Wayne Shorter / Artık herkes anlık hazların peşinde

0

Çoğu caz dinleyicisi onu Weather Report’un efsanevi saksofoncusu olarak tanıyor. Oysa 1960’larda Miles Davis’in, Art Blakey’nin sağ koluydu. Hep yeninin, duyulmamışın peşinden koştu. Hard bop, caz rock, fussion, funk ve hip hop’u harmanlayıp elektrikle güçlendirdi. 1996’da Caz Festivali’ne konuk olmadan bir hafta önce ABD’den telefonla sorularımızı cevaplarken “Müziğimin hafif olmasından kormuyorum. Hem hafif hem de kaliteli olabilir” diyordu.

 

Wayne Shorter, Los Angeles’ın ünlü Hollywood Tepesi’ndeki saray yavrusu evinde iki yıldır inzivadaydı. 1988’den beri albümü yayımlanmamıştı; ama umurunda değildi. Duvarları Grammy ve altın plak ödülleriyle süslü salondaki koltuğa kurulup, projeksiyonla duvara yansıttığı dev  TV ekranından dünyayı izledi. Budizm üzerine kitaplar okudu. İbadet etti. Yeni bilimkurgu yazarları keşfetti. Astronomi üzerine bilgisini artırdı.
Bir haziran sabahı, kahvaltıdan hemen sonra, koltuğuna gömülüp sorularımızı cevaplarken “Turne-yeni plak-yine turne… Çemberde koşarmış gibi. ‘Catch 22’ fobisiyle yaşadım 35 yıl” diyordu gülerek.
Haksız sayılmazdı doğrusu. New York Üniversitesi’ndeki öğrencilik yıllarından bu yana oturmak nasıp olmamıştı. Askerlik, Art Blakey’le beş yıllık Jazz Messengerss macerası, Miles Davis’e cazda yeni bir kapı açtığı 1964-70 döneminde yol arkadaşlığı, cazla rock orasında köprü kuranWeather Report fenomeninin yaratılması, kendi bestelerini seslendirdiği 14, başkalarına eşlik ettiği 60’ın üzerinde albüm; konserler, konserler… Aküsü boşalmak üzereydi ki uzun bir tatile çıkma kararı aldı.
“Geçenlerde Pierre Boulez’nin yazmak için müzik çalışmasına bir yıl ara verdiğini okudum. Cazcılar bunu pek yapmaz. Oysa zorunlu. Ömür boyu maraton koşulmuyor. Durup etrafa bakmak, diğer müzikçileri dinlemek lazım. Ancak bu yolla tarihi tekrarlamazsın.”
Tarihi tekrarlamamak… Shorter’ı tanımaya çalışanlar için anahtar sözcük. Anlattıklarına bakılırsa, yeniyi yakalamak için cazcının da klasik besteciler gibi masa başına oturup plan yapması gerekiyor: “En büyük plan bilinmeyene yol açmaktır. Becerirseniz, o ana kadar bilinmeyeni çalarsınız. Beste yapmayı mayın tarlasında yürümeye benzetebilirim. Her an sizden önce yapılmış bir şeylerin üzerine basabilirsiniz.”
Bilirsiniz, caz müzikçileri anlık yaratma özgürlükleriyle övünürler. Klasikçilerin sahnede, mükemmel bile olsalar, bu özgürlükten yoksun oldukları için içlerindeki enerjiyi açzığı çıkaramayacaklarını savunurlar. Yani emprovizasyon, cazı diğer türlere üstün kılan özelliktir.
Shorter’a “plan program derken caz ruhu zedelenmiyor mu” diyoruz.

