Ozan Musluoğlu / Kontrbas öncelikle arkada kalıp gruptaki görevini yapmalı

0

Kontrbasçı Ozan Musluoğlu, Türkiye’nin önde gelen cazcılarını, My Best Friends are Vocalists albümünü kaydetti. İlham Gencer’den Fatih Erkoç’a, Sibel Köse’den Şevval Sam’a 13  ses, albümde sözlerini yazdıkları şarkıları seslendirdi, Neşet Ruacan’dan Önder Focan’a, Elvan Aracı’dan İmer Demirer’e 15 virtüöz eşlik etti.

 

Elektro bastan kontrbasa geçmişsiniz. Kontrbas serüveniniz nasıl gelişti, konservatuvarlı olmamanın zorluklarını yaşadınız mı?

– Müziğe başladığım dönemde sürekli Iron Maiden dinlerdim, basçısı Steve Harris’in büyük hayranıydım. Bas gitar çalmaya 15-16 yaşlarında başladım. Kendi kendime öğrenmeye çalıştım. Hatta o yıllarda elektro bas eğitimi veren kurum olmadığı için bir dönem özel ders aldım. 2000 yılında uzun dönem askere gitmemek için üniversitelerdeki tüm müzik bölümlerinin sınavlarına girdim. Bilgi Üniversitesi’nin caz bölümüne tam burslu kabul edildim. Bilgi’nin müzik serüvenimdeki yeri önemlidir. Devlet konservatuvarlarında ne yazık ki caz bölümü yok. Bilgi Üniversitesi’nin bir dönem caz bölümü açması genç kuşak Türk cazcıları açısından çok önemliydi. Şu anda sahnelerde çalan, eğitimli caz müzisyenlerinin önemli bir bölümü bu dönemde Bilgi Üniversitesi’nin tozunu yutmuş üniversitedeki arkadaşlarımızdır. Yurtdışında eğitim fırsatı yakalayabilenlerin sayısı sınırlı. Bilgi’de Bas gitardan kontrbasa geçtim. Benim için önemli bir dönüm noktasıdır. O dönemdeki bölüm başkanımız Ali Perret bu konuda sayfayı çeviren önemli gizli kahramanlarımdan biridir.

Kontrbasa geçiş sorunlu bir süreç miydi?

– Kontrbas çok zor bir enstrüman. Köklü bir konservatuvar eğitimi almak size müthiş konfor sağlıyor. Ne yazık ki bu imkanım olmadı. Enstrüman değiştirmeden çok, başlangıçta yanlış öğrenmenin sorunlarını yaşadım. Hatalarımı düzeltmek için çok çalışmam gerekti. Yanlış teknik nedeniyle parmaklarımda ve eklemlerimde ciddi sorunları yaşadım. Hatta kurtulamadığım bazı hataların zihnimden silinmesi için birlikte kontrbas çalıştığım sevgili arkadaşım Arda Agoşyan üç ay kontrbas çalmamı yasaklamıştı… Zamanla teknik sorunları aştım, her fırsatta çalıp, iyi örnekleri dikkatle dinleyerek kendimi geliştirme sürecine girdim. Bu, hayat boyu sürecek bir süreç güzel bir hobi aslında…

Hangi ustaları dinlediniz, kimler size albümleriyle yol gösterdi?

– Geçiş döneminde dikkatle incelediğim sanatçı John Patitucci’ydi. Elektrik ve akustik bas  çalıyordu. Ardından daha da eskileri dinlemeye yöneldim. Ray Brown, Ron Carter, Marc Johnson, Charlie Haden, Miroslav Vitous, Dave Holland’ı ilgiyle takip etmeye başladım. Genç kuşaktan ise Christian McBride ve Larry Grenadier’i çok beğeniyorum. Çalış tekniklerini inceleyip, kontrbastan çıkardıkları sesi taklit etmeye ve kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Bu süreçte yapılan kayıtlardan ve yayımlanan albümlerden her biri müzikal yolculuğumun aşamalarını belgeleyen sesli fotoğraflardır…

Kılavuzum Ray Brown

Çalışmaya, egzersize ne kadar zaman ayırıyordunuz?

