Alfred Brendel / Yeni müziği merakla takip ederim, neo ile başlayan tüm akımlar ilgi alanım dışında

0

Beethoven, Schubert, Schumann’ın unutulmaz yorumcusu Alfred Brendel dünya sahnelerinden çekildikten bir yıl sonra, 2009 Haziranı’nda İstanbul’a geldi. 78 yaşındaki müzikçi, 7 Ekim’de Boğaziçi Üniversitesi’nde “Klasik Müzikte Nükte” başlıklı bir söyleşi-konser gerçekleştirdi. Konserden bir gün önce Albert Long Hall’da basın toplantısı düzenleyip, gazetecilerin sorularını yanıtladı. İşte basın toplantısında Brendel’e yöneltilen sorular ve konser öncesinde, perde arkasında yaşanan olaylar ve kedi macerası.

 

Meral Tamer (Milliyet): 1951-62 arasında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda piyano eğitimi aldım. Sizin ait olduğunuz geleneğe uygun eğitim almıştım. Bununla birlikte, sizin kendinizi yakın hissetmediğiniz geleneğin yorumcularını da, örneğin Pollini gibi Lang Lang’ı da dinliyorum. Geleneksel icra gelecekte de klasik müzikte yer bulacak mı, geleneğin sürmesi için menajerleri, konser organizatörlerini nasıl teşvik etmeliyiz?

– Birkaç önemli ayrıntı var öncelikle açıklığa kavuşturulması gereken: Bahsettiğiniz gelenek ya da bugün geleneksel adı verilen yaklaşım eski değil, yeni sayılabilir. Eğer 19.yy’a bakarsanız büyük yorumcuların önemli bölümü aynı zamanda besteciydi:  Liszt, Anton Rubinstein, Busoni, Chopin, Bellini… Hatta kemancılar arasında da birçok besteci vardı. Bu yorumcular aynı zamanda besteci olduğu için, üsluplarının geçerliliği vardı. Mozart’ın konçertosuna kendi üslubuna göre kadans yazıldığı sürece bu yaklaşım işe yaradı. Fakat zaman içinde müzik tonaliteden, işlevsel armoni anlayışından uzaklaşınca bu yaklaşım işe yaramaz oldu. Aynı zamanda güvenilir partisyonlar yayımlanmaya başladı. Bunlar gün geçtikçe daha güvenilir hale geldi. Bu süreçte besteci icracı kuşağı silindi. Geriye birkaç besteci orkestra şefi kaldı. Bir esere yaklaşımda kabul edilebilecek yöntem, beste yaparken uygulanan yöntemi tekrarlamaktır. Bunu uygulamak ya da uygulamamak önemli bir ayrım. Bir başyapıt  iki ayrı yöntemle ele alınabilir: Eserin yaklaşımını benimsemek, icracının kendi yaklaşımını uygulaması. Bir eseri, kendi yaklaşımı doğrultusunda yorumlamak, sadece ve kesinlikle notada yazanları çalmak değildir. Bunu yapan icracılar var. Ben bunlardan biri değilim. Diğer yöntem, icracının gönüllü bir şekilde eserin önüne geçmesi, onu gölgelemesi olarak algılanmamalı. Bu tıpkı kişinin babasını sevmesi ya da nefret etmesi gibi bir şeydir. (Gülüyor) İcracı olarak babanı, yani besteciyi seviyorsan zekanı, düş gücünü de kullanmalısın. Öncelikle de notaları dikkatle okumalısın. Bu bile çok zor bir iş: Notada yer alanları ve bunların nedenlerini kavramak, notada yer almayanları bulmak gerekir. Schubert’in eserlerinde bazı yerlerde hiç işaret yoktur. Bu aynen çalınacağı anlamına gelmez. Beethoven gibi bir besteci Hammerklavier Sonatı (Çekiçli Sonat) gibi önemli bir eserinin, örneğin ağır bölümüne milyonlarca ayrıntı yazmışsa, öncelikle şükran duymalıyız. Çaba gösterip, nasıl doğru icra edilebileceğini bize anlatmış. Hans von Butel, Liszt’ın yıldız öğrencisiydi. Liszt’in bir eserinin girişine şu notu düşmüş: Bu eserin notasında yazılı tüm ayrıntıları özümsemediyseniz, çalmamanızda yarar var… Sorunuzdaki genç müzikçiler sorununa gelince… Şu anda harika genç kadın kemancılar çağını yaşıyoruz. Çoğu Beethoven konçertolarını gerçekten iyi yorumlayacak yetenekte. Egolarının peşinden gitmiyorlar, kendilerini olabildiğince müzikle içselleştiriyorlar. Bununla birlikte büyük şatafatla yola çıkan bazı genç piyanistler bunun tam tersi yönde ilerliyor. Bu klasik müzikte icranın geleceği değildir. Benim de saygı duyduğum, doğru yolda yürüyen birçok genç piyanist var. Diğerlerinin müzik evreninde çok yer kaplamasının nedeni plak firmalarının, menajerlerin, acentaların çabası. Bu arada dinleyicilerin de biraz suçu olduğunu söylemek gerekir.

