Mehmet Nemutlu – Özkan Manav / Musıki dinleyicisiz kalmaya dayanamaz

0

Klasik müziğin dünyasına girmenin, eserlerden daha çok zevk almanın, besteciyi iyi algılamanın sihirli bir formülü olabilir mi? Ödüllü bestecilerimizden, akademisyen Özkan Manav ile Mehmet Nemutlu “Doktor değiliz, reçete yazamayız” diyor. Yine de el ele verip alışıldık müzik rehberlerinin ötesinde CD’li bir kitap hazırladılar: “Müzikte Alımlama.”

 

Klasik müziği dinlerken daha fazla zevk almanın sihirli bir formülü var mı?
Özkan Manav: Hayata ilişkin sihirli formüller bulunmadığı gibi sanatın hiçbir dalında da bu tür bir beklenti içine girmemek gerekir. Hele herkes için aynı ölçüde geçerli olabilecek formüller belirlemenin peşine düşmek gülünç bir çaba olur. Doktor olmadığımız için reçete yazma şansımız da yok. Klasik müzikle iletişim kurmanın ne herkes için, ne de geniş bir kesim için genelgeçer bir formülü olamaz. Sonuçta herkes bir başkasıdır. Ancak şunu söyleyebiliriz: sanat yapıtıyla temas anında beğeni genellikle o yapıtta kendimizden bir şeyler bulduğumuzda ortaya çıkıyor. Yapıt bizimle konuşmaya başlıyor, giderek bizi içine çekiyor. Aslında klasik batı müziği Rönesans’tan 21. yüzyıla öylesine geniş bir duygu ve düşünce evreni açımlıyor ki bu müzik türüne yönelen bir dinleyici kendi dünyasına seslenen besteci ve yapıtlarla bir gün bir yerde mutlaka karşılaşır.

 Klasik müzikten anlamak üstünlük göstergesi değildir

Klasik müziği tanımak isteyen, ağır geleceğini, anlayamayacağını düşünüp çekinen bir yetişkine nereden başlamasını önerirsiniz? Örneğin oda müziği mi, senfonik müzik mi daha çekici olabilir?
ÖM: Benim başlangıcım çocukluk yıllarımda barok, klasik ve erken romantik dönem yapıtlarıyla, Bach’la, Vivaldi’yle, Mozart’la, Beethoven’la, Chopin ve Liszt’le oldu. Benimki dünya ölçeğinde oldukça yaygın bir iletişim çizgisi olmakla birlikte, kimi dinleyici ergenlik ya da gençlik yıllarında, başka müzik türleri üzerinden 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyılın ilk çeyreğindeki klasik müziğe köprü kurarak da adım atmış olabilir bu müzik türüne. Böyle örneklerin de olduğunu biliyoruz ya da daha sonraki yaşlarda bir anda, tesadüfi bir ilk karşılaşmayla klasik müziğin çekim alanına giren insanların var bulunduğunu. Ses ortamları için de kesin bir söz söyleme şansımız yok. Kimi dinleyici oda müziğine yönelir, kimi piyano repertuarına, kimi operaya, kimi konçerto ve senfonilere.