– Çalışmaları eğlenceli hale getirmenin yollarını aradım hep. Müzik çalışmanın bile çalmak gibi  keyifli ve eğlenceli bir yolu olmalı. Kendimi bu yöntemle çalışmaya teşvik ederim. Çalışırken, illa bu kadar çalışmalıyım diyerek kendime bir şablon çizmedim hiç, hayatın doğal akışına bıraktım. Bir hafta enstrümanıma elimi sürmediğim ya da günlerce elimden bırakmadığım dönemlerim de oldu. Bir enstrümanı öğrenirken, geliştirirken sahnede çalmanın önemli bir unsur olduğunu görüyorum. 2009’da katıldığım TRT Caz Orkestrası bu açıdan benim okulum oldu. Caz tarihinin tüm büyük ustalarının eserlerini 20 kişilik büyük caz orkestrasıyla seslendirmek müthiş bir tecrübe kazanmanıza neden oluyor.

Kontrbasın cazdaki işlevi konusunda hangi ekolden yanasınız? Solo enstrüman olarak geliştirmeye çalışanlar mı size daha yakın geliyor, önemli bir altyapı unsuru olarak ele alanlar mı?

– Ray Brown çok önemli bir kılavuz benim için. Onun bir konuşmasında belirttiği gibi müzikteki en önemli unsurlardan biri  “time”(zaman) diğeri de “Groove”dur bence. Kontrbasın fonksiyonu bu anlamda çok önemlidir. Ray Brown’ı grup içinde eşlikçi olarak dinlerken, solo yapmasa bile bu özelliğini hissedersiniz. Bu mütevazı görünümün ardında inanılmaz şeyler yapar. Nerede duyarsanız duyun, ilk bastığı notada onun Ray Brown olduğunu fark eder, tanırsınız. Bu bir müzisyenin ulaşabileceği en ileri aşamadır.Kontrbas öncelikle arkada kalıp görevini yapmalı, ortak üretilen müziğe hizmet etmeli. Can Kozlunun çok sevdiğim ve kendime ilke edindim önemli bir sözü vardır “Müzik yapmaya başlamadan önce egolar portmantoya asılmalı” derdi.. Dizginlenmeyen egolar müziğin kalitesini etkiliyor. Müzik bir sohbet gibidir, katılımcılar söz aldıkça, fikrini söyledikçe zenginleşir, güzelleşir. Çaldığım topluluklarda basçılığımı gösterme çabasına girmek yerine, ortak müzik üretmeyi, güzel bir uyuma ulaşmayı hedefledim. Solo sırası geldiğinde fırsatı en iyi şekilde değerlendirmek yeterli… Günümüzde kişisel yetenekleri ön plana çıkaran müzikler ağırlıkta. Yeni akımlar zaman zaman klasik cazı, geçmişin ekip müziği yaklaşımını gölgelese bile, ChristianMcBride gibi genç ustalar bu yaklaşımı ısrarla sürdürüyor.

Büyük virtüözlerle karşılaşmalar, tanışmalar size neler kazandırdı?

– İstanbul’a gelen birçok cazcıya eşlik ettim, Jazz ve Drum’n Bass dergileri için röportajlar yaptım. Özellikle Ron Carter’la tanışmak önemli bir deneyimdi. Çok mütevazı, gençlere karşı sevecen, yardımsever bir sanatçı. 1927 doğumlu Ron Carter hâlâ sahneye jilet gibi ütülü takım elbisesi, kravatıyla çıkıyor. O yaşta sahneye çıkarken ve çalarken ne kadar özenli olduğunu görmelisiniz. Miles Davis’le kaydettiği unutulmaz plakların ön hazırlığının ne kadar sürdüğünü, albümlerin ne kadar zamanda kaydedildiğini sormuştum heyecanla. Gülümseyerek “Stüdyoya girdik ve çaldık, hepsi bu… Dinlediğiniz albümler sadece birkaç tekrarla kaydedildi, içlerinden en sevdiklerimizi seçip albüme aldık” demişti. Saygım kat be kat arttı. Kullandığı siyah tellerin özelliğini sormuştum ve  bu telleri hiçbir yerde görmediğimi anlatmıştım. Birkaç hafta sonra postayla kapima Ron Carter isimli bir kutu geldi. İçinde bir takım tel ve kendi metodları vardı. Lületaşından bir pipo ile teşekkür ettim. Bu kez gelen ikinci postadan da kendi CD’leri çıktı.  “40th Day”isimli ikinci albümümde kullanılmak üzere bir sunum yazdı ve bu yazı albümün içinde yayımlandı. Marc Johnson, Victor Wooten, Avishai Cohen ve ChristianMcBride ile de röportajlar yaptım. Ayrıca Marc Johnson’la 15 genç basçının katıldığı çok keyifli bir workshop organize ettim. Güzel hatıralar oldu bizim için.

