Mikis Theodorakis / Dünyayı şarkılar kurtarsa

0

Olivier Messiaen’ın öğrencilerinden Yunan besteci Mikis Theodorakis, 1994’te 200 kişilik orkestra ve koroyla İstanbul’a gelip 7. Senfoni’sini seslendirmişti. Bu vesileyle politikaya giriş sürecini, Balkanlar’daki savaş ve Türkiye’de yükselen fanatizmle ilgili endişelerini dile getirmişti.

“Anılar”ımı okuyanlar bilir. 1940-1943 yıllarında beni en çok düşündüren, “Tanrı‘nın gölgesi”ydi. Acının kapısını açan anahtarı bize gösteren şiiri selamlamamak mümkün mü? “Seni arıyordum. Tanrıyı ararken.” İlkyaz, egemenliğini kuruyor ü¬zerimizde. Koronun yükselişi, sevginin getirdiği kurtuluşu terennüm edecek. Bu arada bir ses şelalesi, dinginliği kamçılıyor. Her şey şarkı, ama aynı zamanda deprem duygusu veriyor.
7. Senfoni
Birinci Bölüm: İlk yaz Senfonisi (Şiir: Yannis Ritsos)

Fotograf: Garbis Özatay

Atatürk Kültür Merkezi’nde 11 Nisan 1994 gecesi yaklaşık 200 kişilik Yunanistan Radyo-TV Orkestra ve Korosu’nu yöneten Mikis Theodorakis’in 7. Senfonisi’ni dinlerken “Dünyayı şarkılar kurtarsaydı” sözlerini mırıldanmamak mümkün değildi.
Theodorakis, ilerleyen yaşına, yıllara rağmen iki saat süresince inanılmaz bir performans gösterdi. Genel müzik direktörlüğünü yaptığı orkestra, 11-12 Nisan’da AKM’de iki konser vermek üzere İstanbul’a geldi. Sessizce. Böyle dev bir organizasyonu ne basın yeterince değerlendirdi ne de ilgililer. Konseri izleyenler arasında Kültür Bakanı Fikri Sağlar ya da bir temsilcisi yoktu.
İlk akşam orkestra Teodorakis’in bestelediği Raven ve 7. Senfoni’yi, ikinci akşam ise Beethoven’in 9. Senfoni’sini seslendirdi. Mikis Teodorakis sanat, kültür ve siyaset üzerine sorularımızı yanıtladı.
İstanbul’da baharın ilk aylarında bu konseri vermek fikri nasıl gelişti? Senfoni orkestrasının genel çerçevesi nedir?
– Kısa bir aradan sonra Türk sanatseverlere bir kez daha seslenmek istedim. Benim festival yapıtlarım şarkılarımdır, orkestra yapıtlarım, oratoryo, oda müziği, opera, bale ve senfonik müziktir. Bu yanımı İstanbul’da da sergilemeyi çok istedim. Hatta bazı girişimlerim de oldu, özellikle İstanbul Festivali’nde konser vermek isterdim, fakat bir sonuç alamadım. En son Panayot Abacı’nın girişimleriyle gerçekleştirdim. İstanbul’a Almanya’ya verdiğimiz bir konserden geliyoruz. Çağdaş Müzik Orkestra ve Korosu olmak üzere ikinci bir orkestramız daha var. Önümüzdeki günlerde her iki orkestra ve koromuzla ABD’ye gideceğiz.

