Eberhard Weber / Düşünebildiğim, konuşabildiğim sürece ortaya yeni bir şeyler çıkabilir

0

2007’de felç geçirip 67 yaşında kontrbas çalamaz hale gelen Alman cazcı Eberhard Weber, konser kayıtlarındaki sololardan yeni albümler üretiyor. 2013’te Resume albümünün piyasaya çıktığı günlerde, yaşadığı zincirleme felaketi, hayatta kalma serüvenini ilk kez anlatmıştı. Kontrbassız müzik düşünemediğini, buna karşın bağımlılığından kurtulduğunu, onsuz yaşayabildiğini söylüyordu. Tutkuları uğruna hayatı ve sağlığını ıskalayan müzikseverlerin ibretle okuması gereken uzun bir röportaj…

 

Yaşlanmanın pek çok olumlu yönü var: Bilgelik, olgunluk, daha dengeli bir görünüm bunlardan ilk akla gelenler. Bazı olumsuz yanlarını görmezden gelmek de pek gerçekçi olmaz. Basçı Eberhard Weber, Jan Garbarek’le çıktığı turne sırasında, 23 Nisan 2007 sabahı Almanya’nın Berlin kentinde bir otel odasında uyandığında vücudunda fark etmediği küçük bir belirtinin hayatını değiştireceğini, hatta ölümün kıyısına getireceğini bilemezdi.

Sanki topuğuma sakız yapışmıştı

“Uzun bir turnenin başındaydık” diyor Weber. “150-200 konser vardı önümüzde. O akşam beşinci ya da altıncı konserimizi çalacaktık. Sabah otel odamdan çıktım, hiçbir tuhaflık hissetmiyordum, fakat asansörden dışarı adımımı attığımda içimde tuhaf bir his belirdi. Sanki ayakkabımın altına sakız yapışmıştı. Baktım, tabanımda sakız yoktu. Bir daha baktım. Sonra biraz etrafta adımladım. Bir ara hafifçe sendeledim. Fakat ciddi bir durum yoktu. Ayağımı salladım, ne olduğunu anlamaya çalıştım. Restorana gidip bir şeyler atıştırdım, sonra otele döndüm.”
Weber, felç başlangıcını fark edip hemen hastaneye gitse olaylar farklı gelişebilirdi. “Tek söyleyebileceğim, tanımlayamadığım bir tuhaflık olmasıydı” diye devam ediyor konuşmasına. “Herkesin bildiği basit bir karşılaştırma yapmam gerekirse, üşüttüğünüzde, grip başladığında ilk aşamada ne olduğunu anlayamazsınız ya… Bir tuhaflık var bende, dersiniz. Ben de bunu yaşıyordum.”
Weber günlük programını sürdürdü. “Hatta, öğleden sonra ses provasına gittim. Turne teknisyenleri sistemi kurmuştu, oturup çaldım. Hiç zorlanmıyordum, fakat küçük bir entonasyon problemi vardı. Teknisyenlere dönüp, ‘haydi şu zarif melodiyi çalalım, bakalım becerebilecek miyim’ dedim.
Akordu tutturamıyordum. Sol elim hafiften tutulmaya başlamıştı. En iyisi hastaneye gidip, bu tuhaflığın nedenini öğreneyim, diye düşündüm.”
“Hastaneye gittim” diye anlatmayı sürdürüyor basçı. “Yatmanız gerekir, dediler. Mümkün değil, akşama konserim var (gülüyor) diye cevap verdim. İkna edici şekilde, yatmamın daha iyi olacağını söylediler bir kez daha. Otele döndüm, çünkü sahne giysilerim vardı üstümde. Üstümü değiştirdim, ağır bavuldan çıkarttıklarımı giyip hastaneye döndüm. Ben geldim, ne yapacağız şimdi, diye sordum. Yattım, saat 22.00 civarında da uyudum. Sonrasını hatırlamıyorum. Gözümü tekrar açtığımda, hastanede sabah kontrolü başlamıştı. Saat 6.00 gibiydi. Sol ayağımı, sol elimi kıpırdatamadığımı fark ettim. Uyurken olan olmuştu.”