Büyük orkestrayla çalmayı seviyorum

Bestecilik birikimini nasıl edindiniz?

– Kendi çapımda besteler yapıyorum. Kendi adima yaptığım mütevazı çalışmalar. Müzik çok derin bir okyanus. Büyük orkestrasyonlar çok hoşuma gidiyor. Keşke büyük orkestra için yazabilecek birikime ve tecrübeye sahip olsaydım.

İlk üç albümünüz hangi süreçlerden geçerek hazırlandı, arzuladığınız sonuca ulaşabildiniz mi, beklediğiniz yankıyı uyandırabildiniz mi?

– 2008’de piyano, davul ve bas üçlüsü için bir albüm kaydetmek istiyordum. Tam bu günlerde sevgili arkadaşım, saksofoncu Engin Recepoğulları’yla enteresan bir tesadüf sonucu tanıştık ve albümü dörtlü kaydettik. Yaptığımız kayıtları, fikrini almak için Kerem (Görsev) Abi’ye dinlettim; çok beğendi ve hemen Ercan Saatçi’ye tavsiye etti. Bu tesadüf zincirinin sonucunda, “Coincidence / Tesadüf” albümü 2009’da RecJazz’dan yayımlandı. Aynı yıl, ilk albümün tecrübesi ışığında 40th Day’i kaydettim. Vefat eden babaannemin anısına yayımlanan bu albümde onun için yazdığım 2 parça da yer aldı. Çok önemli New York’lu müzisyenlerle çaldım: Trompette Jeremy Pelt, tenor saksofonda JD Allen, piyanoda Danny Grissett, davulda Darrell Greenvardi… Kayıt çok keyifli bir süreçti benim için. Ardından Ray Brown’dan aldığım ilhamla “My Best Friends” serisine başladım. İlk albümde 12 piyanist yer aldı. Davulcu arkadaşım Ferit Odman’la 12 ayrı dünyada müzikal yolculuğa çıktık çok farklı bir tecrübe oldu bizim için. Albümlerimin her biri müzik serüvenimde bir dönemi yansıtan sesli fotoğraflardır. Bunun ötesinde satış, gelir, övgü açısından büyük beklentilerim hiç olmadı. Geri dönüp baktığımda, her albümüm belirli bir dönemimi yansıtan keyifli hatıralardır benim icin…

Size son iki albümünüz için ilham kaynağı olan Ray Brown, 1994-2002 arasında “Some of My Best Friends” başlığıyla beş albüm kaydetmiş. Piyanoyla başlayıp, saksofon, trompet, gitarcı ve şarkıcılarla birer albüm yayımlamış. Piyanistlerden sonra enstrümanlar yerine şarkıcılara yönelmenizin özel bir nedeni var mı?

