Consiglia Licciardi / Napoliten asla ölmez, ardımızda hiç bitmeyecek müzikal kültür, sönmeyecek ateş var

0

İtalyan balıkçıların romantik şarkıları epeydir Napoli sokaklarında da duyulmaz oldu. Geçen yüzyılın başında altın devrini yaşayan napoliten şarkılar 1950’lerden sonra hayatımızdan usulca çekildi, nostaljiye dönüştü. 25 yılını napoliten şarkılara adayan Consiglia Licciardi “Gururla söyleyebilirim ki napoliten şarkıları hâlâ en saf ve doğal haliyle yorumluyorum” diyor. Klasik napoliten şarkıların vefalı şarkıcısını 2002 sonbaharında Napoli’den aradık.

Napolili misiniz?

– Evet, Napoli doğumluyum.

Napolili balıkçılar, sokaklardaki seyyar satıcılar hâlâ napoliten şarkılar söylüyor mu?

– Tabii ki artık eskisi gibi sokaklarda söyleyen şarkıcılara pek rastlamıyorsunuz. Ama tipik Napoli restoranlarında, özel günlerde ya da turistik mekanlarda napoliten çalan gruplar mevcut.

Napolililer eskisi kadar ilgi gösteriyor mu napoliten şarkılara?

– Pek emin değilim. Bugünün beğenileri çok farklı. Gençler eğlenmek için diskoya gidiyor. Yabancı kültürlerin, müziklerin etkisi altındalar. Dolayısıyla onları napoliten dinleyicisi gruptan ayrı tutmakta yarar var. Bence napoliten dinleme olgunluğu 20’lerden sonra başlıyor. 15-16 yaşında anlamak zor. Sevmesi için müzik kulağının olgunlaşması ve kendi içsel fırtınalarının durgunlaşması gerekiyor. Dışarıdan gelen o kadar farklı müzik türü var ki, napoliten zaten bir dönem olduğu gibi, tek olamaz. Yine de kesin tespit yapmak mümkün değil.

Napoliten şarkılara yönelmenizde ailenizin, özellikle müzisyen babanızın etkisi oldu mu?

– Babam tenordu, ama profesyonel değildi. Yine de evin içinde her zaman müzik vardı. Klasik müziğin yanısıra napoliten müziği, özellikle de en eski, otantik napoliten müziği tanıyarak büyüdüm. Babam müzik kulağımın gelişiminde çok etkili oldu. Çünkü sürekli plak dinletir, TV’deki müzik programlarını izletirdi.

Dinleyicilikten profesyonelliğe nasıl geçtiniz?

– Büyüyüp müzik kültürüm geliştikçe sesimin de farkına vardım. Özel, öncelikle napoliten şarkılara uygun bir sesim olduğunu gördüm. Sesimi bu yönde geliştirmeye, dönemin napoliten müzik repertuarı üzerinde çalışmaya başladım. 1900’ün ilk döneminin napoliten şarkıcılarını, Donna Rumma, Rina Resal’i dinleyip epeyce yol aldım. Bu isimler napolitende altın çağın büyülü sanatçılarıydı.

2. Dünya Savaşı’ndan sonra İtalya, Domenico Modugno, Antonio Vian gibi önemli napoliten bestecileri, yorumcuları yetiştirdi. Onlarla karşılaşma şansınız oldu mu?

– Ne yazık ki hayır. Çünkü onlardan epeyce gencim. 1959 doğumluyum, yollarımız hiç kesişmedi. Keşke tanışabilseydim.

Şarkılarını dinleyebildiniz mi, repertuarınıza girdi mi?

– Müzikleri tabii ki bana ulaştı. Özellikle 1950’li yıllarda başlayan Napoli Festivali pek çok değerli sanatçıyla buluşmamızı sağladı. Festival bugünün San Remo’su çapında bir organizasyondu. 1970’lere kadar sahnesinden büyük sanatçılar, ölümsüz yapıtlar çıktı. Bunlar napoliten müziğin yenilenmesinde, gelişiminde adımdı. Ben napoliten müziğin altın yıllarından klasikleri söyledim. 1994’te büyük usta Roberto Murolo ile bir albüm yaptık; klasik napoliten bir şarkı okudu. Bir şarkıyı da birlikte söyledik. Bunların yanısıra üç modern parça söyledim. Ayrıca etnik müzik ağırlıklı bir albüm yaptım. “Alma Latina”da Gypsy Kings de bana eşlik etti. Kısacası dünyayı dolaşarak klasik napoliten şarkılar söylemekle birlikte farklı kültürlerin, özellikle Akdeniz müziğinin, çeşitli tınılarına da repertuvarımda yer veriyorum.

Bugün İtalya’da genç şarkıcılar arasında hâlâ napoliten şarkılara ilgi duyanlar var mı?