İki saat gecikti, hayatı kaydı

Üzücü olan şu ki, Weber tuhaflığı daha önce fark edip, hastaneye daha erken gitseydi felci engellemek kısmen mümkün olabilirdi. “Hastaneye belirtilerden sonra mümkün olduğunca çabuk gitmek gerekiyor, tanı kondunca bazı sıvılar vermeye başlıyorlar. En fazla üç saat içinde müdahale etmek gerekiyor, sonrasında yapacak şey kalmıyor. Durum daha tehlikeli hale geliyor. Ayağımın altında sakız varmış gibi hissettiğimde saat 11.30’du. Ciddiyetini hemen anlayamadığım için hastaneye 17.00 civarında gittim. Beş saati bulmuştu. Gerçekte yapabilecekleri çok şey yoktu.”
“Beynimin sağ bölümündeydi kanama” diye sürdürüyor Weber, “Dolayısıyla sol tarafıma felç geldi. Kısmen şanslı olduğum söylenebilir, çünkü kanama solda olsaydı konuşma yeteneğimi, kısmen hafızamı kaybedebilirdim.”
Weber, Almanya’da 2,5 ay hastanede yattı. Sonra Güney Fransa’daki evine döndü. Fizik tedavisi başladı. ”23 Nisanda olay oldu, 13 Temmuz’da evime dönebildim. Ellerinden geleni yaptılar. İki ay sonra hastaneden çıkabilirdim. Şimdi yürümekte zorlanıyorum, fakat bastonla hareket edebiliyorum. Otomatik vitesli otomobil kullanabiliyorum, çünkü sol bacağıma ihtiyacım yok. Alışveriş yapmak, diğer işlerin üstesinden gelmekte zorlanıyorum. Çoğunlukla yardıma ihtiyacım oluyor. Evde bazı işleri yapabiliyorum, fakat çok yavaş… Şunu öğrendim ki felç belirli bir aşamaya ulaşmışsa değiştirecek bir şey kalmamış demektir. Haftada üç kez fizik tedaviye gidiyorum. Terapistin söylediğine göre, tek yapabileceğimiz durumu korumak. Hareket yeteneğini geliştiremeyiz, sadece daha kötüye gitmesi engellenebilir.
Weber’in sağlık durumu bir süre önce kamuoyuna yansımıştı, fakat yaşadıklarını ilk kez bu röportajda detaylarıyla anlattı. Artık bas çalamadığı göz önüne alınırsa yeni piyasaya çıkan Résumé (ECM, 2013), gibi bir albümü hazırlaması müthiş başarı. Dahası iradesi, durumu kabullenip çözüm arama, olumlu yaklaşımını koruma yeteneği takdire değer. Birçok kişi için enstrümanını çalma yeteneğinin ansızın ortadan kaybolması dünyanın sonu anlamına gelir. Weber felç sonrasındaki ilk birkaç yılı eski gücünü kazanma umuduyla yaşadı. “Sol tarafım artık o kadar iyi çalışmıyor. Yürümek zor. Elimi kullanmakta zorlanıyorum. Bir noktada, düşündüm ve buraya kadar, dedim. Durmam gerekiyordu. Fakat bir süre çabalamayı sürdürdüm, hatta felçten hemen sonra küçük, küçük bas çalmaya çalışıyordum. Birkaç yıl sonra anladım ki, daha iyi olmayı başarsam bile, eski durumuma dönmem mümkün değildi.”