Aynı frekansı yakalamak zor

“Hepsi aynı duyarlılığı yakalayan, bir ekip gibi davranabilin, katılımcı, aynı çağda yaşadığını hisseden insanlarla birlikte çalıyorsan, doğaçlamadan mükemmel şeyler çıkar. Bilinmeyenin peşinde tutkuyla koşan, aynı çağı, apnı yerde olma hissini paylaşan insanlar olmalı. Bu çok zor oluşan bir atmosfer. 1960’larda Miles Davis’le çaldığım grup işte böyleydi. Coltrane ve Cannonball Adderley’le bunu birkaç kez yakalamıştı. “Kind of Blue”da Bill Evans aynı şekilde.”
Shorter, bu iletişimi kuracak müzikçiler olmadığını düşündüğü için 1995 sonunda yayımlanan son albümü High Life’ı baştan sona oturup yazmıştı. Saksofonuyla müziğin eksenini oluşturuyor, diğerleri eşlik ediyordu. (Laf aramızda, 1995’te, The Wire Dergisi’ne, plak firması böyle istediği için, sadece saksofoncusun marifetini sergilediği bir albüm hazırladığını itiraf etmişti! Bozuntuya vermeden dinlemeyi sürdürdük.)
“High Life’da grubu olan, işi başından aşkın cazcılarla çaldım. Birlikte çalışacak, ortak ruhu yakalayacak zamanları yoktu. Şu anda çalışığım, beraber İstanbul’a geleceğimiz grubun üyeleri albümü dinleyip müzikle tanıştı. Şimdi beraber doğaçlama yapabilecek, ifadeyi berraklaştıracak, yeni fikirler katabilecek müzikçilerle çalıyorum.”

Fazla sürat asabını bozuyor

Shorter uzun zamandır kafasını genç kuşağın hızlı tüketim alışkanlığına takmış. Weekly Journal ve Billboard’a söylediklerini bize de tekrarladı. Dakikada yüzlerce kez değişen TV görüntüleriyle büyüyen yeni kuşağın herşeyden hemen sıkılmasından, hayatı, sanatı, insanları anlamak için gereken zamanı ayırmamasından şikayetçiydi.
Bilmiyordu ki bir süre önce Aktuel mecmuası editörleri de aynı duyguyu yaşamıştı. Beğenilerin, ilgilerin bu kadar hızlı değiştiği bir çağda nasıl dergi hazırlamalıyız, diye günlerce toplantılar yapmışlardı. Neyse, biz Shorter’a dönelim:
“Anlık hazlar peşinde herkes. Çaba harcanmayan, çabuk tüketilen, kolay ele geçirilen hazlar… Zor sindirilen şeylerden kaçmak moda. Problemle karşılaşınca bile oturup düşünmek yerine intihar ediyorlar. 20 dakikalık senfoniyi dinleyecek sabırları yok. Salondan çıkıyorlar. Clinton yönetimi bu eğilimi durdurmak, kitap okumak, kültüre kafa yormak gibi değerleri yeniden canlandırmak için çabalıyor. Hifh Life, unuttuğumuz sabır duygusunun yeniden gündeme gelmesiyle ilgili bir albüm.”
Wayne Shorter’ın 35 yıllık serüvenden sonra müziğinde ulaştığı noktayı gösteren High Life, hip hop ruhuyla hazırlanmış, kıpır kıpır bir almüm. Gayet funky. Amerilakı caz DJ’si Bobby Jackson’ın deyişiyle “Dans bile ettiriyor.”
Röportaj sırasında “Neden elektiriği kapatıp ‘Plugged Nickel’deki gibi akustik yoldan gitmiyorsunuz; funk’ı, hip hop’u bir yana bırakın artık” dememek için kendimizi zor tuttuk. Tutuculuğun ve ukalalığın alemi yoktu…
Mesajı yumuşattık: “Şimdilerde saksofonunuzun uçucu, şakacı bir tonu var. Oysa 60’larda Plugged Nickel günlerinde, genç adamın dünyaya meydan okuyan çığlığı gibiydi. Olgunluk, ciddiyeti mizah duygusuyla yumuşatıyor olmalı…”
Cevabı ilginçti: “Müziğe tapmıyorum. Birçoğu başlangıçta müziğe hayatını adar, müthiş ciddilerdir. Her halleriyle ‘Beni rahatsız etme beste yapıyorum’ derler. Şunu keşfettim: Evrende en değerli şey insanoğlu. Müzik herşeyden önce insanı yansıtıyor. İstersem ‘hafif’olabilir. Bu onun kalitesini, ciddiyetini etkilemez. Bazıları eş ararken heryana bakar, bulamaz. Oysa komşu kızı ideal seçimdir, farkına varmaz. İşte böyle bir duygu. Şimdi aradığımı buldum.”

