Türkiye’de özel sektörün finanse ettiği ilk yaylı çalgılar dörtlüsü Borusan Kuvartet, 2015’te 10’uncu yaşını kutladı. 10 yılda Carnegie Hall’dan Nemrut’un zirvesine farklı mekanlarda pek çok konser verdi, repertuvarındaki eser sayısı 100’e yaklaştı. Beethoven’in tüm dörtlülerini konser dizisinde seslendirip önemli bir eşik aştı… Ekimde Mozart ve Verdi yorumlarından oluşan üçüncü CD’sini yayımlamaya hazırlanan dörtlü, gelecek yıl İrlanda’da düzenlenecek West Cork Yaylı Çalgılar Festivali’nde “artist in residence” statüsünde ağırlanacak.
10’uncu yaşınızı kutlar, nice yıllar dileriz. En ilginç, sürpriz tebrik kimden geldi?
Esen Kıvrak (EK) – Doğrusunu söylemek gerekirse henüz kimseden tebrik mesajı almadık…
Kültür Bakanı, filarmoni dernekleri, orkestralar, konservatuvarlar, dinleyiciler… Gerçekten hiçbirinden kutlama gelmedi mi?
Çağ Erçağ (ÇE)– Sadece Süreyya Operası’nda nisan ayında verdiğimiz 10’uncu yıl konserinden sonra kulise gelen izleyicilerimiz kutladı. 800 kişinin katıldığı güzel bir konserdi.
Efdal Altun (EA) – Serhan Bali, Radikal’deki köşesinde “İyi ki doğdun Borusan Kuvartet” başlıklı bir yazı yazmıştı.
Kurucunuz Gürer Aykal ve Borusan’ın dışında en çok kime teşekkür etmek istersiniz?
EK – Alban Berg Kuvartet’in kurucusu Gerhard Schulz’ün üzerimizde çok emeği var. Uzun süre danışmanlığımızı yaptı, kuvartet repertuvarı konusundaki eksiklerimizi tamamladı. Bu nedenle büyük bir teşekkür borçluyuz.
Gürer Aykal ve Gerhard Schulz’ün dışında danışmanınız oldu mu, şu anda kimlere danışıyorsunuz?
EK- Gürer Aykal her eserin doğumuna tanık oluyor. Örneğin bu yıl İstanbul Festivali’nde seslendirdiğimiz Mendelssohn’ları birlikte çalışmıştık.
2011’den itibaren Borusan Filarmoni’deki görevlerinizden ayrılıp, sadece dörtlüye odaklanmak size neler kazandırdı, herhangi bir dezavantajı oldu mu?
Olgu Kızılay (OK) – Orkestrada çalmakla dörtlüde çalmak arasında çok büyük fark var. Kuvartet tınımızın sağlığı açısından ayrılmamız iyi oldu. Daha çok çalışacak zaman bulabiliyoruz.
Ne kadar ve nasıl çalışırsınız?
OK – Eylülden temmuza, konser olmayan dönemde bile, haftanın altı günü çalışıyoruz. Konser varsa, yedi güne çıkabiliyor çalışmamız. Her sabah 11.00’de Borusan Müzikevi’ndeki odamızda buluşuruz, yemek arası hariç, saat 18.00’e kadar çalışırız. Eğer takıldığımız, çözümlemek istediğimiz bir konu varsa geç saatlere kadar uzar provalarımız. Bu sayede çok detaya inebiliyoruz. Şubat sonunda koşullar uygunsa 10 gün tatil yapıyoruz. Fakat konserler nedeniyle 10 yılda sadece 2-3 kez kış tatili yapabildik.
Bir eserin icrası nasıl şekillenir, hazırlık sürecinde örnek aldığınız dörtlülerin icralarını birlikte dinleyip detaylar üzerine tartışır mısınız?
OK- Eserleri ortaya çıkarmadan önce, yorumuna değer verdiğimiz dörtlülerin kayıtlarını hep birlikte dinleyip fikir aldığımız oluyor. Özellikle Alban Berg Kuvartet’in yorumları bize ışık tutuyor. Zaman zaman Borodin Kuvartet’in 1960’lardaki ve 1980’lerdeki kayıtlarını karşılaştırıp, analiz ederiz. Fakat son aşamada eser bizim süzgecimizden geçiyor, bu şekliyle sahneye çıkıyor.
EA – Bizim için yazılmış bir eserse bestecisiyle görüş alışverişi içinde icraya hazırlanıyoruz.
EK- Çalışma prosedürümüzü şöyle özetleyebiliriz: Öncelikle her birimiz eseri inceliyoruz. Sonra bir araya gelip parmak numaraları ve yaylar hakkında karar veriyoruz. Sonra yoğun bir kişisel çalışma dönemi başlıyor. Ardından toplu provalara başlıyoruz. Eseri çıkarttıktan sonra, en önemli aşamaya geliyoruz. Yani pişme sürecine. Sahnede herhangi bir kararsızlık yaşamayacağımız şekilde eseri özümsemek, bünyemize sindirmek için çalışıyoruz. Çalışmamızın önemli bölümü pişme süreci.
OK– Evet bu sürece “kısık ateşte pişme” diyebiliriz. Yorumdaki en önemli unsurlardan biri enstrümanlar arasındaki dengedir. Eseri çıkarttıktan sonra aramızdan biri partisyondan icrayı takip eder, dengeye son şeklini verir. Örneğin notadaki forte, keman ile çello için farklıdır. Bu detayları netleştirmek gerekir.
ÇE– Bundan sonraki aşamada, her birimiz kendi icrasını mükemmelleştirmek için kendi partisindeki yoruma açık bölümleri diğer arkadaşlarına çalar ve hangi yaklaşımın daha güzel olduğuna karar veririz. Ortak noktada buluşuruz.
Pişme süresi
icrada önemlidir
Kararsız kaldığınız, çelişkiye düştüğünüz noktalarda size acil danışma hizmeti veren birileri var mı?
OK – Orkestra provalarında olduğu gibi, bir haftada eser çıkartmak mümkün değil. Detaylar çok önemli. Çalışmayı belirli bir zamana yaymak gerekiyor. Son aşamada mutlaka Gürer Aykal’a icramızı dinletir, yoruma son şekli hocamızın görüşleri doğrultusunda veririz.
ÇE – Pişme sürecinde karşılaştığımız, kararsız kaldığımız, takıldığımız detayları tartışmayı bir sonraki provaya bırakırız. Çoğu kez aradan geçen zamanda çözüm kendiliğinden gelişir. Bir sonraki çalışmamızda hiç beklenmedik çözümler çıkar ortaya.
Prova sürecinde icranızı kaydedip dinler misiniz?
OK – Çıkmaza girdiğimiz bir nokta olduğunda çalışma odamızdaki müzik sistemini kullanıp kayıt yapıyor ve dinliyor, eleştirisini yapıyoruz.
