Gidon Kremer / Önyargıları pekiştirmek ya da sadece eğlenmek için konsere gitmek gereksiz yorgunluk

0

Vivaldi’nin “Mevsimler”i ve Piazzolla’nın “Buenos Aires’te 4 Mevsim”ini harmanlayıp 2000 yılında “8 Seasons” CD’sini yayımlayan kemancı Gidon Kremer, Çaykovski’nin “Mevsimler Koleksiyonu”nu da eklediği zengin bir programla ertesi yıl İstanbul’a geldi. Orkestrası Kremerata Baltica’yla iki konser verdi. Konserler öncesinde kemancıyı Paris’teki evinden aradık, yazmayı sürdürdüğü anılarındaki ilginç noktaları ve mevsimlere ilgisini konuştuk.

Kuzey Kutbu’na yaptığınız geziden sonra hayatınızı anlatan dört ciltlik bir kitap yazmaya başladınız. Neydi sizi bu kadar etkileyen, sıfır noktasına ayak basmak mı yoksa beyazlıkta zamanın donması mı?
– Çevrenin güzelliğini, hiçlik duygusunu, sizin belirttiğiniz gibi sıfır noktasını yaşadım bu gezide. Yaklaşık on yıldır yazmayı düşünüyordum. Tüm malzeme hafızamda hazır bekliyordu. Fakat kağıda dökmek için hiç zaman yoktu. Başlamak için bir kıvılcım gerekiyordu. İki haftalık sessizlik, dünyayla iletişimin kesilmesi, cep telefonlarından, internetten uzak kalmak yazma fikri üzerinde yoğunlaşmamı sağladı. Metnin ayrıntılarını, bölümlerin içeriğini düşündüm. Döner dönmez başladım. Altı haftada yaklaşık 800 sayfalık metin çıktı. Yazdıklarım üç kitapta yayımlandı. 11 yıl sonra şimdi dördüncüsü üzerinde çalışıyorum.
Söylediklerinize bakılırsa günlük yaşamdan soyutlanabileceğiniz herhangi bir yerde esin perisi kapınızı çalabilirmiş, illa Kuzey Kutbu’na gitmek gerekmiyormuş…
– Belki çöle gitsem de aynı şey olacaktı. O ana kadar, hafızam yapacağım, yaptığım işlerle o kadar doluydu ki, sürekli koşuşturmak, sorun çözmek, konserler, kayıtlar… Sanırım günlük hayatın problemlerin dışına çıkmak, soyutlanmak bana gereken çıkış enerjisini verdi.
Anıların dışında, gelecekte öykü ya da roman yazmayı düşünüyor musunuz?
– Oturup yazmak, kemanı alıp konser vermek ya da orkestra yönetmek kadar emek, enerji gerektiren bir iş. Bununla birlikte kendimi yazar olarak görmüyorum. Böyle bir hırsım yok. Bugüne kadar başkalarının bestelerini en iyi şekilde yorumlamak fikri üzerine yoğunlaşmıştım. Yazdıklarım da benim kendi bestelerim gibi. Yazmak sevincin yanısıra başlıbaşına bir dert. Müzikteki mükemmelliyetçilik duygum, yazarken de devrede. Çabam gelecekte öykücülüğe dönüşür mü, bilmiyorum. O kadar yoğun çalışıyorum ki. Sanırım bir Kutup gezisi daha yapmam gerekecek.
Kitap yazacağım diye donup gideceksiniz, biz de müthiş bir kemancının yeteneğinden mahrum kalacağız…
– (Gülüyor) Doğrusu kutup o kadar soğuk ki, belki bu sefer daha yakında bir yerlere giderim… Günlük hayattan soyutlandığım yerler hoşuma gidiyor. Geçenlerde böyle bir yer keşfettim. Uzun yürüyüşlerin yanısıra çalışabilecek atmosfer mevcut: Utah’daki Arch Ulusal Parkı…

