Lee Konitz / Çirkinliklerle dolu dünyada tek dileğim müzikle kuşatılmak

0

Bird lakaplı Charlie Parker’la verdiği konserden sonra, trompetçi Dizzy Gillespie’nin kulisteki esprisi caz tarihine geçmişti. Lee Konitz’i gösterip, Parker’a “Bu genç adam sahnede seni parçaladı” demişti Gillespie. “Kuşu parçalamak” sonraki yıllarda cazda deyime dönüştü. Parker’ın üslubundan etkilenmeyip, kendi sesini yaratan nadir alto saksofonculardan Konitz, aradan geçen 50 yılda emprovizasyondaki yaratıcılığından, maceracı ruhundan bir şey kaybetmedi. Albümlerinin sayısı 200’ü buldu. 2007 Ekimi’nde 80’inci yaşgününü Amerika ve Avrupa’da bir dizi konserle kutlayan Konitz “Hâlâ yayımlanmayı bekleyen 11 albümüm var” diyor. İstanbul’da konser vereceğini öğrenince, turne için gittiği Almanya’da bir otel odasında yakaladık, 35 dakikada 80 yılın bilançosunu çıkarmayı denedik.

Son yıllarda hakkınızda yayımlanan haberlerde çevrenizdeki seslere karşı ne kadar hassas olduğunuz belirtiliyor. Yüksek sesle konuşulmasından, kapalı mekanlarda çatal bıçak sesi çıkarılmasına tepki gösterdiğiniz anlatılıyor. Bunca yıl caz kulüplerinde dinleyicilere nasıl tahammül ettiniz, İstanbul’da bir caz kulübünde çalacaksınız, bu konuda ön koşullarınız var mı?
– Caddedeki gürültüler başta olmak üzere, gereksiz sesler çok rahatsız ediyor. Günümüzde saygısızlık salgın hastalık gibi. Kişiler çevrelerindekileri hiç önemsemiyor. Bu tür davranışlarla karşılaştığımda hakarete uğradığımı hissediyorum. Çoğunlukla kulüplerde çalmamaya özen gösteriyorum. Konser verdiğim kulüplerde genellikle dinleyiciler sessizce dinliyor, yemek yerken pek ses çıkmıyor. Zaten ses çıkarsalar da üstlerine atlayıp, yumruklayacak halim yok. (Gülüyor) 80 yaşındayım artık, durum tahammül edilemez noktaya gelince müdahale ediyorum. İstanbul Caz Merkezi’nin güzel bir yer olduğunu arkadaşlarım söyledi, tavsiye etti. Bu nedenle geliyorum, herhangi bir endişe duymadım teklifi kabul ederken.
Albümlerinizin önemli bölümü konser kaydı. Sizinkilerde pek rastlamasam da, örneğin Bill Evans’ın Avrupa’daki son dönem kulüp kayıtlarında çatal, bıçak sesleri, gevrek kahkahalar müziğe hakaret boyutlarına ulaşıyor. Sizin bu nedenle çöpe attığınız kayıtlar oldu mu?
– Hatırlamıyorum doğrusu… Bunların nedeni saygısızlığın şiddetli biçimde artması. Ne yazık ki böyle…
Birçok cazcı klasik müzikle pek ilgilenmezken, siz “Müzik dinleyeceksem Coltrane albümü yerine Bach’ın çello süitlerini tercih ederim” diyorsunuz. Bir doğaçlama ustası olarak klasik müzikte, çello süitlerinde size çekici gelen nedir?
– Kimi zaman Coltrane de dinliyorum, bazen hiç ilgimi çekmiyor… Oysa Bach’ın çello süitlerini hep çok sevdim. Bunun dışında her tür emprovize müzik ilgimi çekiyor. Her türlü güzellik beni etkiler. İyi edebiyat, iyi resim… Sadece pop müziğinden hiç hoşlanmıyorum. Herhangi bir güzellik görmüyorum içinde.

