Niyazi Tagizade / Moskova’da Saygun ve Erkin’in eserlerini seslendirdiğimde Nazım Hikmet ağlayarak beni kucakladı

0

Azeri besteci, orkestra şefi Niyazi Tagizade-Hacıbeyov, 1950’lerde Sovyetler Birliği’nin önde gelen orkestralarıyla Türk bestecilerinin eserlerini seslendirerek yurtdışına açılmalarını sağlamıştı. Pek çok kez Türkiye’de konuk şef olarak görev yaptı. 1977’deki söyleşide Türkiye’deki alaturka-alafranga ayrımını eleştiriyor, “Neden Cemal Reşit Rey’i Devlet Sanatçısı unvanına layık bulmadınız” diye soruyor.

 

Azerbaycan’da, amcanız Üzeyir Hacıbeyov, Türkiye’de Adnan Saygun aynı konuda, aynı isimde birer opera bestelemiş. İki Köroğlu arasında ne gibi benzerlikler var?

– Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, Türk halk kültürü ve edebiyatı ile Azeri halk kültür ve edebiyatı birbirine çok karışmıştır. Siz Köroğlu, Bolu Dağları’nda yaşamış dersiniz. Biz Azerbaycan’da yaşamıştır deriz. İki kültür birbirine çok karışmıştır. Köroğlu’nun Azerbaycan kökenli bestesi, Saygun’unkinden tamamen ayrıdır. Ama libretto aynıdır. Zulme, baskıya ve ağalık düzenine başkaldırma ve bunlarla savaşma gibi…

Kendi besteleriniz var mı?

– 1940’da bestelediğim “Son Gece”, 1942’de bestelediğim “Ferhat ile Şirin” operalarım. 12’nci yüzyılın büyük Azerbeycanlı şairi Nizami Genceli’nin “Leyla ile Mecnun” adlı yapıtını da opera olarak besteledim.

Leyla ile Mecnun’u Fuzuli’den
önce Genceli yazmıştı

Biz “Leylâ ile Mecnun”u Fuzuli’nin bilirdik. Ne dersiniz?

— İlk “Leyla ile Mecnun” Genceli’nindir. Hatta Fuzuli “Nizami Genceli benim ilk ustamdır” der.

Diğer yapıtlarınızdan da söz eder misiniz?

— Diğer yapıtlarım “Citra” adlı bir bale, Rabin Dranat Tagor’un bir hikâyesi üzerine yazıldı. Hindistan’da çalındığında Nehru Büyük Ödülü’nü aldı. Senfonik yapıtlarım arasında en popüler olanı senfonik rast makamıdır. Dünyanın birçok müzik merkezinde çalınmıştır. Çalınmaktadır.

Pek çok ödül aldınız. Sizce en önemlileri hangileri?

– Şu anda aklıma gelmiyor. Aklımda kalanlar şunlar: 1938’de Birinci Devlet Nişanı, 1940’ta Güzel Sanatlar Üstadı, 1955’te Azerbaycan Halk Sanatçısı Nişanı, Sovyetler Birliği Halk Sanatçısı ve Devlet Ödülü Nişanı, Şefler Konkuru Büyük ödülü. Çekoslovakya, Macaristan, Bulgaristan’dan Devlet Müzik Nişanı, Bela Bartok Altın Ödülü ve daha birçokları…

Bugüne dek hangi yabancı orkestralarda şeflik yaptınız?

– Fransa’da Grand Opera’da, Opera ve Paris Konservatuar Orkestrası, İngiltere de Kraliyet Filarmoni Orkestrası, Almanya, Polonya, Çekoslovakya, Hindistan, Romanya, Bulgaristan’daki orkestralar. Ayrıca, Finlandiya, Çin, Macaristan, İran, Yugoslavya ve Türkiye…

Türkiye’ye kaç kez geldiniz, hangi çalışmaları yaptınız?

– Türkiye’ye sekizinci kez geldim. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’yla Ankara ve İstanbul’da konserler verdim. Çaykovski, Borodin, Mussorski ve Azerbeycanlı sanatçıların yapıtlarını yönettim. Ayrıca Türkiye’de Çaykovski’nin Yevgeni Ogenin, Verdi’nin Aida operalarıyla birinci İstanbul Festivali’nde (Adnan Saygun’un) Köroğlu’nu yönettim. Şimdi yine Köroğlu için Ankara’dayım.

Fahri Korutürk “Bir daha dünyaya
gelirsem müzikçi olacağım” demişti

Türkiye dışında Türk sanatçılarının yapıtlarından yönettikleriniz oldu mu?