En Sevilen 100 Klasik Müzik Eseri gibi CD seçkilerinin bir yararı olabilir mi?
ÖM: Çocukluk yaşlarında ya da ilk karşılaşmada elbette olabilir. Sonrasında ben bir yapıtın mutlaka bütününü dinlemenin, keşfetmenin taraftarıyım. Giderek belli bir bestecinin başka başka yapıtlarını keşfe çıkmalı. Beethoven’ın Ayışığı Sonatı’nın yalnızca ilk bölümüne değil her üç bölümüne de kulak verilmeli, giderek Patetik Sonat’a ya da bestecinin öbür sonatlarına ya da piyano konçertolarından birine, ikisine.
Klasik müziği tanıma, alımlama konusunda sizce en büyük hata, asla yapılmaması gereken şey ne olabilir?
ÖM: Doktriner söylemlerden oldum olası hoşlanmam. Seçkinci yaklaşımlardan da.  Bu ülkede “evrensel müzik” söylemiyle onyıllar boyunca hata yapılmıştır zaten. Klasik batı müziğine böylesi bir üstünlük atfederek bütün bir toplumu yönlendirmeyi, bu üstünlük üzerinden müzik ya da kültür siyaseti geliştirmeyi doğru bulmuyorum. Klasik batı müziğinden hoşlanmak, ondan “anlamak” bir üstünlük göstergesi de değildir. Öte yandan bu müzik türünün büyük yaratıcıları için “evrensel” sıfatını kullanmakta bir sakınca görmüyorum. Bach, Beethoven, Chopin, Brahms, Çaykovski, hepsi evrensel bestecilerdir. Yazdıkları müziğin bütün insanlığa seslenen bir yanı var. Onları “evrensel” olarak nitelemek bir tür onurlandırma belki, ama ben bu onurlandırmayı hak ettiklerini düşünüyorum.
Debussy’nin söylediği gibi müzik sözün bittiği yerde başlıyorsa eğer, en azından sıradan dinleyicinin sözcüklerle açıklamaya çalışması müziğin büyüsünü bozmaz mı?
ÖM: Konuşma ve yazma insan düşünselliğinin temel eylemleridir. İnsanoğlu, üzerinde odaklandığı her konuda konuşabilir ve yazabilir. Bizler bu kitap için kaleme aldığımız metinleri müziğin önüne yerleştirmiyoruz, yanına yerleştiriyoruz. Kitapta yer verdiğimiz yapıt örnekleri üzerine kaleme aldığımız metinler bu yapıtlara eşlik eden metinlerdir, hiçbir biçimde o yapıtların yerini alma iddiasında olan metinler değildir. Elbette öncelikle o yapıtların ses dünyasına kulak verilmeli. Büyünün bozulup bozulmadığını ise okurlara sormak gerekir. Kendi adıma şunu söyleyebilirim: Mehmet’in yazdığı alımlama denemeleri benim o müziklerden aldığım hazzı eksiltmedi, arttırdı. Bu belki biraz da keşif duygusunun verdiği bir hazdı, saf haliyle müziksel bir haz olmaktan öte, bilemiyorum.
Kitabınızı Blöfçünün Klasik Müzik Rehberi ya da Üner Birkan’ın Müzik Rehberi’yle karşılaştırırsak, hangi açılardan farklı?
ÖM: Müzik kılavuzlarında ya da konser programlarında yer verilen açıklama metinleri genellikle bir yapıtın en genel biçimsel nitelikleri üzerinde durur. Bu tür kaynaklarda çoğu zaman besteci ve yapıtla ilgili tarihsel arka plan üzerine de özlü bilgiler verilir. Bizler bu tür arka plan bilgileri üzerinde hemen hiç durmadan doğrudan yapıtın ses dünyasına kulak verdik. Belli bir ses dünyasının içsel ilişkilerine, bu dünyanın dinleyicide yol açtığı duygu/düşünce çağrışımlarına, bu çağrışımların olası görünümlerine odaklandık. Sonuç olarak bizimki yavaş, epey yavaş bir dinleme edimi oldu, belki “psikanalitik” bir dinleme deneyimi. Yeri geldiğinde her bir müzik cümlesi üzerinde ayrı ayrı durup çağrışımsal çözümlemeler yapmaya çalıştık. Kitapta 7 dakikalık bir müzik kesiti için 16 sayfalık metin kaleme almışız. Müzik kılavuzları başka bir amaçla hazırlanmıştır ve bir saatlik senfoniler için bile iki sayfalık bir metin yeterli görülür.
Kitabınız hangi okur grubunu hedef alıyor?
Mehmet Nemutlu: Kitabımızın tek tip bir okur kitlesini hedef aldığını söylemek zor. Kitabın kuramsal kısmı düşünülecek olursa; müziğin bir sanat olarak öne çıkan özelliklerinin, temel ses malzemesinin, yapısal niteliklerinin, dil ile ve ayrıca söz ile ilişkisinin, hatta dolaylı olmakla birlikte, müziğin sosyolojisinin ve psikolojisinin de söz konusu edildiği görülecektir. Müziği bu yönleriyle de kavramaya meraklı müzikseverlerin, icracılık, yaratıcılık ya da kuramcılık alanında müzik ya da genel olarak sanat eğitimi alan gençlerin, kitabın potansiyel okur grubunu oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Alımlama denemelerinin yapıldığı ikinci kısımda ise, kitabın yazarları her bir örnek karşısında nispeten farklı bir alımlama yöntemi ya da “tavrı” geliştirmeyi yeğliyor. Bu tavır, ele alınan yapıtın tarihsel-stilistik niteliklerine olduğu kadar, o yapıtın dinleyiciyle ilişki/diyalog kurma biçimine de bağlıdır. Dolayısıyla, burada da amatör ya da profesyonel bir yönelimle müziğin yaratıcılık/yorumculuk yönlerine merak duyan; müzik dinlemekten olduğu kadar, müzik üzerine düşünmekten, müzik üzerine üretilen düşünceyi keşfetmekten haz duyan; bu noktalarda derinleştirerek yaratıcı başka süreçlere açılmayı bekleyen geniş sayılabilecek bir okur kitlesini ilgilendirebilir.