EA- Kayıt yapıp dinlemek yerine, içimizden birinin geri kalanları dinlemesi ya da Gürer Aykal’a dinletmek daha çok tercih ettiğimiz bir yöntem. Hocamız “Tamam çocuklar, elinize sağlık” dediğinde konsere daha rahat, güvenle çıkıyoruz.
10 yılda sizi en çok zorlayan eser hangisiydi?
ÇE – Bana sorarsanız, Adnan Saygun’un 1’inci Dörtlü’sü… Çok çalıştık… Sahneye çıkmak 2 ay sürdü…
OK – 10 yılda zamanı iyi kullanma tecrübesi edindik. Saygun’u seslendirdiğimizde dört yıllık bir gruptuk. Şimdi Saygun’un bir dörtlüsünü seslendirmemiz gerekse, hazırlık daha az zaman alacaktır. Bu gelişimi Beethoven’in dörtlülerine çalışırken de gördük. Hazirandan eylüle ön provalarımızı yaptık. Sonrasında eserleri dört konserde seslendirdik. Son konserin prova süresi, ilkine oranla daha kısaydı. Çünkü besteciye yaklaşım konusundaki temel sorunlar aşılmıştı.
EK – İlk dönemin en zorlu eseri Saygun, son dönemin Beethoven’in Opus 130 sonrasındaki dörtlüleriydi. Opus 132’nin ilk bölümüne yay koymamız bile iki gün sürdü.
ÇE– Gerhard Schulz’la bir çalışmamızda Beethoven Opus 95, 11 numaralı dörtlüsünün ilk sayfasını tam 9 saatte geçmiştik. Zaten geri kalan sayfaları çalışmaya gerek kalmamıştı, eserin tümünde geçerli yaklaşımı kavramıştık. Daha sonra Beethoven’in tüm dörtlülerini seslendirmemiz gündeme geldiğinde bu deneyimin yararını gördük.
Önemli dörtlülerin konserlerini izlemek, anında değerlendirme yapmak, ders çıkarmak için toplu olarak yurtdışına konser dinlemeye gidiyor musunuz?
EA – İki yıl önce Beethoven’in tüm dörtlülerini seslendirmek gündeme geldiğinde, Hagen Dörtlüsü’nün 7-9 Aralık 2013’te Paris’te verdiği konserleri izlemeye gittik. Üç günde bestecinin 7-8 dörtlüsünü seslendirdiler. Grubun üyeleriyle de tanıştık, konser çıkışında sohbet ettik, CD’mizi verdik.
OK – 2008’de Emerson Kuvartet’in konserine gitmiştik hep birlikte. Borusan masraflarımızı üstlenmişti.
EK – Türkiye’deki konserleri de kaçırmıyoruz.
5’inci yılda aramıza hayalet katıldı
Medici Dörtlüsü’nün kurucusu Paul Robertson, Strad Dergisi’nin eylül sayısında yayımlanan “Yaylı Dörtlüde Uyum / Dört Karakterin Dengelenmesi” başlıklı yazısında “10’uncu yılda sahnede bir hayalet dolaşmaya başlar, dörtlünün arasına oturur” diyor. Grubun, üyelerinden bağımsız bir kimlik oluşturduğunu, üyeleri değişse bile bu kimliğin korunduğunu anlatıyor. Süreyya’daki 10’uncu yıl konserinizde “Operadaki Hayalet” aranızda mıydı?
OK – Bence daha önce aramıza katılmıştı.
EK – 2011’den bu yana aramızda… O yıl, Süreyya Operası’nın ev sahipliğinde düzenli konserlere başlamıştık.
Hayaletin eşgalini verir misiniz?
EK – Borusan Kuvartet’in yumuşa bir tonu var. Çok gerekmedikçe, yani Şostakoviç, Stravinski çalmadıkça icrasının sivrileşmediğini söyleyebilirim. Uzun yıllardır çaldığımız enstrümanların birbiriyle kaynaşmasının bu ortak tınıda önemli rolü var. Yeniliklere açık, enerjik bir karakterimiz var.
EA – Muzip, enerjisiyle gençlerin ilgisini çeken bir karakter. Türk ve Akdenizli. Mükemmelliyetten çok Akdenizliler gibi o anın keyfine odaklanıyor, çevresine bunu aktarmaya çalışıyor…
ÇE – Sıcak, samimi, çevresine dostça elektrik veren bir karakter… Süreyya’da sezonu açtığımızda izleyici “Bizim çocuklar yine konserlere başladı” diyorlar.
OK – Bir çizgi filmde, kahramanlar bir araya gelip “Voltron” oluşturuyordu. Biz de sahnede böyle bir enerji oluşturuyoruz. Kimi zaman kontrolümüzün ötesinde olaylar yaşıyoruz. Beklemediğimiz güzel bir rüzgar esiyor, buna kapılıp çok daha iyi yorumlar çıkarıyoruz. Sahneden inerken sonuca bizim de şaşırdığımız oluyor.
Beş yıl önceki konuşmamızda da antik enstrümanlarla çalmaya başladıktan sonra grubun sesini bulduğunu söylemiştiniz, fakat enstrüman değiştirmeye devam ediyorsunuz. Bunun ortak ses arayışınızla bir ilgisi var mı?
OK – 2007 sonunda Esen’in, 2008’de ise üçümüzün antik enstrümanları Maggini Vakfı’ndan kiralandı. Hepsi Cremona ekolünden enstrümanlardı ve bunların birçok avantajı oldu. Öncelikle grup tınısını derinleştirdi. Asırlar boyunca ses renkleri belirginleşmiş, karakteristik özellik kazanmış enstrümanla çalmak büyük keyiftir. Diğer çalgılardan ton elde etmek için debelenip dururken, bu çalgılara kendinizi teslim edersiniz ve sizin sesinizi de taşıyacak ortak bir ton oluşturursunuz. Ayrıca bu enstrümanlar büyük salonlarda en arka sıradaki dinleyiciye kadar ulaşmamızı sağlayan, bu arada yakındaki dinleyiciyi rahatsız etmeyen özelliğe sahip. Buna karşın çok değerli olmaları bize büyük bir sorumluluk yüklüyor. İlk üç ay, geceleri kemanımı yatağımın bazasına saklayıp, üstünde uyumuştum. Esen de aynı durumu yaşamış. Ben hâlâ Nicolo Amati’nin yaptığı 1662 tarihli enstrümanla çalıyorum ve çok memnunum. Esen’in Domenico Montagnana yapımı enstrümanı geri istendi, yerine bir süre Stradivarius kiralandı, ardından Antonio& Gironimo Amati’nin 1590 yapımı çalgısına geçti. Esen’in arzusu ilk denediklerinden 1772 Lorenzo Storioni yapımı çalgıydı. Fakat kemanın del Gesu yapımı olabileceği ihtimali vardı ve inceleme altındaydı. Tekrar kiralık hale gelince Strad’ı verip bunu aldı. Efdal, 1874 Jean Baptiste Viom yapımı viyolayla çalıyordu. Fakat ses rengi bizimkine uymadı. 1725 Testore yapımı çalgıya geçti tınımız biraz daha yaklaştı. Bir süre sonra Cremona’lı çağdaş lüthiyelerden Stefano Conia’nın 2008’de yaptığı, özel koleksiyonundaki bir viyolayı satın aldı, kendi enstrümanına kavuştu. Güzel ve güçlü sesi, diğer enstrümanlarla örtüştü. Çağ, fotoğraf sanatçısı Ahmet Ertuğ’un desteğiyle 1740 Petrus Guarneri yapımı kendi enstrümanını aldı. Hepimizin ayrıca kişisel enstrüman koleksiyonu var. Stefano Conia, Esen ve benim için de muhteşem birer keman yaptı.
