Burak Bilgili / Leyla Gencer’in azarı onu önce La Scala’ya, ardından Metropolitan’a taşıdı

0

Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera-Şan Bölümü’ne başladığında 20 yaşındaydı. Burak Bilgili, hocaları Aydın Gün, Azra Gün, Ayhan Baran, Yıldız Dağdelen ve özellikle Güzin Gürel’i öylesine sevdi ki kısa zamanda çok yol kat etti. Son sınıfta Katia Ricciarelli’nin dikkatini çekip İtalya’ya gitti, bu arada hocası Güzin Hanım’ın maddi ve manevi desteğiyle Philadelphia Ses Sanatları Akademisi’ne (Philadelphia Academy of Vocal Arts-AVA) girdi. 70 yıllık okulundan, geçen mayısta, “öğrenciliği döneminde Metropolitan’da ve La Scala’da söyleyebilmiş ilk AVA’lı” sıfatıyla mezun oldu. 2004 Mayısı’nda Finlandiya’da beş yılda bir yapılan Miriam Helin Yarışması’nda ikinciliği kazandı. “Artık yarışmaları bırakıp repertuvar geliştirmeye ağırlık vereceğim” diyen Bilgili’yle 2004 Mayısı’nda dünü ve yarınını konuştuk.

The Boston Globe gazetesi, orkestra provası yapmadan Metropolitan’da ilk kez sahneye çıkmanızı, Rus ruleti oynamaya benzetiyor. Çocukluğunuzda da bu kadar gözü kara mıydınız?
Çocukluk anılarım arasında böyle bir cesaret örneği yok. Bizim ailede riske girmekten çekinmeme özelliği annemden geliyor. Annem, Ankara Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde okuduktan sonra polisliği seçmiş. Cesur ve gözü kara bir insandır. Babam elektrik teknisyeniydi. Çocukluğumda annemin tayinleri nedeniyle bütün aile Anadolu’yu dolaştık. Amerika’ya gelmemde, burada hayatta kalma mücadelesi vermemde ve kendimi kanıtlamamda hep bu, riske girmekten korkmama özelliğinin etkisi var.
Nasıl bir aile ortamında büyüdünüz, evinizde ne tür müzikler dinlenirdi?
Annem ve babam şarkı ve türkü dinler, çok da güzel şarkı söylerler. Hatta musiki derneği üyesiydiler. Repertuvarları geniştir. Çocukluğum suresince aile toplantılarında söylenen şarkıları dinledim, bildiklerime ben de katıldım. Evimizde radyo hep açıktı.

Sevgi Soysal’ın ilham kaynağı

Klasik Batı Müziği’yle yolunuz nasıl kesişti?
10-12 yaşlarındayken, ağabeyim Barış’la birlikte pazar günleri televizyonda Hikmet Şimşek’in hazırladığı Pazar Konseri’ni kaçırmazdık. Klasik müzik hakkındaki ilk bilgilerimi bu programda aldım. Ağabeyim İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda şan eğitimi almaya başladı. Evde prova yaparken onun sesini taklit eder, gülerdim. Gülerek öğrendim birçok şeyi. Lisede nota öğrendim. Blok flüt çalıyordum. Sonra TRT İstanbul Gençlik Korosu’na girdim. Kırklareli Atatürk Lisesi’nde okuyordum. Her cumartesi Gençlik Korosu için İstanbul’a gidip geliyordum.
Ağabeyiniz müziğe devam etti mi?
Ağabeyimin Barış Adlı Çocuk isminde bir albümü yayınlandı. Bunun çok hoş bir hikâyesi de vardır. Aslında yazar Sevgi Soysal’ın öykü kitabının ismidir bu. Annem Ankara’da Metris Cezaevi’nde görev yaparken bir polis çocuğunun isminin Barış olması, orada bulunan Sevgi Soysal’ın dikkatini çekmiş. Annem de Sevgi Soysal hayranıdır. Soysal ağabeyimle yakından ilgilenmiş ve bu arkadaşlık onda derin bir etki bırakmış. Kitabının ismini bu yüzden Barış Adlı Çocuk koymuş. Ağabeyim de bu ismi daha sonra çıkardığı albümde kullandı. Ailemiz başından beri ikimizin de askerlik, polislik yapmamızı, teknik meslekleri seçmemizi istemedi. Sanatla ilgilenmemizi arzu ettiler.

