Efsanevi davulcu Roy Haynes, 1998’de eski silah arkadaşı Bud Powell’ın anısını yaşatmak üzere dünya turuna çıkmıştı. Chick Corea’nın hazırladığı proje o yıl dünyada yılın caz olayı oldu. İstanbul’a da uğradılar Caz Festivali kapsamında konser verdiler. Turneye başlamadan önce Haynes’i aradık ve bu proje üzerine, Powell üzerine konuştuk.
1940’larm New York’u. Irkçılık dizboyu. Polisler 16 yaşındaki zenci genci tipini beğenmedikleri için sokaktan alır, karakola götürür. Müzisyen olduğunu söylemektedir genç. Cootie Williams Band’te çalmaktadır. Diklenir polislere. Kafası duvara vurularak dövülür. Sonra Bellevue Hastanesi’ne bırakılır. Tedaviden önce hastaneye giriş formunu doldurur genç adam. Adı: Bud Poweel. Mesleği: 1000’den fazla şarkının bestecisi…
Formu gören doktor tanı bölümüne şu notu düşer: “Aklıyla zoru var!” Deli gömleği giydirilip Creedmore Akıl Hastanesi’ne gönderilir. Sakinleştiriciyle başlayan tedavisi yüksek dozda ilaç, dayak ve elektro şokla sürer. Kurban, gelecekte caz piyanosuna senfoni orkestrasının zenginliğini kazandıracak dahi bir müzikçidir.
Powell, 42 yıllık yaşamının önemli bölümünü dahiliyecilerin, psikiyatristlerin elinde geçirdi. Bebob çağının belki de en yaratıcı piyanisti akıl hastanelerinde, sanatoryumlarda çok acı deneyimler yaşadı. Ölümünden yaklaşık yirmi yıl sonra, kişiliğinin bu özellikleriyle Tavernier’nin “Round Midnight” filmine esin kaynağı oldu. Dexter Gordon tarafından canlandırıldı yaşamı.
“Ben yaşamının dramatik yönüyle ilgilenmiyorum” diyor Chick Corea. “Powell dahi bir piyanistti. Herbie Hancock anlatmıştı. Miles Davis bazı yayımlanmamış bantları dinletmiş ona. Powell, tıpkı Horowitz gibi müthiş bir teknikle çalıyormuş.”
Corea’nın Powell hayranlığı eskilere uzanıyor. Hatta Powell için yazdığı bir de de bestesi var. Bir gün, Powell’ın dostlarından davulcu Roy Haynes’e telefon açıp uzun zamandır üzerinde düşündüğü projesinden bahsetmiş: “Bud Powel’ı hatırlamak.” Önce konser turnesi, sonra plak. Olumlu yanıt alınca, bir grup müzikçi proje üzerinde çalışmaya başlamış. Yakın tarih araştırmacısı gibi çalışmış Corea. Piyanist hakkında yayımlanan yazıları okumuş, piyasaya çıkan albümlerini, özel arşivlerde saklanan bant kayıtlarını dinlemiş. “Paris’te bir arkadaş, Powell’ın hastanedeki son günlerinde yapılmış röportajın bandını dinletti. Mırıldanarak yeni bestelerini söylüyor, projelerden bahsediyor. Sesini duyunca dayanamayıp ağladım.”
“Plaklardan sololarının transkripsiyonlarını çıkartıp çalmayı denedim. Çalabilmek için vücudu garip biçimde eğip bükmek gerekiyordu. Hepsi de keskin bir zekânın ürünüydü. Müziğine çoğu kez şifre çözer gibi yaklaştım.”
8 yaşında Chicago Senfoni’yle konçerto çalmıştı Powell. Yine küçük yaşta, Thelonious Monk’un teşvikiyle caza geçmişti. Müzikal dağarcığı çok zengin bir cazcıydı. O günlerin tanığı olanlar “piyanonun sınırlarında çalardı” diyorlar. Taklit etmesi çok zor soloları, baladlarda yakaladığı derin duyarlılıkla diğerlerinden ayrılıyordu. Caz ansiklopedilerine göre, 1945 – 60 döneminin en fazla taklit edilen piyanistiydi.
Haynes umutlu
Davulcu Roy Haynes, 1950’lerde Bud Powell’la çalmış şanslı bir müzikçi. Merak ettik, 40 yıl sonra eski dostunun yeniden gündeme gelmesi Haynes’i nasıl etkilemişti? Arayıp, sorduk. Evinde, eski kayıtları çıkartmış dinlerken yakaladık. 70’lik müzikçi 18’lik delikanlı kadar coşkuluydu. “Uzun zamandır Powell’ın kayıtlarını yeni baştan dinliyorum. Notlar alıyorum. ” diyordu. “Birkaç gün sonra toplanıp provalara başlayacağız. Amerika’nın farklı uçlarında yaşamamıza rağmen bu projenin enerjisi bizi yakınlaştırıyor.”
Yarım yüzyıllık müzik serüveni boyunca Charlie Parker, Thelonious Monk, Miles Davis, Stan Getz gibi öncü müzikçilerle çalmıştı Haynes. Powell’ın birçok ünlü kaydında o da yeralıyordu. Repertuardaki olası besteleri sorduğumuzda tarih içinde yolculuğa çıktık: “Besteler kesin olarak belli değil. Birkaçım söyleyebilirim: Glass And Closure, Pocoloco… Sonra Bouncing with Bud: 1949’da Powell, Fats Navarro ve Sonny Rollins ‘le kaydetmiştik…”
Powell’la Corea arasında benzerlikler olup olmadığına geldi söz: “Sanırım Powell tüm piyanistleri etkiledi. Çoğu farkında bile olmadan etkilendi ondan. Corea için de aynı şeyi söylemek mümkün.”
Peki Bebob çağının müziği 1990’ların dünyasında, o günlerde olduğu kadar popüler olabilir miydi? “Bana sorarsanız o günlerden çok daha popüler olacak. Chick Corea gibi ünlü bir isim, çok yetekli genç müzikçilerle çalıyoruz. Ayrıca, dünyanın dört bir köşesinde, hem Powell’ın hem Corea’nın müziğini merakla dinleyen sayısız cazsever var.”
Chick Corea bir yıl boyunca adım adım yürüttüğü “Bud Povvell’ı Hatırlamak” projesini konser turnesi ve albüm olarak iki aşamalı tasarlamış. Projeye iki dahi çocuk, saksofoncu Joshua Redman ve basçı Christian McBride’ın yanısıra, genç kuşağın en iyi trompetçilerinden Wallace Roney’yi de katmış. “Belki o çağda büyümediler ama hepsi caz geleneğini bilen, bu geleneğe saygılı gençler” diyor Haynes. “Birkaç ay önce Joshua ve Christian’la İspanya’da beraber çaldık. Çok duyarlı kişiler. Aynı dili konuştuğumuzu gördüm.”
Beşli, 21 temmuzda Amerika’dan turneye başlıyor. Temmuzda 20 günde Avrupa’yı dolaşacaklar. Sonra Amerika’da iki konser ve ağustosta albüm kaydı için stüdyo…
“Sahne kuruldu. Herşey hazır” diyor Corea basın bildirisinde. “Ortaya ne çıkacağını kimse bilmiyor. Bud yolu açmıştı. Sanırım çalacaklarımızı severdi…”
(Serhan Yedig / Haziran 1996 / Aktüel)