Müzikte sahicilik önemli

1950’lerde Avrupa’ya gelen, konserler veren, yakın iletişime giren öncü Amerikan cazcılarından biriydiniz. Sizce Avrupa tecrübesi Amerikan cazına ne kazandırdı? Sadece para mı kazandı cazcılar, müzikleri de zenginleşti mi?
– Diğer cazcılar ne kazandı bilmiyorum, diğerleri adına konuşamam. Fakat kendi adıma şunu söyleyebilirim: Öncelikle bir enstrümanı iyi çalmak, konser vererek öğrenilir. Ben de Avrupa’da bu fırsatı bulduğum için çok mutluyum. Bunun yanı sıra birçok kişiyle tanışmak, farklı kültürlerle karşılaşmak önemli bir ilham kaynağı oldu benim için.
Avrupa Cazı kavramına nasıl yaklaşıyorsunuz, Avrupa’da kayda değer bir caz birikimi oluştuğu kanısında mısınız? Birçok Amerikan cazcısı, Avrupa’daki caz birikimini önemsemiyor, hatta aşağılayanlar da çıkıyor. Örneğin Archie Shepp, bir Türk’ün fırınından çıkan croissant ne kadar croissant’a benzerse, Fransız’ın yaptığı caz da o kadar caza benzer, demişti.
– Yıllardır Avrupa’da birçok önemli müzikçiyle konserler veriyorum, çok mutluyum. Geçen hafta 15 yaşındaki çok yetenekli bir İtalyan piyanistle konser verdim örneğin. Müthiş yetenekli. Adı Alessandro Lonzane… Çok genç olduğu halde egosunu yenmeyi başarmış. Çok güzel çalıyor, gelecekte adını çok duyacaksınız. Archie Shepp’ten ve görüşlerinden pek hoşlandığımı söyleyemeyeceğim. Avrupa cazı konusundaki endişeleri de kişisel görüşleri…
Sadeliğe, az sözle çok şey ifade etme arzusuna ulaşmak çoğu müzikçinin uzun yıllarını alıyor, kimileri olgunluk döneminde bile bu noktaya gelemiyor. Röportajlarda sadeliğin önemini belirtiyorsunuz, siz nasıl yaşadınız bu süreci.
– Müzikte sahicilik çok önemli. Bunun için kimi zaman temel verilerle, teknik herhangi bir zorlamaya girişmeden çalarsınız, kimi zaman ise karmaşık yapılar oluşturursunuz. Kimi müzikçiler çok genç yaşlarda, henüz yeterli birikimi oluşturmadan, müzikte karmaşık yapılar kurmaya yöneldi. Bana ilham veren, güç veren, amaç edindiğim şey, gerektiğinde her iki tekniği de hakkıyla kullanabilmek.
Bugünün birikimiyle 1960’lardaki müziğinize baktığınızda neler söylersiniz?
– Elvin Jones ve Sonny Dallas’la yaptığım üçlü albüm Motion’u düşünüyorum… Bu albümü çok severim. Dinlerken, şurada biraz durup dinlenseydim belki daha etkili çalabilirdim, diye düşündüğüm oluyor. Müziğin üretim sürecinde gereksiz ögeleri ayıklamak çok hassas bir konu. Emprovizasyon yaparken çok farklı bir boyutu yaşıyorsunuz. Amaç en iyi şekilde doğaçlama yapmak. En basit ögelerle yola çıkıyorsunuz, gelişiyor, karmaşık yapılara dönüşüyor. En önemlisi bir sonraki adımda ne olacağını bilmeden çalıyorsunuz…

Cazın geleceğinden umutluyum

Bir mucize olsa, 1950’lerdeki genç Lee Konitz’le karşılaşsanız ne öneride bulunurdunuz?
– Her genç gibi ben de müthiş bir enerjiyle, hissettiklerimi en iyi şekilde müziğe aktarmaya çalışıyordum. Sonuçlardan, şimdi geri dönüp baktığımda olduğu kadar, tatmin olmuyordum. Genç Lee’ye tek sözüm şu olurdu: Müziğe yüklenmeye devam et. Arzu ettiğin müziği arama çabanı sürdür, bul ve onu çal…
Müziğe klarnetle başlamak, sonraki yıllarda saksofonda sorun yarattı mı?
– Hayır herhangi bir sorun yaşamadım. Klarnet çok zor bir çalgıdır. Beni saksofona hazırladı. Fiziksel olarak, tahta üflemeli bir çalgının doğasını anlamamı, bu sanatı kavramamı sağladı. Tıpkı basketbol oyuncularının antrenmanlarında, daha ağır topla, top çevirme egzersizi yapmaları gibiydi.
Caz tarihinde, enstrümanında devrim sayılacak yeni teknikler, anlatım biçimleri geliştirenlerin çoğu birden fazla enstrüman çalan müzikçiler. Örneğin Coleman Hawkins’in piyano bilgisiyle bariton saksofon tekniğini geliştirdiği söylenir. Siz klarnetin bu açıdan faydasını gördünüz mü, alto saksofonda yarattığınız tonlarda, renklerde, klarnet tecrübenizin payı var mı?
– Benny Goodman, Artie Shaw’dan etkilenerek klarnete başlamıştım. Kısa süre sonra saksofona geçtim. Fakat müziğimde klarnet geçmişinin büyük etkisi olmadı. Eğer piyano çalsaydım, bu birikimin kuşkusuz büyük etkisi olabilirdi.
Tarihe geçen caz akımlarının oluşma sürecinde bulundunuz, yaratıcı süreçte önemli etkileriniz oldu. Günümüzün cazına baktığınızda gelecekte akıma dönüşebilecek kıvılcımlar görüyor musunuz?
– 12 ton gibi bir tekniğin ortaya çıkışı hâlâ beni şaşırtıyor. Brad Mehldau, Mark Turner gibi gençleri dinlerken büyüleniyorum. Cazın geleceğinden umutluyum. Ben de kendi adıma elimden geleni yapıyorum. Örneğin dün akşam Brüksel’de verdiğim konserde, bir önceki akşamki konserde olmayan fikirler ortaya çıktı. Umudum bunu mümkün olduğunca sürdürmek.
Yılda kaç konser veriyorsunuz?
– Uzun süredir bu yılki kadar çok konser vermemiştim. Kesin rakam vermek zor, fakat bu yıl 50’den fazla konser vermiş olmalıyım. Örneğin, yarın Münih’ten üç haftalık bir Avrupa turnesine çıkıyorum. Konserler vermeyi çok seviyorum, fakat yolculuk süreci gittikçe zorlaşıyor.
Konser sayısı açısından bir sınır koydunuz mu kendinize?
– Bu yıl verebildiğimce çok konser vereceğim. Fakat gelecek yıl konser sayısında azalma olacak. Teklif gelen şehir, uzaklığı, yolculuk koşullarını inceleyip, teklifleri bundan sonra kabul edeceğim. Artık 80 yaşındayım ve kendime çok dikkat etmem gerekiyor. Toots Thielemans’la birlikteydim geçen akşam. 85 yaşında, hâlâ konser veriyor, turneye çıkıyor, fakat kendine çok dikkat ediyor.
90 yaşındakilerin New York maratonunda koştukları düşünülürse, hâlâ genç sayılırsınız…
– (Kahkahalar) Teşekkür ederim, beni mutlu ettiniz…

