Bill Bruford / Benden beklenmeyeni bekleyin

0

1970’lerde King Crimson, Yes, Genesis gibi efsanevi rock topluluklarda davul çalan Bill Bruford 1980’lerde çocukluk hayallerinin peşine düştü ve caz dünyasına girdi. Önceleri elektronik ağırlıklı, rock duygusu kuvvetli müzikler yaparken 1990’ların sonuna doğru akustik müzik üzerine araştırmalara başladı. 1998’de ilk kez Türkiye’ye geleceğini duyunca, İngiltere’den aradık. “King Krimson’ın müziği Yes ve Genesis’ten çok daha samimiydi” diyen Bruford artık avaz avaz bağıran müziğin ilgisini çekmediğini söylüyordu.

Kritik soruya Internet’te dolaşırken rastladım. Kritik dediysem, King Crimson’la ufkunu açanlar, bir zamanlar Yes’e gönül bağlayanlar için… Röportaj öncesinde Bill Bruford cephesindeki yenilikleri öğrenme umuduyla sanal alemi arşınlıyordum. 1996’nın ilkbaharında Macar gazetesi Magyar Narancs’ta yayımlanan röportaja rastladım, “Dinleyiciler Yes, King Crimson ve Genesis’i çoğu zaman aynı kefeye koyup, aynı tür İngiliz grupları gibi değerlendiriyor” demişti Bruford. Ardından, aklıma takılan şu değerlendirmeyi yapmıştı: “Şundan emin olun ki King Crimson etik yönden, müziğinde, müziğini oluştururken yani her yanıyla diğerlerinden farklıydı.”
Genesis bir yana, 1970’lerin sonunda çok severek dinlediğim Yes bu lafı hak edecek ne yapmıştı acaba? “Merhaba”nın hemen ardından sordum. Politik üslupta bir cevap aldım:
“Müzikçiler iki gruba ayrılabilir. Dinlenmek isteneni tasarlayıp çalanlar ve çalması gerekeni, yalnızca içinden geleni sunanlar. Duymak isteneni tahmin etmek risk almaktır. Ortaya ne müzikçiyi ne de dinleyeni tatmin edecek işler çıkabilir. Oysa içten gelen çalındığında ya eseri beğenip müzikçinin çizgisine yaklaşır ya da yaptığını reddedersiniz. Fakat en azından samîmi, dürüst bir eser çıkar ortaya.”
Dayanamayıp atıldım: “Tüccarlığa soyunurken pusulayı kaybetmekten mi bahsediyorsunuz?”
“Evet” dedi Bruford. Lafı dolandırmaktan vazgeçti: “Yes, son zamanlarda ‘Dinleyici ne
istiyor’un müziğini yapıyor. Ve hep hedefini şaşırıyor. King Crimson ilk günden bu yana istediği müziği çaldı. Grup yaptığı işten hoşnut oldu, belki siz de dinlediklerinizi bu yüzden sevdiniz.”
Davulcu Bill Bruford, İngiliz rock’çuların en parlak yıllarını yaşadığı 1970’lerde müzik dünyasına girmişti. Yes, King Crimson, Genesis gibi müzik tarihinde iz bırakan gruplarda çaldı. King Crimson albümleriyle hafızalarımıza kazındı.