İkinci felaket gecikmedi

Peki felç ve kontrbas çalma yeteneğini yitirmek yetmiyorsa?
Weber’i bir başka trajik olay bekliyordu: “Eşim Maja, umutsuzluğa kapılıp kadere teslim olmamı kabullenemiyordu. Tekrar bas çalmak için çabalamamın nedeni az ya da çok onun arzusuydu. Geçen yıl (2011) onu da kaybettikten sonra, vedalaşmanın vakti geldi, dedim. Sakatlığımla ilgili kendimi daha fazla kandırmanın anlamı yoktu.”
Basçının dinleyicileri Maja Weber’i albüm kapaklarındaki resimleriyle hatırlıyor. 1974’te ECM’den yayımlanan ilk albümü The Colours of Chloë’den Résumé‘e kadar kapağında onun resmi, içinde en az bir deseni bulunmayan albümü yok. “42 yıldır birlikteydik. 43’üncü yıldönümümüze birkaç hafta kala vefat etti. Karaciğerinde tümör çıkmıştı, ameliyat edilemeyecek noktadaydı. Adım adım bu noktaya geldik. Ancak yaşlandığınızda anlıyorsunuz bu risklerin yaklaştığını.”
Maja Weber’in resimleri, Eberhard Weber’in karakteristik müziği artık albümlerde yaşayacak. Kuruluşunun beşinci yılında ECM’e katılmıştı. Bugüne kadar 38 albümde yer aldı. Sadece 13’ünde liderdi. Bu repertuvar çok küçük olabilir, yine de kalitesini nadir rastlanacak şekilde başından beri koruyor; yaratıcılığı, ufkunun genişliği dikkat çekici.
Photo with Blue Sky ile başlayıp 1998’de Rites ile sona eren Jan Garbarek’li 10 albümün yanı sıra pek çok önemli kayıtta yer aldı Weber. Gitarcı Pat Matheny’nin (basçıdan hep ilham aldığını söyler) de katıldığı iki Gary Burton albümü, gitarcı Ralph Towner’la Solstice (1975) ve Sound and Shadows (1977) gibi ders niteliğinde çalışmalar, Norveçli davulcu Jon Christensen ile Garbarek’in yer aldığı dörtlüyle kayıtları kontrbasçı Weber’i caz dünyasında efsaneleştirdi.

Tellerimi sormayın, çok kızıyorum

Weber, saksofoncu Charlie Mariano ve piyanist Rainer Bruninghaus’la kurduğu Colours adlı çok bilinen grubuyla yaptığı Yellow Fields (1976), Silent Feet (1978) ve Little Movements (1980) albümlerinde olduğu gibi, diğer çalışmalarında da özel yapım kontrbasıyla ürettiği benzersiz tonu korudu.
1970’lerin ortalarından itibaren özel yapım beş telli kontrbaslarla çaldı. Fakat enstrümanlarının özellikleri konusunda konuşmakta hep isteksiz davrandı. “Hangi telleri kullandığımı sorduklarında neredeyse hemen öfkeleniyorum. Sonra alınıyorlar. Çünkü bilmiyorum, diyorum. Son basımı İsrail’de İsrailli bir lüthiye yapmıştı. Üstüne telleri takıp gönderdi. Markalarını sormadım. Yeteneği olan herkes çalar. Bir virtüöz kemancıya okul enstrümanı verin, yine de iyi ses çıkarır. Stradivarius olması gerekmez. “
Weber’in basını devralacak pek çok müzikçi olabilir. Fakat şu bir gerçek ki onun tonlarını elde edemezler. 30’a yakın ECM albümünde çalmasının yanı sıra  Charlie Mariano, tromboncu Albert Mangelsdorff, piyanist Wolfgang Dauner, gitarcı Volker Kriegel, trompetçi Kenny Wheeler’ın yer aldığı uluslararası gruplardan United Jazz + Rock Ensemble’da da çaldı Weber. Eşlikçilik günlerinde gelişimini etkileyecek kadar çeşitli müziklerde yer aldı. Gitarcı Joe Pass ile Intercontinental (MPS, 1970), Brezilyalı gitarcı Baden Powell ile Poema en Guitar (MPS, 1967), Fransız kemancı Stephanie Grapelli ile Afternoon in Paris (MPS, 1971) Alman trompetçi Manfred Schoof ile Reflections (Mood, 1983) albümlerini kaydetti.

