Mehmet Ali Sanlıkol / Müzisyen çağın yarattığı illüzyonların tuzağına düşmemeli

0

Dünyanın en önemli caz okulu Berklee’nin ardından prestijli New England Konservatuvarı’nda mehter müziği üzerine doktora yapan ve burada ‘kültürlerarası müzik’ bölümünün direktörlüğüne atanan Mehmet Ali Sanlıkol, Batı müziği ile Osmanlı makam müziğini birleştirdiği ‘müzikal yaramazlıklar’la izleyiciyi her seferinde şaşırtıyor. 14 yıl sonra İstanbul Caz Festivali’ne katılan müzikçi “Çağımızın yarattığı illüzyonların tuzağına düşmeden Türk müziği geleneğini içselleştirecek derecede öğrenmek için çaba gösterdim” diyor.

 

Mehmet Ali Sanlıkol ile yıllar önce ilk kez Ankara’da Manhattan adlı kulüpte karşılaştım; 1996 ya da 1997 olmalı… Bursa’da başlayan müzik serüveni onu dünyanın en önemli caz okulu Berklee College of Music’e kadar taşımış, buradan yeni mezun olmuştu. Müzikal kariyerinin henüz başlangıcında yetenekli bir caz piyanistiydi. Kendisinin klavyede yer aldığı, nefesliler grubunun baskın olduğu, çoğu Berklee kökenli genç cazcılardan oluşan grubunun füzyon tarzında kuvvetli bir müzik yaptığını hatırlıyorum.
Sanlıkol, galiba 10 yıl kadar sonra ‘Dünya Size Güller Bize’ adlı Amerikalı müzisyenlerin de yer aldığı bir ‘dünya müziği’ projesinde bu kez sesiyle karşıma çıktı. Bu, Osmanlı makam müziklerinin ağırlık taşıdığı bir projeydi ve Sanlıkol, ‘Beni Ağlatma’ başlıklı, hâlâ çok severek dinlediğim bir parçanın önemli bir bölümünde gazel söylüyordu. Manhattan’da tanıştığım elektronik caza yönelmiş genç müzisyenle yanık bir sesle bu şarkıyı söyleyen solist aynı kişi miydi?

Emerson College’da Kültürlerarası Müzik Bölümü başkanı

Derken 2010 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Boston’a yaptığı ziyareti izlerken, burada resmi bir yemek masasında bir araya geldiği Türk akademisyenlerle sohbetinde karşımda yeniden Mehmet Ali Sanlıkol’u buldum. Prestijli New England Konservatuvarı’nda doktora çalışmalarını ağırlıklı olarak mehter müziği üzerine tamamlamış, Emerson College’da etno-müzikoloji dersleri veriyordu. Yaptığımız sohbetten hafızamda kalan, kulvar olarak artık Doğu’ya, etnik müziklere doğru açılmış olduğuydu… Bu yöneliş, onu doktorasını aldığı konservatuvarın -kısa bir süre önce- ‘kültürlerarası müzik’ bölümünün direktörlüğüne atanmasına kadar götürdü.
Derken 2014 yılında Sanlıkol’un ‘What’s Next’ adlı albümünü dinledim. Beni yine şaşırttı. Bu, ‘big band’ tarzında düzenlenmiş, nefeslilerin tuğrasını vurduğu hayli kuvvetli bir caz albümüydü. ‘Kozan marşı’ hariç parçaların hepsini kendisi bestelemişti ve tümü de gerçekten özgün, anlaşılır, sağlam cümlelerle örülmüş kompozisyonlardı.
‘What’s Next’, dinleyenler için hoş sürprizler de barındırıyordu. Osmanlı makam müziğinden motifler bazı şarkıların içine zekice dokunuşlarla serpiştirilmişti. Evet, Sanlıkol caza dönmüştü ama geride bıraktığı dönemdeki Doğu’ya yönelişinden de vazgeçmemişti. Bu albüm, bence caz müzisyeni kimliğiyle müzikal serüveninde sonradan yöneldiği Doğu’nun sesleri arasında bir sentez arayışına girdiğinin işaretleriydi. Örneğin, bu albümdeki ‘Palindrome’ adlı parçada bir ‘mülti-enstrümantalist’ olarak ney ve zurnayı big band konseptinin içine ustaca eklemlemiş olmasından etkilenmiştim. Ut ve bendir de dahil olmak üzere çaldığı nefesli, yaylı, vurmalı daha pek çok enstrüman var Sanlıkol’un.
Aslında bu albüme adını koyan “What’s Next” sorusu, yani Türkçesiyle “Bir sonraki ne?” sorusu Sanlıkol’un iç muhasebesinde çoktandır birikmekte olan bir dip dalganın da habercisiydi. O sorunun yanıtı geçen yılın sonunda yayımlanan ‘Resolution’ adlı albümün içinden çıktı. Sanlıkol’un albümün tanıtım metnine de yazdığı gibi, bu projesi kafasını çok uzun zamandır meşgul eden sorularla, Doğu kökeni ile sonradan içselleştirdiği Batı’nın sesleri arasında kendisini, kimliğini keşfetmeye dönük bir arayıştı. Albümün ‘Resolution’ adını taşıması, yönelttiği sorulara aradığı yanıtı bulduğunu, meseleyi çözdüğünü ve parantezi sonunda kapattığını gösteriyor.