– 2013baharında, Dünya Caz Günü kapsamında KanyonAVM’de beş caz şarkıcısıyla verdiğimiz konser bu albüme vesile oldu. Ardından, aynı ekiple bir konser daha verdik. Çok keyif aldık, bu projeyi kaydetmeye karar verdik. 2014 sonbaharında eser seçimi yapıldı, geçmişte farklı dönemlerde birlikte çalıştığım, bende öyküsü olan dostlarıma çağrı yaptım. Kendi bestelerini, sevdikleri bir besteyi ya da benim parçalarımdan birine yazacakları sözleri  albüme dahil etmek istediğimi söyledim. Albümde yer alan herkes inanılmaz derecede istekliydi, bu beni çok mutlu etti. 28 kişiye uygun olacak iki gün bulmak, stüdyo ayarlamak gerekiyordu. Bunu da çözümledik. Mayıs ayında kaydı sorunsuz tamamladık. Sonbaharda miksajını İspanya’da yaptık. Kayıt sırasında kaydettiğimiz videolardan hazırladığımız bir tanıtım filmini internette yayımladık. Sony’nin ilgisini çekmiş; sevgili Şemsettin Göktaş ile yaptığımız görüşme sonrasında  firmayla birlikte yürüme kararı aldık. Sony gibi önemli bir kurumun bu albümün arkasında durması ve destek vermesi benim için çok önemliydi. Buradan emeği geçen herkese ve tüm Sony ailesine sevgilerimi yoluyorum.

Albümün şifreleri

Albüm prova yapmadan iki günde bitirilebildi mi?

– Altı kişilik çekirdek kadroyu oluşturan tromboncu Bulut Gülen, saksofoncu Engin Recepoğulları, davulcu Ferit Odman, trompetçi Şenova Ülker, piyanist Uraz Kıvaner ve gelebilen tüm solist ve solocularla kayıttan bir gün önce prova yaptık. Birlikte çok sık çalıp konserler verdiğimiz için aramızda keyifli bir uyum var. En keyiflisi de birlikte çalmaktan inanılmaz derecede mutlu olduğumuzu her bastığımız notada hissetmek.

Neşet Ruacan, albümdeki her eserde bir takım inceliklerin saklı olduğunu söylüyor. Şifrelerden birkaçını açıklar mısınız?

– Albüm hazırlığının en keyifli yönü sanatçıları, farklı stilleri bütünlük oluşturacak şekilde bir araya getirmek, isimleri eşleştirmekti. Uyumu yakalamaya çalıştık. Açılış parçası albümün bütününden çok farklı. Bora Uzer’in üslubuna uygun düzenlenen bu parça dinleyicide sürpriz duygusu yaratmayı amaçlıyor. Örneğin “As Long As You Are Here WithMe”de Kerem Görsev’in Fatih Erkoç ile yaptığı albümde Fatih Abi’nin  solosuna bir gönderme var. “Tromboncunun bestesini en iyi tromboncu düzenler” fikrinden yola çıkıp, Berklee Koleji’nde bu konunun eğitimini alan sevgili tromboncu arkadaşım Bulut Gülen’den yardım istedim. Çok sevdiğim bu trombon solosu için bakır üflemeli bölümleri ve soli yazmasını rica ettim… Ayrıca Fatih Erkoç’un da müthiş bir solosu var bu parçada… Kayıt sırasında yaşadığımız en ilginç olay depremdi. 24 Mayıs’ta, Şenova Ülker ve Neşet Ruacan’ın solist olarak katıldığı Alıştırıyorum’u kaydederken Gökçeada açıklarında 7 büyüklüğünde bir deprem oldu, İstanbul da sarsıldı. 10 saniye içinde artçı deprem gelince stüdyoyu boşalttık. İTÜ MİAM’daki kayıt masası kilitlendi. Fakat kayıt teknisyeni Can Karadoğan’ın müdahalesiyle farklı ekipmanlar kullanılarak günlük çalışmamızı programlandığı gibi tamamladık. Maraton gibi iki gün geçirdik. Hatta ilk günün sonunda stüdyodan çıkıp, Nardis’teki konserimize bile gittik.

Şarkıcılara eşlik etmek kontrbasçıya ne gibi bir deneyim kazandırır? Siz bu çalışmadan ne gibi tecrübeler edindiniz?

