez” diyor.

Saf su (Odistile) damlaları gibi temiz ve berrak bakışlara malik bir çift göz; kavisli kaşlar; yorgun hareketli kaim göz kapakları “iri bir gövde üzerinde duran geniş alınlı, düz sert saçlı, sarkık gerdanlı, daima aralık duran etli dudaklı bir baş.” Zeki Arif Ataergin’in ilk bakışta dikkati çeken dış görünüşü budur.
Onu her görüşümde, Zeki Arif ismini her işitişimde farkında olmadan Selahattin Pınar’ın şu sözleri kulaklarımda uğuldar: “Zeki Arif Bey, eski okuyuş tarzının son ve en mükemmel numunesidir. Onun okuyuculuk ve besteciliğine hayranım… Yaptığı eserlere erişilmez.”

Onu sevmeyen yoktur

Zeki Arif Bey sakindir, büyüklüğü nisbetinde mütevazı oluşuyla müzik çevrelerini kendine bağlamıştır. Onu sevmeyen yok, desek yeridir. Tavrı edası, üstün bestekârlığı Neyzen Tevfik’e bile “Zeki Arif Bey devrimizln Dellâl Zade’sidir” dedirtmiştir! Müşfiktir. Candır. Yalan bilmez… Şu hikâye sizleri, onun hakkında bir fikir sahibi edebilir… Anlattığını aynen alıyorum:
— Seneler evvel… Eskişehir’den İzmit’e gelecektim… İkinci mevki tren bileti aldım.
Trende bir arkadaşla karşılaştık. Zorla beni kendi kompartımanına götürdü. Onun bileti yataklı vagon içinmiş. Ömrümde yataklı ile seyahat etmemiştim. Arkadaş musiki severlerdendi. Yolculuk neşesiyle başladık meşke. Gırrrt diye kapı açıldı… Gelen kondüktördü…
İkinci mevki bileti görünce başladı nutka:
“Beynelmilel nizamata göre olamaz. Arkadaşım atıldı:
“Neden olamazmış… Buraya biz misafir getiremez miyiz?”
“Olamaz”
“Olur”
Derken söz uzadı… Yarım saat münakaşa… Adam gitti… Tam şarkıya başlayacağımız zaman Gırrt diye kapı tekrar açıldı. Kondüktörün yanında bu defa bir amir vardı… Tekrar münakaşa başladı… Belki bir saat da o sürdü… Adamlar gitti… Tam meşke başlamak üzereydik Gırtt kapı yine açıldı… Bu defa daha büyük bir amirle gelmişler… Münakaşa aynen tekrar başladı… Yarım saat, bir saat… Nihayet en büyük âmir bana döndü:
“Beyim” dedi “Bütün gürültüye sebep sizsiniz… Kalkıp gitseniz ne mesele kalır ne de zabıt tutmamıza lüzum…” Toparlandım ve:
“Gürültüye ne lüzum var hemen kalkar giderim” dedim.
Adam şaşırdı:
“Pekiyi” dedi “Öyleyse neden şimdiye kadar kalkıp gitmediniz ve bu gürültüye sebep oldunuz?”
Kemâli ciddiyetle cevap verdim:
“Konuşan, münakaşa eden sizsiniz. Bana fırsat vermediniz ki… Bana söyleseydiniz şimdiye kadar çoktan giderdim…”
Bu defa arkadaş razı olmadı: “Benim bileti al; sen benim yerimde kal. Başka türlüsü billahi olmaz… İnat bu ya seni bedava götüreceğiz” diye diretti…
Bir ara dışarı çıkmıştım… Dönüşte koltukların ters çevrilip yatak olduklarını gördüm… Arkadaş alttaki yatağa uzanıp çoktan uyumuştu bile… Onu uyandırmamak için ne yapmalı? Üstteki yatağa çıkmak kolay değil… Kadife halata bir sarıldım, imkânsız… Basacak yer yok. Ya arkadaşın karnına, yahut etajere basmam lazım. Tabii etejeri gözüme kestirdim. O kalın camlar tuzla buz oldu.
Ertesi gün İzmit’e geldik… Fakat, sözde bedava seyahat edeceğimiz yataklıda, yataklı ücretinin iki misli ceza ödeyerek…”