Gerçek Doğu-Batı sentezini yakaladı

‘Resolution’ albümü de ‘What’s Next’e benzer bir ‘big band’ formatını esas alıyor. Buna karşılık Doğu makamlarının, tasavvuf müziği temalarının, Doğu’ya özgü enstrümanların ve ritm usullerinin ‘What’s Next’e kıyasla çok daha cesur, çok daha kuvvetli bir şekilde kendilerini gösterdiğini görüyoruz. Tabii arada Sanlıkol’un çaldığı klavsen üzerinden yayılan Barok esintileri de bu çok kimlikli denkleme dahil etmeniz gerekiyor.
‘Resolution’ albümünün başarısı bence müziğin sıfır toplamlı olmadığını, Doğu ve Batı’nın pekâlâ müziğin evreninde barış içinde el ele tutuşabileceklerini, birbirlerini tamamlayabileceklerini, bütünleşebileceklerini göstermesinde. Bu yönüyle Sanlıkol’un bu albümde Doğu ile Batı arasında gerçek bir sentezi yakalayabildiğini söyleyebiliriz.
Sanlıkol, yaptığı sevimli -o tabiri kullanabilirsem- ‘müzikal yaramazlıklar’ ile dinleyeni devamlı şaşırtıyor. Albüm, bu iddiasını daha girişten ‘New Orleans Çiftetellisi’ ile ortaya koyuyor. Bazılarınızın “Cazın doğduğu New Orleans’ın çiftetellisi de mi olurmuş” diye sorduğunu duyar gibiyim. Evet, oluyor… Üstelik çiftetelliyi, ünlü caz dergisi Down Beat’in sıralamalarında uzun yıllardır klarnette birinciliği kimseye kaptırmayan bizim bölgemizden bir müzisyen, İsrailli Anat Cohen çalıyor.
Albümün çiftetelli dışında iki önemli eseri daha var. Birincisi, yine Amerika’nın en önemli soprano saksofoncularından Dave Liebman’ın solist olarak çaldığı Sanlıkol’un üç bölümden oluşan ve albüme de adını veren ‘Concerto for Soprano Saxophone and Jazz Orchestra in C’ adlı eseri. Bu eser, Sanlıkol’un kendi müzikal evrimi içinde Batı ile Doğu arasındaki gidiş gelişlerini, arayışlarını konu alıyor ve sonunda iki kutupla da barışık bir çizgide ‘huzura ermesi’ ile son buluyor, çözüme bağlanıyor.

