Cahit Berkay / Anadolu Rock, Avrupa’da dikkat çekme arayışımızın sonucunda ortaya çıktı

0

Moğollar’ın kurucularından, besteci, gitarcı Cahit Berkay, Cem Karaca’nın yol arkadaşlarıyla bir araya geldi, Karadeniz’den Ege’ye Anadolu ezgilerini rock yaklaşımıyla ele aldığı yeni bir albüm kaydetti. Zan Üçlüsü’yle hazırladığı “Toprak”ta, Berkay’a birer parçada klarnetiyle Hüsnü Şenlendirici, tulumuyla Mahmut Turan katıldı. Albüm, 2007 Nisanı’nda, “42’nci Sanat Yılı” logosuyla satışa sunuldu. Berkay, “Genç kuşağa Anadolu Rock kavramını tanıtacak, 1970’lerin duygusuyla hazırlanan, dikkatle dinlendiğinde birçok müzikal sürpriz barındıran bir albüm hazırladım” diyor.

1960’ların ortalarında müziğe başladığınızda kulağınızda Muzaffer Sarısözen’in Ankara Radyosu programlarında çaldığı halk ezgileri vardı, Türkiye’nin starları sanat müziği solistleri ve aranjman söyleyen popçulardı. Dünya Beatles dinliyordu. Anadolu rock ilhamı nereden geldi?
– 1968’de Moğollar’ı kurduğumuzda hayalimiz yurtdışına gidip meşhur olmaktı. Taklit müzik yapıyorduk, plak firmalarının kapısı bizim gibilerle doluydu. Kuyruğa girip, umutsuzca keşfedilmeyi bekleyecektik. Çözüm, kendi müziğimizi bulmaktı. Üstelik farklılık yaratıp dikkat çekmeliydik. Batı enstrümanlarına Anadolu’dan yaylı tambur, kabak kemani, bağlama, asma davul, darbukayı ekledik. O yıllarda TRT’de yaylı tambur, darbuka yasaktı. Kabak kemani çok az tanınıyordu. Bu ses harmanıyla Fransa’ya gittiğimizde, ilk kapısını çaldığımız firmadan plak teklifi aldık. CBS, Pate Marconi, Philips arasından CBS’i seçtik. “Behind The Dark” adlı 45’lik yayımlandı. Guild Int.’den çıkan “Anadolu Ritmleri” albümü 1971’de etnik müzik dalında Charles Cros Akademisi Büyük Ödülü’nü aldı. Aynı ödülü pop dalında 1969’da Jimi Hendrix, 1970’de Pink Floyd almıştı. Anadolu pop ismini de o günlerde Taner Öngür koydu.

Alkış yerine konser salonuna bomba attılar

Fakat şan, şöhret, para umudu hayal kırıklığına dönüşmüş, Murat Ses’i Avrupa’da bırakıp geri dönmek zorunda kalmıştınız. Neydi bunun nedeni?
– Eksiğimiz solistti. Enstrümantal müziğin şansı yoktu. 1971’de Türkiye’ye dönüp solist aradık. Barış Manço, Ersen’le denedik. Bu arada Barış Manço’yla Kütahya’daki konserimizde, “Anneniz yerine, babanıza benzeyin” deyip, bomba attılar. Fransa’ya döndük. Barış Manço zirvedeydi, riske girip Fransa’ya gelmeye çekindi. Biz de bir süre sonra Türkiye’ye döndük. Engin yurtdışında kaldı. Murat Ses ise evlenince gruptan koptu. Solist arayışı nedeniyle Cem Karaca’yla çalışmaya başladık. “Namus Belası” çok ünlü oldu. Fakat solist sorununu çözemediğimiz için Moğollar 1976’da dağıldı. 1993’te bu müziği unutmayanlar 4 bin imza toplayınca, yine bir araya geldik.
Barış Manço, Ersen, Erkin Koray gibi isimlerle yola çıktığınız halde sonraki yıllarda onların müzik yaklaşımından özenle uzak durdunuz. Bu tercih ne kazandırdı, ne kaybettirdi?
– 1974’ten itibaren film müzikleri yaptım. 1993’te Moğollar’ı tekrar kurduğumuzda dünya da değişmişti biz de. Ailemiz, çocuklarımız vardı, sosyal sorumluluğumuzu kavramıştık. Tepki göstermemiz gereken konular vardı. Sivas’ta yakılan aydınlara sahip çıkmalıydık. Erozyonu dert edinmiştik. Siyanürlü altıncılara, Türkiye’nin muhafazakarlaşmasına tepki vermeliydik. Eğlendirme çabası yerine, muhalif müziği seçtik. Tiraj, rating kaygısı olmadan müzik yaptık. Bizi bu mutlu etti. Müzikseverler bize sahip çıktı. Bugün Moğollar bu sayede saygı duyulan bir topluluk. Keşke Türkiye yaşanabilir, sorunsuz bir ülke olsaydı. Politik kaygı duymadan müzik yapabilseydik.
Sizin gibi Anadolu’dan beslenen, tüccarlaşmayan Üç Hürel, Fikret Kızılok, Modern Folk Üçlüsü gibi müzikçilerden etkilendiniz mi, onları etkilediğinizi hissettiniz mi?
– Müzik dünyası çok küçüktü, birbirimizi tanıyorduk. Aramızda tatlı bir rekabet vardı. Fikret ne kadar güzel bir şarkı yapmış, diyorduk. Daha iyisini yapmaya çalışıyorduk. Hepimizde kaliteli ürün verme kaygısı vardı. Çelme takmadan yan yana yürüyorduk. Üslubu bize en yakın grup Üç Hürel’di. Biz yaylı tambur, bağlama, kabak kemaniyi öne çıkarmıştık, farklıydık. Etkileşim konusunu ise siz sorana kadar hiç düşünmemiştim. Cevaplamadan önce dönemi iyice analiz etmem gerekir.