Yıllar önce Juilliard Dörtlüsü’nün birinci kemanı Joel Smirnoff’la enstrüman tercihlerini konuşurken “Büyük salonlarda orkestra önünde çalarken kemanı duyurmak için özel, biraz köşeli sese sahip olmalı çalgınız. Dörtlüdeki çalgı ise bağırmaz, derin ve içli şarkılar söyler. Karakterini, ifade gücünü gösterir” demişti. Strad’ın bu özelliğiyle, dörtlüye pek uygun olmadığını ima etmişti. Bu tür kritik ipuçları için, geçmişte birlikte çalıştığınız Juilliard, Alban Berg gibi dörtlülere danıştınız mı?
OK – Hayır danışmadık. Rahat çalabileceğimiz, istediğimiz tonları veren enstrümanları seçtik. Daha sonraki bir karşılaşmamızda, Alban Berg Dörtlüsü’nden Gerhard Schulz, benim Amati kemanım için benzer bir yorum yapmıştı, daha yuvarlak karakterli bir çalgı önermişti. Bence kuvartette ikinci kemanın ve viyolanın ses karakteri çok önemli. Köşeli değil, yuvarlak olmalı. Çünkü ben birinci kemanı, birçok yerde bir oktav altından çalarak takip ediyorum, daha pes bir sesle zemin oluşturup birinci kemanın daha iyi tınlamasını sağlıyorum. Kullandığım Amati’nin karakteri hem orkestra önünde solist olarak çalmaya hem de kuvartette beklediğim görevi yerine getirmeye uygun.
2011’de Andante’de yayımlanan 5’inci yıl röportajında, ilk 3 yıl Viyana klasiklerine çalıştığınızı anlatmıştınız. Sonraki yıllarda repertuvarınız planlı mı gelişti, yoksa rastlantılara mı bıraktınız?
EK – Bu tarihten sonrası için bir strateji belirlememiştik. Günün birinde Beethoven’in tüm dörtlülerini seslendirmeye kararlıydık. Süreyya’daki konserlerimize katılan solistlerin tercihi de repertuvar seçimimizi etkiledi. Ayrıca eser siparişlerimiz oldu. Borusan Filarmoni’nin tematik konserleri kapsamında eserler hazırladık.
OK – Başlangıçta zorunlu repertuvara çalışmıştık. Viyana klasikleri temelimizi oluşturdu, bize disiplin kazandırdı. Bir süre sonra kapılarımızı tüm dünyaya açtık. Bir dönem Fransız müziği gibi Norveçli bestecilerin eserlerine de yer verdik…
Repertuvarınızda kaç eser var, hangi dönem ağırlıkta?
EK- Kesin rakam vermek zor. Tahminim 50 civarında kuvartet, beşli-altılı gibi farklı formlarda 20 civarında eser… Ağırlıklı olarak klasik ve romantik dönem.
OK- Bir konserde 12 eser çaldığımız oluyor. Bence çok daha fazla…
ÇE- Toplam 100’e yakın diyebiliriz…
Meğer okyanusmuş
Beş yıl önceki röportajımızda Esen Kıvrak “Şu anda repertuvar yetiştirmek için koşturuyoruz, siz bizi 2015’te görün. Eser yetiştirme stresi olmayan, olgunlaşmış, dinginleşmiş bir kuvartet olacağız” demişti. Bu noktaya vardınız mı?
EK – Herhalde henüz repertuvarın genişliğini gerçek boyutlarıyla fark etmemiştim… Başka türlü böyle bir yorum yapmazdım (gülüyor). Sözümü geri alıyorum…
OK – Esen böyle bir yorum yapmış olamaz (gülüyor)… Kuvartet repertuvarı bir okyanus ve biz hep repertuvar eksikliği hissedeceğiz.
EA- Her sezonda Süreyya Operası’ndaki konserlerimizde sekiz yeni eser seslendiriyoruz. Eser seçmekte zorlanmıyoruz. Pek çok kuvartet her sezonda bir program hazırlıyor, bunu farklı ülkelerdeki 40 konserinde çalıyor. Biz her konsere farklı repertuvar hazırlıyoruz.
Strad’daki yazısında Robertson, Beethoven’in tüm dörtlülerini seslendirmenin bir grup için eşik olduğunu söylüyor. “Bu işi beceren dörtlüler fark etmeden metamorfoz yaşar, bir daha asla eskisi gibi olmazlar” diyor. Siz ne gibi bir dönüşüm yaşadınız?
EK- Haziranda provalara başladık ve ilk konserimize 7 Ekim’de hazır olabildik. Yoğun, çok zorlu bir çalışma temposu yaşadık. Bu arada turneler yaptık. Sezon sonunda beraberliği çok güçlenmiş, tınısı homojen hale gelmiş bir gruba dönüşmüştük.
OK – Eserlerin birinci keman partisi konçertolardan bile yoğun. Esen, bir konserde üç konçerto çalmış kadar yoruldu. Beethoven’le biz yüce bir dağa, Everest’e tırmandık ve arkasını gördük. Bundan sonra yapacağımız her şey daha kolay olacak. Böylesine büyük bir özgüven verdi. Beethoven çalışmayı öğrendik her şeyden önce… Bestecinin tüm dörtlülerinin seslendirildiği dizi konserde program büyük ve zorlu eserlerle küçük ve görece kolay olanlar eşleştirilerek oluşturulur. Biz ise programımızı ilk, orta, son dönem başlıkları altında hazırladık. Bir gecede iki eser çalmamız gerekirken biz üç eser çaldık. İki bölümde toplam 100 dakikalık zorlu konserlerdi. Beethoven serisi bittiğinde sakallarım bembeyaz olmuştu. Birden bire hafızam inanamayacağım şekilde açıldı. Sayısal bilgilerden hiçbirini unutmuyordum. Hatta bir konserde zihnim tarih bombardımanına uğradı, durduramadım ve çok zorlandım. Buna karşın Beethoven’le yakın temasta çok büyük bir mutluluk yaşadık. Öyle yüce eserler ki, sonrasındaki tüm bestecilere örnek olmuş.