Antonio Sanchez’in davulu yürük semaiye heyecan katıyor

‘Niyaz Süiti’ ise Sanlıkol’un doktora çalışmalarının konusu olan mehter müziğinin kuvvetli ritmik dokusunu, Osmanlı müziğindeki 14/8’lik devr-i revan ile 6/8’lik yürük semai usullerinin ağırlığını koyduğu, giriş ezgisinin de Uşşak makamından açıldığı bir eser. Tabii burada yürük semaiyi kendi modern caz anlayışı içinde yeniden tanımlayan sanatçı günümüzün en önemli davulcularından, dört Grammy ödüllü Meksika kökenli Antonio Sanchez olunca işin rengi biraz değişiyor, heyecanlı bir müzikal durum ortaya çıkıyor. Bu eserde solo partisyonları ise Japon kökenli trompetçi Tiger Okoshi icra ediyor.
Sanlıkol’un ‘Resolution’ projesindeki Doğu-Batı kimlikleri aslında Sanlıkol’un kullandığı ve yakın zamanda icat edilmiş ‘Continuum fingerboard’ adındaki yeni bir çalgıda da bize göz kırpıyor. Bu, tuşların kaldırıldığı ve düz bir satıh halindeki klavye üzerinden bütün koma seslerin de verilebildiği, dolayısıyla Osmanlı makam müziğinin özel seslerinin de çalınabildiği bir enstrüman. Chicago’da Illinois Üniversitesi’nde Elektrik ve Bilgisayar Mühendisliği dersleri veren Dr. Lippold Paken adlı Amerikalı bir akademisyenin imal ettiği bir çalgı.
İstanbul konserinde Sanlıkol’un son albümünde çalan big band’deki müzisyenlerin önemli bir bölümünü sahnede göreceğiz. Albüme stüdyoda katkı veren Anat Cohen, Dave Liebman ve Antonio Sanchez sahnede yer almayacak, yalnızca Tiger Okashi’yi izleme imkânımız olacak.
Evet, Mehmet Ali Sanlıkol her seferinde beni şaşırttı. Bundan sonra da şaşırtmaya devam edeceği hususunda hiçbir endişem yok. Doğrusu, daha şimdiden bundan sonraki sürprizleri için sabırsızlanıyorum. Sahi, bundan sonra ne var?
Ama bu sorunun ipuçlarını yakalayabilmek için önce 13 Temmuz Perşembe akşamı Sanlıkol’un Zorlu PSM sahnesindeki konserini izlememiz gerekiyor. Ama dikkat edin, siz big band dinlediğinizi zannederken her an bir mehter takımının ruhu sahnede resmi geçit yapabilir. Sakın şaşırmayın…

Türk müziğini öğrenirken kimliğimi yeniden oluşturdum

‘Resolution’ albümü Mehmet Ali Sanlıkol’un iç yolculuğunun da öyküsü anlaşıldığı kadarıyla. Önce Batı formları, ardından kökleri arayış, sorgulama ve sonunda hepsinin, Doğu-Batı el ele tutuşması… Bu doğru bir okuma mı?
Evet, bir yerde bu albüm benim hikâyemi de bir miktar belgeler nitelikte. Çeşitli Batı müziklerini üstün görüp kendi büyüdüğüm memleketin müziklerine senelerce tepeden baktım. Ancak hiçbir şekilde melankolik bir memleket hasretine kapılmadan, sadece ve sadece Türk müziğinin makamsal yapısından etkilenip aniden birçok soru sormaya başladım. Mesela, mehter müziğiyle ilgili bir soru, ardından tasavvufla ilgili başka bir soruyu getirdi. Derken kendimi ciddi bir sürecin içinde buldum. Bu sürecin sonunu da ‘Resolution’ kelimesi ifade ediyor, bir problemin çözülmesi/bir sürecin nihayete ermesi gibi. Nitekim, ben Türk müziği ve kültürünü öğrenirken kimliğimi yeni baştan oluşturduğuma inanıyorum. İşte ‘Resolution’ bu sürecin nihayete ermesi…

Doğu ve Batı karşısında bir müzisyen olarak kendinizi nerede görüyorsunuz?
Çeşitli Osmanlı/Türk, Avrupa ve Amerikan müzik geleneklerini içselleştirdiğime inanıyorum. Tabiri caizse bu müzik lisanlarını iyi konuştuğuma inanıyorum.

‘Resolution’ albümünde Doğu ve Batı’dan pek çok müzik türü bir araya geliyor. Albüm için kaleme aldığınız yazıda, müziklerin karışmasının yarattığı paradoksal bir deneyimden, aynı anda her yerde olma halinin yarattığı bir illüzyon, yanılsamadan söz ediyorsunuz. Bu sözlerinizi açar mısınız?
Ben önce çeşitli Batı müziği geleneklerine senelerimi verdim, sonra da elimin tersiyle o kariyerimi bir kenara itip en azından on senemi hiçbir şeyi sorgulamadan çeşitli Türk müziği geleneklerini çalışmaya ve içselleştirmeye adadım. Geldiğim noktada Türk müziğine ve kültürüne verdiğim senelerin bana çok şey kattığına yürekten inanıyorum; ancak 90’ların sonunda ve 2000’li yılların başında nispeten tanınan bir besteci ve caz müzisyeni iken, on sene ortadan yok olunca neredeyse tamamıyla unutuldum… Neticeten, bir müzikal geleneği/lisanı tam anlamıyla içselleştirmek böylesine bir süreci ve haliyle fedakârlığı gerektiriyor. Bunun bana sorarsanız başka yolu yok.