Kontrbas geçmişte kaldı, ona ihtiyacım yok

Bununla birlikte, hayatını odakladığı kontrbası artık çalamıyor. “Çalamadığım için acı çekip çekmediğimi soruyorlar sıklıkla. Şunu söylemeliyim ki, hayır, acı çekmiyorum, bunalıma girmedim. Ona ihtiyacım yok. Basım hâlâ stüdyomda hazır bekliyor, dokunabilirim. Fakat son 3 yıldır bir kez bile dokunmadım.  Dönüp bakmadım bile. İhtiyacım yok. Geçmişte kaldı.”
Ne mutlu ki Weber, virtüözitesinin yanı sıra yetenekli bir besteci. İcracılığının geçmişte kaldığını kabul etmekle birlikte, geleceği yönelme açısından da ciddi bir problem sözkonusu. “Bas çalamayacağımı anladığımda, Maja bestelerimin sevildiğini, bu alanda çalışmaya devam edebileceğimi söyledi. Bestelerimi analiz ettiğimde gördüm ki, müziğim basımla bütünleşmiş. Kontrbasın sesi benim için çok önemli. Ansızın bundan vazgeçip besteci olarak ortaya çıkamayacağımı gördüm, yarışamayacağım kadar yetenekli genç var piyasada, her şeyi yapabilecek yeteneğe, birikime sahipler. Anladım ki basıma ihtiyacım var. Sorun şu ki ne yapmak gerektiğini bilmiyorum.”
Neyse ki Weber, deneyebilecek bir şeyler bulmuş. “Pendulum (ECM, 1993), albümüne başlamadan önce içimde bir korku vardı. Yeterince malzeme biriktiremediğimi, turneye çıkacak solo programın bulunmadığını düşünüyordum. Sonunda, bir albüme yetecek kadar fikrimin olup olmadığını araştırmaya başladım. Jan’ın (Garbarek) ses mühendisine danıştım, çünkü bu konuda bir manyaktır. DAT cihazıyla her şeyi kaydeder. Konserleri arşivler. Kayıtlardaki sololarımı dinlemek istediğimi söyledim. Kesip bir kayıtta toplar mısın, dedim. Bazı konserlerde parçaları 10-12 dakikayı bulan sololarla birbirine bağlıyordum. Kayıt elime geldiğinde Pendulum bitmişti. İhtiyacım olmadığı için bu kayıtları dolaba kaldırmıştım.”
20 yıl geçtikten sonra, yeni eserler yazmak için malzeme ararken bu kayıtları hatırladı Weber. “Tüm eski kayıtlara bakıp, kullanılabilecek malzemeleri ayaklamaya karar verdim. Ne yazık ki DAT teybim kırılmıştı, tamir edecek servis de kalmamıştı. Kayınbiraderimdeki DAT’ı hatırladım. Tüm kayıtlarımı ona verdim, CD’ye kaydetmesini istedim. Elimde epeyce malzeme oldu.”
Weber geçmişteki solo albümlerinde ağırlıklı olarak loop ve diğer teknolojileri kullanmış, orkestral etkiler elde etmişti. Orchestra’nın (ECM, 1988), bazı bölümlerinde bakır üflemeliler kullanmıştı. Résumé‘de farklı bir yöntem denedi. Çeyrek yüzyıl boyunca Garbarek’le verdiği konserlerdeki sololarını aldı, piyano partileri ekledi, Michael DiPasqua gibi sanatçıların da katılımıyla geçmişin kayıtları yeni kimliğe büründü.

