1885’te İngiltere’ye ikinci konser turnesine çıkan Dvorak, Kraliçe Victoria’nın yanı sıra gazetecilerle de bir araya gelmişti. “Kasabın oğluyum, hayvan kesmesini bilirim” diye başlayıp hayatını sansürsüz anlatmıştı.
“1841’de Mühlhausen’da, yani Bohemya’da doğdum” dedi Pann (Bay) Dvorak. “Köyümüz Nelahozeves, Prag kentine 30 kilometre uzakta. Ailem yoksuldu. Babam hala hayatta. Kasaptı. Ülkemizde her hancı aynı zamanda kasaplık yapmak zorunda. Çocukluğumdan itibaren ona yardım ettim. Pazardan koyun, öküz seçip öldürmeyi, parçalamayı öğrendim. Aynı zamanda köy okulunda okudum. Şarkı söylemeyi, kemanı, müziğin temellerini orada öğrendim. Bohemya’da her çocuk müzik öğrenmek zorundadır. Yasa bir zamanlar değiştirilmişti, şimdi yeniden uygulamada. Bohemya’daki ulusal müzik yeteneğinin sırrı bence buradadır. Ulusal ezgilerimiz, şarkılarımız çok güzeldir, halkın kalbinden gelir. Bir gün bu koro ezgilerini de kullanacağım bir oratoryo bestelemek istiyorum. Tüm Slavlar müziği sever. Tüm gün tarlada çalışsalar da hep şarkı söylerler. İçlerinde gerçek müzik ruhu ışıldar. Dansı ne kadar severler bilseniz… Pazar günü kiliseden sonra müzik çalmaya, dans etmeye başlarlar. Çoğunlukla ara vermeden ertesi sabaha kadar sürer. Her köyün 8-10 kişilik müzik grubu vardır. Ben de kemana başlar başlamaz bizim köyün topluluğuna katılmıştım. Konser sırasında isteyen para ödemeden dansa başlar. Fakat polkanın ya da valsin tam ortasında bir müzikçi ansızın dansçıları durdurur, para vermeden çalmayı sürdürmezler. Daha sonra toplanan parayı müzikçiler bölüşür. Benimkini hep babama verirlerdi…”
13 yaşında Schau yakınlarındaki Zlonic köyüne gittim, amcamla yaşamaya başladım. Öğretmen ve orgçu Anton Liehmann’dan ders almaya başladım. İyi ve akıllı bir müzikçiydi. Şunu belirtmeliyim ki Bohemya’da her öğretmen temel müzik bilgisi öğretecek donanıma sahiptir. Koroya katıldım, biraz org çalmasını öğrendim. Liehmann’ın köyün müzik topluluğu için yazdığı eserleri çoğaltma işini de yapıyordum. Bazı nefesli entrümanların nota yazımı için kullanılan anahtarları birbirine karıştırırdım. Bunları bana kimse açıklamamıştı. Anlamlarını kendim bulmak zorundaydum. Çok iyi hatırlıyorum bir seferinde kendi yeteneğimi denemeye karar verdim. Yaylı çalgılar, iki klarnet, kornet, iki trompet, trombon için polka yazdım. Eve dönerken büyük gururla yanımda götürdüm. Mülhausen’daki topluluğumuzla çalmayı denedik. Açılış akorlarını duymayı nasıl heyecanla beklemiştim. Kornet bölümünü yazarken kullandığım anahtar pek yanlış değildi. Bir süre sonra transpoze hatası ortaya çıktı. Sonucu tahmin edersiniz…
İlk ciddi müzik öğrenimine ne zaman başladınız?
-Henüz başlamamıştım. Amcamla yaşadığım dönemde günün modaları doğrultusunda biraz bilgi edinmiştim. 15 yaşında piyano ve kontrpuan öğrenmeye başladım. Size sözlediğim gibi Liehmann mükemmel müzikçiydi. Bununla birlikte pek çok şeyi öğrencisinin kendi bulmasını isterdi. Örneğin, numaralandırılmış bas (figured bass) konusunu kendim öğrendim. Nasıl başardığımı, ne kadar uğraştığımı anlatamam. Fakat bir süre sonra ayin sırasında org çalarken masları numaralandırılmış bas ile yazılmış eski kopyalardan okuyabiliyordum. Kuşkusuz bunlar geleneksel Kilise Festivali’nde seslendirdiğimiz tüm maslar değildi. Cherubini ve Haydn’ın re minör, Mozart’ın do majörleri de seslendiriliyordu. Ah, o yılların konserleri… Şimdi tebessümle hatırlıyorum. Fakat o zaman ne kadar seviyordum. İşte bu ortam bende müzikal duyarlılığı geliştirdi, gerçek müzikçi olma arzusunu hissetmeye başladım.