İki yıldır, anıların dördüncü kitabını yazıyorum

Dördüncü kitapta Moskova Konservatuvarı’ndaki yılları anlatıyorsunuz değil mi?
– Evet, ilki Riga’daki çocukluk yıllarım, ikincisi düzenlediğim festivalin 15’inci yılı üzerineydi. Birkaç yazarın yazılarını da içeriyordu. Üçüncüsü yani Over Tones, hayatı turnede geçen bir müzikçinin komik ve hüzünlü öyküleri, yorumcular, bestecilerle ilgili gözlemleri üzerine. Yaklaşık iki yıldır üzerinde çalıştığım dördüncü kitap, ilkinin devamı gibi. Batı’ya geçmeden önce, 1965-1980 arasında Moskova’daki 15 yıllık hayat tecrübesini anlatıyorum.
Özellikle konservatuvardaki gözlemlerinizi, birlikte çalıştığınız büyük yorumcularla ilgili anekdotları çok merak ediyorum. Kitabın heyecanını kaçırmayacaksa, bir ikisinden söz edebilsek keşke…
– Önce bitmesi gerekiyor, eğer işler yolunda giderse önümüzdeki yıl yayımlanacak. Gitmezse altı ay daha fazla beklemeniz gerekecek.
Öğretmeniniz David Oistrakh’ı tuhaf, belki gülümseten yanlarıyla hatırladığınızda aklınıza neler geliyor?
– Zamanımızın en büyük yorumcularından biri olmasının yanısıra paylaşmasını seven gerçek bir insandı. Öğrencilerin kişiliğini baskı altına almaz, tam tersine serpilip gelişmesini sağlardı. Bize “genç meslektaşım” diye hitap ederdi. Çok sıcak, özenli, dikkatliydi. Bununla beraber gayet disiplinliydi. Müziğin sadece ifade özgürlüğü olmadığını, ritm, entonasyon, objektivite, üslup konularında ciddi bir disiplin gerektirdiğini savunurdu. Yıllar sonra video kayıtlarını izlediğimde kemandaki müthiş kapasitesini, inanılması zor kontrol yeteneğini görüyorum. Sanırım bugüne kadar karşılaştıklarım arasında denge noktasını en iyi yakalayan ve zirveye ulaşan müzikçi o oldu. İnsan yanını düşündüğümde büyükbabamı hatırlıyorum. Müthiş bir sıcaklık… Sesinde, yüzünde… Aynı zamanda insancıl yaklaşımı yüzünden yetkililerle yaşadığı sorunlar, bunların yüzünde bıraktığı izler… Sanırım çektiği, dışa yansıtmadığı bu ıstırap erken denebilecek yaşta ölmesine neden oldu.

Sorumsuzluk, eleştirmenler arasında salgın hastalığa dönüştü

Yazarlık serüveni sizi gazetecilere, müzik eleştirmenlerine yaklaştırdı mı; konser yorumlarını okurken eskisi kadar sinirleniyor, tepkinizi belli ediyor musunuz?
– Yönetmen, müzikçi, tiyatrocu, ressam yani tüm sanatçılar her türden gazeteciyle karşılaşmaya kendisini hazırlamalı. Bazılarını okumak, konuşmak güzel. Nasıl bazı sanatçılar müziği hiç önemsemeden şöhret, güç gösterisi yapıyorsa, aynı şey gazetecilerde de mevcut. Çoğunlukla eleştirmenlerle buluşma, konuşma fırsatından yoksunuz. Bizi doğru anlamaları, doğru yargılarda bulunmalarını dilemekle yeteniyoruz. Doğru yargı için tüm önyargıları bir yana bırakmak gerekiyor. Bu da çok zor bir iş. Eserlerin nasıl yorumlanması gerektiği konusunda bir fikir oluşuyor kafalarında ve yaratıcı, yenilikçi yaklaşımlara kapalı olabiliyorlar. Tutucu eleştirmenlerle iletişim kurmakta zorlanıyorum. Onlar da benimle anlaşmak konusunda zorlanıyor. Aslında müziğin ayrıntıları, yorum üzerine eleştirmenlerle karşılıklı tartışmaya her zaman açığım. Saniyeleri sayan, önyargılı, müzik yerine çevredeki olaylarla ilgilenenlerden uzak durmaya çalışıyorum. Başlangıçta tüm yorumları okurdum. Şimdi o kadar meşgulüm ki. Yine de bazı yazarları mutlaka okurum. Onurlu ve duyarlı bir insanım. Eğer neşeli günlerimden birinde değilsem, hakkımda aptalca, yalan yanlış şeyler yazılmışsa, bu beni hâlâ beni ciddi şekilde üzebilir. Eleştirmenler özellikle genç sanatçılara ciddi zararlar verebiliyor. Sadece destek bekleyen genç sanatçıya köstek olarak değil, söyleyecek yeni lafı olmayan sanatçıları ya da kalitesizliği överek yapıyorlar bunu. Sorumsuzluk eleştirmenler arasında adeta salgın hastalık gibi.
“Vay canına beni benden iyi anlatmış” dediğiniz eleştirmen çıktı mı şimdiye kadar?
– Sanatıma derinlemesine bakan birçok iyi yazı okudum. Yazarlarıyla buluştuğumda daha da şaşırdığım oldu. Aklıma bir süre önce yaşadığımız matrak olay geliyor. Geçen yıl Hamburg’da 8 Mevsim programını çaldık. Bir hafta sonra orkestrayla ABD’ye film müziği kaydetmeye gidecektik. Yoğun alkış gelince, hazır sinema havasındayken bis’te dostum Nino Rota’nın Fellini filmi için yazdığı bir eseri seslendirelim, dedik. Ertesi gün bir eleştirmen “8 Mevsim’den sonra, Sekizbuçuk hakika bir seçimdi” diye yazmış. (Gülüyor) Hiç aklıma gelmemişti doğrusu. Harika bir espriydi, şimdi bu eserin programda doğru yerde olduğunu biliyorum. Bu tür zekice değerlendirmeler çok hoşuma gidiyor.
Almanya’da kurduğunuz vakıfla Baltık ülkelerinden çok yetenekli öğrencilere burs veriyor ayrıcı Kremerata Baltica’ya kaynak sağlıyorsunuz. Devletlerden destek ya da sanatseverlerden bağış geliyor mu?
– Kuruluşta vakıf için 100 bin mark yatırdım. Hala kazancımın bir bölümünü vakfa yatırıyor ve bize destek olacak kişiler arıyorum. Şimdiye kadar çok az destek geldi. İsviçreli bir sigorta şirketi bir yıl kadar küçük bir kaynak sağladı. Bazı hayırseverler enstrüman almamıza yardımcı oluyor. Buna karşın orkestra üyeleri yıl boyunca burs alıyor, birlikte beş ay dünyayı dolaşıp konser veriyoruz. Tüm gelir vakfa gidiyor. (Bağış için faks numarası: 0049410666307)