Ustasından caz tanımı

İmamızı anlamış olacak ki bir de “Shortar’a göre caz tanımı” yapıyor: “Caz akademik, semantik ve klinik olarak kategorisizlik demektir!”
Shorter, Sonny Rollins gibi, çalarken dinleyicisini eğlendirmeyi hedefliyor. Ama müziğinin aynı zamanda “Uyanın, gözünüzü açın, şablonlarla üretilen müzik dışındaki şeylerden de zevk alın” çağrısı olduğunu belirtiyor. Şaşırtıp ağzından laf almak için ansızın “Zawinul, Weather Report’un yeniden bir araya geleceğini söylüyor. Doğru mu” diye sorduk.
“Buluşup konuştuk. Böyle bir olasılık var. Koşulların olgunlaşmasını bekliyoruz. Bakalım plak firmaları ne diyecek?”
Terbiyeli gazeteciyi oynayıp, tranfer için plak firmalarından kaç milyon dolar isteyeceklerini sormadik tabii. Sözü müziğe getirdik…
“Grup yeniden kurulursa, bugüne kadar yaptığımızdan çok farklı bir müzikle ortaya çıkacağız. Yepyeni bir Weather Report olacak”
Wayne Shorter beş nefesli enstrüman çalıyor: Klarnet, soprano, alto, tenor ve bariton saksofon. İngiliz saksofoncu John Surman’ınki gibi solo albümler kaydetmeyi hiç düşünmemiş. “Gerçekten çok ilginç bir proje olurdu” dedi hatırlattığımızda. Dinleyicinin dikkatini baştan sona koruyabilmek için çok dikkatli hazırlanması gerektiğini vurguladı.
“Bu fikre en yakın projem şu: Orkestra eşliğinde saksofon için eser. Soprano ve tenor saksofon için konçerto gibi bir şey. Uzun zamandır üzerinde çalışıyorum. 1997’de dinleyebilirsiniz.”
Konuşmanın başında Budizmle ilgilendiğinden bahsetmişti Shorter. Bu dinsel öğreninin müziğine nasıl yansıdığını soruyoruz. “Doğrudan yansıdığını söyleyemem” diyor. Peki Budist öğretinin herhangi bir ilkesi yaşamında köklü değişikliğe yol açmış mı? Sabırla cevaplıyor sorumuzu caz ustası. Özel terimler kullanarak yaptığı uzun açıklamasından çıkarabildiğimiz sonuç şu: Her yaşanan olayın olumlu ve olumsuz yanları vardır. Olumsuzluklar ruhumuza ya da inancımıza etki edemez. Onları değiştiremez. Üstelik, eğer istersek olumsuzlukların düşünsel ya da inanç sistemimiz üzerindeki sonuçlarını ortadan kaldırabiliriz.
İyimser bir din Budizm. Ne güzel…
Son olarak genç saksofoncular hakkında ne düşündüğünü soruyoruz. Bazılarının, kısmen de olsa, caz duygusunu yakaladğını söylüyor. “Kübalı piyanist Gonzalo’yu (Rubalcaba) mutlaka dinleyin” diyor. Genç müzikçiler için de bir önerisi var: “En büyük tehlike, parlak, cilalı şeylerin büyüsüne kapılmak. Bunlardan kurtulmayı başarıp ruhlarının sesini yakalarlarsa başarılı olabilirler.”
(Serhan Yedig/ Aktüel Dergisi / Haziran 1996)

Linkler

Wayne Shorter ile 2001’de yapılmış röportaj

Share.

Leave A Reply

four × two =

error: Content is protected !!