Benjamin Britten / Rakıyı çok sevdim, bu ilhamla eser yazarsam neşeli olur

0

İngiliz besteci Benjamin Britten, 1955 kışında İstanbul’a gelmiş, hayat arkadaşı tenor Peter Pears’la konser vermişti. Çifti Hilton Oteli’nde ziyaret eden besteci ve müzik yazarı Selmi Andak kısa bir röportaj yaptı. Rakı sohbetiyle başlayan konuşma Andak’ın, Arthur Honegger’in ölüm haberini vermesi üzerine Britten’ın gözyaşlarıyla noktalanmıştı.

Günümüzün ünlü İngiliz bestecisi Benjamin Britten ve onunla konser turnesine çıkan meşhur tenor Peter Pears dün Belgrad’tan uçakla şehrimize geldi.

Britten’i ve Pears’ı Hilton Oteli’nin semaya bakan üst katının mütevazı bir köşesinde, İngiliz Kültür Heyeti Müdürü J. Sutherland ile sohbete dalmışken buldum. Yudumladığı içkiye baktım. Rakı! Britten hayretimin farkına vardı. Hemen “Rakıyı çok sevdim. Bu içkiden aldığım zevkle ileride bir bestemin bir bölümünü yazarsam bu herhalde neşeli bir kısım olur” diye latife etti.

Bale yazıyorum, eserde şüphesiz                                               Türkiye’nin de etkisi olacak

“Hayatımda ilk defa Asya turnesine çıkıyorum” diye devam etti. Amsterdam’dan başlayıpTokyo’ya kadar uzanacaktı yolculuğu. “Şimdi bir bale yazıyorum. Kısımları ‘Dört Kutbun Kralları’ diye ayrılıyor. Bu balede memleketinizin de tesri aldında kalacağım şüphesiz!”

Pears ve Britten

Tenor Peter Pears İstanbul’daki nem oranının yüksekliğine işaret etti. Fakat “İngiltere her gün nemli” diyerek pek fazla etkilenmediğini belirtti.

Britten’la besteleme sürecinde ilhamın yerini konuşuyoruz. Diyor ki: “Bestecinin tüm hayatı ilham içinde geçer. Zihninde daima fikirler vardır. Benden bir eser istendiğinde zihnimde önceden fikirler vardır. Bunları kullanarak yazarım. Fikir başta, müzik notası sonra gelir.”

Klasikler gibi çalışıyorum

12 ton ya da atonal müziğin geniş kitleler tarafından hazmedilebilmesi için neler yapılabilir. Bu tarzda yazan bestecilerde genellikle fikirden önce teknik ve adeta matematik ön hazırlık görüyoruz…

-Ben atonal tarzda yazan bir besteci değilim. Klasikler gibi çalışıyorum. Ancak modern, yani çağdaş bir besteciyim.

Stravinski, Alban Berg, Schöenberg, Milhaud ve diğer modern bestecilerden hangisine daha yakınsınız?

– Stravinski ve Alban Berg’e daha yakınım.

Stravinski’nin de farklı devreleri var.

-Evet, fakat Stravinski her zaman Stravinski’dir.

Modern müzik ile bugünün dinleyicisinin arasını bulmak için ne yapabiliriz?

-İrtibat mevcut. Tabii her çağda yeni eserler endişeyle karşılanmıştır. Sonra zamanla eserlerdeki yeniliğe alışılmıştır. Günümüz gençliği modern müziği seviyor. Çünkü bu yaşadığı müzik.

Kompozisyonda teknik yeni unsurları kullanma sanatıdır

Bestecilik açısından tekniğin günümüzde çok ilerlediğini kabul ediyor musunuz?

Hayır! Bach, Mozart, Çaykovski müzik tekniği bakımından şimdikilerden daha ileri eserler yazdı. Çaykovski’nin o Beşinci Senfoni’si nedir? Mozart’ın tekniği mükemmeldir. Çünkü eserleri ‘iyi ses’ verir. Teknik yeni unsurlar kullanmak değidir, onları kullanma sanatıdır…

Son zamanlarda operayla aranız nasıl?

