Mutlu Torun / İki cami arasında beynamaz oldum

0

Günümüzün en önemli ut ve lavtacılarından biri Mutlu Torun. Uzun yıllar İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’nda ders verdi. Aynı zamanda Batı Müziği’ni yakından izledi, flamenkoyu öğrenmek için İspanya’ya gitti. “Hep kendim gibi yeniliğe açık müzikçileri aradım” diyor Torun. 1990’ların ortalarında Grup Mediterrane’yi kurdu. 1998’de İstanbul’da verecekleri ilk konser öncesinde, müzik serüvenini ve grubun öyküsünü anlatmıştı.
Yaklaşık 30 yıla sığdırılmış 100’ün üzerinde eser. Kabaca sayıldığında bile liste gözkamaştırıcı: 22 saz eseri, 14 ilahi, bir Mevlevi ayini, Türk Müziği sazları için 13 çoksesli beste, ut ve yaylı çalgılar için bir süit, 50 civarında şarkı, klasik gitar için yedi eser, dört film, iki tiyatro müziği.
Bir de kitaplar var. “Gelenekten Geleceğe” başlıklı ud metodu, yayımlanmak için sırasını bekleyen “Türk Müziği Formları” ve “Türk Müziğinde Analiz” adlı çalışmalar.
Akademisyen, udi ve gitar virtüözü Mutlu Torun, sadık Türk Müziği dinleyicilerinin yabancı olmadığı isimlerden. Eserleriyle yıllardır hepimizin gözünün önünde olmasına karşın değeri sadece müziğe gönül verenler tarafından fark edilen bir usta. 40’a merdiven dayayanlar onu 1970’lerde radyoda hazırladığı gitar programlarından hatırlıyor. Daha gençler ise 1980’lerin başında, Fikret Kızılok’un İstanbul’un Anadolu Yakası’ndaki küçük deneysel stüdyosunda verdiği resitallerden. Torun, “Çekirdek Resitalleri”nde, Rönesans döneminde lavta için yazılan eserleri aynı çağın Osmanlı saz eserleriyle birlikte seslendirmişti. Konser kayıtları daha sonra amatör çabalarla çoğaltıldı ve meraklıları arasında önemli bir koleksiyon parçası haline geldi. Tıpkı o yıllarda Erkan Oğur‘un solo ya da neyzen Şenol Filiz‘le yaptığı “Arayışlar” başlıklı kayıtları gibi…
Çekirdek Resitalleri, Torun’un araştırmacı yönünün günışığına çıktığı, Türk Sanat Müziği çevresinin dışındakilere de ulaştığı ilk çalışmalardı. Aynı yıllarda Türk Müziği çalgı toplulukları ve solo gitar için yazdığı birçok eser yarışmalarda ödül kazandı. (TRT’nin 1981’de TSM repertuarını genişletmek amacıyla açtığı yarışmada ilk üç ödül ve iki mansiyon!) Fakat eserleri, muhtemelen telif sorunları yüzünden, kaydedilip yayımlanmadığından arşivlerin tozlu raflarında kaldı.
Sonraki yıllarda Mutlu Torun, Türk Müziği’ne anlatım zenginliği getirecek birçok yenilikçi çalışmanın içinde yer aldı. Bosphorus, İstanbul Oda Orkestrası gibi topluluklarda çalıştı. İTO Türk Müziği Devlet Konservatuarı’nda Kompozisyon Bölümü Başkanı sıfatıyla görev yaptı, ufku açık öğrenciler yetiştirdi. Bu arada Ruhi Ayangil ve İhsan Özgen’le yurtdışında birçok konser verdi.
Yıllar sonra Mutlu Torun yine deneysel, ancak popüler olabilecek bir projeyle günışığına çıkıyor.

