Krzysztof Penderecki / Eserlerim entelektüel oluşumun ürünleri

0

Polonya’nın önde gelen çağdaş bestecilerinden Krzysztof Penderecki, 1987 Haziranı’nda 15’inci İstanbul Festivali’ne ilk kez konuk olmuştu. Bestecinin “Polonya Requiemi” festivalde seslendirilmişti. “Günümüzde tamamen tonal beste artık yapılamaz” diyen Penderecki bu vesileyle müziğini ve sanata bakışını anlatmıştı.

 

Müziğe başlamanızda aileden gelen bir geleneğin etkisi         oldu mu ?
– Babam bir keman almıştı. Bununla kendi halimde oynardım. Geç sayılabilecek bir yaşta Krakov Konservatuvarı’na gittim. Keman öğrenirken, şefliğe de yöneldim. Bu yıllarda kendi kendime çalışırken küçük besteler yapıyordum.
İlk eserleriniz öğrencilik yıllarında doğuyor o zaman…
– Ben bu dönemde yazdıklarımı beste olarak nitelendirmiyorum. İlk eserlerim 1955’li yıllarla beraber doğdu diyebiliriz.
Beste yaparken nasıl bir ortamı tercih ediyorsunuz? Doğa veya diğer güzellikler eserleriniz üzerinde etkin rol oynuyor mu?
– Genelde evimde beste yaparım.Evimdeki ortam benim için eşsizdir. 12 hektarlık bir bahçem var; ayrıca antika eşyalardan çok hoşlanırım. Evim aileden kalan çok eski bir yapı. Sakin bir ortamda çalışıyorum ve evimde huzuru fazlasıyla buluyorum. Kişi nasıl beste yaptığını tanımlayamıyor. Ama önceki yüzyıllarda olduğu gibi doğal ya da diğer bazı olayların etkisiyle beste yaptığımı söyleyemem. Eserlerim entelektüel oluşumun ürünleridir. Diğer unsurların da rolü kuşkusuz var fakat bunlar dolaylı yoldan eserlerimi etkiliyor.
Konservatuvarlarda ders veriyor musunuz; birikimlerinizden gençler yararlanıyor mu?
– Bir süredir ders vermiyorum. Bu ara çok geziyorum, her yerde konser veriyorum. Zaten zamanım olsa oturup beste yaparım. Yaklaşık bir yıldır yeni bir şey bestelemedim.

Boulez ve eserlerinden hoşlanmam

Düşündüğünüz yeni çalışmalar, projeler…
– Şu an yeni bir şeye başlamadım. Son bestelediğim opera “Kara Maske“ geçen yıl Salzburg’ta seslendirildi. Yeni bir opera bestelemek istiyorum. Bu alanda başarılı olduğuma inanıyorum. 10 kadar ilgimi çeken konu var, bunlardan birini seçeceğim. En çok “Dreyfus Olayı” ile ilgileniyorum.
Libretto sorununu nasıl çözümlüyorsunuz?
– Seçtiğim eserler zaten tiyatro yapıtları. Bunları bazen kesiyorum, bazen müziği tamamlayacak sözler ekliyorum. Kısacası operalarım tiyatro eserlerinin metinlerine dayanıyor.
Operalarınızın konuları karamsar bir yapıya sahip. Bestelemeyi düşündüğünüz yeni eserler de aynı özellikleri içeriyor mu?..
– Bunda ister istemez ülkemin tarihinin beni yönlendirdiğini belirtmek isterim. Geçirdiğimiz savaş ve sömürüler, yönetimdeki aksaklıklar, operalarımın temalarını daha içe dönük ve karamsar konulardan seçmeme neden oluyor. Sanatta politikaya karşıyım ve eserlerimde müziğin politikadan ayrı olarak değerlendirilmesinden yanayım. Ama buna karşın, ülke yaşantısından ayrı bir anlayışta da beste yapamam.
Avrupa’da opera bitti, bitiyor diye tartışmalar sürerken, siz özellikle opera diyorsunuz…
– Bu tür düşünceleri Boulez gibi hayatında hiç opera bestelememiş kişiler ortaya atıyor. Boulez’den ve eserlerinden hoşlanmadığımı belirtmek isterim. Opera ölmedi ve artan bir ilgiyi gözlüyorum. Halk yeni opera eserleri dinlemek istiyor.
Kaynaklar eserlerinizde Boulez etkisi görüldüğünü yazıyor…
– Bu etki 1950’li yıllarda. O yıllarda bile tam anlamıyla Boulez’in etkisinde olduğum söylenemez. O dönemin politik olayları ve Polonya halkının yeterince dışarı açılamaması bu etkilenmeyi yarattı. Şu an ise, Boulez’le en ufak bir benzerliğimiz vok.

