Maxim Rysanov / Hayallerimi şef sehpasında gerçekleştiriyorum

0

Ukraynalı viyolacı Maxim Rysanov, 2015’te, 37 yaşında iki kez Gramophone dergisince onurlandırıldı. Önce Britten albümünü gelmiş, geçmiş en iyi 10 viyola eseri kaydı arasında gösterdi. Ardından Bach süitleri geçen yılın en iyi 10 Bach yorumu listesine girdi. “Viyola çalmanın hiçbir avantajı yok” diyen Rysanov, son yıllarda şefliğe de yöneldi. 2015 İstanbul Müzik Festivali’ne gelmeden Londra’dan arayıp Rusya’dan İngiltere’ye uzanan müzik serüvenini, İstanbul’da seslendireceği Mozart’ın ikili konçertosunu konuşmuştuk.

 

Gramophone dergisinden birbiri ardına gelen ödüller, viyola için eser uyarlama ve icra etme konusundaki cesaretinizi, arzunuzu artırdı mı?
– Viyola repertuvarı ne yazık ki çok sınırlı. Bu nedenle uyarlama yapmak gerekiyor. Sevdiğim eserler daha önce uyarlandıysa bunları kullanıyorum, yoksa kendim yapıyorum. Öncelikle viyolaya uyabilecek eserler seçiyorum. Geçen yıl Çaykovski’nin Rokoko Varyasyonları’nı uyarlayıp, yorumladım. Fakat çok istediğim halde Çaykovski’nin çok sevdiğim çello konçertosuna hiç dokunmadım. Geçmişteki denemeleri başarısızdı, çünkü eser viyolaya uymuyor. Schumann’ın birinci piyano sonatı, Bach’ın süitleri ve Cesar Frank’ın sonatının viyola versiyonları yapılmıştı, bunları repertuvarıma kattım. Şu anda Bartok repertuarını inceliyorum. İki keman için eserlerinden viyola-keman ikilisine uyacakları seçip arkadaşım Saşa (Aleksandr) Sitkovetsky ile seslendireceğim.
Konser programınıza bakılırsa sıra dışı eserler seslendiriyorsunuz. Mesela Yusapov’un tango-rock konçertosu… İsmi bile zihni karıştırıyor…
– Eser tangoya ilgi duyduğu, viyola çalmaya başladığı günlerde Maxim Vengerov için bestelenmiş. Solocu eserin sonunda tango dansçısına dönüşüyor. Dansçılığı reddettim. Yerime dansçı bir çift buldular. Yeni bir düzenleme yapıldı.
Bir gün Bach, ertesi gün Ligetti programıyla sahneye çıkıp, 300 yıllık süreçte ileri, geri gitmek sizi yormuyor mu? Neden barok ya da çağdaş repertuvara odaklanmıyorsunuz?
– Viyolacı için bir döneme odaklanmak pek mümkün değil, ne yazık ki geçmişte enstrümanı solist konumunda ele alan çok az eser yazılmış… Solistin konser programlarını doldurabilecek geniş bir repertuvara ihtiyacı var, bunu ancak uyarlamalarla ya da çağdaş eserlerle sağlayabiliyor.