Şiirlerim konuşur, piyanom şarkı söyler

Müzik ve şiir iki kapı komşusudur. Müzik bilginizin ve deneyiminizin şiirsel tekniğinize etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?  (Elif Bereketli – Cumhuriyet)

– Müzik ve şiirin ortak bir özelliği var. Her ikisinin de başı, sonu belli. Genç yazarlara “bu metinden bir öykünün başını ve sonunu çıkarın” diyemezsiniz. Başlangıç ile giriş arasında bir bağ vardır. Müzik ile şiir arasındaki ilişkiyi incelemek uğraşlarımdan biri.  Müzikal şiirler yazmıyorum. Şiirlerim birer lied değil. Şiirlerim konuşur, piyanom şarkı söyler. Bugüne kadar tüm icralarımda şarkı söyler gibi piyano çalmaya özen gösterdim. Eğer eserin özünde şarkı varsa bunu ortaya çıkarmaya çalıştım. Şüphesiz şiirin de bir sesi var. Ben de şiir yazarken sözlerin sesine dikkat ediyorum. Fakat özgürce yazıyorum. Ne metronom kullanma zorunluluğu var ne de 8/4’lük ritme uyma, işlevsel armoni kullanma zorlaması. (Gülüyor) Bir başka benzerlik şu: Şiir ilk dizede bir ya da iki fikirle başlar. Daha sonra bu fikir geliştirilir. Beethoven sonatlarında da eserin ruhu başlangıçtadır: Karakteri ve lied motifi görürüz. Şiir ile müzik arasındaki önemli ayrılıklardan biri de şu: Müzisyen, icracı olarak işim eserleri yeniden üretmekti. Başkalarının yazdığı sözleri, şiirleri seslendiriyordum. Oysa şiir söz konusu olduğunda bunları ben yazıyorum. (Gülüyor)

Eğitim sürecindeki genç piyanistlere, anne ve babalarına ne tavsiye edersiniz? (Özgür Çakır / Sabah Gazetesi)

– Bu ilginç bir soru. Çünkü bu vesileyle iyi bir anne baba yetiştirmekten bahsedeceğim!.. (Kahkahalar) Eğer ideal bir anne baba yetiştirmem gerekse, öncelikle onları yetenekli birer müzikçi yapardım. Sanatın tüm dallarına ilgi duymalarını sağlardım. Yaşadığımız çağ ve gelecekle entelektüel açıdan ilgilenmelerini de… Çocuklarını birer harika çocuk olarak görme tutkularını engellerdim. Müzikçi yetiştirmek için çabalamak, baskı yapmak yerine yetenekli çocuğa doğru biçimde yetişmesini sağlayacak imkanın sunulması önemlidir. Bestecilik de önemli bir alandır… Bence çok önemli… Anne ve babalar, iyi bir temel eğitim vermenin yanı sıra, çocuklarını yıldız olarak hayal etmek yerine sevgi vermeli, herhangi bir konuda fanatik olmamalı, mizahı elden bırakmamalı. Ayrıca, yetenekli genç piyaniste (Brendel tam bu sırada yanında oturan Evin İlyasoğlu’na dönüp, tebessümle bakarak, kinayeli bir ses tonuyla sürdürdü konuşmasını. Esprinin perde arkasını konser notlarında bulabilirsiniz.) ilham verecek iyi bir piyano almaları gerekiyor. Kabul ediyorum, tüm bunlar birer ütopya… Genç müzikçiler, çok çalışmanın, tüm gün piyano başından kalkmamanın – umarım bunu deneyenlerin sayısı azdır – yanı sıra iyi bir kompozisyon öğretmeninden ders almalı. Beste yapmayacak bile olsalar, kompozisyon çalışmaları gerekir.