Şarkı için müzik yazmayı severim. Size kendimce önemli bulduğum bir şey söyleyeceğim: Herhangi bir operanın oynandığı memleketin dilinde sahnelenmesinden yanayım. Çünkü opera seyircisinin gözü görür, kulağı işitirken sözleri de anlaması gerekir. İngiltere’de operaların yarısı İngilizce sahnelenir.

Britten’a geçenlerde ölen Arthur Honegger’den bahsettim. Aniden şaşırdı. Sonra gözleri doldu. Meğer acı haberi şimdi, burada öğrenmiş. Dostu olduğu kadar müziğini de çok severmiş. Üzülmesine biz de müteessir olduk ve konuyu değiştirmek istedik. Ama ne yazık ki iş işten geçmişti. Britten çoktan eski günlere dönmüş, dostuna ve müziğine dalıp gitmişti…

(Selmi Andak / 1 Aralık 1955 / Tercüman Gazetesi)

“Şimdiki Zaman Beledir: 50’li Yıllarda Türkiye / Sazlı Cazlı Sözlük” adlı kitabında röportajdan bahseden, arşiv çalışmasıyla yıllar sonra tekrar gün ışığına çıkmasını sağlayan, metni Müzik Söyleşileri’ne ulaştıran Derya Bengi‘ye teşekkür.

BİR TANIKLIK

Burhan Oğuz / Britten çamurlu piyanoyla konser verdi

İstanbul Belediye Konservatuvarı her pazar sabahı Şan Sineması’nda konser tertip eder. Bir hafta Garp musikisi, bir hafta da bizim havalardan.

Çıkan pazar meşhur İngiliz tenoru Peter Pierce’in resitali vardı. Kendisine yine tanınmış İngiliz bestekar ve piyanist, o tatlı sarı adam, Benjamin Britten refakat etti. Her ikisi de büyük alkışlar hak ettiler. Peter, anadilinden başka Fransızca, Almanca ve İtalyancaya bilhakken vakıf olduğunu, bu lisanla söylediği liedlerde gösterdigi gibi, resitalin son yarısını da kendi bestelerine hasretti. Kısaca konserden çok memnun ayrıldık.

Bu arada, tertip heyetinden Muhittin Sadak Bey (Halk Partisi’nin Hariciye Vekillerinden, Akşam gazetesinin başmuharriri Necmettin Sadak Bey’in kardeşi, konservatuvarın koro şefi, viyolonselci), sahneye bakan küçük pencereden hanımları dikizle meşgul, Ferdi Statzer de yine aynı yerinde oturmuş, akşam yediği bütün hindiyi hazmetmeye uğraşıyordu. Her ikisi de o kadar meşguldüler ki profilden seyrettiğimiz kuyruklu piyanonun toz ve çamur içinde olduğunu görmüyorlardı. Evvelce de bakmamışlar. Piyano taşınırken üzerine çamur sıçramış, onu hamal eliyle silmiş, çamur bütün bütün yayılmış ve öylece kurumuş.

Piyano yarım açıktı. Ön üst kapak kuyruk üzerine yatırılmış, araya bir tahta takoz yerleştirilmişti. Takoz, kaba bir kadrondan kesilmiş, üzerine bir kağıtla mürekkep sürülmüştü. Hemen bize bakan kenarda duruyordu. Rendelenmemişti bile. Mürekkep de her tarafını karartamadığından alacalı duruyordu.

(Burhan Oğuz, Yaşadıklarım-Dinlediklerim / Tarihi ve Toplumsal Anılar, Simurg, 2000. 14 Şubat 1955 tarihli bölüm. S. 445. Arşiv çalışması: Zeynep Erdoğan)

Linkler

Benjamin Britten’ın biyografisi

Britten-Pears Vakfı Web Sayfası

Share.

Leave A Reply

sixteen − ten =

error: Content is protected !!