Nota kullanmıyorum

Solfej bilmeden müziğe başlamıştınız. Sonraki yılların yoğun çalışma temposu içinde bu eksiği kapatıp, teorik bilginizi artıracak fırsat bulabildiniz mi?
– Sonraki yıllarda öğrendim ama nota kullanmıyorum. Evde beste taslaklarımı kaydederim. Nota çıkışını bilgisayardan almak yerine, demolarla çalışırım. Film müziklerinin düzenlemesinde Uğur Dikmen’le çalıştık. Grupta ise klavyeci arkadaşlarım üstlendi. Ben de aktif olarak katıldım.
Elinize aldığınız her türlü telli enstrümandan ses çıkarmayı başardığınız söylenir, sizi mahcup eden enstrüman olmadı mı hiç?
– Biraz inceleyip, denedikten sonra ses çıkarmayı başaramayacağım telli enstrüman yoktur. Gitarı kendi çabamla öğrendim. 1969’da gazinolarda program yaptığımız yıllarda Orhan Gencebay’da kuliste sohbet ederken bağlama çalmayı öğrendim. O yıllarda Ahmet Sezgin’in baş bağlamacısıydı. Yaylı tamburu Fahrettin Çimenli’den dinlediğimde, büyülenmiştim. Yay çekmeyi ve temel yaklaşımları o öğretti. İki enstrümandaki tekniğimi kendim çalışarak, sahnede çalacak kadar geliştirdim. Tambur sapının yıllarca güneşte, denizde pişmiş sandal küreğinden yapılması gerektiğini duymuştum. Yenikapı’dan kürek bulup Cümbüş’e götürdüm, ilk tamburumu yaptırdım. Hâlâ bu çalgıyı kullanırım. Yine o yıllarda bir Ege turnesinde kabak kemaniyi keşfettim. Kendim öğrendim. Bunun yanında Barış Manço’yla çalışırken gerektiğinde keman, gerektiğinde kemençe çaldım. Gitarın yanı sıra bağlama, cura, divan sazı çalıyorum. Ustalık düzeyinde olmasa da, hayalimdeki melodiyi çıkaracak kadar ut, kanun, çello çalabilirim. Tuşlu çalgıları bilgisayar yardımıyla da olsa çalıyorum. Darbuka, bendir gibi vurmalı sazlara elim yatkındır. Fakat nefesli çalgıdan ses çıkarmayı başaramam.
Müziğe başladığınızda aranjman dalgasına karşı yüzmüştünüz. Ardından arabesk, taverna, fantezi geldi. Şimdi kes yapıştır çağındayız. En çok hangi dönemde sesinizi duyurmakta zorlandınız?
– Bugün! Bir yandan korsanlara, MP3 furyasına, diğer yandan topluma belirli isimleri “işte sizin sanatçınız” yaklaşımıyla empoze eden medyaya karşı hayatta kalma savaşı veriyorum. Eğlencelik müzik yapmamanın dezavantajını yaşıyorum. İzleyicinin göbek atmak için beklediği TV eğlence programında “Bir Şey Yapmalı”yı söylesem herkesin neşesi kaçar. Ne ben çıkarım ne de onlar beni ister. Neyse ki geçmişten gelen saygı sayesinde kısmen sesimi duyurabiliyorum. Ama genç müzikçilerin durumu vahim.
Büyük kentlerde alternatif müziklerin çalındığı kafe, kulüpler var. Yetenekli gençlerin keşfedildiği internet müzik paylaşım siteleri, You Tube ücretsiz. Bunlar çözüm olamaz mı?
– Hepsini kullanmaya çalışıyorum. Yine de muhalefetimi yüksek sesle yapabilmek istiyorum. Örneğin poptaki kalitesizlik beni fena halde rahatsız ediyor. “Kulağımdan öp beni, gıdakla beni” gibi şarkı sözleri çıldırtıyor. Pop müziğini dünyada yeniyetmeler dinler. Türkiye’de 40-50 yaşındakiler popla göbek atıyor. Sanılmasın ki pop müziğine külliyen karşıyım. Örneğin, Kenan Doğulu’nun müziğinin altyapısı çok özenli. Bir şarkıcı çıkıyor “O şimdi asker, canı neler ister” diyor şarkısında. Doğru, askerde insanın canı neler ister. Beni rahatsız eden sunilik, sahtelik. 18 yaşındaki tecrübesiz gencin kötü bestesine tepki göstermem, sert eleştiri onu küstürebilir. Ama bu işin ustası tiraj uğruna kötü Türkçe ile kötü müzik yaparsa buna sessiz kalamam.
Fikret Kızılok bir zamanlar Ahmet Kaya’dan Ajda Pekkan’a, Zülfü Livaneli’ye kadar tepki duyduğu şarkıcıların tümüne nanik yapan bir şarkı bestelemişti. Madem bu kadar öfkelisiniz neden müziğinizle tepki vermiyorsunuz?
– Müziğimle tepki verecek çok daha önemli konular var: Küresel ısınma, Irak’ın işgali.
Kabataş Lisesi’ndeki günlere dönüp bugün yeniden başlasaydınız, hangi müzik türünü seçerdiniz?
– Halk müziğini seçer, türkü çalmaya, söylemeye çalışırdım. Vicdanımı dinler, doğrunun peşinden giderdim. Herhalde yine solcu olurdum. Sevginin yüceliğini keşfetmek isterdim. Bizler iki kanallı radyo, üç gazeteyle büyüdük. Sosyal dayanışma, kendini topluma adamak erdemdi. Bugün iletişim patlaması yaşanıyor, bencillik erdem. Herhalde kafası çok karışık bir genç olurdum. Belki de bencillikle paylaşımcılık arasında gidip gelirdim belki de…