Üç ögeli denklem

Yeni yılın ilk günü, İstanbul’un bir önceki akşamın rehavetini yaşadığı saatlerde, Mutlu Torun’un Serencebey’deki evinin kapısını çaldık. Dördü ev içinde “kadrolu,” on kadarı balkonda “misafir” kedinin mırıltısı eşliğinde, müziğinden, yeni projelerinden söz ettik.
Konuşmaya Çekirdek Resitalleri’yle başlayınca daha eskilerden, deneysel çalışmalara yöneldiği ilk günlerden bahsetti. Torun’u saz eserleri üzerine düşünmeye teşvik eden, Türk Müziği’nde enstrümanların çoğunlukla eşlikçi durumunda kalmasıydı. Taksimlerde tek çalgının ortaya çıktığı geleneksel form yerine, oda müziğindeki çok sesli anlatım biçimlerini Türk Müziği’ne uygulamanın yollarını araştırmıştı. “1973’te neyzen Aka Gündüz’le bu yolda ikili çalışmalar yaptık. Daha sonra kemençeci Cüneyt Orhon ve viyolonselci Necati Giray’la Çoksesli Türk Müziği Üçlüsü’nü kurduk. Yurtdışında konserler verdik.”
Ne yazık ki bu dönemden günümüze ulaşan sadece anılar. Ses kaydı yok.
“1980’lerde Niyazi Sayın ve İhsan Özgen’le emprovizasyona yer veren deneyler yaptık. Son yıllarda İhsan Özgen ve Ruhi Ayangil’le ikili çalışmalar yapıyorum.”
Mutlu Torun’un 40 yıla ulaşan müzik serüveninde, geleneksel formlara ve Batı Müziği’ne merakı el ele, birbirini etkileyerek gelişmiş. “Müziğe mandolin çalarak başlamıştım. Radyoda duyduğum şarkıları çalmaya çalışır, zorlanırdım. Lise 2’de teyzemin evinde bir ut bulunca çok sevindim. Ses dağarcığı zengin bir çalgı keşfetmiştim. Kendi kendime öğrendim, ileri Türk Musikisi Konservatuarı Derneği’nde bilgimi ilerlettim. Bu kez gitara merak sardım. 1961’de, DGSA Mimarlık’ta okumaya başladığım günlerde Andrea Paleologos’tan gitar dersleri almaya başladım. Ut dersi verip gitar dersi alıyordum. Flamenkoyu ustalarından öğrenmek için İspanya’ya gittim. Pepe Rodriguez, Rafael Nogales ve Nino Ricardo’yla çalıştım.”
Torun müzikteki çok yönlü ilgisine değinirken “iki cami arasında beynamaz derler ya, benim ki de öyle” diyor. “Hep kendim gibi yeniliğe açık müzikçiler aradım birlikte çalışmak için. Mediterrane projesi de böyle çıktı ortaya. Türk müziğinin orijinal formlarını iyi bilen, flamenkoya ve caza yakın öğrencilerimle bu grubu oluşturdum.”
Grup Mediterrane, ismi gibi nevi şahsına münhasır bir topluluk. Farklı toprakların, kültürlerin ortasındaki müziği işaret ediyor. Adının yarattığı genel çağrışımın aksine sadece üç öğe üzerine kurulu seçmeci bir yaklaşımın ürünlerini sergiliyor. Öncelik Türk Müziği’nde. Çünkü üyelerinin birincil amacı geleneksel eserleri zenginleştirerek sunmak. Sonra flamenko geliyor. Üçüncü öğe ise Batı Müziği ve cazın anlatım teknikleri. Klasikten çok sesliliğin, cazdan emprovizasyonun zenginliği ödünç alınıyor.

Öğrencisinden caz dersleri aldı

Mutlu Torun, emprovizasyonun canlılığını müziğine katabilmek için, 55 yaşında, öğrencisi Nail Yavuzoğlu’ndan caz dersleri almış. “Cazcı olmak istemiyoruz tabii ki. Amaç icra yöntemimizi geliştirmek. Dinleyicimizin çoğunluğunu TSM sevenlerden oluşacağını sanıyorum. Onlara uzak düşmeden, yeni ürünler sunacağız, önlerine yeni ufuklar açmaya çalışacağız. Bu yüzden emprovizasyonlan ölçülü kullanmaktan yanayız. Melodiler hep ön planda olacak.”
Grubun hedeflediği dinleyici profili bendenize pek gerçekçi gelmedi. Torun’a naçizane fikrimi söyledim: Medîterrane’ye ilgi gösterecekler, kulağı yeniliklere açık, Radio Tarifa ya da Night Ark gibi etnik temalı müzik yapan toplulukların çalışmalarından zevk alan müzikseverlerin arasından çıkabilirdi. Onlar da kurallara fazlasıyla bağlı kalınmasından hoşlanmayabilirdi. Sanırım Torun’un biraz kafasını karıştırdım. CRR konseri sonrası bu konuyu tekrar konuşmaya karar verdik…
Mutlu Torun, müziklerinde Endülüs ve Anadolu’nun kültürel renklerdeki benzerliklerinin altını çizeceklerini söylüyor. “Yeri geldiğinde müzikle sezdiğimiz yakınlıkları vurgulayacağız. Mesela Şen Olasın Ürgüp’teki bir soloda ‘Solares’e yakın düşen temalar, ‘Bulares’in içinde bozlak ritmini sezeceksiniz.”