ÇE – Bizi müthiş bir kondüsyona ulaştırdı. Büyük bir gelişim sağladı. Hem eserleri algılama, değerlendirme hem de çalgıcılık açısından.
EA – Olgu’nun saçları beyazladı, Esen konserlerle ilgili kabuslar gördü, stresten Çağ’ın sindirim sistemi bozuldu, ben egzama çıkarttım… Psikolojik açıdan yıpratmakla birlikte, önemli bir aşamaydı bizim için. Beethoven oya gibi işlemiş eserlerini… Tüm dörtlülerini icra ettikten sonra, diğer bestecilerin eserlerini ele aldığınızda kazak örgüsü kalitesiyle karşılaşıyorsunuz.
Avrupa’daki konserlerinizde ne gibi tepkiler aldınız?
EK- Olumsuz tepkileri gelişim açısından önemli görüyoruz. Fakat olumsuz eleştiri almadık. Geçen yıl Münih’te çaldığımızda, birinci sınıf yorum olduğu söylendi. Hatta festival yetkilileri konserimizin Bavyera Radyosu’nda yayımlanacağını heyecanla haber verdiler. Yayından sonra biz de sonuçtan mutlu olduk.
Repertuvarınız hangi yönde gelişecek?
EK – Bugüne kadar Bartok ve Haydn’a yeterince zaman ayırmadık. Saygun’un ele almadığımız dörtlülerini çalışacağız. Mendelssohn’u çaldıkça daha çok seviyoruz.
EA- Bağlantı kurmak istediğimiz bazı önemli solistler var. Onlara göre program hazırlamamız da gerekecek.
Sıra Haydn ve Mendelsshon’da
Beethoven gibi tüm dörtlülerini konser dizisinde seslendireceğiniz besteci var mı?
OK – Mendelssohn ve Haydn’ın tüm dörtlülerini seslendirebiliriz. Mozart için de konser serisi yapmak isteriz fakat bir arada çalınamayacak kadar çok eseri var.
EA – Süreyya’daki izleyicilerimizden Beethoven’e çok olumlu mesajlar aldığımız halde, çeşitlendirilmiş programlara ağırlık vermekten yanayız.
Yılda en çok kaç konser veriyorsunuz, Türkiye’de konsere gittiğiniz en uzak şehirler hangileriydi?
EK- Yaklaşık 45 konser veriyoruz… 20’si İstanbul’da, diğerleri yurtiçi, yurtdışı. Herhangi bir sınırımız yok, talep geldikçe konser veriyoruz. Gaziantep, Adıyaman’da konserler verdik. Borusan’ın yakın gelecekte uygulayacağı bir projeyle müzikle tanışmamış uzak şehirlere gideceğiz. Yurtdışında daha çok konser verebilmemiz için yeni bir organizasyon sistemi oluşturuluyor. Bu bizim için sevindirici bir gelişme.
OK – Keşke Türkiye’den daha fazla konser talebi gelse… Dünyanın en ünlü kuvartetleri de maksimum 80 konser veriyor. Türkiye için 45 konserin iyi bir sayı olduğunu düşünüyoruz.
Borodin Dörtlüsü, 70’inci yaşını İstanbul’da kutladı. Bu kutlamaya katıldınız mı, tanışıp sohbet ettiniz mi?
OK – Bu yıl İstanbul Festivali’nde ortak bir konser vermek istemiştik. Ortak projelerden uzak durduklarını bildirdiler.
EK – Konser tarihinde yurtdışındaydık, bu nedenle konseri izleyemedik, tanışma fırsatımız da olmadı.
Süreyya Operası’nın özel atmosferi, dörtlüye ve konserlerine ne katıyor?
EK – Böyle güzel bir ortamda konser vermek büyük şans. Evimiz gibi oldu. Bu nedenle her zaman en iyi yorumla misafirlerimizi ağırlamak istiyoruz. Sezon konserlerimizi verdiğimiz bu salonda, konuk sanatçı da davet edebiliyoruz.
EA- Mimarisi, iç düzenlemesiyle bizi icra ettiğimiz müziğin çağına götürüyor. Sahnede kendimizi çok rahat hissediyoruz.
OK – Süreyya’da çalmanın psikolojisi bizim için çok farklı.
ÇE – Sanki Avrupa’da bir salonda konsere çıkıyoruz. Bu duyguyu yoğun şekilde yaşıyorum.
Borusan’ın siparişiyle dörtlü için yazılan eser sayısı nedir?
OK – Dokuz eser oldu: Turgay Erdener, Oğuzhan Balcı, Alper Maral, Özkan Manav, Meliha Doğduyal, Hasan Uçarsu, Mahir Çetiz, Turgut Pöğün birer eser yazdı. İlyas Mirzayev “Alaturka” başlıklı dört bölümlü bir eser besteledi, ekimde seslendireceğiz. Amerikalı besteci Gerald Levinson nisanda seslendireceğimiz bir eser yazıyor.
Gençlere kapımız her zaman açık
Genç dörtlülere, dörtlü müziğine ilgi duyan genç yorumculara zaman ayırıyor musunuz?
EK – Kapılarımız her zaman açık. Yardım istendiğinde tecrübe aktarımı açısından elimizden gelen desteği veriyoruz. Örneğin ben Semplice Dörtlüsü’ne yardımcı oluyorum.
ÇE – Konservatuvar öğretmenlerinin öğrencileri yönlendirmesi gerekir. Bu konuda bir çaba göremiyorum. Öğrenciler konçerto odaklı yetiştiriliyor. Oysa oda müziği dersleri de var.
OK – Konserlerimize konservatuvardan çok güzel sanatlar fakültesinden öğrenciler ilgi gösteriyor. Aralarında çok iyi dinleyiciler var.
Türkiye’nin farklı köşelerinden sosyal medya kanalıyla ilginç mesajlar alıyor musunuz, konserlerde alışılmadık sevgi gösterileriyle karşılaşıyor musunuz?
EK – Sosyal medyadan ilginç mesajlar alıyoruz. Konserlerde ilginç olaylar yaşıyoruz. Örneğin bir konserden sonra kemanımın yayından kopan kılların toplandığını duymuştum. Ankara’daki konserden sonra sahnede bıraktığımız notalar ortadan kaybolmuştu.
Dinleyicilerin karşısına hiç beklenmedik yerlerde çıkmayı, sürpriz yapmayı, müziği bu şekilde günlük hayata sokmayı hiç düşündünüz mü?