Doğru seçim yapmayı İngiltere’de öğrendim

Moskova’daki konservatuvar eğitiminden sonra İngiltere’de, Guildhall’da çalışma fırsatı bulamasaydınız yorumculuğunuzda ne eksik kalırdı?
– Kendimi geliştirme tutkum eksik kalabilirdi… Moskova’da müzikçiye tüm detaylar öğretilir ve bu bilgiler doğrultusunda sanatını icra etmesi beklenir. İngiliz sisteminde ise alternatifler sunulur, müzikçinin kendisine en uygun çözümü seçmesi istenir. İngiltere’de doğruyu seçmeyi, sunulan özgürlüğü en iyi şekilde değerlendirmeyi öğrendim. Moskova’da kalsaydım, büyük ihtimalle bu nitelikleri edinemeyecektim.
Ekoller arasında seçim yapmakta, viyolada sesinizi bulmakta zorlandınız mı?
– Guildhall’daki hocam John Glickman, Avusturyalı usta Max Rostal’ın öğrencisi. Moskova’daki hocam Maria Sitkovskaya’yı Virginia Berezovski yetiştirmiş; onun öğretmeni ise Viyanalı. Müzikal köklerim her iki kanaldan Avusturya ekolüne bağlanıyor. Üslubumun temelini Rus ekolü oluşturuyor. Geri kalanı farklı ekollerin karışımı. Farklı ülkelerde oda müziği topluluklarında çaldım. Alman, Fransız virtüözleri kendi müziklerini icra ederken dinledim, analiz ettim. Bilinç altıma yerleşenler üslubumu da etkiledi.
“Kemanı bırak, viyolaya geç; yoksa ders vermem” diye şantaj yapan öğretmeninizi affettiniz mi?
– Şantaj demeyelim isterseniz… 14 yaşına kadar keman çalmıştım, konservatuvarda devam etmem de mümkündü. Hocam pek çok iyi kemancıya karşılık viyolacıların çok az olduğunu söylemişti. Rekabetin az olduğu bir çalgıydı viyola. İkna oldum…
Repertuvar kısıtlaması viyolacıları kemancılara oranla çok daha yaratıcı olmaya teşvik ediyor. Bu bir avantaj kabul edilebilir mi, çalgınızın sizce başka cazip yönleri var mı?
– Evet, yaratıcılık bir tür zorunluluk. Son 50 yılda besteciler viyolanın sadece kemana eşlikçi olmadığını, solist özelliği taşıdığını fark etti; daha çok eser yazmaya başladı. Solist viyolacı ciddi oranda zaman ayırıp sürekli yeni çağdaş eserler öğrenmek zorunda. Çağdaş müzik icra tekniği açısından gittikçe karmaşıklaşıyor, zorlaşıyor. Solist bununla da başa çıkmalı. Zaten viyola çalmak kemandan daha zor; daha büyük ve daha çok güç gerektiriyor. İşte bu nedenle viyola çalmanın hiçbir avantajı yok! Tek avantajımız kemana oranla viyolada virtüöz sayısının azlığı. Müzik piyasasında kemancılar arasında yaşanan kıran kırana savaş, viyolada bu kadar sert değil. Yılların tecrübesi bana çalgımın ses potansiyelini, renklerini çok iyi tanıma avantajı veriyor. Artık kemana geçemem, çünkü boyut ve icra tekniği açısından farklı enstrümanlar. Kemancı olsaydım da yaratıcılığı, yeni ifade biçimlerini öne çıkaran repertuvarlara yönelirdim. Örneğin Gidon Kremer, normal repertuvarın yanı sıra yenilikçi pek çok çalışma yapıyor. Romantik çağın konçertolarını tutku, takıntı derecesinde seviyorum. Bunları çalmak isterdim… Arzumu orkestra şefi olarak gerekleştiriyorum. Üslubuma yakın yorumcularla bu eserleri seslendiriyorum. Takıntımdan da bu şekilde arınıyorum.

Repertuvarı genişletmek için neler yapıyorsunuz?

– Çok eser siparişi verip, bunları hemen repertuvarına katanlardan değilim. Eserleri özenle seçiyorum. İki yıl önce genç besteciler arasında “Schubert’i Anlamak” başlıklı bir yarışma düzenledim. Duyurusunu You Tube’den yaptım, sekiz dakikayı geçmeyecek, Schubert stilinde yazılmış viyola ve orkestra için eserler istedim. Kievli bir besteci minimalist üslupta “Schubert’e Eşlik” adlı harika bir eser yazdı, bunu pek çok kez seslendirdim. Daha sonra bir orkestra eseri de sipariş verdim. Bu arada Litvanyalı besteci Peteris Vasks’ı ısrarlı ricalar sonucu viyola konçertosu yazmaya ikna ettim. Gelecek yıl prömiyerini yapacağız. Genç Türk bestecilerinin eserlerini de merak ediyorum.

Şeflik ufkumu açtı

Genç besteci Dobrinka Tabakova’yla çalışmalarınız sizi Grammy adaylığına kadar taşıdı. Buluşmanızı sağlayan ECM plak firması mıydı?
– Dobrinka kolejden arkadaşım. Üçlümle eserlerini seslendiriyoruz. Çellistimiz, Gidon Kremer’in Kremerata Baltica orkestrasında çalışıyor. Onun sayesinde Dobrinka, Kremer’le tanıştı; Kremer sayesinde müziği ECM’e ulaştı.  “String Paths” albümündeki eserlerin büyük bölümü benim siparişimle daha önceden yazılmıştı, kalanların çoğu ise bana ithaf edilmişti.
Solistlik, oda müziği ve şeflik arasında zamanınızı nasıl bölüştürüyorsunuz?
– Ne mutlu ki artık bölüştürmek zorunda değilim. Şeflik müzikle ilgili tüm arzularımı gerçekleştirme fırsatı veriyor. Eserle en saf, en doğrudan temas yolu partisyonu okumak. Solist çoğunlukla partisyonda kendi bölümüne odaklanır, orkestra bölümündeki ayrıntılara, derinliğe ikincil derecede önem verir. Şef konumunda orkestra bölümünün de derinliklerine dalıp, solist olarak fark edemediğim detayları keşfediyor ve mutlu oluyorum. Artık orkestra müziğini de oda müziğinin genişletilmiş formu olarak değerlendiriyorum. Konçerto çalarken, orkestra bölümüne de dahil olabiliyor, hatta biçimlendirebiliyorum.