Eserlerimi halk müziği formları üzerine kurdum

Yunan müziği kısa sürede halk müziği temelli ‘rembetiko’dan ‘senfonik müziğe nasıl ulaştı?
– Yunanistan’da halk müziği ve senfonik orkestra geleneği var. Fakat bu bir engelleme sonucu kapanmıştı. Bu engelleri 1960’lı yıllardan beri sürdürdüğüm çalışmalarla ilk olarak çözen, kaldıran benim. Müzikte bazı formlar oluşturmaya çalıştım. Bir şarkılar çerçevesi var, bu bir form. Ritsos’un şiirleri üzerine oratoryolar besteledim, Pablo Neruda’nın Canto General’ini besteledim, “Ölü Kardeşin Şarkısı” diye bir trajedim var. Bunların tümü halk müziği temeli üzerine kurulu eserler.
Eylül 1968. Zatuna’daki evimdeyim ve yeni şarkı besteliyorum. Yandaki evde, jandarmanın verdiği izinle bir yaşlı kadın kızıyla birlikte kalıyor. Kızı cunta hizmetindeki bir albayın karısı. Köyün öğretmeni. Zatuna’ya gelmiş, iç savaşta yakalanan ve kurşuna dizilen kızını düşünüyor. Bestelediğim şarkı bu kız için, öğretmen kadın şarkıyı dinliyor ve gözyaşlarını tutamıyor. Atina’yı getiriyorum gözümün önüne. Çiçek dolu bir parkta oturuyorum. Ritsos’un şiirlerini okuyorum.
7. Senfoni İkinci Bölüm: Atina (Şiir: Yorga Kulukis)
Mitsotakis hükümeti dönemine üç yıl devlet bakanlığı yaptınız. Bu Yunan ve dünya kamuoyu için hayli şaşırtıcı oldu. Bu görevinizi nasıl açıklıyorsunuz?
– Benim politikaya girişim ülkemin belirli krizler geçirdiği dönemlerde olmuştur. Cunta dönemi ya da 1980’lerde Yunan so¬lunun birleştiği dönemler. Bu Yunanistan- Türkiye Dostluk Derneği kurmamla ilgili girişimlerimde de böyle olmuştur. Mitsotakis’le çalışmam da sağ ile solun barış sürecine girmesi üzerine oldu. PASOK’un yarattığı son krizin ardından Mitsotakis’in işbirliği döneminin başlaması nedeniyle politikaya girdim. Sol ve sağ ortak bir hükümet kurma kararı verdi. Bu çok önemli tarihsel bir karardı. Çünkü Yunanistan’ın iç savaşına son veren bir durumdu. Düşman kardeşlerin birbirinin elini sıkması çok önemli bir olaydır. Mitsotakis sağ partilerin içinde bunu yapmayı kabul eden tek politikacı. Ve Türkiye ile dostluğu gerçekten isteyen de o. Benim onunla çalışmanın en önemli iki nedeni budur. Fakat bu politika özellikle medyanın yarattığı ortam nedeniyle değişti. Bu garip bir durum. Devletin sağladığı olanaklarla yaşamını sürdüren 5 önemli yayın kanalı nedeniyle. Mitsotakis bu yayınları özelleştirmek için büyük çaba gösterdi. Yugoslavya’da barışın sağlanması için çalıştı. Amerikan politikasına karşı bir çizgi izledi. ABD’nin amacı Yugoslavya’yı bombalamak ve tahrip etmekti. Garip olmakla beraber Papandreu Hükümeti’nin başa gelmesine neden olan da Amerika’dır.
Politikaya tekrar girmeyi düşünüyor musunuz?
– Ben her zaman, nefes alırken politika yaparım.

Bir ‘gece limanı. ‘ Yolculuk ve gemiler. Koro yeniden beliriyor. Çok yönlü, çok yüzlü bir öğe örneği: Sesler okyanusun karanlık sularında beliriyor ve birdenbire yok oluyor. Bir an için yükseliyor, kimi zaman ‘başlarında kasklarıyla askerler kimi zaman ‘geç kalmış bir bağış gibi yaralı eller.‘ Birdenbire yaylılar göğü kaplar. Nedir gizledikleri? ‘Denizlere bağlı esirler mi‘ yoksa? Yavaş yavaş bir ses-soru yükseliyor: ‘Güneşin kanayan yarasını deşecek miyiz?’
7. Senfoni Üçüncü Bölüm:
Okyanus’un Marşı (Şiir: Yannis Ritsos)