ÇE- Joshua Bell’nin yaptığı gibi metroda çalmayı düşünmüştüm, fakat gerçekleştiremedik.
EK – Enstrümanlarımız riske giremeyeceğimiz kadar pahalı.
OK- 1995’te bir sokak konserinde üstüme pencere düşmüştü ve az kalsın parmağımı kaybediyordum. Bu nedenle açık havadaki konserlere karşı ihtiyatlıyım.
Mercan Dede, Burhan Öcal gibi müzikçilerle yaptığınız klasik müzik dışındaki çalışmalarınız sürecek mi, bu konuda kırmızı çizgileriniz var mı, isteyen her popçuyla konser verir misiniz?
EK – Dörtlünün adına yakışacak, çalışmalarını ve müzikal yaklaşımını sevdiğimiz sanatçılarla konserler veriyoruz. Yılda ortalama 6-7 konser… Halkın yoğun bir ilgisi var. Geçen yıl Burhan Öcal’la çıktığımız turneden sonra farklı kentlerden birçok teklif aldık. Bu konserler sürebilir. Borusan Müzik Evi’nin açılışında ilk kez Mercan Dede ile çalmıştık, Zorlu Center’da büyük ve pahalı bir prodüksiyon yapılmıştı. Önümüzdeki sezon farklı bir konseptte yine birlikte konser vereceğiz. Şimdi caz vokalisti Ece Gürsu ve piyanist Can Çankaya ile ortak çalışma yapmak istiyoruz. Ayrıca gelecek yıl Band-O-Neon grubuyla bir konser vereceğiz.
EA- Burhan Öcal ve Mercan Dede ile ortak çalışma yapmamız Borusan Sanat’ın önerisiydi, teklif bize de yakın geldi ve kabul ettik. Bu sayede yaylı çalgılar dörtlüsünü daha önce hiç duymamış kişiler çaldığımız klasikleri dinledi.
EK- Ortak projelere oy birliğiyle karar veriyoruz. İçimizden biri bile muhalif olsa, projeyi kabul etmiyoruz.
Yayımlanmayı bekleyen CD
Albüm kayıtlarıyla ilgili hedefleriniz neler, tematik bir arşiv oluşturmayı düşünüyor musunuz?
OK – Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin’in eserlerini kaydetmiştik ilk albümümüzde. İkinci albümde İdil Biret’le Schumann’ın Piyanolu Beşli’sini kaydettik. Ekimde üçüncü CD’miz piyasaya çıkacak. Mozart’ın 19’uncu dörtlüsü ve Verdi’nin dörtlüsü yer alacak bu kayıtta. Üç yıl önce Londra’da kaydettiğimiz Şostakoviç ve Beethoven dörtlüleri yayımlanmayı bekliyor. Ses kayıt mühendisimiz vefat edince teknik işlemler yarım kalmıştı. Tamamlayıp yayımlamak istiyoruz. Şu anda başka projemiz yok.
Planlı, tematik bir diskografi oluşturmayı planlıyor musunuz, yoksa albüm projeleri rastlantısal olarak mı sürdürülecek?
EK – Herhangi bir programımız yok. Geniş bir diskografi oluşturma fikri bize heyecan vermiyor. Kayıt seven bir dörtlü değiliz, konser vermeyi daha çok seviyoruz. Saygun, Erkin dururken Ravel ve Beethoven’in eserlerini kaydetmemiz pek anlamlı olmaz. Türk bestecilerinin eserlerinden oluşan CD’lerle uluslararası platforma çıktığımızda herhangi bir talep uyandırabilir miyiz, doğrusu bundan emin değiliz… Yine de bu konudaki çalışmalarımız devam ediyor. Saygun’un tüm dörtlülerini kaydetmek istiyoruz.
OK – Beethoven icra ederek dünyayı dolaşan bir Türk dörtlüsü kimliğini benimsememiz ne kadar akılcı olurdu? Bunu yapan pek çok dörtlü var dünyada. Kayıt için de aynı soru sözkonusu. Kaç Batılı müziksever Beethoven’i özellikle Türklerden dinlemek ister? Yurtdışındaki menajerler konserlerde mutlaka Türk bestecilerden bir eser seslendirmemizi istiyor. Bu bakış açısıyla dünyaya açılmaktan yanayız… Aslında öncelikli hedefimiz kayıtlarla yurtdışında adımızı duyurmak yerine Türkiye’de elimizden geldiğince çok konser vermek, halkımıza oda müziğini sevdirmek, müzikseverlerle interaktif bağ kurmak…
EA- Yurtdışında yılın albümü seçilen kayıtlara baktığımda, az bilinen besteciler ya da az bilinen eserlere odaklanan çalışmaların dikkat çektiğini görüyorum. Biz de kayıt planlaması yaparken bu stratejiyi benimseyebiliriz.
Geçmiş 10 yılla ilgili “keşke”leriniz var mı?
EK- Hayır, yok.
OK – Keşke olsaydı ya da olmasaydı diyebileceğimiz bir şey yok. Çok önemli sanatçılarla çalışma fırsatı bulduk, bu bile sevindirici.
Mozart’la karşılaşsak
10’uncu yıl armağanınız zaman-mekan makinesinde bir tur olsaydı, hangi tarihi yaylı çalgılar dörtlüsü ve hangi besteciyle buluşmak isterdiniz, onlara hangi soruyu yöneltirdiniz?
EA – Şostakoviç’le buluşmak “Maestro, viyolaya eserlerinizde çok güzel roller vermişsiniz, teşekkür ederim” demek isterdim. Eserlerini çalmak, besteleri üzerine sohbet etmek isterdim.
EK- Mozart’la buluşmak, dörtlüleri üzerine konuşmak isterdim. Beethoven’le buluşabilsem “birinci kemandan ne istiyorsunuz, neden bu kadar zorlu partiler yazdınız dörtlülerinizde” diye sormak isterdim.
OK– Esen’den bir ricam var: Mozart’la buluştuğunda Dissonant Dörtlü’nün (19’uncu dörtlü) girişini neden böyle yazdığını da sorar mısın lütfen?.. Ben Chopin’le buluşmak isterdim. Yaylı çalgılar dörtlüsü için neden eser yazmadığını ya da neden buna cesaret edemediğini öğrenmek isterdim. Kimbilir ne kadar müthiş eserler çıkardı ortaya… Aslında aynı soruyu Rahmaninof’a da sormak gerekir.
ÇE- Şostakoviç’e “Hayatınız gerçekten hep savaş ve iç karartıcı olaylarla mı geçti, sizi mutlu eden hiçbir olay yaşamadınız mı” diye sormak isterdim.