Caz standartlarını çalmaktan bıkmam

80’inci yaşgününüzü Carnegie Hall’dan sonra Avrupa’da bir dizi konserle kutladığınızı okudum, 13 Ekim’de doğum günü pastanızın mumlarına üflerken ne dilek tuttunuz?
– Lublick’teki festival konseri öncesinde kutlamıştık doğum günümü, tek düşündüğüm o akşamki konserdi. Üç grup birlikte konser verecektik, konuklarımız vardı, iyi bir konser olmasını istiyordum. (Duraklıyor) Pardon… 13 Ekim’de Mannheim’da verdiğim konserden sonra yapmıştık doğum günü kutlamasını. Tek dileğim, insanlarla iletişimimin sürmesiydi. Böylesine çirkinliklerle çevrelendiğimiz bir dünyada, müzik ve müzik dostlarıyla birlikte bir saat geçirmek, çirkinlikleri düşünmeden bir saat de olsa geçirebilmek.
Charlie Haden ve Brad Mehldau’yla 1997’de kaydettiğiniz “Another Shade of Blue”nun kapağındaki kısa notunuz dikkatimi çekmişti. İki arkadaşınıza teşekkür ettikten sonra, bu mutluluğun hemen ardından evlendiğinizi yazmıştınız. Albüm size sonrasında da şans getirdi mi, evliliğinizin 10’uncu yılını da böyle bir müzikal projeyle mi kutlayacaksınız?
– Evet, gerçekten şans getirdi albüm. Geçenlerde Brad Mehldau’nun menajeri aradı, yeniden Charlie Haden’la bir araya geleceğiz, konser vereceğiz. Çok mutlu oldum. Evliliğimizin 10’uncu yılını ise, 23 Aralık’ta Köln’de kızım, torunum ve eşimle birlikte kutlayacağız.
Yolunuz Türk cazcılarla kesişti mi hiç?
– Kesişmiş olabilir, şu anda isim hatırlayamıyorum. Dilerim bu kez İstanbul’a geldiğimde genç cazcılarla tanışma fırsatı bulurum.
Yılın kaç ayı Avrupa’da geçiyor?
– Polonya’daki evimdeyim çoğunlukla. New York’taki dairemi de satmadım. Kimi zaman Köln’e kızıma misafirliğe gidiyorum. Bu yıl turne yoğunluğu nedeniyle zamanım otellerde geçti.
Albümlerinizin sayısı 200’e yaklaştı, hâlâ aynı tempoyla kayıt yapmayı sürdürüyor musunuz?
– Şu anda farklı firmalarda yayımlanmayı bekleyen 12 kaydım var. Geçen akşam bir Alman firmasından, iki yıl önce yaptığım kaydın plağını aldım. Geriye kaldı 11 yayımlanmamış kayıt…
Klasik müzikçilerle ortak çalışmalar yapıyor musunuz?
– Bill Holman, saksofon ve orkestra için yaklaşık 30 dakikalık bir eser yazmıştı. Birkaç yıl önce Hollanda’da Metropol Orkestrası’yla seslendirdik. Caz topluluğu ve orkestra için yazılmış, iki tür arasında geçişkenlik sağlayan mükemmel bir eserdi. Bu orkestrayla yayımlanmış birkaç albümüm var.
İstanbul’daki konserlerinizde hangi repertuvarı çalacaksınız?
– Piyanist Walter Lang’la caz standartları yorumlayacağız. All The Things You Are ve bunun gibi sevilen eserleri… Yıllardır çok sevdiğim az sayıdaki caz standardını zevkle çalıyorum. Kendime her seferinde, bakalım bu kez All The Things You Are’da farklı bir solo çıkarabilecek miyim, diye soruyorum. Ve her seferinde farklı bir fikir çıkıyor ortaya…

(Serhan Yedig / Ekim 2007 / Hürriyet)

Lee Konitz, 15 Nisan 2020’de Covid-19 salgını sırasında 92 yaşında hayatını kaybetti.

Linkler

Biyografisi

Diskografisi

Share.

Leave A Reply

17 + 8 =

error: Content is protected !!