– Ben olduğuna inanıyorum. Büyük kentte değilse bile özellikle kasabada ve Napoli’de yaşayan genç sanatçıların ilgisini görüyorum. Çünkü napoliten asla ölmez. Ardımızda hiç bitmeyecek bir müzikal kültür, sönmeyecek bir ateş var.Çünkü napoliten kendini yeniliyor; sanatçılar da tıpkı benim gibi kendilerini yeniliyor. İtalyanca pop bugün çok rağbette. Ama yerel müzikler de yadsınmıyor. Çünkü İtalyanlar napoliteni gerçekten yerel müzik şeklinde değerlendirmiyor. Artık benimsenmiş durumda. Napoli Festivaline gelen Mina, Dominico Modigno gibi ulusal isimler bile napoliten şarkılar söyledi. Bunu tamamen bir dil olarak gördüklerini söyleyebilirim.

Cesaretiyle yol açtı

Napoliten şarkı yorumlarına ne tür yenilikler getirdiniz?

– Yıllardan beri söylenen klasik napoliten şarkılarla başladım. Ama benden öncesinde temiz sesle söylemek ve doğru müzikalite kullanmak gibi kaygılar yoktu. Genelde profesyonellikten uzak, eğitimsiz kişilerce söyleniyordu. İnceliklerine dikkat edilmiyordu. Eski şarkıları bu prensiplerle söylemek bir yenilik oldu. Gururla söyleyebilirim ki napoliten şarkıları hâlâ en saf ve doğal haliyle yorumluyorum. TV’ye çıktım. Albümler yaptım. Katerina Caselli gibi isimlerle Polygram gibi büyük şirketlerle çalıştım. Birbakıma napoliten müziğinin profesyonelce yorumlanmış halini dünyaya tanıtıyorum. Cesur sanatçı bir adım ileriye attığı zaman onu izleyenler oluyor. Benden sonra başka sanatçılar da çıkarak napoliten müziğini doğru yorumuyla, daha doğru sesle söylemeye başladı. Şarkılar daha seçkin kişilerin elinde işlendi.

Bundan 20-25 yıl sonra napoliten tarihine bakıldığında yerinizin nasıl değerlendirileceğini düşünüyorsunuz?

– Bunu bilemem. Ama o günleri görmeyi umut ediyorum. En azından şu ana kadar yaptıklarımdan tatmin oldum. Kendime ait bir alanım, tarzım ve izleyicim var. Bugün sanatçıların yerlerini korumaları zor çünkü müzikte büyük bir enflasyon var. Beni bu kadar seven izleyici kitlesine sahip olmakla, üst sınıf sanatçı kabul edilmekle bile yeterince yol kat ettiğimi düşünüyorum. Ama bu tabii ki burada duracağım anlamına gelmiyor. Sanatçı kendini sürekli geliştirmeli. Ben de sürekli ileri gitmeye çalışıyorum. Geçmişe bakmakla vakit kaybetmiyorum. Tabii ki geçmişi hoşnutlukla düşünmek kaçınılmaz, ama asıl rotam ileriye yönelik.

1900’lerin napoliten şarkılarıyla bugünküler arasında ne gibi farklar var?

– 1900’lerin başında müziğin büyüsü farklıydı. Büyük sanatçılar vardı. Bu büyüdeki en büyük pay halka aittir. Bu müziğin fenomen olarak yaşandığı o dönem altın çağdı. En kalıcı melodiler o dönemde üretildi ve hâlâ dinleniyor. Özellikle de bugünle farkı şarkıların temalarıydı. Bu doğal çünkü 1900’lerin ilk yarısında sadece Napoli ya da İtalya’da değil, tüm dünyada farklı bir atmosfer vardı. En azından teknoloji bu kadar ilerlememişti ve insanlar denize güneşe ve semaya daha dikkatli bakıyorlardı.Hem de bambaşka bir gözle. Özellikle bugün sanatçıların söyleyişi çok farklı. O zaman daha romantiklerdi. Artık bilim dünyasında yaşıyoruz ve bu ister istemez sanatçıları da etkiliyor.

Napoliten doğaya da aşıktır

Bugünün napoliten şarkılarının temaları geçmişten çok farklı mı?

– Aşk hep var ama sanırım sosyal problemler daha ön planda. Geçmişte sadece tensel aşktan bahsetmezdi napoliten şarkılar. Doğa sevgisi daha belirgindi. Denize, doğaya duyulan sevgiden de bahsedilirdi. Napoli’ye duyulan tutku, birçok şarkının temasıydı.

Napolitenin hangi dönemini tercih ediyorsunuz?

– 1800’lerin sonundan 1900’lerin ilk yarısına ve dünya savaşları arasındaki dönemine yakın hissediyorum.

Napolitene ömrünüzü adadığınıza göre romantizm ruhunuzda var…

– Çok, çok; hem de çok. Özellikle sesim beni bu havaya sokuyor. Ve sesim aracılığıyla duygularımı izleyiciye daha iyi aktarıyorum. Dışa vurabiliyorum. Bu duygularla romantizm daha da artıyor. Bir konserin sonunda dinleyici gelip mutluluğunu ifade ettiğinde daha da seviniyorum. Üretildiği anda müziğin karşılığını alabilmek çok güzel.

