Cemal Reşit Rey / Müziksever şarkı söyler, saz çalar, rakseder; asla müziği anlatmaya çalışmaz

0

Cemal Reşit Rey’in sivri dilinden müzik yazarları, eleştirmenler de sıkça payını almıştı. İşte bir örnek. Besteci, “Gerçek müzikseverin öğretmeni doğadır” diyor.

 

Wagner “Nürnbergli Şen Şarkıcılar” operasında Sixtus Beckmesser şahsını vücûde getirmekle, umduğundan çok daha geniş bir meseleyi kurcalamıştır; zira Beckmesser’ler, dünya kurulalı, her ne hikmetse, güzeli güzel yapan unsurları kullanarak, güzeli boğmağa yeltenirler. Bu şahısların en tehlikelileri de, Eva’yı elde etmeği düşünmeden, bunu akıllarınca, ilme hizmet etmek maksadıyla yapanlardır.

Tek yazıları bile müziği
uzaklara kaçırmaya yeter!

Musikide, en eski çağlar da Beckmesser’ler dolu! Bunlardan biri -misal göstermek şartsa- Eflâtun’dur: “Chromatique” ve “enharmonique” nevilerin ne kadar aleyhinde olduğu malum. Neden? Zira, Anadolu sahillerinden gelen bu nevîler, kurulmuş âdetleri sarsıyor, getirdikleri yeniliklerle eski itiyatları yerinden oynatıyor. Beckmesser’in, o anda rahatı kaçıyor, siyah tahta, tebeşir çizgileriyle, bembeyaz ediliyor!
Zannedersem, serdedeceğim fikirler buna benzer aksülamel yaratacaktır. Varsın, yaratsın! Bu yaşımda, kanaatlarım artık çoğ sağlam ve billûrlaşmış! Binaenaleyh; ileri!!!
Evvelemirde şu iddia: Musiki, musikişinasların yuvasıdır, feylozofların, riyaziyecilerin değil! Hele “musicologue” ve “musicographe”ların hiç, amma hiç değil! Halbuki, binlerce sene, musikişinaslar hayatlarını musiki ile yoğurdukları halde, onlardan bir “hoş sedâ” dahî kalmamıştır. Buna mukabil,
Beckmesser’ler, musiki hakkında, günümüze kadar gelmiş, bolbol yazılar yazmışlardır. Bu yazıların bir tanesi bile, musikiyi öldürmeye değilse de, uzaklara kaçırmaya kafî gelir! Musikiyi, bir dereceye kadar hıfzeden bugünkü nota yazısı birkaç asır yaşında. Ancak ondan evvelki bütün yazı şekilleri sadece hafızayı tahrik eder mahiyetteydi. Binaenaleyh, Şarklı ve Garplı eski musikiyi doğru dürüst bilmek imkânsızdır. Elimizde, ola ola, Beckmesser’lerin yazılmış “âlimâne” birtakım “musiki kanunları” vardır ki, insanı musikiden ebediyyen soğutmaya kâfi gelebilir. Üstelik, bu kanunlar bazı yanlış esaslar üzerine kurulmuştur; ezcümle: Eskilerin “modus” dedikleri “melodi keyfiyeti” harfler marifetiyle “ses dizileri” şeklinde serdedilmiştir. Yanlışların en büyüğü budur! Kanaatımca, o zamanların musikisi tek melodiden ibaretti (bunun aksini ileri süren Beckmesser’ler yok değil!). Musiki melodiden ibaret olunca, modus’lar birer “örnek – melodi” hâlini alır (bizim makamlarda olduğu gibi). Bunlar nota dizisi şekline kondu mu, o anda, “ethos”larını, moral tesirlerini, dolayısiyle mânâlarını kaybeder. “Doristi modus”u Mİ 3’den Mİ 2’ye pesleşen ve iki ayrı tetrakorddan müteşekkil ses dizisi değildir aslâ, sadece bir melodidir. Bu yanlış, en az, 2500 seneden beri dünyamızda hüküm sürmekte; Hakiki bir musikişinas olan Aristoxene bile bu hataya düşmüş. Heyhat! Onun musikişinas dehasından bizlere hiçbir şey intikal etmemiştir! Musikişinas bir nevi medium’dur, tahteşşuur’dur, hassasiyettir. Şarkı söyler, saz çalar, rakseder, işte o kadar! Yazı yazmaz, musikiyi anlatmağa, bir takım nazariyelere, faraziyelere bağlamağa kalkışmaz! Maalesef, Aristoxene bu hatayı işlemiş. Amma, hiç olmazsa, yanlış olan ses dizisi esasını serdederken, bu diziyi tiz’den pes’e gider şeklinde kaydetmiş (çünkü mevzubahis olan; tek sesli musiki, bunu unutmamalı!). Ya Şark’taki Beckmesser’lere ne diyelim? Farabî’den bu yana “zülfünü döküp meydana gelen” musiki nazariyatçılarına ne diyelim? Makamlar dizi şekline koymaları kâfî gelmiyor; bunları, üstelik, pes’ten tiz’e sunuyorlar! Esastaki bu yanlış onları nerelere sevkediyor, bilemezsiniz! Bir de, Garp’ta kullanılan “notation musicale” (notalama) sistemi 19’uncu asır bidayetinde işin içine girince, işler tamamen karışıyor. Beckmesser’lerimiz cilt cilt yazılarına, “Türk musikisi nazariyatı” ismini verebilmek için, bunlara Türk pasaportunu ekler eklemez, ortalık göz gözü görmez karanlık bir orman halini alıyor. Musikişinaslar bu ormanda ne yapsınlar? Ne yapabilirler?