Konferanslarda, konserlerden daha az öksürülüyor

Müzikal söyleşiler dinleyicilerle iletişiminizi nasıl etkiledi, bundan ne gibi dersler çıkardınız? (Serhan Yedig / Hürriyet)

– Daha önce de söyleşili buluşmalar yapıyordum. Bunları konser olarak isimlendirmemek gerekir. Çünkü konser vermeyi geçen yıl bıraktım. Ders olarak tanımlamamızda fayda var. Geçmişte çok nadiren bu tür etkinlikler düzenlerdim. Şimdi daha fazla zaman ayırabiliyorum. Bu nedenle çok mutluyum. Ayrıca şiir akşamları düzenliyorum. Birkaç genç piyaniste göz kulak oluyorum. Edebiyat alanında yapmayı planladığım çok sayıda iş var beni bekleyen. Örneğin İngilizce şiir seçkisi hazırlıyorum. Söyleşi ve konserlerde dinleyiciyle kurduğum iletişimi karşılaştırmam gerekirse, ikisinin de aynı olduğunu söyleyebilirim. Eğer dinleyici katılımcı ve dikkatliyse bu beni mutlu ediyor. Çok öksürenlere kızıyorum. Tuhaftır, söyleşilerde daha az öksürülüyor. (Kahkahalar) Bu benim için bir avantaj sayılabilir belki. (Gülüyor) Eğer anlatılanlar içinde bir espri varsa, izleyicinin gülerek tepki vermesi beni mutlu ediyor. Çünkü konser sırasında, müzikte mizah unsuru olsa bile gülünmüyor. (Kahkahalar)

Görüştüğüm birçok yorumcu çağdaş bestecilerin enstrümanların doğasını yeterince tanımamasından şikayetçi. Bu nedenle çağdaş müziğe mesafeli durduklarını söylüyorlar. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? (Serhan Yedig / Hürriyet)

– Soruyu kavramaya çalışırken aklıma John Cage’in eserleri geldi. Düzenlenmiş piyano için yazılan eserlerde, öncelikle piyanonun içine bazı cisimler yerleştirilerek, enstrüman konsere hazırlanıyor. En az bir saat sürüyor bu hazırlık. Konserden sonra dikkatle, piyanoya zarar vermeden bu cisimleri çıkarmak için bir saat daha harcamak gerekiyor. Bu ciddi bir sorun. Dahası herkes bu müzikten hoşlanmayabilir. Fakat öncelikle şunu sormak gerekir: Enstrümanın doğru kullanımı ne demektir? Busoni, enstrümanın ifadeleri vurgulayacak şekilde kullanılmasına karşıydı. Kornoların gıdaklaması gibi… (Kahkahalar) Bu yöntemi kullanmaktan uzak durdu. Ben ise enstrümanın farklı şekilde kullanıldığı bestelerle karşılaştığımda mutlu oluyorum. Benim için bu tür teknikler, elimdeki eserin daha söylenmemiş sözler söylediğinin kanıtı… Tabii ki tek kanıt değil, değerlendirmemi yönlendiren kanıtlardan biri… Wagner “Çocuklar hep yeni bir şeyler üretir” derken söylediği sözün bilincindeydi. Geçmiş çağların eserlerini seslendirirken, bu çalışmanın çağının ses zenginliğine ne kattığını, hatta bestecinin diğer başyapıtlarından hangi yönlerden farklılaştığını incelerim. İşte bu fark belirleyici etmendir. Yorumcu açısından benzerliklerden çok farklılıkları görmek önemlidir.