İcra alımlamanın kalitesini belirler

Kitapla birlikte verilen CD’de seçtiğiniz yorumlar sizin tercihleriniz miydi, yoksa telif nedeniyle en uygunlarını mı bulmak zorunda kaldınız?
MN: Üzerinde alımlama denemesi yapacağımız parçaları belirlerken bizde (aynı zamanda dinleyicide de) heyecan uyandıracak yapıtları seçmeye gayret ettik. Kitap okunduğunda, müzikte yorumun, yorumcunun, iyi bir icranın alımlama açısından ne kadar (neredeyse kompozisyonun kendisi kadar) önemli olduğu anlaşılacaktır. Lâfı hiç dolandırmadan söyleyelim: Bir yapıtın icrası alımlamanın kalitesini belirler, dolayısıyla onun için hayati önemdedir.
Bu durumda, kitaptaki CD için seçmiş olduğumuz yorumlar da, elbette, yapıtı en iyi biçimde ortaya çıkartan ve dinleyicinin düşünce üretimine en çok katkı sağlayabilecek icralar olmalıydı, öyle de oldu.  İstediğimiz icrayı kullanamadığımız Şostakoviç Yaylılar Dörtlüsü ve yayın izni almayı başaramadığımız için CD’de yer bulamayan iki besteci (Schönberg ve Webern) dışında, CD’deki tüm yorumlar tercih ettiğimiz yorumculara aittir.
Pek çok çağdaş sanatçı eserlerini üretirken sanatın gelişim sürecini esas alıyor, dinleyicilerin alımlamasını pek önemsemiyor.  Çağdaş besteci larak siz eserlerinizin dinleyiciler tarafından anlaşılmasını ne kadar nemsiyorsunuz?  Bu kitabı zevkle okuyan, kendini geliştirmeye başlayan dinleyiciye bundan sonraki adımda neler önerirsiniz?
MN: Birbiriyle ilişkili bu iki soruyu birlikte yanıtlamaya çalışmak daha iyi olacak…
İyi yazarın çalışkan okur istemesi gibi, iyi besteci de çalışkan dinleyici ister doğal olarak. Çoğunluğun birinciye aklı yatıyor da, ikinci durum epey yadırganıyor: Dinleme, pasif bir süreç sanılıyor, oysa hiç değil…
Biz, sesleri, tınıları işitiriz, ritim gruplarını algılarız, değişen yoğunluklara ve ses şiddetine tepki veririz. Ses kaynaklarının tanımladığı Mekânı ve seslerin bir heykel gibi yonttuğu, bir bina gibi karşımıza diktiği Zamanı algılarız. Her dinlediğimiz parça, her hatırladığımız musıki bu tanımı değiştirip çeşitleyerek üzerimizde iz bırakır. Demek ki, dinlemenin kendisi, üzerinde ısrarla durulması gereken ilk iş. Hoşlanırız hoşlanmayız, ama dinleme paletimizi her çağın, her coğrafyanın (kültürün) müziğine doğru genişletmeye çaba göstermekte yarar var. Bir yanıyla,  insanın kendisini başka hayatlara, başka dünyalara, başka insanlara açmasının bir yolu da müzik… Özellikle de çağdaş müzik ve bugünün müziği.
Ama müzik dinlemek tek başına yürütülebilecek bir uğraş değil. Müzik dinleyen insan arkadaşlarıyla konuşur, müzisyen tanıdıklarıyla konuşur, kitaplara başvurur ve bu büyük fenomeni keşfetmeye başlar. Besteci ve yorumcunun bir ucundan, dinleyicinin ise bir başka ucundan yapmaya çalıştığı budur aslında. Edebiyat okursuz kalmaya, musıki dinleyicisiz kalmaya dayanamaz. Bu karşılıklı ilişkiyi besleyecek tutum, bestecinin duyarlılığında olduğu kadar, dinleyicinin çalışkanlığında saklıdır.
Bu bağlamda, kitabın vardığı noktalardan biri şöyle özetlenebilir meselâ: “Müzik, alımlayıcısını bekliyor; o olmadan anlamsız bir gürültü.” Ne kadar çok kişi “anlamadığı” bir müzik karşısında benzer bir tepki vermiştir, düşünsenize…
(Serhan Yedig / 24 Kasım 2012 / Hürriyet)

 

Linkler

Pan Kitap

Özkan Manav’ın kişisel web sayfası

Mehmet Nemutlu’nun Vikipedi biyografisi

Share.

Leave A Reply

eighteen − 13 =

error: Content is protected !!