İllüzyonların tuzağına düşmedim

Günümüzde teknolojinin YouTube, Google vs. gibi platformlar aracılığıyla müzikal gelenekleri her yere taşıyor gibi gözükmesi işte yazımın son paragrafında bahsettiğim paradoksu ortaya çıkarıyor. Bahsettiğim illüzyon bu. Sanki Türkiye’de yaşarken YouTube’da, misal, Brezilya müziğinin hazır bulunması o geleneğe geçmişe oranla daha süratle hâkim olacağımız hissini veriyor. Halbuki bu hiç de doğru değil. Üstelik pek çok meslektaşım bu gibi platformlardan öğrendikleri yüzeysel bazı ezgi ve ritmik yapılarla ortaya derinliği olmayan işler çıkarıyorlar. Evet, mesela Brezilya müziğini dinlemek geçmişe göre artık çok daha kolay ancak o geleneği hakikaten öğrenmek için aynı şeyi söylemek pek de mümkün değil.
Herhangi bir dünya müziği geleneğine dair bilgilere de ulaşım kesinlikle çok daha süratli ve mümkün ama neticeten, bu gelenekleri içselleştirecek şekilde ‘hatmetmek’ meselesinde değişen pek bir şey yok. O süreç kişisel bir süreç. Günün sonunda, ben şanslı olduğuma inanıyorum: çağımızın yarattığı illüzyonların tuzağına düşmeden Türk müziği geleneğini içselleştirecek derecede öğrenmek için gereken fedakarlığı göstermek nasip oldu.

Çok farklı müzik türlerinde beste yapan ve icra eden, çok dilli bir müzisyen olarak sizce içinde bulunduğumuz yüzyılda müzik nereye gidiyor? Küreselleşme müziğe ne getirdi? Türkiye’nin 21. yüzyıl müziğine katkısı ne olabilir?
Yukarıda izah ettiğim illüzyon bu soruyu cevaplıyor herhalde. Öte yandan, Türk müzisyenleri birden fazla müzik dili konuşmayı kendilerine ciddi bir hedef olarak tayin ederlerse o zaman Türkiye 21. yüzyılda müzik dünyasına çok dilli müzisyenler kazandırabilir. Ancak yukarıda da izah ettiğim üzere bu kolay bir mesele değil. Batı müziği konservatuarlarında okuyan gençlerimiz mutlaka bir Türk müziği enstrümanı çalmayı öğrenmeli ve Türk müziği konservatuvarlarında okuyan gençlerimiz de tersini yapmalı.

Bundan sonraki çalışma ve hedefleriniz…
İkinci bir kitap çalışmam var. Harvard Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırma yaparken Bizans notası ile yazılmış Osmanlı müziği mecmualarını çalışıyordum. Bu araştırmaya geri dönüp çalışmamı tamamlamayı arzu ediyorum. Öte yandan, kompozisyon çalışmalarıma daha fazla ağırlık verip daha fazla eser yazabilmeyi arzu ediyorum. Bilhassa epeyce orijinal bir opera ve bir de bale projem var. Bunların ötesinde caz ikonu, saksofon sanatçısı Dave Liebman ile yeni bir albüm projem de var. Umarım tüm bunları hayata geçirebilirim.
Öte yandan, yaklaşan ciddi bir projem daha var. ABD’de İslam hem muhafazakârlar hem de liberaller arasında oldukça sığ bir biçimde zikrediliyor. Bilhassa medyada İslam’ın kültürel boyutu hemen hemen hiç gündeme gelmiyor. Bu da Müslümanların son derece homojen bir yapıya sahip olduğu izlenimini uyandırıyor. En basitinden tüm Müslümanların beş vakit namaz kıldığı veya tüm Müslüman kadınların kapandığı gibi sığ algılar ciddi anlamda yaygın. Dervişlerden, kültürel İslam’dan ve Müslüman âleminin içindeki çeşitlilikten bahseden pek kimse yok… Dolayısıyla, kasım ayında bu konuya dair farkındalık getirmek için yeni bestelediğim koral bir eserin prömiyeri gerçekleşecek. Eserde 17. asırda Türk dervişlerin İstanbul’da yazdığı Türkçe şiirleri besteledim ve eserde Rönesans dönemi koral müziği ile Türk tasavvuf müziği öğelerini bir araya getiriyorum.
(Sedat Ergin / 8 Temmuz 2017 / Hürriyet)