Bir grup, iki kutup

“Grup Mediterrane”nin dört genç üyesi de İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuarımdan. Fikret Koç (25) okulun Temel Bilimler Bölümü’nde öğrenci. Eğitimini gördüğü çalgı bağlama. Altı yıldır flamenko üzerine çalışıyor. Hocası Mutlu Torun’la ilgi alanları çakıştığı için bu grubun kuruluşunda yer almış. Mediterrane müziğindeki flamenko kutbunun en aktif üyesi.
Görevi birkaç ay önce Günkul Nebioğlu’ndan devralan perküsyoncu Tolga Gürkey (24), “Fikret’le bir süredir ikili flamenko emprovizasyonları üzerine çalışıyoruz. Bu deneyimin grup müziğine olumlu katkısı olduğuna inanıyorum” diyor. O da Temel Bilimler’den, enstrümanı kanun. Türk Müziği’nin yanı sıra iyi bir Latin müziği ve pop caz dinleyicisi.
Neyzen Volkan Yılmaz’ın (22) gruba katılışı tesadüf sonucu olmuş: “Mutlu Hoca’ya eser geçmek, yeni bir şeyler öğrenmek için gitmiştim. Bestelerini de seslendiriyorduk. Yavaş yavaş kendimi deneysel bir ortamın içinde buldum.” Yılmaz, Çalgı Eğitimi Bölümü’nden mezun. Niyazi Sayın ekolünden. TRT’de ve Ruhi Ayangil Orkestrasında da çalıyor. Diğer genç üyelerin aksine kulağı flamenko ve cazdan çok Klasik Batı Müziği’ne yakın. “Başlangıçta iki gitarın güçlü flamenko etkisi arasında epey zorlandım. Zaman içinde müziğimiz yerine oturdu. Ney’in konumu belirginleşti” diye anlatıyor grupta yaşadığı süreci.
Türk Müziği cephesinin ikinci neferi kemençeci Derya Türkan (24) bir buçuk yıldır grupta. Geçen yıl Galata Festivali’nde verdikleri ilk önemli konserde de yer almıştı. Konservatuarın Çalgı Eğitimi Bölümü’nden mezun. Aynı zamandır Anatolia ve Kudsi Erguner’le çalışıyor. “Ben pek zorlanmadım” diyor. “Zaten iki müzik arasında yakınlıklar var. Ayrıca Latin müziği dinleyicisiyim, Pop cazı seviyorum. Emprovizasyon tekniğine yakınlığım bana avantaj sağladı.” Söylediklerine bakılırsa Mediterrane iki yıllık deneyim içinde Türk Müziği – Flamenko dengesini çeşitli formüllerde deneyerek bugünkü sesini bulmuş, “Önceleri flamenko ağırlıktaydı. Sonra Türk Müziği’nden eserleri çoğalttık. Bir dönem repertuarımız neredeyse tümüyle saz eserlerimizden oluşuyordu. Sonra bugünkü denge bulundu.”
14 ocak akşamı, grubun ilk iddialı konserinde. Derya Türkan ‘ın sözünü ettiği “denge”nin sonuçlarını dinleyeceğiz.
(Serhan Yedig / Ocak 1998 / Aktüel)

Linkler

Mutlu Torun’un Vikipedi biyografisi

Mutlu Torun’un Onur Karabiber ile mülakatı

 

Share.

Leave A Reply

2 + 15 =

error: Content is protected !!