Bu soruya bağlı olarak, yorumcuların enstrümanın karakterini değiştirmesi de bir başka sorun olsa gerek. (Evin İlyasoğlu / Cumhuriyet)

– Peki bir enstrümanın karakteri ne olabilir? Karaktere aykırı bir yolda ilerlemek de çok çekici değil mi? Tabii eğer yorumcu, eserin karakterine aykırı bir üslup tutturduysa bu hiç çekici olmaz. Bu da bir başka konu… (Kahkahalar) Bazı piyanistler, kemancılar enstrümanlarını tuhaf şekilde kullanıp zarar veriyor olabilir, ancak bazı yorumcular bestecilerle yakın işbirliği içinde çalışıp, bu tür icraları gönüllü olarak yapıyor. Mesela Artemis Dörtlüsü çağdaş bestecilerle ortak çalışmalar yapıyor, daha önce hiç kimsenin denemediği tuhaf şeyleri deniyor.

Başında yeni yazıyorsa, ben orada yokum

Klasik dönemde birçok besteci aynı zamanda büyük yorumcuydu. International Piano dergisinde yayımlanan bir röportajda, bu açıdan Smetana’nın önemli bir besteci olduğunu söylemiştiniz. Bugünün bestecilerinden, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemin bestecilerini nasıl değerlendiriyorsunuz, günümüzün bestecileri hakkında neler düşünüyorsunuz? (Serhan Bali / Andante Dergisi)

– Bu soruda bir şey dikkatimi çekti… Neo romantik akım bir yana, yeni olan müziğe ilgi duyuyorum. “Neo” yani “yeni” tanımıyla başlayan akımlarla ilgilenmiyorum. Yeni romantizm, yeni klasikçilik ilgimi çekmiyor. Yeni tonalizm (tonsuzluk) da aynı şekilde… (Gülüyor) Çünkü bugün zengin bir müzik atmosferi var. Hatta eserlerini icra eden piyanist besteciler var. Ligetti, Boulez, Eliot Carter, Harrison Birtwistle, Wolfgang Rihm, Hetmut Lachenmann, Thomas Ades ve birkaç tane daha önemli bestecinin adından bahsetmem gerekiyor. (Düşünüyor) Tabii ki Kurtag… En genç örneklerden biri, bestelerini seslendirebilen Kit Armstrong…

İdil Biret beni hep şaşırtmıştır

Ben bir belgeselciyim, İdil Biret belgeselini hazırlıyorum. Bu belgeselde kullanılmak üzere bir soru yöneltmek istiyorum size. Dominique Xartel’in yazdığı Dünya Sahnelerinde Bir Türk Piyanisti adlı kitapta, İdil Biret sizin bir sözünüzden alıntı yapıyor. Yorumcunun aynı zamanda hem ebe, hem yaratıcı müzikçi hem de arkeolog gibi çalışması gerektiğini söylüyorsunuz. Cortot ve Kempff’in öğrencisi, 19 ve erken 20’inci yüzyıl icra geleneğini benimseyen bir yorumcu Biret. Düşüncelerinizin Biret’teki yansımalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? (Eytan İpeker)

– Bu biraz karmaşık bir konu. İcracı öncelikle bir müze görevlisi gibi çalışıp, özgün metni bulmalı. Sonra küratör gibi çalışıp, bestecinin eseri yazarken gelecekle ilgili neler düşündüğünü ortaya çıkarmalı. Ardından ebe gibi davranıp, eserin doğmasını sağlamalı. Cortot ve Kempff benim de özellikle taktir ettiğim piyanistler. Çocukluklarından itibaren farklıydılar. Her ikisinin de kendi sesi vardı. Bununla birlikte ikisini bir çekmeceye koyamayız. Ayrıca, Stockhausen’ın, Messiaen’in eserlerini seslendiren yorumcular var, bunlar da bir başka çekmecede. Tabii bunlar arasında da bir bağ yok. İdil Biret, aynı zamanda Boulez ve Ligeti’yi icra edebilecek zeka ve enerjiye sahip. Bugünün nabzını tutabiliyor, bu çok önemli… İdil Biret’e büyük bir hayranlık duyuyorum: Bu kadar minyon, bu kadar küçük ellere sahip bir kişi nasıl oluyor da böylesine dev bir repertuvarın ustası olabilecek enerjiye, kavrayacak düşünsel kapasiteye sahip olabiliyor?.. Kendisine sevgilerimi gönderiyorum.