Sonunda arkadaşları babamı ikna etti. Hancılık yerine hakkıyla müzik öğrenimi alacağım Prag’a gönderdi. 1857’de akrabalarımın yanına gittim. Babam onlara ayda 8 florin ödüyordu. Joseph Pitsch’in orkestra şefi ve orgçu yetiştirdiği Organist Lisesi’ne girdim. Başta en ciddi sorunum Almanca bilgimin yetersizliğiydi. Tüm öğretmenler Almanca konuşuyordu. Bence skandal sayılacak bir durum. Konuşamasam bile yeteneğimi göstermenin bir yolunu buldum. Bir süre sonra gayet iyi uyum sağladım. Özellikle Pitsch öldükten sonra çok zeki müzikçi Krejci lisenin yönetimini ele alınca… Büyük bir kilisenin orgçusuydu. En iyi öğrencilerle birlikte bu kilisenin korosuna seçilmiştim. Bu sayede ilk kez Mozart, Beethoven, Mendelssohn’un eserlerini dinledim. Enstrümantal müzik yapan bestecilerin isimlerini ilk kez duyuyordum. Hala enstrümantasyon konusunu öğrenmemiştim. Hiç unutmam, ilk orkestra konserini konservatuvarda duydum. Provaya sızmanın bir yolunu bulmuştum. Orkestra provada Beethoven’in korolu senfonisini seslendiriyordu. Şef ise Spohr’du…
Lisedeki öğreniminiz ne kadar sürdü?
-Yaklaşık üç yıl. 1860’da ayrıldım. 19 yaşındaydım. Ve ciddi bir sorunla karşı karşıyaydım. Hayatımı nasıl kazanacaktım? Önce viyolamla şansımı denedim. 18-20 kişilik toplulukla kafelerde, halka açık yerlerde dans, potpuri, uvertür çalardık. “Maritana” en sevdiğim parçaydı. Bu sayede ayda müthiş para kazanmaya başladım. Tam 22 florin. Küçük bir servetti. Bununla birlikte altı kişilik bir başka grupla tımarhanede çalıyordum. Bir süre sonra burada orgçu da oldum. Lükse ayıracak param yoktu. Bununla birlikte opera temsili izlemeyi istiyordum. Hatırlıyorum, bir pazar ikindisi operanın kapısında “Der Freischütz” anonsu yapılana kadar bekledim. Sadece 10 kreutzer ödemek gerekiyordu bilete. Fakat bu kadar param yoktu. Yakınlardaki bir arkadaştan borç istedim. Parasının olmadığını, gidip bir dostundan alacağını söyledi. Ortadan kayboldu… Ağlayarak oradan ayrılmıştım. Bununla birlikte zaman zaman iyi konserler izliyordum. Orkestranın arasına gizlice sızıp davulun arkasına saklanırdım. Boş zamanlarımda en büyük keyfim beste yapmaktı. 1861’de yaylılar için dörtlü ve beşli besteledim. Seslendirmek için birkaç arkadaş bulmak beni müthiş sevindirmişti. Eserleri beğendiler. Yaşlı ustam Krejci de beğendi. Bu bana müthiş bir cesaret verdi.