Müzik komedyenleri Igudesman-ki Joo ile geçen yıl bir konser vermiştiniz. Gelecek nisanda, Süreyya’daki sezon kapanışı konserinizde Igudesman’ın “Edirne’den Kars’a” adlı bir eserini seslendiriyorsunuz. Sahnedeki komedinin dozu artacak mı?
EK – Bizim için yazılmış, içinde mizah unsuru olmayan bir eser bu. Her bölümü ayrı çalınabilecek şekilde tasarlanmış.
Bu sezonun diğer sıradışı konseri 1 Şubat’ta Süreyya Operası’nda. Ertuğrul Sevsay’ın Viyana’da kurduğu Band-O-Neon topluluğuyla sahneye çıkıp tangolar çalacaksınız. Bu fikir nasıl gelişti, repertuvar nasıl oluşturuldu?
EK – Viyana’daki öğrenimim sırasında bandoneon ve tango çalmış, hatta dansçılık bile yapmıştım. O günlerden tanıdığım Ertuğrul Sevsay ve topluluğu Band-O-Neon’la tango temalı bir konser vermek istiyorduk. Geçen şubatta İstanbul’da özel bir konser verdik, bunu daha kapsamlı programla Süreyya Operası’na taşımayı arzu ettik. İlk yarıda biz Piazzolla’nın Mevsimler’ini seslendireceğiz. İkinci yarıdaki repertuvarı Band-O-Neon’la seslendireceğiz. Geçmişin Türk tangoları, Sevsay’ın besteleri de olacak repertuvarımızda.
Yeni sezonda başka ne gibi projeleriniz var?
EA – İrlanda’daki West Cork Oda Müziği Festivali’nde 2016’nın ana grubu biz olacağız. Geçmiş yıllarda Kronos Quartet gibi gruplar da “artist in residence” sıfatıyla bu festivalde yer almış.
EK – Sarıkamış Şehitleri’nin 100’üncü yılı nedeniyle bu dramı anlatan “Sarıkamış Türküsü”nü İlyas Mirzayev yaylı çalgılar dörtlüsüne uyarladı. Bu eseri ekimden itibaren seslendireceğiz, muhtemelen video çekeceğiz.
Söyleşiyi 2020 yılı hedeflerinizle bitirelim…
EA – Çok önemli virtüözlerle konser vermek istiyoruz. Mesela benim hayalim Yuri Bashmet… Bilinmeyen, ilgi çekecek eserlerden oluşan bir albüm kaydetmek…
OK – Saygun’un tüm dörtlülerini mutlaka kaydetmeliyiz. Hedefimiz müziğimizi yaygınlaştırmak.
10 YILIN EN İDDİALI 10 KONSERİ
* 3 Ekim 2005 (İlk konser) * 26 Haziran 2008 (İstanbul Festivali) * 31 Mayıs 2010 (Carnegie Hall’da ICMEC Oda Müziği Yarışması Konseri) * 1 Kasım 2010 (Süreyya Operası’nda ilk sezon konseri) * 4 Nisan 2011 (Ankara Festivali Açılış Konseri) * 28 Temmuz 2011 (Schleswig Holstein Festivali) * 14 Ocak 2011 (Schloss Elmau Festivali) * 19 Mayıs 2011 (Nemrut Zirvesi) * 1 Aralık 2011 (Barbados’da iki devlet başkanınin izlediği özel konser) * 20 Mayıs 2013 (Zürih Tonhalle)
GÜRER AYKAL
Dörtlü, kişiliğini kazandı
kanıtı Beethoven yorumları
Bir kurumun kuvartet kurması önemli karardır, ciddi bir ekonomik yük getirir. Borusan’a bu öneriyi getirirken sorumluluğumun farkındaydım. Dörtlünün üyelerini çok önceden zihnimde belirlemiştim…
Yıllardır her fırsatta Türkiye’nin her kentindeki konservatuvar öğretmenlerine yetenekli öğrencilerini sorarım. İyi öğrencilerin gelişimini takip ederim. Esen Kıvrak’ı çocukluğunda tanımıştım. Olgu Kızılay’ın uzun süredir peşindeydim; yaşamını düzenlemesini bekliyordum. Çağ Erçağ’ın gelişimini takip etmiştim. Efdal Küçük ve diğer grup üyelerinin zekasını, üretkenliğini müzik dışındaki yaşamlarında da görmüştüm.
Kocabıyık Ailesi’nin, Borusan’ın verdiği karar bu aşamada çok önemlidir. Ülkemiz için büyük bir kazançtır. Çünkü diğer ülkelere baktığınızda Borusan Kuvartet gibi sistematik çalışan, repertuvar geliştiren, konser veren müzik topluluğunu az görürsünüz.
Bir kuvartetin kişiliğini kazanması zaman ister, birkaç yıllık iş değildir. Borusan Kuvartet’in kişiliğini kazandığını rahatlıkla söyleyebilirim. Kanıtı Beethoven icralarıdır. Her notanın hakkını veren, besteciyle özleşleşen icralar bunlar. Medici Kuvartet’in kurucusu Paul Robertson’un bahsettiği hayalet işte ancak bu aşamada ortaya çıkar. Yani tüm müzikçiler zihnen ortak bir yere varınca… Bu yeri tanımlamak zor; dünyada mıdır, uzayda mı, bilemem… Beethoven icralarının grup üyelerinde bıraktığı kültür, bilgi birikiminin metomorfoza yol açması kaçınılmazdı. Bundan sonra daha az enerji harcayıp daha çok yol alacaklar. Bestecileri algılama yetenekleri arttı, birbirlerini derinlemesine tanıdılar, çalışma süreci hızlandı. Hazırladıkları eserleri konser öncesinde bana dinletirken, zekice buluşlarıyla beni hep şaşırtıyorlar. İç partilerde çıkarttıkları olağanüstü yorumu hayretle dinliyorum, onlarla gururlanıyorum. Bu durum beni hem sevindiriyor hem de korkutuyor. Beethoven’i çalışırken bir esere aylarca çalıştılar, şimdi Saygun, Şostakoviç gibi zorlu bestecileri bile bir haftada çıkaracak düzeydeler. Umarım bu tecrübe gayretlerini, çalışkanlıklarını olumsuz etkilemez.
20’inci yılları için en büyük hayalim Borusan Kuvartet’i dünyanın en önemli sahnelerinde görmek ve çağdaş bestecilerin onları fark etmiş olması… Mozart, Beethoven, Haydn gibi başyapıtların yanı sıra kendileri için yazılmış eserleri seslendirmeleri… Klasikler önemli, çünkü onların icrası grubu bu noktaya getirdi. Tabii ki bestecilerimizi de seslendirecekler. Türkiye’deki oda müziğinin boyutunu dünyaya duyuracaklar. Bu bir görev…
Albüm kayıtlarını da aynı doğrultuda sürdürmelerini bekliyorum. Borusan Kuvartet artık uluslararası bir topluluk. Bence tüm Beethoven dörtlülerini, Türk eserlerini, Haydn’ın hiç değilse son dörtlülerinin kaydını yapmalılar. Bu CD’leri gururla dünyada her gittiğim yere taşırım. Çünkü yorumlarının, örneğin Alman topluluklarından aşağı kalır yanı olmadığı kanısındayım. Bu albümlere Kültür Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı da sahip çıkmalı.
