İnti İllimani, 1960’ların sonunda Şili’den Latin Amerika’ya yayılan Nueva Cancion (Yeni Şarkı) akımının en önemli dört temsilcisinden biriydi. 1973’teki askeri darbeden sonra Victor Jara katledildi, Quilapayun Grubu yedi parçaya bölündü. Geriye Parra’lar ve o kaldı. 12 yıl Fransa’da sürgünde yaşayıp 1988’de geri döndüklerinde 15 yaşındaki çocuklar tüm şarkılarını ezbere söylüyordu. And Dağları’nın binlerce yıllık enstrümanlarını, sihirli Inka melodilerini ”yaşanabilir bir dünya” arzusuyla birleştiren Inti Illimani 35 yıl ve 30 albümden sonra hâlâ sapasağlam ayakta. 2003 Temmuzu’nda İstanbul’a gelecekleri açıklanınca grubun peşine düştük. ”Aradan geçen zamanda sürgün ve kişisel tecrübelerimiz müziğimize Akdeniz, Küba, Afrika renklerini de kattı” diyen Horacio Duran’ı İtalya turnesi sırasında, otel odasında yakaladık. Cep telefonuyla sahneye kadar peşini bırakmadık…
And Dağları’nın sarp köylerinde binlerce yıl kimliğini koruyan İnka melodilerini, charango, zampona, guitarron gibi yerel enstrümanları 1970’lerde dünyaya tanıtan gruplardan biriydiniz. Cep telefonları ve uydu TV’lerinin global kültürü her yere ulaştırdığı günümüzde, Andlar’ın zirvesinde hâlâ saf, otantik ezgiler bulmak mümkün mü?
– İlk değiliz, bizden önce, 1950’lerde bu yolda yürüyen Los Inkas gibi gruplar vardı. And Müziği ile kültürü İnka ve Mayalar’dan eski. Bazı enstrümanlar 2-3 bin yıllık. Biz bu melodileri aldık, kentli bakışıyla yorumladık. Bolivya, Peru, Ekvador, Kuzey Şili ve Kuzey Arjantin’de bu etnik müzik hâlâ ayinlerde, düğünlerde çalınıyor. Radyo, TV ve cep telefonlarıyla kuşatılmışken bu müziğin dünyayla etkileşime girmemesi beklenemez. Bugün, 500 yıl önceki kadar saf değil tabii. Ama önemli olan bu müziğin hâlâ çalınıp söyleniyor olması.
Bazıları globalleşme ve kültürel kirlenmeyle otantik müziklerin kökünün kuruyacağını düşünüyor. Sesiniz endişeli gelmiyor…
– Aslında kültürel kirlenme 500 yıl önce, İspanyol işgaliyle başladı. Her tür yaylı çalgı, gitar onlarla geldi kıtaya. Şimdi etkileşim çok daha hızlı. İnsanlar, kültürler birbiriyle karşılaştığında mutlaka birbirlerini etkiliyor. Bu süreç aynı zamanda insanoğlunun olgunlaşma yolu. Önemli olan, her kültüre kendini ifade etme fırsatı verilmesi. Biz Güney Amerikalılar müziğimizi yayılmacı akımlara karşı korumaya özen gösteriyoruz.
Victor Jara ölmemeliydi
Joan Jara, eşi Victor Jara’nın biyografisi Unfinished Song’ta 1970’lerde Şili’nin çölde bir köyde verdiğiniz konseri anlatıyor. Köylüler sizin sahte Inti Illimani olduğunuzu sanmış. hâlâ ücra köşelerde çalıyor musunuz, ”biz bu şarkıları çoktan unutmuştuk” diyen çıkıyor mu?
-12 yıl sürgünden sonra 1988’de Şili’ye döndüğümüzde 13-14 yaşında müziğimizi bilen gençlerle karşılaştık. Kasetlerimiz elden ele dolaşmış. Şimdi tüm ülke tanıyor. Hâlâ en ücra köşelerde konser veriyoruz. Bizi severek dinliyorlar.
İki yıl önce Washington Times’ta övgü dolu bir konser eleştirisi okuduk. Müziğinizin dinleyiciyi eğlendirdiği, artık caz, Akdeniz, Afrika ve Küba renkleri de barındırdığı yazılmıştı. Sihirli formülünüzde neler değişti?
-Müziğimiz tecrübelerimizle birlikte zenginleşiyor. Caza çok yaklaştığımızı söylemek doğru değil. 12 yıl İtalya’da yaşadıktan sonra, Horacio Salinas’ın bazı bestelerine Akdeniz renkleri yansıdı. Aramıza Kübalı müzikçiler katıldı. Karaipler’den, Peru’dan ezgiler, enstrümanlar girdi müziğimize.