Üçüncü denemede kazandı

Klasik birikim olmadan ileri yaşta konservatuvara girmeyi nasıl başardınız?
Ağabeyimin arkadaşlarından Özay Günay beni çalıştırdı. 20 yaşında, konservatuvar giriş sınavlarının üçüncü yılında hem Mimar Sinan hem de İstanbul üniversitelerinin devlet konservatuvarlarına girmeye hak kazandım ve Mimar Sinan’ı seçtim.
20 yaş geç değil mi, ilk yıllarda zorlandınız mı?
Ses ergenlik cağında değişim geçiriyor. Daha sonra rengini buluyor. Bu açıdan 20 yaş başlangıç için geç değil.
Konservatuvara girdiğiniz yıllarda müzik beğeniniz nasıldı?
Daha çok Türkçe sözlü pop müzik dinliyordum. Mesela Sezen Aksu’yu. Beğenimi konservatuvardaki hocalarım şekillendirdi. Aydın Gün sahne, Azra Gün stil, Yıldız Dağdelen diksiyon hocamdı. Çok şey borçlu olduğum Güzin Gürel foniatri ve şan hocamdı. Bu kalitede akademisyenlerr dünyanın her yerinde el üstünde tutulur. Ne yazık ki üçüncü sınıfa geldiğimde, çoğu emekli edildi. Bakın şimdilerde, eski günlerdeki gibi iyi öğrenciler çıkıyor mu bu okuldan? Ben bugün varsam, kıymeti bilinmeyen bu hocaların sayesindedir.

Bir acı hatıra: Kenan Işık

Konservatuvar döneminde dikkat çektiğiniz, sıra dışı bir başarınız oldu mu?
Hocam Güzin Gürel beni okula girdiğim sene Aydin Gün’e dinletti. Gün çok heyecanlandı. İlk yılımda, okulda sahnelediği operanın kadrosuna aldı beni. Üçüncü yılımda Güzin Gürel sınıfından dört arkadaşımla İstanbul Festivali’nde konser verdik. Sonra festivalde bir resital verdim. CRR’de Adnan Saygun’un Özsoy operasında rol aldım. Ancak bu kötü bir tecrübe olarak kaldı hafızamda.
Neden?
Yönetmen sık sık sahne planı değiştiriyordu. Üstelik iki gün önce değiştirilen sahneye giriş planı, daha sonra yeniden yürürlüğe konuyordu. Provalardan birinde şaşırdım. Yönetmen ters bir tepki gösterince, “O kadar çok değiştirdiniz ki, serseme döndük” dedim. Herkesin içinde bana bakıp, “Senden operacı filân olmaz” dedi.
Peki kimdi bu büyük Türk büyüğü?
Kenan Işık…
Siz bir dönem İstanbul Devlet Operası’nda çalışmıştınız galiba. Orada da renkli gözlemleriniz olmuştur herhalde.
Sahnede figürasyonda rol alıyordum. Salome’yle Danimarka’ya gittik. Ankara’ya Carmen sahnelemeye gittiğimizde Siemens yarışmasının afişini gördüm. Hocamla repertuvarı seçtik, çalıştık. Birinci oldum. Hocam salondaydı. Daha sonraki tüm önemli temsillerde, yarışmalarda yanımda oldu. Sadece Monserrat Caballe’yle verdiğim konsere, konservatuvardan izin alamadığı için katılamadı.
Amerika’ya nasıl gittiniz?
Hocam 2000 Martı’nda tüm masrafları üstlenip beni Philadelphia Ses Sanatları Akademisi’ne getirdi. Sınava girdim, kazandım. Sadece opera eğitimi veren ücretsiz ve özerk bir okul bu. Binlerce hayırseverin bağışıyla ayakta duruyor. Her yıl dünyanın dört bir yanından 26 öğrenci seçiyor, 11’ine ayrıca burs veriyorlar. İlk yıl Sedat Gürel-Güzin Gürel Vakfı’nın vermiş olduğu bursla okudum. Siemens’ten destek aldım. Sonra okul burs verdi. İlk iki yıl şişme yatakta yattım. Arttırdığım tüm parayı müzikle ilgili işlere harcadım. New York’a gidip sesimi dinlettim. Nota aldım, CD arşivi oluşturdum. Hâlâ kazandığımı lükse harcamam.

Şimdi Columbia Artists sanatçısı

La Scala’da sahnelenen I Puritani’de rol aldı

Eğitiminizi tamamlayıp bu yıl akademiden mezun oldunuz. Dört yıl nasıl geçti? Konser tecrübeleri, önemli isimlerle tanışıklıklar sizi nereye getirdi?
Okulun müzik direktörü Christofer Macatsoris’in teşvikiyle yarışmalara katılmaya başladım. Almanya’da Bertelsmann yarışmasında kazandığım birincilik özgüven kazandırdı. Renata Scotto, Tom Krause gibi sanatçılarla tanıştım, onlarla birlikte yorum çalıştım. Amerika’da bugün bulunduğum noktaya ulaşmam şans eseri değildir. James Levine elini omzuma atıp, “Haydi seni Metropolitan’a çıkarayım” demedi. Önümdeki kapılar gayretimle açıldı. Columbia Artists’le görüştüm, menajerliğimi üstlendiler. Baltimore Operası’nda, La Scala’da, Palm Beach’te ve Roma’da temsiller verdim. Geçen yıl Vancouver ve Pittsburgh operalarında roller aldım.
İtalya’da La Scala’nın kapıları nasıl açıldı?
Katia Ricciarelli, 2000’de Zehra Yıldız Vakfı’nın katkılarıyla Türkiye’ye geldiğinde ustalık sınıfı çalışması yapmıştı. Yaz okulu için iki öğrenci seçti. Masraflarımızı üstlenip İtalya’ya davet etti. Vakıftan da burs aldık. İtalya’daki akademide ders alırken Gargano şehrinde Ricciarelli’yle resital verdim. Parma’da bir konser vermemi sağladı. Büyük İtalyan klasik müzik bestecisi Verdi’nin yaşadığı Parma’da onun eserlerini söyledim. Amerika’ya gideceğimi Ricciarelli’ye söylediğimde, “Ne işin var orada, Amerikalılar İtalyan repertuvarından anlamazlar. Burada kal, menajer gibi seni operalara tanıtayım” demişti. Ama ben henüz buna hazır değildim.