Gençlik günlerimi hatırlatan sonbahar beni çok etkiliyor

Besteci Arvo Part ile kır yürüyüşünde

Mevsimlerle aranızda özel bir ilişki var mı? Yaratıcılığınızı, enerjinizi, iyimserliğinizi etkiliyor mu mevsimler?
– Sorunuz ilginç, çünkü geçen hafta bir arkadaşımla bu konuyu konuştuk. Gençlik günlerimi hatırladığımda sonbaharın beni çok etkilediğini söyleyebilirim. Yoğun melankoli duygusu Schubert’in, Piazzolla’nın müziğinde de var. Bununla birlikte diğer mevsimlere haksızlık yapmak istemem. İlkbaharda kuşların ötmeye başlaması, bunu algılamak harika bir duygu. Hangi gün, ay olursa olsun mevsimleri yaşamak başlı başına bir mutluluk.
Müzikte mevsimlerle ilişkiniz Vivaldi’yle başladı, Piazzolla’ya uzandı. Şimdi hangi yönde ilerliyor?
– Vivaldi’den sonraki adımda St. Petersburglu besteci Leonid Desyatnikov’dan Piazzolla’nın eserini orkestraya uyarlamasını istedim. Daha sonra önerim üzerine Rus Mevsimleri adlı bir eser yazdı. İstanbul’da dünya prömiyerini yapacağımız Raskatov’dan Çaykovski’nin mevsimler uyarlaması Seasons Digest’le birleştirip Rus Mevsimleri başlıklı bir konser turnesine çıkmaya hazırlanıyoruz. 8 Mevsim’den sonra klasik müziği çağdaş müzikle buluşturma yolunda ikinci adım olarak baktığım ve isim babalığı yaptığım bu projeyi turnenin ardından CD’ye dönüştüreceğiz.
Son olarak İstanbul konserlerinin ardındaki fikir üzerine konuşalım isterseniz. Neden mevsim teması ve neden bu eserler?
– Aslında 8 Mevsim projesini konserlerde o kadar çok yorumladık ki, yeni bir şeyler çalmak istiyoruz. Fakat o kadar fazla istek geldi ki İstanbul’dan başlayan altı haftalık bir turneye çıkmaya karar verdik. Rusya, Kore, Japonya, Çin’de 10 konser vereceğiz. İstanbul konserinin ilk akşamında Çaykovski uyarlamasının tümünü çalmayı düşünüyorduk. Fakat tüm geceyi dolduracak kadar uzun bir eser. Bu nedenle bazı bölümlerini çalacağız. Raskatov da prömiyer için İstanbul’a geliyor. Turne programında 15 eser var. İstanbul’da bunlardan bizce en önemlilerini çalacağız. Mesela Schubert’in Do Majör Beşlisi’nin orkestra uyarlaması. Haydn’ın ikili konçertosunu ve Schnittke’nin “Moz-art a la Haydn”ı… Bu eser yıl sonunda yayımlanacak ve Mozart müziğini çağdaş müzikle birleştiren bir başka CD projesinin repertuarında yer alacak.
Konser öncesinde dinleyicinize iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
– Mesajım eleştirmenlerin sürekli söylediği cümlelerden ibaret: Açık fikirli olarak gelin konsere, müziğin kendisini açıklamasına, ruhunuza nüfuz etmesine izin verin. Önyargılarınızı pekiştirmek ya da sadece eğlenmek için konsere gelmek gereksiz bir yorgunluk olur…
(Serhan Yedig / 11 Mayıs 2001 / Cumhuriyet)

Linkler

Kremerata Baltica Orkestrası’nın web sayfası
Gidon Kremer’in biyografisi
Gidon Kremer’in kişisel web sayfası

Share.

Leave A Reply

20 − eleven =

error: Content is protected !!