Napoliten eşliğinde kalbinizi kaptırdığınız oldu mu hiç?

– Evet tabii ki, olmaz mı? Özellikle Passione şarkısı benim için çok önemlidir.

En sevdiğiniz iki dizeyi sorsam…

– Piu lontano mi stai, io piu vicino ti sento – Bana ne kadar uzak olursan seni o kadar yakın hissediyorum.

Klasik napoliten şarkılarda kadına bakış size yakın geliyor mu?

– Napolitende kadın çok önemli, merkeze konur. Kadın üstüne çok şey söylenir. En güzel örneklerinden “Maria Mari”de olduğu gibi… Kalp, aşk ve duygu varken kadının bu denli önemsenmesi zaten kaçınılmaz. Yaşamlarını napolitene adamış besteciler bunun yanı sıra sosyal problemleri de kadın bağlamında ele almıştır. Ancak daha önce söylediğim gibi aşkın sadece kadına ve romantik ilişkiye ait bir duygu olmadığını hatırlatmalıyım. Napoliten’de Napoli şehrine ve doğaya karşı aşka da çok sık rastlarsınız.

Roma’da Sinatra’yla söyledi

Bütün dünyada konserler verdiniz. Napoliten müziğine en fazla hangi ülkede ilgi gördünüz?

– Aslına bakarsanız gittiğim her yerde büyük ilgi gördüm. Mesela Tunus’ta konserler verdim. Belçika, Brezilya, Arjantin’de söyledim. Gittiğim her yerde izleyici memnundu. Belki Fransa’da ilgi biraz daha yoğundu; bunu Fransa’da çok dolaştığım için daha net söyleyebiliyorum. Büyük salonlarda, TV’de konserler verdim. Sonuç bizi mutlu etti. En güzeli de, İtalyanca bilmeyen binlerce insanın napoliteni zevkle dinlemesi. Tabii ki tüm şarkılar kitlelerce bilinmiyor. Ama dili bilmeseler, ezgi tanıdık gelmese bile verdikleri tepkiler çok güzeldi. Tepkiler mesajın yerine ulaştığını gösteriyor. Sanırım bunun en önemli nedeni yorum. Sahnedeyken müzik hepimizin oluyor. Yaşanan olay “şarkı dinlemek”ten farklı. Şarkı biter. Müziğin iletişimi bambaşka. İnsan sesi duyguları çok etkili iletebiliyor. Umarım Türkiye’de de güzel bir buluşma yaşayacağız.

1991’de Sinatra’yla söylemek kariyerinizi etkiledi mi?

– Roma’ya geldiğinde onuruna konser vermek için Amerikan Büyükelçiliği’ne davet edildim. Ama o beni onurlandırdı. Şarkılarımı ayakta alkışladı, sahneye gelip birlikte şarkılar söyledi. Hayal bile edemeyeceğim bu konser, sanatçı kişiliğimde ani bir olgunlaşmaya yol açtı. Garip şekilde şarj olduğumu hissettim. Hamle yapma cesareti verdi. Sinatra’dan sonra Roberto Murolo ve Gypsy Kings’le söyledim. Hepsi önemli deneyimlerdi.

İstanbul’daki konserinizde size eşlik edecek müzikçilerle ne kadar zamandır birlikte çalışıyorsunuz?

– Kardeşim Giuseppe klasik gitar çalacak. Aslında bestecidir. “Alma Latina” albümümdeki tüm şarkı sözlerini o yazdı. Ama bu konserde onun besteleri yerine sadece klasik napoliten şarkıları seslendireceğim. Diğer klasik gitarda Gianni de Alesana olacak. 12 yıldır birlikte çalışıyoruz. Kardeşim gibi sevdiğim Michele De Martino ise mandolin çalacak.

Türkiye’de söyleyeceğiniz şarkıları hangi ölçütlere göre seçtiniz?

– 1800’lerin sonlarından başlıyorum. 1900’ün ilk yarısının sonuna kadar yazılan şarkıları seçtim.

İzleyicinize konserden önce mesajınız var mı?

– Şarkılarım Türkiye’de de dinleyicisini bulacak mutlaka. Ülkenize geleceğim için çok heyecanlıyım. Çünkü bu ilk gelişim ve keşif gezisi olacak. Konsere gelen herkesin mutlu ayrılmasını, napoliten duyarlılığıyla özel anlar yaşamasını diliyorum.

(Serhan Yedig / Tercüme: Fecir Alptekin / Kasım 2002 / İş’te Müzik)

Linkler

Consiglia Licciardi’nin biyografisi (İtalyanca)

Consiglia Licciardi’nin Facebook sayfası

Share.

Leave A Reply

9 + 16 =

error: Content is protected !!