Metropolitan kapılarını açtı

Metropolitan kadrosuna nasıl seçildiniz?
Metropolitan’ın idari müdürü okulumuza geldiğinde dinlemişti. Aynı akşam Baltimore Operası’nda beni dinlemeye gelmiş. Metropolitan’a davet etti. Leporello’nun Katalog aryasını söyledim. Beğendiler ve bana 2003-2004 sezonunun yeni prodüksiyonlarından Don Giovanni operasında Leporello rolünü verdiler. Kontratımda yazılana göre altı temsilde ikinci kast olacaktım ve bir temsilde de sahneye çıkacaktım.
Demek sahneye çıkmanız, birinci solistin merdivenden düşmesi sonucu olmadı…
Hayır, ismim programda bir yıl önceden belliydi.
Bu role nasıl hazırlandınız?
Ses, lisan, stil bilgisine sahip, aynı zamanda piyano çalan ve profesyonellere hizmet sunan “sahne antrenörleri”nden ders aldım. Okulum beni önemli yerlere gelebilmem için çok destekledi. Çünkü Akademinin 70 yıllık tarihinde, öğrenciyken Metropolitan’da ve La Scala’da sahneye çıkan ilk isim ben oldum. Karakteri, eseri, besteciyi tanımak için epeyce kitap okudum. Videolardan Leporello yorumları seyrettim.
Önümüzdeki beş yılda neler yapmayı planlıyorsunuz?
Amerika’da kalmayı düşünüyorum. Artık yarışmalara katılmayacağım. Yeni roller öğrenmek, repertuvarımı genişletmek istiyorum. Önümüzdeki iki yıl için birçok proje var.
Finlandiya’daki Mirjam Helin yarışmasında aldığınız ikincilik size bağlantılar sağladı mı?
Beş yılda bir yapılan yarışmaya 55 ülkeden 264 kişi başvurdu. Jüride Tom Krause, Grace Bumbry, Yevgeny Nezderenkov, Sarah Walker gibi ünlü isimler vardı. İşin ilginç yanı, birinci olan Koreli opera sanatçısı ile birlikte Almanya’da beraber yarışmaya girmiştik, ben birinci o ise ikinci olmuştu. Şubat’ta tekrar Finlandiya’ya gidip Fin Operası’nda bir konser vereceğim. Ayrıca halen bu ülkedeki Savonlinna Festivali’ne yaptığım dinletinin sonucunu bekliyorum.
Repertuvarınızda şu anda kaç opera var?
13 opera var. Çoğunluğu Mozart, Donizetti ve Rossini operaları.
(Serhan Yedig / Mayıs 2004 / Hürriyet – Andante)

Sahnede, dünya başıma yıkıldı

Carmen’de

Leyla Gencer’e yıllar önce İstanbul’a geldiğinde dinleti yapmıştım. La Scala Operası Akademisi’nin direktörüydü, belki yardımcı olabilirdi. Çok iyi olduğumu söyleyip şevklendirdi. Daha sonra bir seminerine katıldım. Hocam Aydın Gün, Leyla Hanım’ın beni dinlemesini çok istiyordu. O gün, Leyla Hanım beni dinleyicilerin önünde yerden yere vurdu. “Bas repertuvarını unut, Verdi baritonu olabilirsin ancak” demişti. Öylesine sarsıldım ki, 10 gün boyunca o şoku atlatamadım. Sonra hocam Güzin Gürel sayesinde yeniden azimle çalışmaya başladım. 2002 Eylül’ünde La Scala Operası’nda sahneye çıkacağım eserin kostümlü genel provasına Leyla Gencer de geldi. Çok mutlu oldum, onun beni izlemesi gurur vericiydi. Provadan sonra odama geldi, tebrik etti ve nasihat verdi: “Oğlum bir an önce İtalyanca öğren” demişti. Öğüdünü dinledim ve İtalyanca’mı ilerlettim.

Sekiz yılda 12 ödül

Giargiari Bel Canto, Mario Lanza, J. Parkinson İtalyan Operası, Bertelsmann Vakfı Uluslararası Yeni Sesler, Siemens, Viyana Belvedere, Las Palmas Alfredo Kraus, BBC Cardiff Dünya Opera Şarkıcıları yarışmalarında birincilik, Licia Albanese-Puccini, Kanada Montreal Genç Yetenekler, Mirjam Helin yarışmalarında ikincilik, Loren Zachary Yarışması’nda Özel Ödül

Linkler

Kişisel web sayfası

Share.

Leave A Reply

10 − seven =

error: Content is protected !!