Eski kayıtları defalarca dinledim, kendimden nefret ettim

“Parça arasındaki geçişleri nasıl değerlendirebileceğimi bilmiyordum. Çünkü sololarda, örneğin la minörle biten bir parçayı re majör tonundaki yeni parçaya bağlamıştım. Defalarca dinledim kayıtları. İşkence gibiydi… Kendinden nefret etmeye başlıyorsun (gülüyor). Anladım ki birbiri ardına sıralayıp albüm yapmak mümkün değildi. 30-40 konserlik bir turnede pek fazla varyasyon çıkmıyor. Aynı parçaları birbirine bağlıyorsun. Kuşkusuz nota sıralaması her gece değişiyor, çünkü emprovize çalınıyor, fakat ruhu aynı.  Bir akşam çaldığın soloyu çok beğeniyorsun, ertesi akşam aynı fikri ne kadar geliştirebileceğine bakıyorsun.  İşte bu noktada çıkmaza girdiğimi hissettim. Kayıtları bir kenara bıraktım.  Bir yıl sonra, Manfred Eicher, neden yeniden başlamıyorsun, dedi. Başka bir yöntem denemeye karar verdim. Bir başka müzikçi intro’larla sololarımı birbirine bağlayabilirdi. Yeni yazılımları öğrenip, soloları kopyaladım, düzeltmeye başladım. Hızlı, yavaş ve ses arayışı parçalarını kategorilere ayırdım. Renklerine göre bir araya getirdim. Mesela Hamburg’daki solom hızlı başlayıp, yavaşlıyor, sonunda yine hızlanıyordu. Hızlı bölümü güzel değildi, fakat yavaş bölümünü sevmiştim, girişini kesip orta bölümünü değerlendirmenin yolunu arıyordum. Ve tabii ki evinizde bilgisayar varsa, stüdyo masasına gerek kalmıyor. Harika bir durum. Adım adım yeni müzikler inşa etmeye başladım. Solo kayıtlarına piyano ekledim, biraz keman, biraz obua… Sonuçtan memnundum. Öyle heyecanlanmıştım ki, kendimi durduramıyordum. Birçok hazır parça daha var elimde. Eğer yeni bir albüm yapmam gerekirse, repertuvar neredeyse bitmiş sayılır. Sadece son miksajı bekliyor.”

Başkalarına yer yoktu, soloların içinde loop ile alan açtım

Résumé’deki parçalar soloların kaydedildiği şehirlerin adını taşıyor. “Eğer yanlış hatırlamıyorsam, en eskisi 1989’dan. Sonuncusu 2007 kaydı. İlginçtir, albümün son parçası, elimdeki son kayıt. Felçten iki hafta önce kaydedilmiş. Sonrasında, bas çalarken yapılmış kaydım yok. Bu parçanın ismi Grenoble”.
Bu albümle ilgili bir başka problem vardı. Fark ettiğimde adeta şok yaşadım. Sololarda, başka bir müzikçinin araya gireceği boşluk yoktu. Çünkü dinleyiciyi sıkmamak için çalıyorsun, çalıyorsun. Arada birkaç mezürlük boşluk bulup, bunu kopyalamak yoluyla çoğaltıp alan açmam gerekti. Teknik işe yaradı. Soloların altındaki loop’u kimse fark etmedi.”
Garbarek’in katkısı görece olarak sınırlı. Örneğin “Amsterdam”ın ortalarına doğru, loop ile açılmış alanda solo yapıyor, “Tübingen”de Weber’in basıyla buluşuyor, “Bath”ın sonunda selje flütüyle parçaya renk veriyor.  Yine de Marilyn Mazur’un Elixir (ECM, 2008) albümüyle karşılaştırıldığında renk ve biçim açısından katkısı çok daha fazla.
“İkinci albüm için çalışırken, öncelikle boşluk yaratmalıyım. Belki birilerinin daha albüme katılmasını isteyebilirim. Bununla birlikte kendimi sık sık tekrarlamaktan hiç hoşlanmam. Şimdi ana sorun yeni fikirler bulmak; eminim ki Jan yeni albümde gönüllü olarak bir parçaya daha katılacaktır. Jan’la Resume için yaptığımız tüm kayıtları kullandık, albüme girmeyen kaydı kalmadı. Sorulması gereken şu: Bu albümü yapmak zorunda mıyım? Bir süre bu konuyu düşüneceğim. En az bir yıl bekleyeceğim.“
Résumé’ deki bir başka konuk Michael DiPasqua. Davulcu, 1980’lerde ECM’den yayımlanan pek çok albümde yer almıştı. Garbarek’le Wayfarer (1983), Weber’in de katıldığı It’s OK to Listen to the Gray Voice (1984) , Weber’in albümü Later That Evening (1985)… Sonuncusuna gitarist Bill Frisell, piyanist Lyle Mays, obuacı Paul McCandless da katılmıştı. Colours ekibinin dağılmasından sonra basçının her biri mihenk taşı kabul edilen albümleri arasında başlı başına bir mihenk taşıydı. Sonra ansızın ortadan kayboydu Di Pasqua. 2002’de, basçının 12 yıl sonraki ilk trio albümü Endless Days’te (ECM) bir kez daha ortaya çıktı.