(6 Ekim 2009 / Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall Konferans Salonu)

SAHNE ARKASI NOTLARI

* Hain kedi Brendel’in peşinde: 40 yıl sonra İstanbul’a ikinci kez ayak basan Brendel, Atatürk Havalimanı’ndan kalacağı Taksim The Marmara Oteli’ne giderken yolda mihmandarına İstanbul’daki ilk konserinde yaşadıklarını anlattı. Resital sırasında sahneye büyük bir kedinin çıktığını söyledi. Olay o kadar iz bırakmıştı ki Brendel’in üzerinde, iki kitabında anlatmıştı. Dahası bu olaydan bahsederken, kedinin sesini taklit etti. Seyircilerin donup kaldığını söyledi. Kaderin garip cilvesi, Brendel’i iki gün sonra, Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’un alt katındaki basın toplantısı sırasında yine kediler bekliyordu. Önce beyaz bir kedi basın toplantısının yapılacağı salonda turladı, ardından fotoğraf çekilmesi için salonun kapısına giden Brendel’i bir tekir kedi kapıda karşıladı. Brendel kediyi sevmek üzere eğildi, ancak kalabalıktan ürken kedi uzaklaştı. Sanatçı ertesi akşam bu salonda konser verdi.

* Piyano sürprizi: Basın toplantısı için sabah salona gelen Brendel, toplantı öncesindeki 30 dakikayı piyano başında çalışarak değerlendirmek istedi. Boğaziçi Üniversitesi’nin dört yıl önce 100 bin Euro’ya aldığı, özenle korunan, bu resital öncesinden Zürih’ten özel olarak gelen akordörün bakımından geçen Steinway piyanoyu beğenmedi. Bu nedenle basın toplantısında, Evin İlyasoğlu’na dönerek, “yetenekli genç piyanistlere her şeyden önce ilham verecek iyi bir piyano alınması gerekir” esprisini yaptı.

* Benden sonra gelenler beni hayırla anacak: Brendel’e piyanoyla ilgili sorunu sorduk. “Ne kadar iyi korunursa korunsun, güç uygulanarak çalınması enstrümanın dengesini bozuyor. Klavyenin bir bölümü harika tınlarken diğer bölümünde istediğim sesi alamıyorum. Klavyedeki tüm seslerin dengeli olması gerekir” dedi. Zürih’ten gelen akordör Anton Daum, bir günlük mesainin ardından, Brendel’in isteği üzerine klavyeyi açıp yaklaşık iki saat süren ayrıntılı bir bakım yaptı. Bu sırada Brendel başında bekledi. “Benden sonra bu salonda konser verecek piyanist, beni hayırla anacak” dedi.

* Emekli olacağını duyunca akordörler kutlama yapmış: Akordör Anton Daum, daha önce üç, dört kez Brendel’in Avrupa’daki konserlerinden önce piyanosunu akort etmişti. Bu nedenle piyanistin titizliğini iyi biliyordu. Hatta sohbet sırasında “Brendel’in emekli olacağını duyunca Avrupa’daki akordörler derin bir nefes aldı, bu haberi zevkini çıkararak kutladı” dedi. Rivayetlere bakılırsa Brendel oturduğu hiçbir piyanoyu beğenmemiş bugüne kadar, hepsinde bir sorun bulmuş.

* Atatürk’le ilk karşılaşma: Konser öncesinde yeterince çalışamadığı için endişe yaşayan Brendel yine de her fırsatta espri yapmaktan, gülümseme fırsatı yaratmaktan kaçınmadı. Albert Long Hall’un sahnesinde, piyanoya akort yapılırken tur atan piyanistin gözü bir ara duvarda asılı Mustafa Kemal portresine takıldı. “Epeyce ciddi, hatta biraz mutsuz görünüyor” dedi. Fotoğrafın Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’e ait olduğunu öğrenince, baltayı taşa vurmuş gibi bir ifadeyle gülümsedi.