Tonale dönüş söz konusu olamaz

Çağdaş klasik müziğin bazı sorunları var. Tonal, atonal ve değişik doğrultulara yönelmeler bestecileri birbirinden iyice uzaklaştırıyor.
– Tonale dönüş söz konusu olamaz, o geçmiş bir dönemin temelidir. Fakat bu tamamen atonal yazacağız demek de değildir. Benim eserlerimde de tonal öğeler bulunur ama tamamen tonal yapıda beste günümüzde yapılamaz. Müzikteki karmaşa 1950-60’lardan sonra çok hızlı bir devinimle ortaya çıkan birçok yeni stilden kaynaklanıyor. Müzik çalışmalarını tek çatı al-tında toplamak olanaksız. Buna karşın artık farklılık yaratma zamanı da değil. Yaratılan ve oluşturulan görüşlerin en iyi şekilde bütünleştirilerek yeni eserlerin bestelenmesi gerekli.
Polonyalı bestecilerin son yıllarda oldukça başarılı olmaları bu düzeye eriştiklerinin göstergesi mi?
– Polonya’da geleneksel bir çağdaş müzik anlayışı vardır. 1956’larda çağdaş müzik festivalleri başlatılmıştır. Müzikçisiyle, dinleyicisiyle Polonya halkı çağdaş klasik müziğe ilgi gösterir. Bizler Mahler’in 19. yüzyılın sonlarında doğan akımların bütünleşmesini içeren eserleri gibi, yüzyılımızın yarattığı stillerin olumlu bileşkelerini yaratmaya çalışıyoruz.
Fakat halkın çağdaş müzikle özdeşleşemediği söyleniyor…
– Bu görüşte iyi ve kötü besteci olgusunu incelemek gerekir. Eserleri mantığa uygun her besteci anlaşılır. Birçok çağdaş kötü besteci var, ayrıca yorumcular da yeterince çağdaş eserleri seslendirmiyor. Şan sanatçıları seslerini kaybetmekten korktuklarını belirterek çağdaş operalarda rol almak istemiyor. Benim için insan sesi de bir çalgıdır ve gereğinde her eseri şenlendirebilir.
Yorumcuların çağdaş eserlere gereken ilgiyi göstermediğini belirttiniz. Ya genç yorumcular?..
– Bazıları çağdaş eserlerle ilgileniyor. Onlara bazı eserlerimi adıyorum. Fakat gençlerin çoğu dışa dönük bir yorum anlayışından yana. Olgunlaştıkça onların bu görüşünün kaybolacağına inanıyorum.
Günümüz bestecilerinin çoğu solo çalgı veya küçük çalgı toplulukları için beste yaparken, siz büyük orkestralara eserlerinizde yer veriyorsunuz…
– Benim de oda müziği eserlerim var. Fakat opera ve konulu yapıtlarda kendimi daha başarılı görüyorum. Bu tür eserleri yazmak, daha fazla zaman gerektiriyor. Entelektüel birikim gerektirdiği için yapıtıma eklediğim her nota için düşünürüm. Kısacası, düşüncelerimi ve duygularımı zengin bir paletle aktarmadan hoşlanıyorum.
Diğer bestecileri küçük topluluklara yöneltmede eserlerinin seslendirilmemesinin de rolü olduğu inancındayım. Sizin eserleriniz ise festivallerde, orkestraların programlarında yer alıyor.
– Değindiğiniz nokta, gerçekten önemli. Tanıdığım bazı besteciler yorumlardan bıktıkları için yeni arayıştalar. Polonya’dan kaynaklanan gelenek eserlerimin ilk önce ülkemde sonra dünyanın birçok önemli sanat merkezinde seslendirilmesini sağlıyor. Seslendirme konusunda şanslı olduğumu söylemek istemiyorum, ama başarılı ve iyi yapıtlar veren her bestecinin seslendirileceğine inanıyorum.
Çağdaş Klasik Türk Müziği’nden tanıdığımız isimler var mı?
– Saygun’u çok az biliyorum. Ama besteleri genelde geleneksel öğelere bağımlı. Müziğinizi ve bestecilerinizi tanımıyorum; çünkü Avrupa’da yeterince seslendirilmiyorlar. Türk bestecilerinin de eserlerinin Batı’da seslendirilmelerini sağlamak gerekli.
Polonya’da müzik eğitimi gençlere veriliyor mu, gençlerle sizin eserleriniz arasındaki bağ hangi düzeyde?
– Bu sorunun yanıtını kızımdan alsanız daha iyi. Çünkü kendisi keman, viyolonsel ve piyano çalmasına karşın klasik müziğe gereğince ilgi göstermiyor. Okullarda verilen eksik müzik eğitiminin de rolü büyük. Gençler günümüzde pop ve rock dinliyor.