Politikacılar sağduyunun uyarısını sevmez

Türk-Yunan barışının korunmasında büyük çabalarınız oldu. Ayrıca Zülfü Livaneli ile birlikte pek çok konser verdiniz. Livaneli de son yerel seçimlerde belediye başkanlığı adaylığı ile politik hayatı denedi. Fakat sonuçlar Türkiye açısından beklenmedik şekilde gelişti ve Refah Partisi önemli noktalardaki belediye başkanlıklarını kazandı. RP’nin bu ilerlemesini nasıl yorumluyorsunuz?
– Zülfü Livanali’nin benim görüşlerime paralel görüşleri vardı; müzikte de sosyal yaşantıda da politikada da… Politikacı kendilerinden daha aydınlık bir yol izleyen ve onları uyarabilecek kişilere hep kaşı çıkmıştır. Bunun için kendi ilkelerine bağlı kalmak isteyen bir politikacı hiçbir zaman belli bir partide kalamaz. Bir ideolojisi olamaz. Belirli bir partide kalabilir, ama sürekli olarak değişim gösterebilirse. Ben de devamlı olarak tutum değiştiremediğim için belirli bir yere bağlı kalamam. Oysa gerçekte değişen bizler değiliz, yöneticiler. Böylece Livaneli de politikacıların tulumlarına uyum sağlamanın çok zor olduğunu anlayacak duruma gelmiştir. Bunun Türkiye için en önemli örneği Aziz Nesin’dir. İstanbul gibi bir kentin, bilim adamları ve sanatçılardan oluşan büyük bir kadro ile Livaneli gibi bir kişinin sorumluluğuna girmesi çok önemli olabilirdi. Çünkü İstanbul’un çok önemli bir kültür tarihi var. Sanıyorum İstanbul böyle bir kültür adamıyla uluslararası önem kazanabilecek duruma gelebilirdi. Doğrusu İstanbul artık eski İstanbul değildir. Anadolu’dan gelen milyonlarca kişi buraya dolmuştur. Sanıyorum İstanbul ve Türkiye sürekli bir değişim süreci içinde. Ben dine karşı değilim ama fanatizme karşıyım.
Yaşamınız boyunca hem ülkeniz hem dünya barışı için mücadele ettiniz. Oysa dünya sizin önünüze hep güç koşullar sundu: Bir yanda savaşlar bir yanda sanatınız ve siz. Bu noktada yaşamınızı ve dünyayı nasıl yorumluyorsunuz?
– Tek ümidim insanın içindeki, onu kurtuluşa götürecek olan görkemli bir unsurun olması, inancı çok kuvvetli bir kişi olsaydım “Dünyayı yalnız Tanrı kurtarabilirdi” derdim. Sanıyorum insanlık hiçbir zaman şimdi içinde bulunduğumuz dönem kadar kötü bir duruma düşmemiştir. İnsanoğlu her zaman bir toplumun içinde bulundu. Savaşımını da bu toplumun içinde gerçekleştirdi. Ailesiyle, çevresiyle, gelenekleriyle, kentiyle, arkadaşlarıyla… Bugün sanıyorum bir televizyon çağı yaşıyoruz. İnsanın televizyona rağmen yaşayabileceğine, TV’den sonra yaşayabileceğine inanabilirsem çok güçlü olacağı gerçeğine de inanacağım. Çünkü televizyon bütün olayların içine giriyor ve bütün bunlara hükmediyor. Mahallelere, evlere giriyor ve her şeyi yok ediyor. Yazık ki yüzyıllarca elde edilen ilerlemede teknik baskılar sonucu bir gerileme oldu… Buna bağlı olarak kazananlar azınlıkta. Bu azınlığın kendi görüşleri ve ilişkileri var. Hükümetler arası ilişkilerde kendi görüşleri var. Bu azınlığın kendi görüşleri bütün hayata egemen. Ben kendimi bir insan, bir besteci olarak başka bir dönemden geliyor gibi görüyorum. Ve ben müziğimle ve sanatımla o dönemden kalan kişilere hitap ediyorum.
Sizin müziğiniz insanlara direnme gücü veriyor.
– Bunu sizin kadar genç birisinin söylemesi çok önemli. Acaba bizim desteklediğimiz dönemi, yeni nesil anlayıp inanabilecek mi? Bizim için önemli olan bu. Türkiye’nin bu dönemi pek çok bakımdan bana Yunanistan’ın 60’lı yıllarını anımsatıyor. O yıllarda umut dolu yüzlerce genç sokaklara döküldü. Bugünkü Yunan gençliğinde vaktiyle bizim için rüya olan inançlar mevcut. Ama tek korkum şu ki o zamanın ruhu değişti. O gençler yine var, ama eski ruh yok. Ben en güzel insanı hapishanede gördüm. Aynı insanı hapishanenin dışında daha vahşi olarak gördüm. Bu trajik bir durum. İyi olmak için baskı altında olmak gerektiğine şahit oldum. Şu sıralarda benim şikayetim yok. Çünkü müziğim var. Böylece hem yaratabiliyorum hem de her zaman karşımda müziğimi paylaştığım bir halk var.

Vakit geçirmeden uyanmamız gerekiyor

Bahara Yannis Ritsos’un dizelerinden oluşturduğunuz7.Senfoni’nizle girdik…
– Benim de gazeteniz aracılığıyla bir ilkyaz dileğim olacak: Şuna inanıyorum ki bütün dünyada karanlık güçler Balkanlar’a burunlarını sokmak; yeni bir Vietnam, Ortadoğu oluşturmak çabasında. Son Irak-İran Savaşı’ndan sonra böyle büyük bir savaş göremediler. Unutmayın ki 3-4 ulus endüstriyel açıdan ileri

Yaşar Kemal ile… 1986 İstanbul…

durumda ve mutluluklarının yüzde 50’sini silah endüstrisine bağlıyorlar. Ve şuna inanıyorum ki çabalan bizleri Balkan savaşına götürmek. Yugoslavya’da Müslümanlar yüzyıllar boyu kardeşçe yaşadı, Kıbns’ta olduğu gibi. Her seferinde yabancı güçler aralarındaki dinsel ayrımları suiistimal etme durumuna girdi. Bundan sonra bir Türk-Yunan çatışmasına engel olmak için elimizden geleni yapmak zorundayız. Her tarafla düşmanlığı körükleyen güçler var. Böyle bir savaş bizi ortaçağa götürür. İstanbul’da da İslamcıların toplantıları yerine barışseverlerin toplantılarını görmek isterdim. Vakit kaybetmeden uyanmamız gerekiyor.
Şarkı söylemek hakkımızdır arlık. Yorucu bir yolculuktan sonra egemen olduk ona.
7. Senfoni Dördüncü Bölüm: Bağların Kadını (Şiir: Yannis Ritsos)
(Figen Yanık / Simultane tercüme: Panayot Abacı / 24 Nisan 1994 / Cumhuriyet)

Linkler

Mikis Theodorakis’in İngilizce biyografisi

Mikis Theodorakis’in kişisel web sayfası

Share.

Leave A Reply

19 + eight =

error: Content is protected !!