Türk müziğini Doğu müziğinden ayıran usul ve şet zenginliğidir

Türk müziği denince neyi hatırlarsınız?
– Klasik müziği.
Doğu müziği denince?
– Basit usul ve basit melodilerle bestelenmiş, ilkel eserleri.
Bu müzik içinde Türk müziğinin yeri?
– Türk müziği, Doğu müziği içinde en gelişkin olanıdır… Hatta müziğimize, çeşni, usul bakımından Batı müziği dahi erişemez. Amma o müzikte teknik ve armonizasyonun çok üstün olduğu da muhakkak. Doğu ile Türk müziklerini ayıran belirgin özellik usuller, makam çeşitleri ve şetlerdir. Türk müziğinde 80’i aşkın usül ve 200 küsur makam vardır.
Türk müziği bir hüzün, neşe ve şehvet müziği midir?
– Türk müziği gönle hitap eder, şehvet müziği değildir. Aşk müziğidir. Aşığın aşkını artırır (Fasikin fıskını artırır). Şehvete gidenin de şehvetini artırabilir… Ağlamak hüzün ifade etmez. Ağlamak gülmenin karşılığıdır bence… İnsan sevinç duyduğu zaman da ağlamaz mı?
Batı müziği omzu oynatır. Hareket müziğidir. Türk müziği ise kalbi oynatır.

Türk müziği armonize edilemez

Müziğimizi bu ruhtan kurtarmak mümkün mü?
– Bu ruh asil olduğuna göre, kurtarmaya ne lüzum var?
Osmanlılar zamanında kadın kıyafet ve yeri o devrin bestekarlarına tesir etmiş midir?
– Hayır… Güzellik her zaman bestekarlara ilham kaynağı olmuştur. Türk müziği şehvet müziği kabul edilmediğine göre, bestekar da tahrik amacıyla kadına bakmaya lüzum duymayacaktır. Her güzellik onun ilham kaynağıdır… Bugünün müziği karakter müziği olmalı. Mesela benim eserlerim karakterimi gösterir. Damgam üzerindedir…
Türk müziği armonize edilebilir mi?
– Edilemez… Mümkün değil…. Batı müziğinde majör-minörden başka tahminen 18 usul var. İki dörtlük, dört dörtlük, iki sekizlik gibi basit tempolar… Yani usul engel. Sonra çeyrek sesler de buna imkan bırakmaz. Batı müziğinde tam ve yarım seslerden başka ses yoktur.

Bazı fasılları ihya etmeye çalıştım

Zeki Arif Bey, 1307 (hicri) senesinde İstanbul’da doğdu.
“Çocukluktan beri” diyor “Müziğe meraklıydım. Babam Bestekar Kanuni Hacı Arif bey mandalsız kanun çalardı. Öbürünü de çalardı. Bir musiki muhitinde kendimi tanıdım. Böyle bir muhitte kim olsa benim yolumu tutardı. Hukuk Fakültesi’ni bitirdim. Edirne, Ezine, İzmit ve İstanbul’da vazife gördüm… 200’e yakın eser besteledim. Bazı fasılları ihya etmeğe çalıştım: Eviç, Mâye, Dilkeş Haveran, Siuih gibi… Babamdan ve Kemani Abdülkadir’den çok feyz aldım. Halen Fatih Noterliği’ni yapmaktayım.”
Klâsik bestekârlardan beğendikleriniz?
— Hammamî Zade Dede İsmail Efendi, Dellal Zade ve Şakir Ağa…
Sazendelerden?
– Babamın çalışını çok severim. Bir de Tanburi Cemil Bey’i. Yenilerden Yorgo Bacanos ve İzzettin Ökte çok güzel çalıyor.
Klasik eserlerden beğendikleriniz?
– Dede’nin Sultan-ı Yegah bestesi, Dede’nin puselik bestesi, Şakir Ağa’nın Ferahnak bestesi…
(Orhan Kuyucaklı / 3 Mayıs 1956 / Radyo Alemi / Arşiv çalışması: Zeynep Erdoğan / Dizgi, redaksiyon: Serhan Yedig)

Linkler

Zeki Arif Bey: Halkın gösterdiği bu rağbet musiki seviyemizin yüksekliğine delalet etmez

Share.

Leave A Reply

twenty + four =

error: Content is protected !!