— Adnan Saygun’un “Yunus Emre Oratoryosu”nu ve 3. Senfoni’sini, Ulvi Cemal Erki’nin 2. Senfoni ve Keman konçertosunu Bakü ve Moskova’da yönettim. Bunlar plak yapıldı. Dünyada ilk plağı yapılan çağdaş Türk müzik yapıtlarıdır. Ben bu parçaları Moskova Konservatuvarı salonunda çaldırırken bu salon dünyanın en güzel müzik salonuydu. Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin konuğumdu. Bugünkü Cumhurbaşkanımız Sayın Fahri Korutürk Moskova sefiri idi ve dinleyiciler arasındaydı. Müzik bittiği zaman yanıma geldiler ve beni Sevgiyle kutladılar. O sırada birisi de hıçkırarak beni bağrına basıyordu. Evet, o da Türk ozanı Nazım Hikmet’ti. Korutürk “Siz insanlara mutluluk veriyorsunuz. Bir daha dünyaya gelirsem müzisyen olacağım” dedi. Kendisi sevdiğim, saydığım kişidir. Her bayram tebrik yollarım…

Neden besteci birliği kurmadınız?

Türk müziğinin sizce eksikleri nelerdir?

— Üzülerek söylemeliyim ki siz kendi müziğinizi kendiniz parçalamışsınız. Şu alaturka sözcüğü dünyanın hiç bir yerinde sizdeki gibi kullanılmaz. Örneğin: Alafrans müzik, Alarus müzik gibi… Rica ederim söyleyin, bir halk ozanına alaturka, bir çağdaş ozana alafranga ozan deniyor mu? Yahut bütün dünyanın tanıdığı Yunus Emre, alaturka olabilir mi? Sizin alaturka dediğiniz ozan, edebiyatçı dünyanın bir yerinde halk ozanı, halk edebiyatçısıdır. Musikide de bu böyledir. Siz de dünyada çok az bulunur, kompozitörler var, fakat bir kompozitörler cemiyeti yok. Böyle bir cemiyet olsa bu değerler hep beraber, Hakkıyla Türk müziğini bugünkü kar-gaşadan kurtarır. Gerçek değerini verebilir. Ne halk müziği ne de evrensel müzik inkâr edilebilir. Ayrıca, her ülkenin kahramanlık vatan şarkıları, şiirleri folkloru ayrı bir değerdir.

Bir de sizde “Atatürk Ödülü” diye bir ödüle rastlamadım. Dünyanın bütün devletleri büyük adamları adına ödüller verirler. Resim, müzik, edebiyat, bilim gibi alanlarda Atatürk gibi gerçekten çok büyük bir kurtarıcı bir devlet adamı adına ödül düzenlememişsiniz.

Neden?

Şimdi öğrendiğime göre, sizde de Devlet Sanatçısı unvanı verilmeye başlamış. Sanatçı dostlarımdan örneğin; Adnan Saygun, İdil Biret bu Devlet Sanatçıları arasında. Fakat Türk müziğini evrensel boyutlara ulaştırıp dünyaya tanıtan büyük ve güçlü ustalardan Cemal Reşit Bey, Devlet Sanatçısı değil. Kendisi kompozitör ve şef olarak yeri doldurulmaz bir kişidir. Yalnız o mu kıymeti bilinmeyen? Aydın Gün, İtalyan operalarının en büyük devlet nişanını almıştır. Evet, Ayhan Baran önemlidir. Suna Korat, dünya operalarında birçok sahnelerin yaratıcısıdır. Ama Devlet Sanatçısı değiller.

Niçin?

Sizin müzik okullarınız çok az ve orta öğretim niteliğinde. Azerbaycan’da 100 kazanın içinde 7 sınıflı müzik okulu vardır. Burayı bitirenler 10 yıllık örnek okullara giderler. 5 yıl üniversite tahsili yerine müzik tahsili yaparlar. Her enstrümanın bölümü ayrıdır. Her bölümde bir veya iki profesör vardır. Birçok doçent, asistan… Sadece Bakü’de 20 profesör var. Bunlar üniversitelerde müzik üstüne araştırmalar yaparlar. Amcam Üzeyir Bey, akademik direktör ünvanı olan bu profesörlerdendir.

Sizde Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, Cemal Reşit Rey, Necil Kazım Akses profesör değil ama dünya çapında kompozitörler!

