Aydın Esen / Kim demiş çağdaş müzikte elektroniğin öldüğünü!

0

“Ben buradayım diye bağıran melodi anlayışı 40 yıl önce devrini tamamladı. Şimdi eserin her noktasında beliren, lineer, horizontal melodiler kullanılıyor. Benim çalışmalarımda da melodi bir taraftan kulağınıza çarpıverir, duyar ya da duymazsınız” diyor Aydın Esen. Elektroniğin müzikte gereklilik olduğunu savunuyor. Caz ve çağdaş müzik sularının gözü pek kaşifi Esen, 2006 Eylülü’nde iki albüm birden yayımladı: “Light Years” ve “Extinction” İki albüm toplam 3 saat 10 dakika yenilikçi, elektronik müzik içeriyordu. Geçmiş tecrübelerin ışığında zırhımızı kuşanıp, kapısını çaldık. Dehasından bahsedince yelkenlerini suya indiren, müziğini irdelemeye başlayınca kılıcını çeken Esen’le yeni albümlerini konuştuk. Nice cenk oldu, başımızı kurtardık ama kan kaybı müthişti!

Müzik dinleme alışkanlıklarımızda, algılama ve değerlendirme biçimimizde köklü değişim yapmaya kararlısınız anlaşılan. İki albümün aynı anda yayımlanmasıyla bir tür süpernova patlaması etkisi yaratmaya mı çalıştınız?
– Dinleyici açısından böyle bir etki yaratabilir, benim herhangi bir patlama yaratma niyetim yok. Müzik yüzlerce yıldır bir değişim içinde, ben de bu değişim sürecinin bir parçasıyım. Müziğim kendi ortamında, doğal bir şekilde ilerliyor. Zaman zaman ortaya çıkacak, patlamalar yapacaktır. Yaratacağı etki, dinleyicisine göre değişecektir. Dinleyicisiyle etkileşime girecektir. Onun enerjisiyle beslenecektir.
Web sitenizden öğrendiğimize göre, Extinction adını verdiğiniz bir müzik platformu oluşturmuşsunuz. Amacı nedir bu platformun, iki yılda kimler katıldı, neler yaptınız?
– Extinction, benim çalışmalarımı Amerika’da yayımlayan bir plak firması. New Orleans’ta yaşayan eski arkadaşlarımdan Richard Harth’la 20 yıldır bir plak firması kurmayı düşünüyorduk. Sonunda bu düşünceyi hayata geçirdik. Extinction’ın kapısı yeni müziğe, seslere, sanatçılara da açık. Firma bu müziği büyük tanıtım kampanyalarına, reklama girmeden yayımlayacak, meraklarına sunacak.

Ağır gelmesin diye ikiye böldük

Light Years’ın albüm kapağındaki notlarda Signal X adını taşıyan bir müzik atölyesinden bahsediliyor. İsim olarak, Avrupa-ABD arasındaki ortak telekomünikasyon kodunu seçmenizin özel bir nedeni var mı, bu atölye dışa açık bir yapı mı?
– Bu isim en genel anlamıyla müzik ürettiğim, kaydettiğim elektronik ortamı simgeliyor. Kişisel, mobil atölyem. Signal X kimi zaman evimdeki çalışma odam, enstrümanlarım. Kimi zaman kayıt stüdyosu. Yolculuktaysam bilgisayarım, aletlerim. Herkese açık değil, sadece dostlarıma açık.
Eşiniz Randy Esen’le Kemerburgaz’da kurduğunuz Hayart devam ediyor mu?
– Hayart, sanatla ilgilenen ve akademik çalışma arayışında olmayan, her yaştan kişiye yönelik bir atölye. Randy yoğun olarak vokal dersi veriyor. Modern dans, resim dersleri de veriliyor. Ben de hafta sonlarında, fırsat buldukça, çok kabiliyetli çocuklarla çalışma yapıyorum.
Light Years ve Extinction’da ne tür yaklaşım farkları var?
– Aslında bu soruyu Richard Harth’a sormakta yarar var. Aralarında büyük yaklaşım farkı olduğu söylenemez. Extincion aslında Light Years’ın uydusu gibi bir çalışma. Belki sizin dünyanızda, üç CD’lik bir albüm fazla gelir diye düşünmüştür, bu nedenle iki albüme bölmüştür.
Dinleyiciye ağır gelebileceğini, sindirim sorunu yaşayabileceğini mi düşünmüş yani?
– Belki sindiriminizi zorlayabilir, belki kesenizi. Who knows?