DiPasua müziği bırakmıştı, Weber için döndü

“Mike müziği bırakmıştı” diye açıklıyor bu gizemli durumu Weber. “Avusturyalı bir kadınla evlendi. Birbirlerine tutkuyla bağlıydılar. Mike, özel nedenlerden artık turneye çıkmak istemiyordu. Sonra babasından Florida’daki Subway zinciri miras kaldı. Şu anda Florida’daki Subway sandviççilerinin büyük bölümü ona ait. Yani, eminim ki, onun için hayır konseri düzenlemek zorunda kalmayacağız (gülüyor).”
“Bağlantımız kopmuştu” diye sürdürüyor konuşmasını. “Çok seyrek telefonlaşıyorduk. Bir gün onun davul tonunu çok özlediğimi hissettim. Telefon ettim. Eşi ‘evet, o da müziği çok özledi’ dedi. Hatta, eğer Jan tekrar onunla çalışmak isterse arı gibi çalışıp hazırlanacağını ekledi. Müthiş bir davulcudur Mike. Endless Days için tekrar harekete geçmesini sağladım. 14 yıldır çalmıyordu. Bu kayda hazırlanmak için çok çalıştığını anlatmıştı. Çok zorlanmış, çünkü bu kadar uzun zaman davuldan uzak kalınca teknik yeteneklerin bir kısmı kayboluyor. Bence buna rağmen, Son derece hoş bir şekilde bu işi başardı.”
“Ve sonra yine düşündüm. Neden Résumé’de çalmasını istemiyordum ki? Tamam, denerim, diye cevap verdi. Bu kez daha çok çalması gerekiyordu. Şimdi, daha fazla çalmak istemediğini söylüyor. Gençlerden yıldırım gibi davulcular çıktığının farkında, Evet onlarla yarışması mümkün değil.”
Yazık… Çünkü DiPasqua genç ve ismi yeni duyulan davulcular kadar müthiş olmayabilir, fakat özgün dokunuşuyla 1980’lerin ideal davulcusu olmakla kalmadı Résumé’deki yüksek tempolu “Bochum” ve ilahi “Lasize”da ustalığını bir kez daha sergiledi. “Michael 20 yıl önceki kadar teknik çalmıyor olabilir, fakat müzikalitesi yerli yerinde, bunu albümde duyabilirsiniz. Deneyim böyle bir şey” diyor Weber.

Önce internete, sonra stüdyoda buluştular

Résumé albümünün önemli bölümünü Weber evindeki stüdyoda kaydetti. Garbarek ve DiPasqua da evlerindeki stüdyoda kayıt yapıp, Rahatça elektronik ortamdan kayıtlarını ilettiler. “Hepsini evde hazırladım” diyor Weber. “Ham miksajı kendim yaptım. Ekipmanımın profesyonel olmadığını biliyorum. Manfred’den yardım istedim. Harici belleği stüdyoya götürmesini, profesyonel miksaj yapılmasını rica ettim. Manfred ve hatta Michael stüdyoya geldi. Miksajı birlikte tamamladık. Bu çalışma sürecinde Mike evimde misafirim oldu.”
Weber ve gelecek yıl 60 yaşına girecek DiPasqua’da yaşlılığın belirtileri yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamış. “İste size bir başka üzücü öykü” diyor Weber. “

