Ermenistanlı dudukçu Civan Gasparyan’la 2000 yılında stüdyoya giren Erkan Oğur, kayıtlar üzerinde altı aylık uzun bir çalışmadan sonra ortak albümü tamamladı. Türküler, anonim ezgiler ve emprovizasyonlardan oluşan Fuad isimli albüm, ertesi yıl yayımlandı. İki sanatçı stüdyoda yaktıkları dostluk ateşini konserlerle de müzikseverlere ulaştırdı. Erkan Oğur’la İstanbul Açıkhava Tiyatrosu’nda Gasparyan’la 2001 Yazı’nda verdikleri konser öncesinde konuştuk.
Dilini bilmediğiniz, daha önce tanışmadığınız bir müzikçiyle stüdyoya kapanıp saatlerce emprovizasyon yaptınız. Yaklaşık altı aydır bunun üzerinde çalışıyorsunuz. İki ruhun birbirine beklenmeyecek kadar yaklaştığı, sizi çok şaşırtan bölümler çıktı mı kayıtlarda?
– Gasparyan başlangıçta dünyayı dolaşmış, farklı müzikleri özümsemiş bir müzikçi tavrıyla çaldı. Birkaç saatlik kaydın ardından fikrini değiştirip toprağının, yüreğinin sesini üfledi. Emprovizeye dayalı bölümlerde gerçekten şaşırtıcı şeyler çıktı.
Albüm için nasıl bir müzikal yaklaşım ve repertuar seçtiniz?
– Klasik manada duduk-gitar albümü değil. İnsanı düşüncelere daldıran, farklı mekanlarda yolculuğa çıkaran, terapik bir müzik. Derin, egodan ve insani zaaflarından arınmış olmasına özen gösterdik. Duygulanma, üzüntüsünü gösterme, kanıtlama çabası yok. Sentetik sesler yok. Politikalarla ucuzlaştılmış, dostluk, kardeşlik, barış teranelerinin ötesinde sadece insan olma hissini bize hatırlatmaya çalışıyor. Albümdeki her tını için titizlendim, geceleri rüyama girdi. Repertuarda nefsime hakim olamayıp Doğu ve Güneydoğu ezgileri üzerine yoğunlaştık Aralarında bazıları, mesela ‘Hakkari’ binlerce yıl önceye kadar gidiyor. Ben Elazığ’dan Yemen Türküsü. Tecnis, Tunceli’den Pertek Türküsü’nü seslendirdim. Gasparyan Holor Molor’u ve kendi bestesini okudu. Albümde kemençeci Derya Türkkan’ın yanısıra Ferruh Yarkın ve Kardeş Türküler’den Soner Akaalın, Selda Öztürk, Emre Kocabaş bize katıldı.
Albüme neden Fuad ismini seçtiniz?
– Tasavvuf düşüncesinde kalteki hayat noktası anlamına geliyor. Kalbin ilk atışı, son vuruşu, arada geçen zaman, sendelemesi, koşturması, kırıldığı an, kalpten olma hali ve sevgi… Tüm bunları içeriyor.
İletişiminiz hangi ezgiler ya da makamlarda güçlendi; Gasparyan-Oğur tınısı diyebileceğimiz karakteristik, ortak bir ses oluştu mu?
– Gasparyan’ın büyük bir birikimi var. Sazını müthiş çalmak, gösteri yapmak, yanık nağmeler üflemek derdi değil. Yaşarmış, birşeyleri hatırlarmış gibi çalıyor. Bu nedenle özgün bir tını yakalamak zor olmadı. Duyabildiğim kadarıyla en güzel Hicaz makamını çok yanık üflüyor, Huseyni makamının ezikliğini hissettiriyor.
Daha sonra Gasparyan ülkesine döndü, siz Anadolu turnesine çıktınız; albüm çalışmasıyla ilgili ne tür tepkiler aldınız?
– Doğu Beyazıt’ta, Tokat’ta, Van’da ve daha birçok yerde dinleyiciler merakla albümün ne zaman yayımlanacağını sordu. Şehirlerinde Gasparyan’la konser verip vermeyeceğimizi öğrenmek istediler. Çorum’da bir dinleyici çok trajik bir öykü anlattı ve albümdeki bir ezgiyi arkadaşına ithaf etmemi istedi. İsteğini yerine getireceğiz. Tabii önyargılardan kaynaklanan olumsuz tepkiler de oldu. Sonuçta biz politikadan arınmış müzik ve güzel duygunun peşindeyiz.
Açıkhava konseri repertuarında neler var?
– CD repertuarının yanısıra Gasparyan ve benim seçtiğim ezgiler yer alacak. Gasparyan iki müzikçiyle geliyor. Derya Türkan ve Ferruh Yarkın da bize eşlik edecek. Konserde Gasparyan’ı sessizlikle başbaşa bırakacağımız bölümler olacak. Eğlence yerine içsel yolculuk boyutu ön planda repertuarın. Konsere geleceklere kendilerini müziğe bırakmalarını, bir önceki andan uzaklaşmayı denemelerini öneririm. Repertuvarın dinginliği ile oluşacak terapik etki dinleyiciyi rahatlacaktır.
(Serhan Yedig / 22 Temmuz 2001 / Hürriyet)