Kurt Cobain’in idolleri

Konu eski günlerden açılınca, “Hafızanızda Crimson yıllarımın net olarak kalmasının nedeni, bana istediğimi çalma olanağının sunulması” dedi. “Robert Fripp iki davulcu kullanarak yeni bir yaklaşım denedi. Ben dilediğimce çalarken diğeri metronom işlevini üstleniyordu.”
“King Crimson’ın temel felsefesi karmaşık bir fikri gayet basit şekilde formüle etmesi ve bunun orkestrasyonunu grubun imkânlarını genişleterek sunmasıydı. Müziğin etkisi, gruptan çıkıp karşımızdaki üç bin kişiye ulaştığında kaybolmuyordu. O zamanlar ne caz rock ne de fussion vardı. Biz hep rock’un zekicesini yaptığımızı düşündük. Hızlı ve öfkeliydik.”
Bu sihirli formül sayesinde Crimson’ın müziği her dem taze kaldı. “Red,” “21st Century Schizoid Man” yıllar sonra Kurt Cobain gibi grunge yaratıcıları tarafından bile baştacı edildi.
Bruford, geçen yıl JazzTimes’da yayımlanan röportajda ısrarla, caz dünyasına paraşütle inmediğini ve caza hep yakın olduğunu söylüyordu. 14 yaşında, Big Band müziğinin dinlendiği Swing çağında davula başlamıştı. Art Blakey, Thelonious Monk’u dinleyerek büyümüştü. “Bizim pop müziğimizdi bunlar. Onlardan öğrendiklerim rock’ta ışığım oldu.”
Bruford 1987’de iki yetenekli genç cazcı, piyanist Django Bates ve saksofoncu lan Ballamy’yle “Earthworks”ü kurdu. Düşlediği lezzette “çorba”lar pişirdi. “Dinlediklerimizi, tecrübelerimizi, duygularımızı katıyoruz müziğe. Bir tür çorba oluyor. Elvin (Jones) gibi akımlar ve türler arasındaki köprüde durup gönlünce çalabilmenin marifet olduğunu düşünüyorum, Dinleyici ilk duyduğunda eserin tümünü kesin olarak anlayamamah. Her dinleyişte yeni şeyler keşfedebilmeli. Earthworks’ü bu fikirle kurdum. Ayrıca elektronik perküsyonun cazda oyun kurucu olabileceğini göstermek istiyordum.”
Grubun 1997’ye kadar yayımlanan dört albümü (Earthworks, Dig, Stamping Ground, All Heaven Broke Loose) Bruford’un söylediği gibi müzik türleri, akımları arasındaki sınırlarda dolaşan yenilikçi çalışmalar oldu. Elektronik ve akustik tınılar, cazla rock, kimi zaman etnik temalar harmanlandı.

Şimdi akustik

1998’de Bruford grubunu yeniden biçimlendirdi. Van Morrison, Freddie Hubbard, Gary Burton gibi isimlerle çalışan Berklee diplomalı genç piyanist Steve Hamilton’ı, emprovizasyon ustası saksofoncu Patrick Clahar’ı ve basçı Marc Hodgson’ı grubuna aldı. İngiltere’den yaptığımız söyleşide Bruford, “üç enerjik gençle akustik ağırlıklı caza yöneldim” diyordu.
“Dünyanın dört köşesinden, içinde caz bulabildiğimiz tüm kaynakları kullanıyoruz müziğimizde. Bazı temalar Ortaasya’dan. Fransa’dan, Cezayir’den. Eskisi gibi yani. Değişiklik, elektronik tınıları en aza indirmemizde.”
Dinleyici tavlamayı kolaylaştıran elektronik cilayı, yüksek sesin pompaladığı sahte enerjiyi bir yana bıraktığına göre, önemli bir değişim geçirmişti Bruford. Zırhından sıyrılıp, ruhunu tüm çıplaklığıyla sahneye koymaya hazırlanıyordu.
“Söyledikleriniz, müzikte yapmaya çalıştıklarımın şiirsel ifadesi. Elektronik destek kalkınca, ruhunuzda yoğunlaşan içsel bir enerji kalıyor ortada. Bunu enstrümana en iyi şekilde aktarmalısınız. Arındıkça cazın köklerine doğru yöneliyorum; akustik müziğe olan bağlılığım artıyor. Avaz avaz bağıran müzik artık ilgimi çekmiyor.”
Bruford Türkiye’ye ilk kez geliyor. Ortadoğu müziği üzerine çalışmasına karşın Türk müziği ve müzikçileri hakkındaki bilgisi sınırlı. Bu yüzden İstanbul üzerinden Eskişehir’e yapacağı yolculuğu bir keşif turu olarak değerlendiriyor, bunu heyecanla beklediğini söylüyor.
Son olarak konser üzerine konuşuyoruz. Repertuar, aralık ayında kaydedeceği 1999’da yayımlanacak albümdeki çalışmalardan oluşuyor. “Dinleyicilere konserden önce küçük bir mesaj ulaştırmak istiyorum” diyor Bruford. “Lütfen konsere girerken beklentilerinizi pardösünüzle birlikte vestiyere bırakın. Benden beklenmeyeni bekleyin…”
(Serhan Yedig / Ekim 1998 / Aktüel)

Linkler

Biyografisi

Kişisel web sayfası

Share.

Leave A Reply

one + 7 =

error: Content is protected !!