Hakiki müzikseverin hocası tabiattır,
herkes bu dünyaya burnunu sokmasın

Bereket versin, kulaktan kulağa nakil (en mükemmel nakil tarzı!) imdada yetişiyor ve bir de bittabî, her musikişinasın şahsî dehası, ruh ve tahteşşuur zenginliği! Böylelikle, bugün bile, Sadullah Ağa’nın bir şaheseri hayranlıkla dinlenebiliyor. Aslına tamamen sadık kalınmış mıdır? Kimse evet veya hayır diyemez! Esasen bunun pek de ehemmiyeti yok; hakikat şudur ki musikinaslar arasındaki, izahı gayrımümkün bir gizli anlaşma, bir güzellik muhiti o anda zuhur ediyor! İşte, musiki budur! Burada Beckmesser’lerin yeri yok! Gidip istedikleri kadar kanunî fetvâlarını versinler! Onları kim dinler! Onlar kime ne öğretmişlerdir ki! Walther von Stolzing’in gibi, bütün hakikî musikişinasların hocası, ancak, tabiattır. Tabiat; kuşlarıyla, meltemleriyle, ırmaklarıyla, emsalsiz hâzineleriyle! Musikişinasların dünyası bambaşkadır; bu iyice bilinsin! Herkes de bu dünyaya burnunu sokmasın!
Garp, muazzam keşifleriyle, musikiyi zaptırapt altına alabilmiştir. (Bugünkü hercümerce bakmayın, eğer dünyanın sonu gelmediyse, geçicidir elbette.) Allaha şükür, el’an, şayanı hürmet ve takdir tektük kompozitör, birçok enfes icracı, hârikülade orkestralar, korolar, hatta operalar mevcut. İstikbâle ümitle bakılabilir. Memleketimize gelince, ümidimizi bir kat daha arttırmaya hakkımız var. Tek sesimizin eski ustaları ile bizler arasında artık köprü kurulmuştur. (Aklıma Boğaziçi Köprüsü geldi!)
1,5 asırlık inhitat devresi sona erdi!
Beckmesser’ler, (Die Meistersinger’in sonunda olduğu gibi) artık kapı dışarı!
Güle, güle!
Maasselâme!
(Cemal Reşit Rey /Ocak 1984/ Orkestra Dergisi)

Linkler

Cemal Reşit Rey’in biyografisi

 

Share.

Leave A Reply

thirteen − ten =

error: Content is protected !!