Dünyada ve ülkemizde oda müziği pek tanınmaz, ilgi çekmez. Çünkü dinleyicinin müzikten zevk alması için bilgili, birikimli olması gerekir. Buna karşın Borusan Kuvartet 10 yılda kendi dinleyici kitlesini oluşturdu. Süreyya Operası’ndaki konserlerin biletleri aylar öncesinden tükeniyor. Süreyya Operası’nın müdavimleri, yani Türkiye’nin en üst düzeydeki izleyici kitlesi, kuvarteti benimsedi. Bununla birlikte grubun yeni dinleyici edinmek yolundaki çabasını da ilgiyle takip ediyorum. Milli Eğitim Bakanlığı’nın desteğiyle okullara girmelerini, çocukları bu müzikle tanıştırmalarını bekliyorum. Anlatıcıların da katıldığı, eğitime yönelik CD’ler, DVD’ler yapmalılar. Mercan Dede, Burhan Öcal gibi isimlerle verdikleri konserler de bu çabanın küçük birer çeşnisi… Amaç değil, araç.
ESEN KIVRAK
Bu dörtlüde birinci keman çalmak, spor otomobil kullanmak kadar zevkli
* NE ARADIM, NE BULDUM / 2005 yılında, Borusan Filarmoni’nin grup şeflerinin fırsat buldukça bir araya gelip oda müziği yaptığı, yılda 5-6 konser verdiği bir topluluktu Borusan Kuvartet. Bugün geldiğimiz noktayı hayal bile edemezdik. 2010’da ABD’de kazandığımız ödül ilk önemli aşamaydı. Birlikte müzik yapmayı seviyorduk, orkestradan ayrılıp sadece dörtlü çalışmasına yöneldik. Uluslararası bir kuvartet olabilmek için zorunlu bir karardı bu. Sonuçlarını zaman içinde aldık.
Kuvartette çalmak müziğe yaklaşımımda köklü değişikliklere yol açtı: Viyana’da konser kemancılığı bölümünden mezun oldum. Hayatım konçerto ve keman odaklı repertuvar üzerine çalışmakla geçmişti. Hayalim hep konçerto çalmaktı. Oda müziğinin daha kolay olduğunu düşünür, ilgilenmezdim. Borusan Kuvartet deneyimi, oda müziğinin çok daha zor olduğunu gösterdi. Buna karşın, orkestra önündeki solistin yalnızlığından kurtulup, üç müzikçiyle yakın iletişimde müzik yapmanın, aile gibi olmanın mutluluğunu yaşadım. Müzikal tercihlerim yön değiştirdi. İyi ki bu seçimi yapmışım, oda müzikçisi olmuşum. Dörtlü repertuvarındaki müzik çok daha özel, yoğun. Birinci keman için doyurucu, mutluluk verici. Artık orkestra önünde konçerto çalmak bana Borusan Kuvartet’le sahneye çıkmak kadar cazip gelmiyor. Birinci keman iskemlesinde Schubert’in Ölüm ve Genç Kız’ını çalmanın aynı konserde birkaç konçerto seslendirmek kadar ağır, bir o kadar da mutluluk verici olduğunu görüyorum.
Birinci keman kuvartetlerin lideri gibi görünür. İcrada sorumluluğu üstlenirim, mimiklerimle müziği yönlendiririm. Bu açıdan Borusan Kuvartet’te birinci keman olmak, spor otomobil kullanmak kadar zevklidir. Fakat kararlar demokratik biçimde alınır. Kritik konularda birimizin muhalif kalması bile o konudan hep birlikte vaz geçmemizi sağlar. İç iletişimimize çok özen gösteririz.
• 10 YILIN EN ÖNEMLİ KAZANIMLARI / En gurur verici kazanımı dinleyiciye ulaşmayı başarmamız, sevgisini kazanmamız. Kulise gelenlerin gözlerindeki pırıltı… Zihnime kazınan görüntüler Carnegie Hall sahnesindeki ve Karayip turnesindeki halimiz…
• GELECEKLE İLGİLİ HAYALİM / Gelecekle ilgili en büyük hayallerimden biri dörtlüyle Carnegie Hall sahnesinde Adnan Saygun, Viyana Musikverein’de Ulvi Cemal Erkin’in eserlerini çalmak…
OLGU KIZILAY*
Hayalim uzaydan dünyaya bakarken Beethoven çalmak
• NE ARADIM, NE BULDUM / Uzun yıllar yurtdışındaki orkestralarda birinci kemancıydım. Orkestrada ortak bir ses yakalamaya çalışılır. Oda müziğinde ise ikinci kemanın bile karakteri vardır. Bu özellik bana çekici gelirdi. Yüksek lisansımı oda müziği üzerine yapmıştım. Türkiye’ye döndüğümde çocukluk arkadaşım Esen’le, 16 yaşında Avrupa Gençlik Orkestrası’nda tanıştığım Çağ’la oda müziği yapma teklifini alınca büyük bir heyecanla kabul ettim. Aramıza viyoladaki üslubundan çok etkilendiğim Efdal Altun’un katılmasıyla kuvartet müziği alanında beraber gelişmeye başladık. Mükemmelliyetçiliğim, titizliğim nedeniyle dörtlünün en çok konuşan, en zor karakteriyim. Zamanla bu kişilik özelliğimi dengelemeyi başardım. İkinci kemanın dörtlülerde üstlendiği armoni geçişlerini belirginleştirmek, ses bütünlüğünü oluşturmak gibi çabalar, kemancılığımı geliştirdi, çalgımdan geçmişe oranla çok daha iyi kaliteli çıkarmamı sağladı. İfade gücüm arttı, berraklaştı. Artık orkestra eşliğinde konser verdiğimde, çaldığım notaların derinliğinin arttığını hissediyorum.
• 10 YILIN EN ÖNEMLİ KAZANIMI / Beethoven serisinden oluşan konserler gurur verici. Münih’teki en büyük müzik mağazalarından birinde İdil Biret’le kaydettiğimiz CD’yi görmek hayalimin ötesindeydi. Güzel Sanatlar Müzik fakültesi öğrencilerinden bir grup izleyici edindik. Konserlerde onlarla karşılaşmak, öğrenme çabaları beni çok sevindiriyor.