Müziğimi kavramanız biraz zaman alacak

Geçmişte çoğunlukla grup müziğini tercih ederken, yeni albümlerde soloya yönelmenizin özel bir nedeni var mı?
– Ne yazık ki bunlara solo albüm diyemezsiniz. Gelecek nesiller için yazılan bu müziği kavramak biraz zamanınızı alabilir. Bu albümlerde kayıt ekibi, 165 kişilik orkestra var. Yani solo diyemeyiz.
Her türlü akustik sesin laboratuvar ortamında üretildiği bir çağda, teknolojinin tüm olanaklarını kullanarak iki albüm kaydetmişsiniz. CD kapaklarında, 165 kişilik orkestranın adını, kayıt yerini, tarihini göremedim. Anladığım kadarıyla albümlerinize “solo” dememi hakaret gibi yorumladınız ama sizden başka kimsenin adı geçmiyor.
– Bu albümde farklı zamanlarda kaydedilmiş akustik sesler, orkestralar var. Adı önemli değil orkestranın. Şarkıcılara, arkalarında kimin çaldığını soruyor musunuz? Bu kayıtların elektronik müziğin içine geçirilmesi, 20 dakikanın içine ses kesitleri olarak dağıtılması, ikisinin aynı ortamda barınabilmesi önemli. Yani albümü ben yapmış olabilirim. Ama bunun solo olarak değerlendirilmesi bana hiç hoş gelmiyor. Belki geçen yıl yayımlanan Diyalogo albümüme solo çalışma diyebiliriz. Bunlara değil.
2001’deki Timescape albümü için konuştuğumuzda “Senfonik orkestranın bile ses açısından geri kaldığı bir çağda elektroniğin müzikte neden ve nasıl kullanılması gerektiği konusunda tezleri olan bir çalışma bu” demiştiniz. Timescape’de akustik çalgılar, elektronikler kadar ön plandaydı. Neredeyse tamamen elektronik diyebileceğimiz iki yeni albüm, gerekliliğin ötesinde, müzikte elektronik zorunluluğunun deklarasyonu olarak algılanabilir mi?
– Gerekliliğin sadece benimle alakalı olmadığını, bu konuda yalnız olmadığımı gördüm zaman içinde. Daha öğrenmem gereken çok şey var tabii. Çalışmalarım elektronik seslerin müzikte gereklilik olduğunun sinyalini veriyor, zorunluluk diyemeyeceğim. Çünkü bunun kanıtlarını şu anda sunmakta güçlük çekerim. Müziğimin çok uzun yol katettikten sonra ulaşılan yerlerde kendini bulduğunu söyleyebilirim. Medyum gibi yarın ne olacağını size söyleyemez ama yarın için ışık tutabilir. Ciddi müziğin yanı sıra seslere duyulan aşk da önemli. Belki de müziğin içindeki sesler yerine, seslerin içinde ne kadar ciddi müzik var diye bakmalıyız artık konuya. Birçok besteci bu boyutta bakamadı konuya. Müziğin içinde elektronik var, ama müziğin ses evreninin elektronikle bittiğini söyleyemem.

Önce ilim irfan edinin, sonra beni dinleyin!