Grammy’de finalist oldu

Aslen Kıbrıslı bir ailenin oğluyum. İstanbul doğumluyum ancak bir yaşımdan itibaren Bursa’da büyüdüm. İlk piyano öğretmenim annem Fethiye Sanlıkol’dur. Babam Dr. Parkan Sanlıkol da gerçek bir müzik âşığıydı. 17 yaşında İstanbul’a taşındım ve o sene Aydın Esen’le çalışıp ardından Berklee Müzik Koleji’ne gittim. 1996 senesinden itibaren kendi modern caz topluluğumu kurup bestelerimi icra etmeye başladım, 90’lı yılların sonlarında ve 2000’li yılların başlarında bilhassa caz dinleyicileri tarafından bilinen AudioFact topluluğunun liderliğini Onur Türkmen ile birlikte yaptım. Master ve doktora derecelerimi New England Konservatuvarı’nda tamamladım. 2003 senesinin sonuna doğru ABD’nin Boston kentinde DÜNYA isimli kültür/sanat vakfını kurup Türk müzik ve kültüründen dünya kültürlerine uzanan konserler vermeye başladım. 2014 senesinde Grammy ödüllerinin klasik oda müziği kategorisinde son 5’e kalıp finalist oldum. Daha sonra dünyaca tanınmış Carnegie Hall’den sipariş aldım. Aynı sene Yo-Yo Ma’nın Tanglewood Festivali’ndeki programında bestelediğim bir eser icra edildi. Son iki senedir Shakespeare’in ‘Otello’sunu bir Osmanlı Hadımağası olarak yeniden sahneye taşıdığım ‘Haremde Otello’ adlı opera çalışmam ABD’de epeyce ses getirdi. Ayrıca ABD’deki en saygın fonlardan biri olan Aaron Copland ödülünü aldım. Geçen nisan ayında da hem Berklee Müzik Koleji hem de New England Konservatuvarı’ndan kadrolu profesörlük teklifi aldım. Birçok sebepten ötürü New England Konservatuvarı’nı tercih ettim. Aynı zamanda buranın Intercultural Enstitüsü’nün direktörlüğünü de yürüteceğim.
Aslen Kıbrıslı bir ailenin oğluyum. İstanbul doğumluyum ancak bir yaşımdan itibaren Bursa’da büyüdüm. İlk piyano öğretmenim annem Fethiye Sanlıkol’dur. Babam Dr. Parkan Sanlıkol da gerçek bir müzik âşığıydı. 17 yaşında İstanbul’a taşındım ve o sene Aydın Esen’le çalışıp ardından Berklee Müzik Koleji’ne gittim. 1996 senesinden itibaren kendi modern caz topluluğumu kurup bestelerimi icra etmeye başladım, 90’lı yılların sonlarında ve 2000’li yılların başlarında bilhassa caz dinleyicileri tarafından bilinen AudioFact topluluğunun liderliğini Onur Türkmen ile birlikte yaptım. Master ve doktora derecelerimi New England Konservatuvarı’nda tamamladım. 2003 senesinin sonuna doğru ABD’nin Boston kentinde DÜNYA isimli kültür/sanat vakfını kurup Türk müzik ve kültüründen dünya kültürlerine uzanan konserler vermeye başladım. 2014 senesinde Grammy ödüllerinin klasik oda müziği kategorisinde son 5’e kalıp finalist oldum. Daha sonra dünyaca tanınmış Carnegie Hall’den sipariş aldım. Aynı sene Yo-Yo Ma’nın Tanglewood Festivali’ndeki programında bestelediğim bir eser icra edildi. Son iki senedir Shakespeare’in ‘Otello’sunu bir Osmanlı Hadımağası olarak yeniden sahneye taşıdığım ‘Haremde Otello’ adlı opera çalışmam ABD’de epeyce ses getirdi. Ayrıca ABD’deki en saygın fonlardan biri olan Aaron Copland ödülünü aldım. Geçen nisan ayında da hem Berklee Müzik Koleji hem de New England Konservatuvarı’ndan kadrolu profesörlük teklifi aldım. Birçok sebepten ötürü New England Konservatuvarı’nı tercih ettim. Aynı zamanda buranın Intercultural Enstitüsü’nün direktörlüğünü de yürüteceğim.

Linkler

Mehmet Ali Sanlıkol’un web sayfası

Share.

Leave A Reply

eighteen − eight =

error: Content is protected !!