– Şarkıcıya eşlik etmek, enstrüman çalanların virtüöz egosuyla mücadele edebilmesi için iyi bir deneyim. Öne çıkmaya hevesli bir basçının vokalin ardında barınması pek mümkün değildir. İnsan sesinin naifliğini zedelemeden destek olmak, solo sırası geldiğinde müziğin bütünlüğünü gözetecek şekilde çalmak gerekir. Her türlü fazlalık vokali ve müziğin bütününü zedeler, akışı bozar. Grupla konser verirken bir arkadaşınız size “You are playing so bussy man! / Dostum, çok fazla çalıyorsun” diyorsa ölçüyü kaçırmışsınız demektir. Konserde dinleyiciyle empati kurarım, refleks olarak kendimi dizginlerim. Vokalin arkasındaki yoğunluk dinleyiciyi rahatsız edebilir…

Albümün kapanışındaki blues’u ithaf ettiğiniz küçük cazsever Ayşe kimdir, veda partisini anımsatan bu parçadaki vokalistlerin etkileyici bir scat şölenidoğaçlama mı?

– Stüdyoda iki gün boyunca yaşananları yansıtıyor bu video. Parçanın sonunda ekrana gelen Ayşe, 3 yaşındaki kızım. Kiminin ne kadar, ne uzunlukta solo yapacağı, vokal ve enstrüman sololarının tüm akışı önceden planlanmıştı. Albüm, çekirdek kadronun da kendini gösterebildiği bir parçayla bitsin istedim. Son parçada herkese söz hakkı veriliyor ve albümün kapanışını hep beraber yapıyoruz.

Küçük ve erişilebilir hayaller kurarım

Sonuç olarak albüm hayal ettiğiniz gibi tamamlandı mı?

– Küçük, erişilebilir hayaller kuruyorum. Bu açıdan hayallerimin çok çok  ötesine geçti diyebilirim. Bu albümün Sony etiketiyle raflarda yer alması gerçekten müthiş oldu…

My Best Friends Are Vocalist albümünün nasıl algılanmasını istersiniz?

– Kerem Görsev, müziğin hayalleri kışkırtması gerektiğini söyler. Bu albüm, dinleyicisini farklı bir duygu dünyasına sürükleyebiliyorsa, hayaller kurmaya teşvik edebiliyorsa ne mutlu bana. Caz dinleyicisi olmayanların, bu müziğe yaklaşmaktan çekinenlerin de zevkle dinleyebileceği bir albüm olmasını istedim. Caz büyük bir ağaç gibidir. Her dalını bir ekol, her yaprağını bir sanatçı kabul ederseniz, herkese dinleyecek müzikler içerdiğini düşünebilirsiniz…Bu albüm bir dostluk projesiydi. Nitekim tanıtım konseri sırasında sahnede ve kuliste sanatçıların birbiriyle iletişimi, dinleyicinin coşkusu amacımıza ulaştığımızı gösterdi. Tüm yorgunlukları unutturdu.

İstanbul’da tam kadroyla gerçekleştirdiğiniz tanıtım konseri diğer şehirlerde de yinelenecek mi?

– 28 kişilik kadroyla konser vermek müzisyenlerin programını ayarlamak ve bütçe bulmak açısından zor bir iş. Bir festivalde ya da kültür merkezinde yinelemek çok sevindirici olur. Talep gelirse tekrarlamak konusunda tüm ekibin istekli olduğunu söyleyebilirim.

Albümde ses CD’sinin yanında tüm repertuvarı içeren DVD bulunuyor. Video klipler yayımlanacak mı?

– Türkiye’de Caz belgesini çeken sevgili dostum Batu Akyol, projeyi duyduğunda benim kadar heyecanlandı ve gönüllü olarak çekimi üstlendi. İki gün stüdyoya resmen kamp kurdular, kayıt esnasında çekimler yapıldı. Kayıt sürecini yansıtan 12 tane harika video klip var CD’yle birlikte verilen DVD’nin içerisinde. Videolar müzik kanallarına ve TV’lere gönderilecek. Sony bu süreci çok keyifli yürütüyor…

Best friends albüm serisini sürdürecek misiniz?

– Şu anda öyle bir planım yok. İleride bestecileri ya da davulcuları kapsayan farklı bir versiyonu olabilir ya da birilerine ilham olabilir.

Sırada hangi projeler var?