30 yıl sonra Nueva Cancion akımını müzikal açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz; kazanımları ve eksikleri nelerdi?
– Victor Jara ölmemeliydi… İlk söylemem gereken bu… Bizler yeniliğe açık müzikçilerdik. Meraklıydık ve araştırıyorduk. Kendi açımdan, And Dağları Müziği üzerine daha fazla yoğunlaşmalıydım. Geçmişin müziğini tanıma, anlama, yorumlama çabam ne yazık ki kesintiye uğradı. Darbe sonrasında Şili’ye dönüşümüz engellendi, müziğimiz yasaklandı. İtalya’dan dönüşümde bu gereksinimi hissettim. Nueva Cancion çok daha zengin, ilginç bir akım olabilirdi… Yine de merkezine insanı yerleştirmesi, sevgiyi, mücadeleyi ele almasıyla önemli bir akım. Enstrüman açısından yenilikler getirdi. Bolivya’dan charango, Meksika’dan gitaron, Venezüella’dan quadro’yu buluşturdu, geçmişin müziğiyle yeni dünyanın şarkısını söyledi.
Türkiye’den mesaj alıyoruz
1973 yazına, Eliana Aranibar’ın seçim kampanyası sırasında Victor Jara ile kamyon tepesinde köyden köye Şili’yi dolaştığınız günlere geri dönseydiniz, son 30 yılın tecrübesiyle Victor Jara’ya ne söylerdiniz?
-Allende ile birlikte en büyük kaybımız oydu… ”Bak Victor, bize müzikte yolu sen açtın. Dostluğunu, paylaşımcılığını asla unutmayacağız. Ama kendine dikkat et. Sadece grubumuzun değil, milyonlarca Şilili’nin sana ihtiyacı var. Hayatta kalmaya çalış” derdim…
Gazeteler sürgün yıllarında eski kasetlerinizin Şili’de gizlice elden ele yayıldığını yazıyor. Şilililer’in hafızasında müziğiniz 1973’te donmuş olmalı. 1988’de geri dönüp 130 bin kişinin katıldığı dev konsere çıktığınızda ”müziğinize ne olmuş böyle” diyen çıkmadı mı?
-(Gülüyor) Gerçekten ilginç bir nokta bu… Sürgünden dönerken her şeye yeniden başlamak zorunda kalmaktan korkuyorduk. Gençlere ulaşmak için farklı şeyler çalmamız gerekeceğini düşünüyorduk. Biliyor musunuz, ne oldu? Konserlerde karşımıza yüzde 80’i 15-20 yaşındakilerden oluşan bir dinleyici kitlesi çıktı. Sadece eski kayıtlarımızı bildiklerini sanıyorduk. Meğer tüm albümlerimiz gizlice ülkeye sokulmuş. ”Bu ne biçim müzik” diyen çıkmadı! Daha sonra grup ve müziğimiz değişim sürecinden geçti. Şu anda kadromuzda birçok genç müzikçi var.
Inti Illimani bizim için ”iki Horacio” demekti. Horacio Salinas 35 yıl sonra neden ayrıldı?
-Farklı bir müzik yapmak istiyordu artık. Oturup konuştuk. Yazık oldu, çünkü Latin Amerika’nın en önemli bestecilerinden biridir.
İstanbul konserinde belli bir albümde mi yoğunlaşacaksınız?
-İtalya, Şili, İspanya’da yeni çıkan ”Common Places” albümüne ağırlık vereceğiz. Eski şarkılarımız da olacak. Türkiye ile duygusal bir bağ var aramızda. Umarım bundan sonra daha sık geliriz. Çünkü web sitemize Türkiye’den çok sayıda mesaj geliyor…
Subcomandante Marcos’u destekliyoruz
Geçen yüzyılın son çeyreğinde asilerin sesiydiniz. 21. yy’ın asileriyle aranız nasıl, mesela Marcos’la küreselleşme karşıtı akımlarla?..
– Tahmin edebileceğiniz gibi doğrudan iletişimimiz yok Marcos’la…
Aranızda kırmızı telefon hattı olmayabilir, ama Lila Downs’ı, Mercedes Sosa’yı, Amalia Rodriguez’i severek dinleyen Subcomandande, sizin de hayranlarınızdan biri olabilir…
– Marcos’un dile getirdiği görüşlere katılıyoruz. Ayrıca kendimizi her zaman globalizme ihtiyatla yaklaşanlara yakın görüyoruz. Hatta kendimizi bu akım içinde değerlendirdiğimizi söyleyebilirim.
(Serhan Yedig / 16 Temmuz 2003 / Hürriyet)