• GELECEKLE İLGİLİ HAYALİM / Bu sezon yorumlamaya başlayacağımız Mendelssohn’un dörtlüleri beni çok heyecanlandırıyor, hayalim bestecinin tüm dörtlülerini seslendirmek. Gelecekle ilgili en çılgın hayalim uzayda, yerçekimsiz ortamda Borusan Dörtlüsü’yle Beethoven’in Cavatina Quartet’ini icra etmek isterdim.
* Olgu Kızılay 2018’de topluluktan kendi isteğiyle ayrıldı
ÇAĞ ERÇAĞ
Karda, buzda konsere gelen Süreyya Operası
dinleyicilerinden her birini
kucaklayıp öpmek geçiyor içimden
• NE ARADIM, NE BULDUM / Yaylı çalgılar dörtlüsünde çalmak gibi bir hedefim yoktu. Orkestra müziği, konçertolar ve solo çalışmalara odaklanmıştım. 2005’te Borusan Kuvartet’e girme teklifini kabul edince birden ufkum açıldı. Müthiş bir repertuvarla karşılaştım, armoni zenginliğiyle büyülendim, Beethoven’in dörtlülerini seslendirirken o yüce senfonileri nasıl yazdığını anladım. 10 yıl sonra bugün, bambaşka bir noktadayım. Çello tekniğim, müziği analiz yeteneğim gelişti. Şimdi kuvartet için beste yapmayı hayal ediyorum… Bence tüm orkestra üyelerinin oda müziği çalışması gerekir. Sadece kendi partisiyle ilgilenen sanatçıya, partisyonu bütünüyle kavrama ve takip etme alışkanlığı kazandırıyor.
Kuvartetin yanı sıra farklı kişilerle eğlenceli, zihnimi dinlendiren, hırssız, iddiasız, ego savaşı yaşanmayan çalışmalar yapıyorum. Cellistanbul’da çalıyorum. Esen ve piyanist Başar Can Kıvrak’la piyanolu üçlü konserleri veriyoruz. Kanuncu Tahir Aydoğdu ve Ürdünlü piyanist Zina Asfour’la yurt dışında Ortadoğulu çağdaş bestecilerin eserlerini seslendiriyoruz. Çocukluğumun geçtiği Ankara Aydınlıkevler’de arkadaşlarımla çello, gitar, saksofon üçlüsüyle kulüplerde çaldığım günlerin anısına “Aydınlıkevler” isimli bir albüm kaydettim. Caz ve folk bestelerden oluşan albüm kasımda Ada Müzik’ten yayımlanacak. Ayrıca sevdiğim türküleri çelloya uyarlamaya çalışıyorum. Aralık ayında, Hakan Şensoy’un yöneteceği orkestrayla 1970’lerin Anadolu rock parçalarını yorumlamak istiyoruz…
• 10 YILIN ÖNEMLİ KAZANIMLARI / 10 yıldan zihnime kazınan üç fotoğraftan ilki New York’ta kazandığımız ödülün açıklandığı an. İkincisi Fazıl Say ile Merano Festivali’nde verdiğimiz konser. Üçüncü unutulmaz fotoğraf İstanbul’da kar ve buz nedeniyle hayatın durduğu bir günün akşamında Süreyya Operası’ndaki konserlerimize bastonlarına dayanarak gelen ileri yaşlardaki müzikseverler… Her birini teker teker kucaklayıp öpmek gelmişti içimden. Türkiye’nin hiçbir yerinde, hatta İstanbul’un diğer semtlerinde böylesine kaliteli dinleyiciyle karşılaşmak mümkün değil…
• GELECEKLİ İLGİLİ HAYALİM / 10’uncu yılında hayalim Diyarbakır’da, Rize’de, aile büyüklerimin doğduğu Çamlıhemşin’de Beethoven çalmak. Henüz Samsun dışında Karadeniz kıyısında konser veremedik, bu beni üzüyor. Hiç davet almadık…
EFDAL ALTUN
10 yılın en şaşırtıcı olayı, You Tube’de
Saygun videomuzu izleyen Schloss Elmau
Festivali yöneticisinden konser daveti almaktı
• NE ARADIM, NE BULDUM / Kuvartet repertuvarı öğrencilik yıllarımdan beri özel ilgi alanımdı. 1992’de, öğrencilik döneminde katıldığım Ganiyev Kuvartet ilk profesyonel çalışmamdı. Mezuniyet sonrasında ablamla bir dörtlü kurduk, turneye çıktık. İstanbul’da arkadaşlarımla Saygun Kuvartet’i oluşturduk. Borusan Filarmoni’de çalıştığım dönemde Borusan Kuvartet’i imrenerek dinlerdim. Böyle bir grupta çalmayı hayal ederdim. İkinci yılda viyolacı değişimi söz konusu olduğunda teklifi sevinerek kabul ettim. Hatta İTÜ Devlet Konservatuvarı’ndaki kadrolu görevimden istifa ettim. Daha ilk konserimizde yıllardır birlikte çalıyormuşçasına uyum sağladık. Müzikal tatmin açısından kararımın getirisi umduğumdan fazla oldu. Orkestra müziğinde viyolaya solistlik rolü nadiren verilir. Dörtlüde ise besteciler birinci keman ve çellodan sonra en çok viyolaya önem vermiştir, çok güzel sololar yazılmıştır… Dörtlüde çalmak iletişim, dinleme, algılama ve analiz yeteneğini artırıyor.
• 10 YILIN ÖNEMLİ KAZANIMLARI / Dörtlü açısından 10 yılın en büyük kazanımı Beethoven repertuvarıydı. Türk bestecilerinin eser yazmasını sağlamak, Saygun, Erkin ve diğer bestecilerimizin eserlerini seslendirmek önemliydi. Şimdi Bartok çalmamız gerekiyor… 10 yıldan hafızamda kalan en unutulmaz anlara gelince… New York’ta yarışma sonucunun açıklanması, Asım Kocabıyık anısına verilen konserde 6 bin kişinin önünde çalmak… En büyük sürpriz ise geçen yıl Youtube’de Adnan Saygun videomuzu izleyen Schloss Elmau Festivali yöneticisinin bizi Berlin’e davet etmesiydi. Gidon Kremer, Capucon Kardeşler ile aynı sahneyi paylaştık.
• GELECEKLE İLGİLİ HAYALİM / Gelecek için en büyük hayalim Çankaya Köşkü’nde, Türkiye’nin gururu olarak yabancı devlet adamlarına sunulmamız, onlara Türk eserlerini seslendirmemiz. 20’nci yılımızda Viyana, Berlin, New York’un önemli konser salonlarında Beethoven’in tüm dörtlülerini seslendireceğimiz konser dizisi davetleri alabilmek…
(Serhan Yedig / 1 Ekim 2015 / Opus Dergisi)
(C) Her hakkı saklıdır