Hayatımın en kötü anı

Vikipedi’deki biyografinize 40 yılın toplam bilançosu olarak 150 film müziği, 56 dizi müziği yazılmış. Şu anda yekün nedir?
– 170’in üzerinde film müziği yaptım. Bir kısmı ayrıca 50 filmde daha kullanıldı. 88 dizi, yaklaşık 15 belgesel, 40 reklam müziği besteledim. Moğollar için yazdıklarımdan 6 albüm yaptık.
42 yılın müzikteki en iyi ve en kötü anları hangileriydi?
– Hayatımın en mutlu anı kızımın doğduğu andır. Müzikteki en mutlu an ise Selvi Boylum Alyazmalım’ın yayımlandığı günlerdeydi. Beyoğlu’ndan Galatasaray’a kadar yürüdüm. Tüm plakçılarda bu şarkı çalıyordu. Mutluluktan uçmuştum. Hayatımın en kötü anı ikinci gidişimde Fransa’da cebimde iktisat fakültesi diplomasıyla çaresiz, işsiz kalışımdır. İşletme ve istatistik uzmanıydım, müzikçiydim ama iş bulamıyordum. Elektrik tesisatı döşedim, seyyar kitap sattım. Sonunda yapacak iş kalmadı. Müzikteki en kötü an Cem Karaca’yla Üsküdar Meydanı’nda 1993’te verdiğimiz konserdi. “Papaz Karaca” diye bağırıp sahneye önce yumurta, domates attılar. Ardından bir buz kalıbı geldi. Gitarımı sapından tutup sahneden seyircilerin arasına atladım. Gerisini hatırlamıyorum.
Moğollar tecrübesi müziğinize ne kazandırdı, zaman zaman engellendiğinizi, sınırlandığınızı hissettiniz mi?
– Çalışma disiplini kazandım. Birlikte üretme, kazancını paylaşmanın mutluluğunu yaşadık. Moğollar olmasaydı politik yaklaşımım bu kadar belirgin olmazdı. En genç üyemiz Serhat, bugünün sesini, gruplarını tanımamda çok yardımcı oldu. Zaten tek başına çalışmazdım, mutlaka bir grup olurdu.
Film müzikleri ne kazandırdı, ne kaybettirdi?
– Görüntünün sesle ifadesi düş gücünü zorlayan, kışkırtan bir çalışma. İyi müzikçi olmak yetmez, görüntüdeki duyguyu yakalayıp sese çevirmeyi başarmak lazım. Deneysel çalışma özgürlüğü pek yok. New York’da geçen filme davul zurna, Konya’dakine tango yazılmaz. Yılların tecrübesi düş gücümü çok geliştirdi. Bir temaya, 10 dakikada derli toplu taslak sunacak kadar ustalaştım.
Moğollar üyeleri havlu mu attı, neden Toprak albümünü Zan grubuyla yaptınız?
– Moğollar çalışmalarını sürdürüyor. Arkadaşımız Engin’in rahatsızlığı nedeniyle bir süre ara vermiştik. Şimdi yeni albüme hazırlanıyoruz. Serhat’ın açtığı stüdyoda önümüzdeki günlerde kayda gireceğiz. Zan’la çalışmamın nedeni farklı bir ses arayışı.
Zan üçlüsüyle yolunuz nasıl kesişti?