DiPasqua 5 kez öldü, 5 kez dirildi

Michael ABD’ye dönerken iletişimimizi sürdürmek üzere sözleştik. Sonra hiç haber alamadım. Merak ettim. Gönderdiğim e-mail’lere cevap vermedi. Bir süre sonra haber geldi. Eşiyle Karayipler’e gitmiş ve kalp krizi geçirmiş. Eşi, birkaç kalp krizi geçirdiğini yazdı. Hepsinde yeniden hayata döndürülmüş. Şimdi daha iyi. Beş kez öldü ve Hayata döndü. Bazıları ölüm sürecinin çok kötü bir şey olmadığına inanıyor. Tünelin ucunda ışık görüyorlarmış. Mike, öleceğini düşünmüş, fakat öldüğünü hissetmemiş. Pek tavsiye etmediğini söyledi (gülüyor).”
Weber olumlu ve pragmatik bakış açısını koruyor: “Olacaksa olur. Hoş bir hayattı. Çok güzel Anılarım oldu, çok eğlendim. Hiçbir pişmanlığım yok. Bu dünyadan ayrıldıktan sonra geri dönüp yaşadıklarıma bakabilsem, kuşkusuz bu imkansız, yaptıklarımın pek fena olmadığını söyleyebilirim.”
Bir sonraki albüm az çok tamamlanmış, peki daha sonrası için neler düşünüyor?
“Elimde 100 civarında solo var. Az çok 15 saatlik müzik demektir bu. Çoğunu dinledim. Çaldığım yıllardaki durumumdan Nefret ettim. Fakat hâlâ kullanabileceğim bazı kayıtlar var elimde. Ses kayıt teknisyeni arşivinde 400 kayıt daha bulunduğunu söylemişti. Kız arkadaşının evine taşınmış. DAT’lar rutubetten etkilenmiş. Seste kopukluklar oluşmuş. Bir kez daha dinleyip, Yüzlerce kaydın arasından işe yarayanları bana iletmesini rica ettim. Bir süredir haber alamadım. Sonucu henüz bilmiyorum. Daha ne kadar yaşarım bilmiyorum. Yakında 73 yaşına basacağım. Gururla şunu söyleyebilirim ki bir şeyi yapmam gerektiğinde sonuç alırım, yeni bir şeyler bulurum mutlaka. Ne bulacağımı bilmiyorum. Hâlâ kendime güveniyorum. Düşünebildiğim, konuşabildiğim sürece bir şeyler çıkacaktır ortaya.”
(John Kelman / 4 Şubat 2013 /All About Jazz / Çeviren: Serhan Yedig / (c) Tercümenin her hakkı saklıdır)

Seçme diskografi

Eberhard Weber:  Encore (ECM, 2015), Stages of A Long Journey (ECM, 2014), Résumé (ECM, 2013), Colours (ECM, 2010), Stagers of a Long Journey (ECM, 2007), Endless Days (ECM, 2002), Pendulum (ECM, 1993), Orchestra (ECM, 1988), Chorus (ECM, 1985), Later That Evening (ECM, 1982), Colours grubu ile Little Movements (ECM, 1980), Fluid Rustle (ECM, 1979), Colours grubu ile Silent Feet (ECM, 1978), The Following Morning (ECM, 1977)…
Jan Garbarek albümleri: Rites (ECM, 1998), Visible World (ECM, 1996), I Took Up The Runes (ECM, 1990), It’s OK to Listen to the Gray Voice (ECM, 1984), Wayfarer (ECM, 1983), Paths, Prints (ECM, 1983)
Gary Burton Quartet ile: Passengers (ECM, 1977)

Linkler

Biyografisi

ECM’in Weber sayfası

Share.

Leave A Reply

12 + four =

error: Content is protected !!