Sahnede yorgan çekiyor

230 yıllık nadide viyolanızı satın almak için Hollandalı Elise Mathilde Vakfı’nı nasıl ikna ettiniz?
– 13 yıl önce iyi bir viyola arıyordum. Guadagnini yapımı çalgıyı beğendim. Para toplayıp enstrüman alan bir İngiliz vakfına başvurdum, yanıt alamadım. Aradan bir yıl geçti, lüthiye aradı. Daha fazla bekleyemeyeceğini, çalgıyı satacağını söyledi. Can havliyle tüm dostlarımı aradım, yardım istedim. Elise Mathilde Vakfı’nı öğrenince, enstrümanı alıp gittim. Dinlediler, incelediler ve satın aldılar. Pek çok vakıf nadide çalgıları alıp vitrinlerde sergiliyor, gençlere sunan kurumlara büyük saygı duyuyorum.
Emprovizasyon ve beste yapıyor musunuz?
– Bestecilik özel bir yetenek. Bende yok. İçinizden gelen müziği duyabilmeniz gerekir. Ben sadece seslendirdiğim eserleri duyabiliyorum. Arkadaşlarımla birkaç kez emprovizasyon yapmayı denedik. Beceremedik, tam bir felaketti… (Gülüyor)
Bir röportajda, kimi zaman konçerto yorumlarında şeflerle sorun yaşadığınızdan bahsetmişsiniz. Sorunu tarifte kullandığınız terimi pek anlayamadım. Neden “yorganı kendi tarafınıza çok çekiyorsunuz”?
– Sanıyorum şunu demek istemiştim: Bazen solo bölümlerini olması gerekenden daha çok vurgulayarak çalıyorum. Rubatolarla süslüyorum… Şefler beklemedikleri bir durumla karşılaşıyor.
Yorgan çekme alışkanlığınız devam ediyor mu?
–  Gittikçe daha az yapıyorum bunu… Şef olarak, orkestrayla solistlere eşlik etmekten yanayım. Fakat bazen solistler o kadar farklı rubatolar yapıyorlar ki, notada yazılanın çok dışına çıkınca bu konuyu konuşmak gerekiyor. Öneri getiriyorum. “Neden bu bölümü biraz daha düz çalmıyoruz, arka planda da ilginç şeyler oluyor” diyorum. Sanıyorum, artık solist konumunda orkestrayı fazla gölgelemeden çalmayı geçmişe oranla daha iyi biliyorum.
Neyse ki İstanbul haziranda yeterince sıcak, sahnede yorgana ihtiyacınız olmayacak…
– (Kahkahalar)
İstanbul’da Lozan Oda Orkestrası’yla seslendireceğiniz Mozart’ın mi bemol majör ikili konçertosu ne kadar zamandır repertuvarınızda, esere yaklaşımınız zaman içinde nasıl değişti?
– 17 yaşında çalmıştım ilk kez. Bugüne kadar pek çok konserde seslendirdim. Kiminle çalarsam çalayım, şunu gördüm: Ne kadar yalın, saf şekilde yorumlanırsa eser o kadar fazla heyecan veriyor. Bu tür müzik, her tür yorumdan sağsağlim çıkmayı başarır. Yüzyıllardır pek çok sanatçı yorumladı, hâlâ ilgiyle dinleniyor. Mozart’ın dehasına borçluyuz bu özelliğini. Tabii ki en doğru üslupta, duygusal boyutu hakkıyla vurgulanarak icra edilmeli. Yine de en yalın yorum, en iyisi. Eseri seslendirmek, Mozart’la karşılıklı kahve içip sohbet etmek gibi (kahkahalar).
(Serhan Yedig/Mayıs 2015/Müzik Söyleşileri)

Linkler

Biyografisi

Kişisel web sayfası

Facebook hesabı

 

Share.

Leave A Reply

seventeen − 13 =

error: Content is protected !!