Bir yıl sonra Prag açısından çok önemli bir olay gerçekleşti. Mayer’in yönetimindeki Bohemya Operası açıldı. 36 kişilik orkestranın çekirdeğini benim çaldığım grup oluşturdu. Bizim gibi dans müziği çalan bir grubun, operanın açılış sezonundaki Bellini operaları “Montecchi e Capuletti”, “Norma”, Rossini’den “Otello”, Cherubini’den “Deux Journées”i nasıl seslendirdiğini siz hayal edin. Bununla birlikte ulusal operamızla gurur duyuyorduk. Şimdi çok daha gelişti. Bu orkestrada Karl Bendl ile tanıştım. Ekonomik durumu iyiydi. Geniş bir nota koleksiyonu vardı. Böylesine zengin arşivi daha önce görmemiştim. Bana nota ödünç veriyordu. Beethoven’in altılısı, Onslow’un dörtlüleri… Bunları derinlemesine inceledim. O dönemde sürekli yazıyordum. Adım adım partitür oluşturmayı, enstrümantasyonu öğrendim. Evimi paylaştığım arkadaşlar ne kadar çok yazdığımı, ne kadar çok yırtıp attığımı, yaktığımı görüyordu. Gülüyorlardı halime. Ben ise kararlıydım. 1871’de opera orkestrasından ayrılıp besteciliğe ağırlık vermeye karar verdim. Özel derslerle para kazanacaktım. Başarılı oldum. İki yıl sonra ilk mükafatımı aldım. Gelecek hafta Londra’da seslendirilecek Yurtsever İlahiler’i o zaman besteledim. Prag Müzik Derneği’nin konserinde arkadaşım Karl Bendl’in yönettiği orkestra seslendirdi. Bu bana büyük bir şevk verdi.
Sanırım opera da bestelemiştiniz?
-Evet. Besteciliğe başladığımda en büyük tutkularımdan biri opera yazmaktı. König und Köller ilk denememdi. Armoni ve orkestrasyon açısından güçlü bir Wagner etkisi seziliyordu. Die Meistersinger’i daha yeni dinlemiştim. Zaten yakın zaman önce de Wagner, Prag’a gelmişti. Heyecandan delirmiştim. Onu biraz daha görebilmek için caddede peşinden yürüdüğümü hatırlarım. Operamın bir kısmının notaları çoğaltıldı, sahnelenmesine karar verildi. Piyano ve koro provaları başladı. Fakat bir anda eserin çok zor olduğuna dair şikayetler çıktı ortaya. Wagner eserlerinden daha zordu. “Çok zekice, çok özgün, fakat şancının seslendirmesi mümkün değil” dediler. İkna çabalarım sonuçsuz kaldı. Eser kaldırıldı. 1875’te eseri yeniden ele aldım. Yırtıp attım, yeniden yazdım. Daha kolay, Wagner özentisi yerine daha ulusal bir eser çıktı ortaya. Çok başarılı oldu.
Aynı dönemde durumum biraz düzelmişti. Evlendim. Adalbert Kilisesi’ne orgçu oldum. Çok kazançlı olmasa da kabul edilme açısından önemliydi. Ardından yetenekli sanatçılara verilen devlet desteğini aldım. Viyana’daki yarışmaya ilk senfonim opus 25 ve operamla başvurdum. Ödül 400 florindi. Ertesi yıl tekrar şansımı denedim. Stabat Mater ve yeni operam Wanda’yı gönderdim. Fakat sonuç çıkmadı. Üçüncü girişimde 500 florin kazanmayı başardım. Ardından bir kez daha denedim. Şan ikilileri, yaylı çalgılar dörtlüsü, piyano varyasyonları ve bu hafta Londra Filarmoni’nin seslendirdiği piyano konçertosuyla başvurdum. Birkaç ay bekledim. Bir gün ünlü eleştirmen Dr. Eduard Hanslick’ten mektup aldım. Johannes Brahms, Herbeck ve kendisinden oluşan jürinin 600 florinlik ödüle layık bulduğunu yazıyordu. Hanslick gibi birinden mektup almanın mutluluğu Brahms’ın mesajıyla ikiye katlandı. Eserlerime büyük ilgi duyduğunu, Berlinli yayıncısı Simrock’a beni tavsiye ettiğini bildiriyordu. Şükran duyduğum bu yardım sayesinde başarı yolunda ilerlemeye başladım. Sözlerime son vermeden, izninizle İngiliz halkına da bana ve eserlerime gösterdiği ilgiden dolayı derin bir şükran duyduğumu belirtmek isterim.
(Paul Pry / 10 Mayıs 1885 / Sunday Times / Tercüme: Serhan Yedig)
Linkler
Sunday Times makalesinin orijinal metni