– Son iki yılında Cem Karaca’yla çalışmışlardı. Bu sayede tanıştım, müzik yaklaşımlarını çok sevdim. Birkaç kez birlikte konser verdik. Geçen yaz Barış’a Semah’ın tanıtımı için bir eser istenmişti. Semah temasını bağlama yerine rock üslubunda, gitarla çaldım. Bu fikrin ilhamıyla birbiri ardına horon, zeybek, halay, arabesk, Azeri temalar besteledim. Farklı sesler içeren bir albümün iskeleti çıktı ortaya. Grup Zan’ın üyelerine dinlettim. Onlar da yeni fikirler kattı. Moğollar’dan Serhat Ersöz öneriler getirdi. Sonbaharda stüdyoya girdik. Kayıtlar bittiğinde bir arkadaş “Selvi Boylum’u rock yorumuyla çalsanıza” dedi. Reddettim. Sonra evde denemeler yapmaya başladım. Sonuçları Zan da beğenince eseri kaydettik; Hüsnü Şenlendirici’nin klarnetiyle daha da renklendi. Repertuvarı son anda değiştirip, bu parçayı albüme ekledik. Dikkatli dinleyici için birçok sürpriz içeriyor albüm. Örneğin sol ve sağ kanallardan duyacağınız bağlamalar kopyayla değil, çift kayıtla yapılmıştır. Bazı yerlerde solo enstrümanı üç kez üst üste çaldım. Tanburla grup etkisi oluşturdum. Kulaklıkla albümü dinleyenler birçok küçük sürprizi keşfedecek.
Toprak, toplumcu gerçekçi sanatın çok kullandığı bir imgeydi. Bugün ise kimyasal kirlilik, organik tarım, erozyon çağrışımları yapıyor. Siz hangi anlamları yüklüyorsunuz bu sözcüğe?
– Toprak, Anadolu’nun binlerce yıllık kültür birikiminin, müzik köklerimin simgesi. Yediğimiz portakaldan toprağa bir çekirdek düşer, filizlenir, ağaç olur, portakal verir, meyve yine soframıza gelir. Toprak bu büyülü dönüşümün temel unsuru. Yıllarca bu topraktan beslendim, sonuçta ayaklarını Anadolu’ya basan bir albüm çıktı. Bu müzik de, bu topraklarda serpilecek, kulaktan kulağa geçecek, dönüşecek. Erozyon konusundaki hassasiyetim de devam ediyor.
Albüme yüksek enerji hakim, bu sürat günümüz gençleriyle bağ kurma çabasından mı yoksa repertuvar seçiminden mi kaynaklandı?
– Karadeniz ezgileriyle başladık albüme. İçimizden geldiği gibi, 1970’lerin rock duygusuyla çaldık. Anadolu Rock’ın ne olduğunu merak edenlere hitap edecek, enstrümantal bir albüm çıktı ortaya.
Grup Zan devam edecek mi, konser verecek misiniz?
– Grup Zan’la çalışmalarımız sürecek. Hedefimiz Türkiye’de mümkün olduğunca çok konser vermek ve yurtdışı festivallerde çalmak.
(Serhan Yedig / 7 Nisan 2007 / Hürriyet)

Linkler

Biyografisi

Moğollar’ın biyografisi

Moğollar’ın web sayfası

 

Share.

Leave A Reply

2 + 9 =

error: Content is protected !!