Genç bir caz virtüözünün ilk albümünde yetenek gösterisi yapmak yerine takım oyununu tercih etmesi nadir rastlanan vakalardandır. Charles Mingus Ödüllü piyanist ve besteci Selen Gülün, DMC’den yayımlanan ‘Just About Jazz’da bu yolu tercih etti. Kendini çağdaş müzikçi olarak değerlendiren Gülün, klasik müzik de besteliyor, eserleri yurtdışında seslendiriliyor. Albümünden bahsederken ‘Doğrusunu söylemek gerekirse bu CD, şovmen cazcılara duyduğum tepkinin ifadesidir’ diyor.
Joshua Redman, Aziza Mustafa Zadeh gibi birçok genç cazcının yıldızı Charles Mingus Ödülü’nü kazandıktan sonra parlamıştı. Bu ödül size herhangi bir avantaj sağladı mı?
– Ödül sisteminin müzikçiye fazla kazanım getirdiğini sanmıyorum. Mingus yarışmasına girmedim, onlar küçük deneysel bestelerimi değerlendirmişler ve ödül verilmiş. Çalışmalarımın fark edilmesi beni çok sevindirdi, ödül töreninde gurur duydum. Ama bunun ötesinde bir avantaj sağlamadı. Daha önce de British Council’ın ödülünü kazanmıştım. Bu sayede Dartford Senfoni Orkestrası’yla yedi hafta çalıştım, yazdığım eseri seslendirdiler. Her ikisinden en büyük kazanımım cesaret, korkmadan beste yapma güveni vermeleriydi.
Cazcıların Kabe’si sayılan Berklee Koleji’nde, dört yıllık kompozisyon programını iki yılda burslu ve ödüllü bitirdikten sonra neden bu referansla şansınızı ABD ya da Avrupa’da denemediniz?
– Berklee’de kalmam için ısrar edildi. Fakat babam kalp krizi geçirmişti. Aile bağlarım güçlüdür, onlara yakın olmak için geri döndüm. Bilgi Üniversitesi, müzik bölümünü kuruyordu. İş teklif edilince Türkiye’de kaldım. Şu anda üniversitenin sağladığı esnek çalışma imkanından yararlanıp, gerektiğinde yurtdışına bir buçuk ayı bulan süreler için gidebiliyorum.
Dört millet, dört ses
Oda müziği ve senfonik eserler bestelemeniz sadece bir merak mı, yoksa kendinizi cazcıdan çok çağdaş müzikçi olarak mı tanımlıyorsunuz?
– Evet, tam tanımı bu: Ne cazcı ne de klasikçi, çağdaş müzikçiyim.
Geri Allen, Carla Bley gibi usta piyanistler dururken cazda Diane Krall, Elaine Elias gibi sarışın bombaların parsayı kapması asabınızı bozuyor mu?
– Başlangıçta fazlasıyla sinirimi bozuyordu. Sonra onların türünde müzik yapmadığımı, yapmayacağımı, farklı sözüm olduğunu ve aynı kulvarda koşmadığımızı gördüm. Carla Bley, hayatıyla, müziğiyle kendime çok yakın bulduğum bir müzikçi.
Son 20 yılda cazın iyi piyanistleri, yaratıcılıklarını bileyen, neredeyse sonsuz özgürlük sağlayan davul, bas, piyano üçlülerine yöneldi. İlk albümünüzde neden bu yaklaşımı seçmediniz?
– Caz üçlüm olmasına karşın ilk albümü farklı bir bileşke üzerine kurmak istedim. 1998’de ABD’de kurulan ‘Just About Jazz’ Norveçli, Avusturyalı, İsviçreli ve Türk müzikçilerden oluşuyor. Milliyet farklılığı, ego sorununu aşıp ortak bir ses yarattığımızı gördük. Farklı ülkelerde yaşadığımız için çok zor bir araya geliyoruz. Albüm fikri ortaya çıkınca 2000’de İstanbul’da buluştuk. Stüdyoya girmek istemedik, çünkü cazda dinleyici etkileşimi önemli. AFM Kerem Görsev Caz Bar’da üç konser verdik; albüm o kayıtlardan hazırlandı.
İlk CD’nizde, dinleyiciye kendinizi piyanoda kanıtlama çabası yerine bir takım müziği görüyoruz. ‘Just About Jazz’ kendinden başka kimseye söz hakkı vermeyen cazcılara nazire olarak yapılmış bir ‘sıfır kompleks’ albümü mü?
– Grupta piyano çalarken diğer enstrümanları ezmem, etkileşimi tercih ederim. Teknik yetkinliğimi sergileme çabam yok. Doğruyu söylemek gerekirse, bu albüm şovmen virtüözlere tepkimin bir yansıması.
Albümde tüm besteler son dönemin ürünü mü?
– En eskisi 1993’te hocam Aydın Esen için bestelediğim ‘Around The Sun’ (Güneşin çevresinde), diğerleri son dönemden.
‘Güneşin yörüngesinden’ kurtulup kendi sesinizi bulmanız ne kadar sürdü?
– Zor bir süreçti. Sadece bunun için Türkiye’den uzaklaşmak, Amerika’ya gitmek istedim. İlerleyebilmem için kapalı ortamdan çıkıp, binlerce cazcının arasında yeteneğimin gerçek boyutlarını görmem gerekiyordu. Tam bu günlerde Berklee burs verince Boston’a gittim. Yoksa bu okulda okuma hayalim yoktu. Hocamın etkisinden kurtulup kendi sesimi bulduğum yıl 1996’dır.
Esin periniz klasik, caz, şarkı gibi farklı alanlardan hangisine konacağına nasıl karar veriyor?
– Üç, beş fikir sürekli aklımda dolanır. Bunlar farklı formlarda beraber gelişir. Mesela klarnet, fagot, piyano için yazmak istiyorum, buna göre beste çıkıyor. Senfoni orkestrası sipariş veriyor. Çalışırken, caz üçlüsü için bir şarkı yazmak istiyorum. Duygularımın yönlendirdiği her noktaya gidebilirim. Yalnız bir dönem adım şarkıcıya çıktığı için, yıllarca hiç sesimi kullanmadım, şarkı yazmadım. Şimdi hiçbir kısıtlamam yok. Canım isterse türkü bile besteler, söylerim.
Ne tür şarkılar besteliyorsunuz?
– Sözlerini yazdıklarım Türkçe şarkılar. Mutlaka caz olması gerekmiyor. Dostum Danovan Mixon ‘deep pop/derin pop’ diyor. Patricia Barber’dan etkilendiğimi söyleyebilirim. Wolfgang Mutspiel’ın Rebeka Baker’la yaptığı ‘Daily Mirror’ bana yol gösterdi, cesaret verdi.
(Serhan Yedig /14 Mayıs 2005/Hürriyet)