Şef orkestranın ışığını dinleyiciye dağıtır

Siz dünyaca tanınan bir şeftiniz, bir şefin özellikleri neler olmalıdır?

— Şef müziğin ışıklarını orkestradan alıp dinleyiciye dağıtan kişidir. Şef çaldırdığı orkestrayla tek vücut olup uyumu sağlayan kişidir. Şef ilk karşılaştığı 80-100 kişilik bir orkestranın elemanlarını kültürleri, karakterleri ve yetenekleriyle tek tek tanıyıp onlara kendini kabul ettiren kişidir. Günümüzde şef,çok iyi müzik kültürünün yanında çok iyi psikolojiyi bilen, dünya kültürünü çok iyi tanıyan kişi olması gerekir. Bir orkestra benim bütün bunları çok iyi bildiğimi bilmeli ki bana güvensin. Örneğin, Köroğlu’nu ele alalım. Bu yapıt Doğu kültürünündür. Burada bir kadın ağlıyorsa, bu bir ağıttır ve kadın burada dizlerine vura vura ağlayacaktır. Traviata’daki kadının ağladığı gibi ağ-lamaz Köroğlu’ndaki kadın. Şefin bunu bilip öğretmesi gerekir. Şef aynı zamanda halkın mesajcısıdır.

(Gönül Duranoğlu / Aralık 1977 / Sesimiz Dergisi / Redaksiyon, internete aktarım: Serhan Yedig)

SSCB HALK SANATÇISI İLAN EDİLMİŞTİ

Niyazi Tagizade Hacıbeyov, (Niyazi Zülfigaroviç) 20 Ağustos 1912’de Tiflis’te doğdu. Azeri müziğinin en önemli bestecilerinden Zülfikar Hacıbeyov’un oğlu, Üzeyir Hacıbeyov’un yeğeni. 1925-26 arasında Moskova’daki Gnesin Müzik Okulu’nda Mikhail Gnesin’in kompozisyon öğrencisi oldu. 1929-30’da St. Petersburg’da Merkezi Müzik Teknik Okulu’nda öğrenim gördü. 1932’de Bakü Konservatuvarı’nda öğrenimini tamamladı. 1937-51 arasında Azerbaycan Opera ve Balesi’nde görev yaptı. 1948’de Azerbaycan Devlet Senfoni Orkestrası’nın, 1958’de Azerbaycan Devlet Opera ve Balesi’nin birinci şefliğine atandı. Azerbaycan’da opera ve senfonik müziğin gelişiminde önemli rol üstlendi. Yerel bestecileri eser yazmak için teşvik etti, pek çok eserin prömiyerini yaptı. Hacıyev ve Karayev’in Vetan (1955), Amirov’un Sevil (1959) operası, Sultan Hacıbeyov’un Gülşen (1951) operası bu eserler arasındadır. 1962’de Kirov Tiyatrosu’nda şeflik yaparken Melikov’un “Legenda o lyubvi” balesinin dünya prömiyerini yaptı. Şeflikte virtüözite tekniğini kullanır. Besteci olarak çağdaş müzikte Azeri ulusal ekolünün kurulmasında önemli rol üstlenmiştir. En çok seslendirilen eserlerinden Rast (1949) makamların çağdaş yorumudur. Tiyatro ve sinema müziklerinin yanı sıra 12. Yüzyıl ozanlarından Nizami’nin eseri üzerine Khosrov i Nizami (1942) adlı operayı bestelemiştir. Tagore’un eseri üzerine bestelediği Chitra 1962’de Kuybişov, yeni uyarlaması ise 1972’de Azerbaycan Devlet Opera ve Balesi’nde seslendirildi. 1959’da Sovyetler Birliği’nin en yüksek sanat unvanını aldı, SSCB Halk Sanatçısı ilan edildi. 1982’de SSCB İşçi Kahramanı ünvanına layık bulundu. 1948’den 2 Ağustos 1984’teki ölümüne kadar Azerbaycan Devlet Senfoni Orkestrası’nın sanat yönetmenliğini yürüttü. (Kaynak: I. M. Yampolsky / New Grove Dictionary of Music Musicians, Cilt 13, 1980 edisyonu/ Wikipedia İngilizce edisyonu / Tercüme: Serhan Yedig)

Linkler

Azeri müzik tarihi uzmanı Suraya Agayeva’nın Tagizade ve Türk besteciler üzerine yazısı

Azerice biyografisi

Vikipedi biyografisi

 

 

 

Share.

Leave A Reply

eighteen − one =

error: Content is protected !!