Yetimhanede başlayan yaşamını azmiyle şekillendiren Sabahattin Kalender, Musiki Muallim Mektebi’nin ilk mezunlarındandı. Hasan Ferit Alnar’dan sonra Fransa’da Arthur Honegger ve Darius Milhaud’nun öğrencisi oldu. Charles Munch’ten şeflik dersleri aldı. 2012’de, 92 yaşında Lahey’de vefat ettiğinde geriye opera ve orkestra eserleri kaldı. Altı yıl öncesinde, Dimitri Şostakoviç hakkındaki anılarını dinlemek üzere Lahey’deki evinden aramıştık.
Şostakoviç, Ankara’ya geldiğinde kaç yaşındaydınız, nerede öğrenciydiniz?
– 1935’te, 15 yaşında bir Musiki Muallim Mektebi öğrencisiydim. Haftada iki kez okul korosuyla Çankaya Köşkü’ne çıkıp, Atatürk’e konser veriyorduk. Koroda söylüyordum, ayrıca okul korosunun piyanistiydim.
Ziyaretle ilgili neler duymuştunuz?
– Yanlış hatırlamıyorsam, 1933’te Sovyetler Birliği’nden Mareşal Varaşilof başkanlığında bir heyet geldi. Bu heyete konser verdik, hatta Rusça şarkılar söyledik. Bu toplantı sırasında Atatürk konuğuna dönüp “Sizden bir ricam var, Rusya’nın yüksek seviyedeki besteci, müzikçilerini Türkiye’ye gönderin lütfen, bu yetenekli çocuklarla tanışsınlar. Biz de ilk fırsatta konservatuvar kuracağız” demişti. Bu konuşma üzerine 1935’te 13 kişilik bir heyet Ankara’ya geldi. O zaman konservatuvar henüz açılmamıştı. Benim de öğrenci olduğum Musiki Muallim Mektebi’ni ziyaret ettiler. Ferhunde Erkin, piyano hocamdı. Ulvi Cemal Erkin, Necil Kazım Akses armoni hocamdı.
Sizi kim tanıştırdı?
– Polonyalı şan hocam beni sahneye çıkardı, Şostakoviç’e takdim etti. Biz daha önce Şostakoviç’in adını hiç duymamıştık. Piyanoyla, türkülerden uyarladığım kendi bestelerimi çaldım. Hatta söyledim. Şostakoviç çok beğendiğini söyledi, alkışladı. Tercümanlığını yapan Ankara Üniversitesi’nden Gaffar Bey aracılığıyla beni, kaldığı Ankara Palas’a davet etti. Ankara’da kaldığı bir ay boyunca, hafta sonları hariç her sabah tercüman Gaffar Bey’le otele gittim. Alt katta, plak yayınları yapan bir büro vardı, oradaki piyano başında yaklaşık 2 saat kompozisyon çalışırdık. Ona diğer bestelerimi çaldım. Dinledi, bazı teknik bilgiler verdi. Uzun uzun, müzik üzerine sohbetler ettik. Bu sohbetler ufkumu açtı, beni heveslendirdi.
Yeteneğinizle ilgili değerlendirme yapmış mıydı?
– Sürekli “Çok yeteneklisin, seni Moskova Konservatuvarı’na aldıracağım, dünya çapında bir besteci olacaksın” diyordu. Ayrılırken, bakanlığa bir mektup yazacağını ve Rusya’ya gönderilmemi sağlayacağını söyledi.
Yazdı mı?
– Bu mektup, sonraları başıma çok dert açtı. Okuldaki hocalarım, onlar varken Şostakoviç’in benimle ilgilenmesine kızmıştı. Ertesi yıl, başarıma karşın, sınıfta kalmam sağlandı. Mithat Fenmen, yıllar sonra, “Ellerinden ucuz kurtuldun” demişti. Mahmut Ragıp Gazimihal, Şostakoviç’in benim hakkımda yazdığı yazıyı görmüş. Getirip gösterdi. Fakat Moskova’ya gönderilmedim. “Oraya gidip komünist mi olacaksın” dediler. Oysa müzik öğrenmeye gidecektim, ideolojiyle hiçbir ilgim yoktu.
Sonrasında haberleştiniz mi?
– Hiçbir haberleşmemiz olmadı. Bir kez daha yolumuz kesişmedi. 1936’da Ankara Konservatuvarı’nı kurmak için Türkiye’ye getirilen Paul Hindemith’e de takdim edildiğimde, beni Almanya’ya götürmek istemişti. Okulumu bitirmemin, elimde bir diploma olmasının daha doğru olacağı düşünüldü, gönderilmedim.
(Serhan Yedig / Eylül 2006 / Andante Dergisi)