– Sırası belli olmayan farklı farklı projeler var kafamda.. Caz standartlarından oluşan bir albüm kaydetmek istiyorum. Ya da besteleri içeren bir kayıt. Ayrıca çok sevdiğim, müziği Türkiye’ye malolmuş bir solistin (su anda isim vermek istemiyorum) şarkılarını farklı yaklaşımla yorumlayacağım başka bir albüm hala kafamda bekleyen projelerim…

(Serhan Yedig / Müzik Söyleşileri / 28 Şubat 2015)

MÜZİK UĞRUNA 16 YAŞINDA EVDEN AYRILDI

Ozan Musluoğlu (37), Almanya doğumlu. 10 yaşında İstanbul’a döndü. Heavy metal grubu Iron Maiden ve ünlü basçısı Steve Harris’in etkisiyle müziğe yöneldi. 16 yaşında, bir kalasa çaktığı bisiklet freni teliyle müzik yapmaya çalıştığını gören babaannesi aldı ilk bas gitarını. Aynı yıl evi terk etmesi, babaannesinin yanına sığınması gerekti. Babası oğlunun kendi mesleğini seçmesini, dericilik sektöründe çalışmasını istiyordu. Elektro bası kendi çabasıyla öğrendi, özel derslerle ilerletti. Köklü bir eğitim almadan müzikte istediği yetkinliğe ulaşamayacağını fark edince, 2000 yılında Bilgi Üniversitesi’nin caz bölümüne başvurdu. Tam burslu kabul edildi. Kısa süre sonra kontrbasa geçti. Volkan Hürsever, James Lewis, Kürşat And’ın öğrencisi oldu. Bir yandan da ska ve punk rock grubu Athena’da çaldı, Eurovision’a katılan ekipte yer aldı. “Eğitim sürecinde en çok zamanımı alan, yanlış öğrendiklerimi unutmak ve düzeltmekti. Hocam Arda Agoşyan üç ay kontrbasa dokunmamı yasaklamıştı” diyor öğrencilik günlerinden bahsederken. Ron Carter, Marc Johnson, Marcus Miller, Christian McBride gibi Türkiye’ye konsere gelen virtüözlerle tanışan, birlikte çalan, Jazz Dergisi için röportajlar yapan Musluoğlu ilk albümü Coincidence’ı 1999’da kaydetti. 2011’de vefat eden babaannesinin anısına yayımlanan 40th Day albümü ünlü Amerikan caz dergisi Down Beat’te değerlendirildi, 5 üstünden 3,5 yıldız aldı. Musluoğlu, 2009’dan bu yana TRT Caz Orkestrası’nda çalıyor. TRT Radyo 3’te Caz Saati programını hazırlıyor. Müziksever bir mimarla evli, son albümünde “Blues for Ayşe” adlı bestesini ithaf ettiği 4 yaşında bir kızı var.

İKİ CAZ USTASININ GÖZÜNDEN OZAN MUSLUOĞLU

ÖNDER FOCAN: Ozan teknik açıdan son 3-4 yılda kendisini çok geliştirdi. Soloları dikkat çekiyor. Ayrıca üretken bir müzikçi. İyi albüm projeleri geliştiriyor. Cazda kontrbas önemli bir oyun kurucudur. Bu açıdan en çok takdir ettiğim, birlikte çalmaktan zevk aldığım basçılar arasında. Albümlerimde yer alıyor, konserler veriyoruz.

NEŞET RUACAN: Çalışkan bir müzikçi. Güzel projeler üretiyor, bunları sorunsuz gerçekleştirmeyi başarıyor. Son albümü, katılımcıları onore edecek inceliklerle dolu. Kontrbasçı olarak da önemli bir özelliğe sahip: Kuzey Cazı ile moda olan aşırı uzun, yayılmış seslerden uzak duruyor. Dinamik üslubuyla müzikte geleneksel swing duygusunu yaşatıyor. TRT Caz Orkestrası’na da taze kan getiren gençlerden biri oldu…

(c) Bu metnin tüm yayın hakları saklıdır, kısmen dahi olsa izinsiz alıntı yapılamaz.

Share.

Leave A Reply

eight − one =

error: Content is protected !!