Besteci İlhan Usmanbaş, elektronik müziğin dünyadaki öncülerinden Bülent Arel’in çalışmalarını anlatırken “sesler çevrenizde uçuşan renk toplarına dönüşür” diyor. Stravinski’nin “Müzik göz içindir” sözünü hatırlatıyor. Müziğinize yaklaşımda bir ip ucu olabilir mi bu açıklama, sesleri, renklerle ilişkilendirir misiniz?
– Bu çok güzel bir değerlendirme. Kesinlikle benim müziğimin de görsel yönleri olduğunu söyleyebilirim. Gözünüzü kapatmanız gerekmez bu yönünü algılamak için. Ama bir kolaj yaratma, renklerin öpüştürülmesi çabası değil yaptığım. Sıradan dinleyicinin kavrayamadığı anlar olabilir, soyut resim karşısında da aynı duygu yaşanır kimi zaman. Yine de bir akış olduğunu fark edecektir. Tabii akış konusu, programlı müziği çağrıştırıyor. Program ise benim müziğimle pek bağdaşmıyor.
Bülent Arel birçok ekipmanı kendi üretmişti. Siz ekipman yapar mısınız?
– Herhangi bir çalgı yapmadım. Yanlış hatırlamıyorsam, vefatından kısa süre önce beni aramıştı. Sadece dostlarıma verdiğim bir kaydı dinlemiş, çok heyecanlanmış, bu heyecanını benimle paylaşmıştı.
Amerikalı besteci Edgar Varese’e, İtalyan Luciano Berio’ya bile elektronik müziğin inceliklerini öğreten Bülent Arel’in çalışmalarını bugün bulmak neredeyse imkansız. İcra edilememesi nedeniyle bu müziğin çağını kapadığı düşünülüyor. Böylesine vefasız bir yolda yürümek sizi endişelendirmiyor mu?
– O dönem, 20-30 yıllık çalışmalar bizim önümüzde çok kapı açtı. Değişiklikleri çok zor benimseyen bir dinleyici kitlesine karşın üretildi bu müzik. Ancak zamanını doğru algılayan bir girişim değildi. Çok içerikli, derinlikli değildi. Ses ve armonik zenginliği arzu ettiğimiz düzeyde olamadı. Varese’in avantajı armonik dünyasını zengin tutmasıydı. Armonik dünyanın, seslerin dağılımımın müzikte çok önemi vardır. Elektronik müziğin çağını kapadığı doğru değil. Vefalı davrananlar var bu müziğe. Vefasız olan sizin ülkeniz.
Yani şu anda ayağınızı bastığınız topraklardan, Türkiye’den bahsediyorsunuz değil mi?
– Ben dünya vatandaşıyım. Sadece Türkiye’de değilim. Yolumda yürüyorum, yalnız değilim, umutsuz değilim. Dünya, “barok bitti, yaşasın Mozart, hayır Mozart kötüymüş, iyi ki Beethoven çıktı” diyen tiplerle dolu. Operalardan başını kaldırmayan, komik bir dinleyici kitlesiyle kuşatılmışız. İstediğinde müziğe dönüp bakan, tatil gibi canı çektiğinde ilgilenen bu kitlenin kendini rahat hissetmesi için her şey yapıldı bugüne kadar.

Yeni eserlerimi web sitemde bulabilirsiniz

Eserlerinizi yazıya aktarıp bir kenarda saklar mısınız, eserinizi seslendirmek isteyen bir dinleyici kapınızı çalsa, ses kaydını değil, partisyonlarını verebilir misiniz?
– Çoğunun yazılı kopyaları mevcut. Olmayanların partisyonunu hazırlamak sorun değil. Tamamen kontrolüm altında olmak koşuluyla, eserlerimin yeniden seslendirmesini yapmak mümkün.
Light Years ve Extinction repertuvarını konsere taşımayı düşünüyor musunuz?
– Böyle bir fırsat çıkarsa, neden olmasın?
Web sitenize çalışmalarınızdan örnekler koymuşsunuz. Albüm yayımlamak yerine siteyi geliştirip, müzik paylaşım platformuna dönüştürmeyi düşünüyor musunuz?
– Richard Harth’la bunu düşündük. MP3’ün ses kalitesi tartışmalı. Yine de yüksek nitelikli kayıt yapmak mümkün. Ayrıca internet üzerinden müzik paylaşmanın imkanlarını geliştirmek de mümkün. Eskisi gibi albüm yayımlamaya devam edeceğim. Bununla birlikte, çok yakında, CD yayımlamadan, sadece internetten eserleri yayımlamaya başlayacağız.
(Serhan Yedig / 24 Eylül 2006 / Hürriyet)

Linkler

Kişisel web sayfası

Wikipedia biyografisi

Share.

Leave A Reply

nineteen − 3 =

error: Content is protected !!