Polonya Requemi’ni Walessa istedi

Eserlerinizin çoğu kez plak kayıtlarını gerçekleştiriyorsunuz. Ama bunlardan bazıları olumsuz eleştiriler alıyor…
– Besteci eserini en iyi yöneten kişi değildir. Ben yalnızca kendi eserlerimi seslendirmiyorum. Klasik dönem dışında birçok bestecinin yapıtlarına konserlerimde yer veriyorum. Eserlerimi benden daha iyi çaldırtacak kişiler mutlaka vardır. Ayrıca Polonya’da plak endüstrisi çok ilkel, kaliteli plaklar üretilemiyor. Bildiğiniz gibi plak üretimi güçlü bir maddi destek istiyor.
Baş yapıtınız olarak nitelendirilen “Polonya Requiemi” nasıl doğdu?
– Esere 1980 yılında başladım ve bir bölümünü dünya savaşın-da bizim tarihimiz açısından ilginç bir kişiliği olan Kardinal Wyszynski’ye adadım. Daha sonra (Dayanışma Hareketi’nin işçi lideri) Lech Walessa, Gdansk şehrinde 1970 yılında öldürülen işçilerin anısına yapılan anıtın açılış töreni için bir eser istedi. Bütün bu bölümler bir araya gelerek ve yeni bölümlerinde eklenmesiyle bu yapıt ortaya çıktı.
“Polonya Requiemi”nin diğer requemlerden ayrıldığı noktalar var mı?
– Eserime politik bir açıdan bakmak isteyenler olabilir, fakat ben buna katılmıyorum. Eserin Polonya halkına adanmasında benim kişisel ilişkilerimin ve halkımın tarifinin rol oynadığını belirtebilirim. Eserin mesajı, politik yapıya değil, müziğe dayandırılmıştır. Eserin metni diğer requem’lerle aynıdır. Latincenin kullanılması benim entelektüel yaklaşımımla paraleldir. Çünkü Latince uzun yıllar Polonya’da ana dilimizden çok daha etkin olan bir dildir. Metinde diğer requem’lerden farklı olan birkaç yer vardır; bunlarda eserin yakın tarihimize bağlanmasını sağlamaktadır. Birçok besteci requem yazmak ister ve ben bunu gerçekleştirdim. Diyebilirim ki “Polonya Requemi” benim bugüne kadar yazdığını tüm bestelerimin sentezidir. Başyapıtımı yarattığım inancındayım.
Eser birçok yerde seslendirildi, yankılarından söz eder misiniz?..
– Bütün seslendirmeler çok başarılıydı ve büyük coşkuyla karşılandı. Bu yıl ocak ayında Londra’da “Royal Hall” deki seslendirme benim için çok önemliydi ve kraliyet ailesi de konsere geldi.
İsrail Filarmoni Orkestrası da çok güzel seslendirdi. En ilginci ise Boston’dakiydi. Eseri bütün salon ayakta, ağlayarak dinledi. İsrail konserlerinde eseri 16 bin kişi dinledi.
(Mustafa M. Alaca / Temmuz 1987 / Gösteri Dergisi)

© Röportajın tüm hakları saklıdır. Mustafa M. Alaca’dan izinsiz kullanılamaz.

Linkler

Geçmişte besteci usta müzikçi olmak zorundaydı, şimdi enstrüman çalamayanları var (Penderecki ile söyleşi / 1987)

Bütün büyük besteciler mezarda (Penderecki ile söyleşi / 2009)

Share.

Leave A Reply

17 + 20 =

error: Content is protected !!