* Piyanomu yanımda taşımam: Sahnede piyanonun bakımı yapılırken Alfred Brendel’e Avrupa’daki konserler için piyanosunu yanında taşıyıp taşımadığını sorduk. Gülümsedi. “İngiltere’deki konserlerde kendi piyanomla çalıyorum. Avrupa’da iki kez konseri için, Steinway’in Zürih merkezinden piyano getirtilmesini istedim. Sadece güvenmediğim yerlerde, salonlarda bu koşulu koyuyorum. Yoksa, Horowitz gibi piyanomu yanımda taşımıyorum” dedi.

* İdil Biret’le buluştular: Basın toplantısı sonrasında İdil Biret sürpriz yaptı ve Albert Long Hall’a geldi. Kulis’te Brendel’in gelmesini beklerken ayaküstü konuştuk. Brendel’in piyanoda yaşadığı sorunu anlattığımızda geçmişte birçok ustanın rastladıkları sorunlu piyanoların değiştirilmesini talep etmek yerine, konser öncesinde piyanoyu iyice tanıyıp, konserde enstrümanın eksiklerini göz önüne alarak çaldığını anlattı. Klavyenin zorlanma nedeniyle aşınması sorunu hakkında konuşurken “Evet, ne yazık ki günümüzde birçok piyanist dinleyicinin ilgisini çekmek için piyanoyu zorlayarak çalıyor. Bu nedenle piyano firmaları artık daha dayanıklı ancak ses açısından daha kötü piyanolar üretmeyi tercih ediyor” dedi.

* Hatıra fotoğrafı: Alfred Brendel, İdil Biret’i sevinçle karşıladı. İki piyanist bir süre sohbet etti. Çektirdikleri hatıra fotoğrafına Brendel’in kız arkadaşı da (ünlü bir piyanistin dul eşi, İtalya’da önemli bir müzik vakfının yöneticisi) katıldı.

* Konser değil konferans: 7 Ekim akşamı Albert Long Hall’un salonu tıklım tıklım doluydu, yaklaşık iki yüz kişi de bahçeye konulan ekrandan izledi etkinliği. Ancak Brendel sürpriz yaptı ve 75 dakikalık etkinlik boyunca bahsettiği eserlerden sadece küçük pasajlar çaldı. Çeviri kalitesi konusunda şüphe duyduğu için simultane çeviri istemedi. İngilizce bilenler, müzikle derinlemesine ilgilenenler bu konferanstan çok mutlu ayrıldı. Özellikle de Pekinel Kardeşler, Emrecan Yavuz, Toros Can, Almanya’dan bu konferansı izlemek için gelen Emre Elivar gibi piyanistler… İngilizce bilmeyenler ve sadece Brendel’i dinlemeye gelenler ciddi bir hayal kırıklığı yaşadı. Aslında 1984’te Cambridge’de verdiği konferansın metnini daha sonra denemelerinden oluşan kitapta yayımlamıştı Brendel. Boğaziçi Üniversitesi’nde de bu metni tekrarlamıştı.  Konser sonundaki ısrarlı alkışlara bis olarak Schubert’in Impromptu’lerinden birini (D. 899, No 3) çalarak karşılık verdi.  Böylece salondan herkes mutlu ayrıldı.

* Tekrar gelmek istiyor:  Gazeteci Meral Tamer’in birkaç gün sonra Milliyet’teki köşesinde yazdığına göre, Brendel bu gezi sırasında daha önce İstanbul’a gelmediği için pişman oldu. Hatta 2010 ilkbaharında İstanbul’da Aya İrini’de bir konser verebileceğini söyledi.

(Serhan Yedig / 29 Temmuz 2018 / Müzik Söyleşileri)

Linkler

Alfred Brendel’in biyografisi

Alfred Brendel’in kişisel web sayfası

Facebook hesabı

Share.

Leave A Reply

2 + 3 =

error: Content is protected !!